Silencio
Kayıtlı Üye
Akademi Ödülleri, her sene, her kategoride pek çok insanı üzen şekilde dağıtılması dolayısıyla on yıllar boyunca tartışma yaratmıştır. 85 yıl boyunca birkaç bin kişinin bazen çıkarları, bazen dünya görüşleri, bazen de tanıdık meseleleri yüzünden kullandığı toplu oylar bugüne kadar pek çok şaşırtıcı ve memnun etmekten uzak karar ortaya çıkardı. Elbette herkesin hoşnut olmadığı onlarca seçim var fakat aşağıda ciddi anlamda mana verilemeyecek 10 Oscar kazananı sıralanmış durumda. Eklemek istediklerinizi belirtmekten çekinmeyin!
10. The Hurt Locker
Beğenip beğenmemek size kalmış fakat The Hurt Lockerın kötü bir film olduğunu söylemek fazla iddialı bir laf olurdu. Benzeri savaş filmlerine göre oldukça başarılı bir yapım olan The Hurt Lockerın karşısında duran adaylar arasında Avatar, Inglorious Basterds, Up ve District 9 gibi türünün dönüm noktası kabul edilebilecek filmler de vardı. Fakat Akademi kararını oldukça düz bir mantıkla verdi. 10 yıl sonra bu filmi hatırlayacak ve hatırlatacak birileri var mıdır sizce?
9. Sandra Bullock The Blind Side
Sandra Bullocka garezim olmadığı kesin, hatta kendisi iyi bir oyuncu. Eğlenceli, zarif bir aktris. Miss Congeniality gibi pek çok iddialı filmi de mevcut. Fakat The Blind Sidedaki performansı ile Oscar kazanabileceğini kim düşünürdü ki? Bir televizyon filmini andıran yapım, yüksek bir bütçe ve birkaç iyi isimden oluşan kadrosu dışında pek fazla şeye güvenemeyecek durumdaydı. Paralel evrende bir fısıltı olarak gelip geçeceği kesin bir filmin aynı zamanda en iyi film kategorisinde Oscar adaylığı elde etmesi de oldukça tuhaf. Bullockun rakibi mi? Meryl Streep desek?
8. Driving Miss Daisy
1990 yılında en iyi film kategorisinde gördüğümüz diğer dört film Ölü Ozanlar Derneği, Sol Ayağım, Düşler Tarlası ve Doğum Günü 4 Temmuz idi. Dördü de hem seyircinin beğendiği hem de eleştirel anlamda oldukça olumlu yorumlar almış, sinema tarihinin önemli yapımlarıyken Driving Miss Daisy, aksi bir yaşlı kadın ile Morgan Freemanı anlatıyordu. Yeterli mi?
7. Crash
Brokeback Mountain ve Good Night and Good Luck gibi rakiplerini geride bırakarak altın heykelciğe kavuşan Crashin bu ödüle layık görülmesinin sebebi muhtemelen Akademi üyelerinin pek çoğunun en azından bir tanıdığının filmde herhangi bir görevi yerine getirmesidir. Başka bir açıklaması olamaz.
6. Roberto Beningi Life Is Beautiful
American History Xteki performansıyla Edward Nortonı alaşağı etti, yeterli değil mi? Soykırım filmlerinin Akademi tarafından fazlaca beğenildiği bir dönemde şanslı çıkan yapımda seyrettiğimiz Beninginin güçlü bir performansın karşısında nasıl bir şansı olabilirdi? Nedenini bilmiyoruz ama sonuç olarak o şans yaver gitti. Beningi ve Life Is Beautifulun başarısız olduğundan değil de Akademinin oldukça riskli ve benzersiz bir performansı ödüllendirme şansını kaçırması oldukça üzüyor insanı.
5. Al Pacino Scent of a Woman
Evet, Al Pacino muhteşem bir oyuncu. Fakat Kadın Kokusu? Yapmayın! Elbette kendisinin Oscar kazanmasını isterdik fakat bu filmle değil. Harika performanslar sergileyen aktörlere kendilerini affettirmek adına sonraki işlerinde Oscar heykelciği vermek, Akademinin en bilinen özelliklerindendir. Binlerce kişi The Godfather, The Godfather Part II, Dog Day Afternoon, Serpico, Scarface gibi yapımlarda Al Pacinoyu ödüllendirme şansını elinden kaçırmıştı. İşi kurtarma vakti ise Kadın Kokusu ile birlikte gelmişti. Tek kötü şey bu da değil aslında; o sene Denzel Washingtonın Malcolm X ile aday olduğunu da eklemek gerekir -ki bu performans, aktörün kariyerini çizen önemli bir işti. Akademi daha sonra Washingtona kendini Training Day ile affettirmeyi denedi.
4. Argo
Geçtiğimiz sezonun en iyi film kategorisinde ödülü kucaklayan filmi Argo, yönetmenine adaylık dahi getirememiş bir yapımdı. Kötü olduğunu söylemek haksızlık yaratacak olsa da Akademinin The Hurt Lockerda olduğu gibi biraz politik yaklaştığını herkes az çok tahmin etmiştir. Steven Spielbergin Lincoln ile yaptığı harikulade geri dönüş bir kenara, Haneke imzalı Amourun o listede yer alması ve ödülü kazanamaması sinema seyircisi için bir felaketti.
3. Ordinary People
Herkes Ordinary Peopleı az çok hatırlar, değil mi? Hani şu oğullarını bir tekne kazasında kaybeden çiftin yas tutuşunu anlatan filmi. Hatırlamadınız mı? Eh, mümkün. Bazı filmler yıllar geçtikçe kolayca unutulmaya mahkumdur ne yazık ki. Belki de o sene, adaylar açısından oldukça zayıf bir senedir? Vallahi çarpılacağız çünkü bu film Raging Bull ve The Elephant Man gibi tüm zamanların en iyi filmlerinden iki tanesini alt ederek ödülü kucakladı!
2. Shakespeare In Love
Şahsen Aşık Şekspir, seyretmekten zevk aldığım filmlerden biriydi. Bana göre seyirciyi ayakta tutan, gayet düz, akıcı ve eğlenceli bir yapımdı fakat en iyi film Oscar ödülü? Yapmayın yahu! 1998 yılında güzel film mi vizyona girmedi sanki? En iyi Elizabeth kostümleri bile o yıl yapılmamıştı, o derece. Herkesi şaşırtan bu sonuç, Akademinin çok sevdiği bir şeyi bir kez daha göstermişti: dönem filmleri vs Steven Spielberg. Ne yazık ki o sefer, bu karşılaştırmanın ilk tarafı zafere ulaşmıştı.
1. John Ford How Green Was My Valley
1930′lar ve 40′ların Western ve dramaları deyince akla gelen ilk isimlerden biridir John Ford. Kariyeri boyunca dört kez en iyi yönetmen Oscarını kazanan bu önemli sinemacı, ödüllerinden birini de aşırı duygusal filmi How Green Was My Valley ile kazanmıştı. En önemli rakibi ise Citizen Kane ile aday gösterilen Orson Welles idi. Citizen Kanein abartılmış bir yapım olduğunu düşünen pek çok insan var olsa da Wellesin o filmdeki işinin sinema tarihinde çok önemli bir yer edindiğini kabul ederler. Birçok yenilikçi teknik kullanan yönetmenin bu ilk deneyiminin Akademi tarafından hiçbir şekilde dikkate alınmamış olması kadar üzücü kaç sinema öyküsü vardır ki?
10. The Hurt Locker
Beğenip beğenmemek size kalmış fakat The Hurt Lockerın kötü bir film olduğunu söylemek fazla iddialı bir laf olurdu. Benzeri savaş filmlerine göre oldukça başarılı bir yapım olan The Hurt Lockerın karşısında duran adaylar arasında Avatar, Inglorious Basterds, Up ve District 9 gibi türünün dönüm noktası kabul edilebilecek filmler de vardı. Fakat Akademi kararını oldukça düz bir mantıkla verdi. 10 yıl sonra bu filmi hatırlayacak ve hatırlatacak birileri var mıdır sizce?
9. Sandra Bullock The Blind Side
Sandra Bullocka garezim olmadığı kesin, hatta kendisi iyi bir oyuncu. Eğlenceli, zarif bir aktris. Miss Congeniality gibi pek çok iddialı filmi de mevcut. Fakat The Blind Sidedaki performansı ile Oscar kazanabileceğini kim düşünürdü ki? Bir televizyon filmini andıran yapım, yüksek bir bütçe ve birkaç iyi isimden oluşan kadrosu dışında pek fazla şeye güvenemeyecek durumdaydı. Paralel evrende bir fısıltı olarak gelip geçeceği kesin bir filmin aynı zamanda en iyi film kategorisinde Oscar adaylığı elde etmesi de oldukça tuhaf. Bullockun rakibi mi? Meryl Streep desek?
8. Driving Miss Daisy
1990 yılında en iyi film kategorisinde gördüğümüz diğer dört film Ölü Ozanlar Derneği, Sol Ayağım, Düşler Tarlası ve Doğum Günü 4 Temmuz idi. Dördü de hem seyircinin beğendiği hem de eleştirel anlamda oldukça olumlu yorumlar almış, sinema tarihinin önemli yapımlarıyken Driving Miss Daisy, aksi bir yaşlı kadın ile Morgan Freemanı anlatıyordu. Yeterli mi?
7. Crash
Brokeback Mountain ve Good Night and Good Luck gibi rakiplerini geride bırakarak altın heykelciğe kavuşan Crashin bu ödüle layık görülmesinin sebebi muhtemelen Akademi üyelerinin pek çoğunun en azından bir tanıdığının filmde herhangi bir görevi yerine getirmesidir. Başka bir açıklaması olamaz.
6. Roberto Beningi Life Is Beautiful
American History Xteki performansıyla Edward Nortonı alaşağı etti, yeterli değil mi? Soykırım filmlerinin Akademi tarafından fazlaca beğenildiği bir dönemde şanslı çıkan yapımda seyrettiğimiz Beninginin güçlü bir performansın karşısında nasıl bir şansı olabilirdi? Nedenini bilmiyoruz ama sonuç olarak o şans yaver gitti. Beningi ve Life Is Beautifulun başarısız olduğundan değil de Akademinin oldukça riskli ve benzersiz bir performansı ödüllendirme şansını kaçırması oldukça üzüyor insanı.
5. Al Pacino Scent of a Woman
Evet, Al Pacino muhteşem bir oyuncu. Fakat Kadın Kokusu? Yapmayın! Elbette kendisinin Oscar kazanmasını isterdik fakat bu filmle değil. Harika performanslar sergileyen aktörlere kendilerini affettirmek adına sonraki işlerinde Oscar heykelciği vermek, Akademinin en bilinen özelliklerindendir. Binlerce kişi The Godfather, The Godfather Part II, Dog Day Afternoon, Serpico, Scarface gibi yapımlarda Al Pacinoyu ödüllendirme şansını elinden kaçırmıştı. İşi kurtarma vakti ise Kadın Kokusu ile birlikte gelmişti. Tek kötü şey bu da değil aslında; o sene Denzel Washingtonın Malcolm X ile aday olduğunu da eklemek gerekir -ki bu performans, aktörün kariyerini çizen önemli bir işti. Akademi daha sonra Washingtona kendini Training Day ile affettirmeyi denedi.
4. Argo
Geçtiğimiz sezonun en iyi film kategorisinde ödülü kucaklayan filmi Argo, yönetmenine adaylık dahi getirememiş bir yapımdı. Kötü olduğunu söylemek haksızlık yaratacak olsa da Akademinin The Hurt Lockerda olduğu gibi biraz politik yaklaştığını herkes az çok tahmin etmiştir. Steven Spielbergin Lincoln ile yaptığı harikulade geri dönüş bir kenara, Haneke imzalı Amourun o listede yer alması ve ödülü kazanamaması sinema seyircisi için bir felaketti.
3. Ordinary People
Herkes Ordinary Peopleı az çok hatırlar, değil mi? Hani şu oğullarını bir tekne kazasında kaybeden çiftin yas tutuşunu anlatan filmi. Hatırlamadınız mı? Eh, mümkün. Bazı filmler yıllar geçtikçe kolayca unutulmaya mahkumdur ne yazık ki. Belki de o sene, adaylar açısından oldukça zayıf bir senedir? Vallahi çarpılacağız çünkü bu film Raging Bull ve The Elephant Man gibi tüm zamanların en iyi filmlerinden iki tanesini alt ederek ödülü kucakladı!
2. Shakespeare In Love
Şahsen Aşık Şekspir, seyretmekten zevk aldığım filmlerden biriydi. Bana göre seyirciyi ayakta tutan, gayet düz, akıcı ve eğlenceli bir yapımdı fakat en iyi film Oscar ödülü? Yapmayın yahu! 1998 yılında güzel film mi vizyona girmedi sanki? En iyi Elizabeth kostümleri bile o yıl yapılmamıştı, o derece. Herkesi şaşırtan bu sonuç, Akademinin çok sevdiği bir şeyi bir kez daha göstermişti: dönem filmleri vs Steven Spielberg. Ne yazık ki o sefer, bu karşılaştırmanın ilk tarafı zafere ulaşmıştı.
1. John Ford How Green Was My Valley
1930′lar ve 40′ların Western ve dramaları deyince akla gelen ilk isimlerden biridir John Ford. Kariyeri boyunca dört kez en iyi yönetmen Oscarını kazanan bu önemli sinemacı, ödüllerinden birini de aşırı duygusal filmi How Green Was My Valley ile kazanmıştı. En önemli rakibi ise Citizen Kane ile aday gösterilen Orson Welles idi. Citizen Kanein abartılmış bir yapım olduğunu düşünen pek çok insan var olsa da Wellesin o filmdeki işinin sinema tarihinde çok önemli bir yer edindiğini kabul ederler. Birçok yenilikçi teknik kullanan yönetmenin bu ilk deneyiminin Akademi tarafından hiçbir şekilde dikkate alınmamış olması kadar üzücü kaç sinema öyküsü vardır ki?