Oruç ve Ramazan Hakkında Detaylı Bilgi [Anlatım]

Debresif

Bayan Üye
Kur’an ayi: Ramazan



On bir ayin kirliligi üstümüzde. Bu kirlilik el kirine, ayak kirine benzemez. Onlari yikarsin gider. Bu kirlilik yürek kiri, zihin kiri, akil kiri, hepsinden öte tasavvur kiri.
Bilinç kirlenmesi çagin amansiz bir hastaligi. Bilinci ve yüregi kirlenen insan, bu kirliligi bir biçimde elinin dokunduguna bulastiriyor. Sözü, düsünceyi, duyguyu kirletiyor. Kirli zihinle Kur’an okusa, zihnindeki kirlenmisligi ona da bulastiriyor. Ibadet etse, tadini alamiyor. Tipki dünyanin en nefis yemegi pis bir kaba konulunca nasil yenilmez oluyorsa, iste öyle...
Bilinç ve akil, kâlp ve duygu kirliligi kirlenmis bir organ kadar kolay temizlenmiyor. “Yikarsin gider” diyemiyorsunuz. Bu, digerinden bin beter bir kirlilik. Kirlilik manevi olunca, ondan arinmanin yolu ve yordami da manevi olmak zorunda.
Iste ibadetler, insani arindirmanin, onu yaratan Allah tarafindan belirlenmis yöntemleri. Allah tarafindan belirlenmis; çünkü insani yaratan, onun zaaflarini herkesten, hatta kisinin kendisinden de daha iyi bilir. Kur’an’in dedigi gibi “O hiç yarattigini bilmez mi?”
Bildigi içindir ki, insani manevi kir ve paslarindan temizleyecek reçeteleri de en güzel O yazar. Vahiy, iste bu reçetelerden olusmus ilahi bir sifa hazinesidir.
Ibadetler kendi baslarina amaç degildirler. Onlar, gerçeklestirecekleri daha üst amaçlar için araç kilinmislardir. Oruç ibadeti de öyle... Her ibadetin amaç ve hikmeti vardir, fakat bu amaç ve hikmeti, bazen o ibadeti emreden ilahi mesajin içerisinde açikça yazili olarak bulursunuz; bazen de, derin düsünme ve tüme varim yöntemiyle vahyi okuma sonucunda bulursunuz.
Oruç ibadetinin amaci, birincisine girer. Bizzat orucu emreden ayet söyle baslar: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kilindigi gibi, size de farz kilindi!” Bu ilahi talimatin hemen ardindan, oruç ibadetinin insanda gerçeklestirmek istedigi amaç açikça yer alir: “Leallekum tettekûn: Umulur ki, sorumluluk suuruna ulasirsiniz.”
Evet, orucun amaci, insanda “sorumluluk suurunu” uyandirmasi, diri tutmasidir.
Kime karsi sorumluluk suuru?
Önce insanin kendi varolusuna karsi sorumluluk suuru... Çünkü insan yaratilmislarin taci, Allah’in saheseri olarak bir amaç ugruna yaratilmistir. Dolayisiyla kendi varolusunun amacini sormak, aramak ve bulmak zorundadir. Iste insanin kendisine karsi sorumlulugu budur.
Insan kendisine karsi sorumlulugunun bilincine varirsa, Allah’a karsi sorumlulugunun bilincine de varacaktir. Iste bu, Kur’ânî ifadesiyle “takva”dir. Bu bilinç kendisinde yer ettikten sonra insan, diger insanlara, tabiata ve esyaya karsi sorumlulugunu da idrak edecektir.
Bu anlamda oruç tutmak, insanin kendi iç dünyasina karsi olan sorumlulugunu yerine getirmesi anlamini tasir. Zayiflayan ruhun beslenmesi için ruhun doyurulmasi... Çünkü on bir ay boyunca bedene yapilan yatirim ruhu, akli, bilinci geri plana itmis, onlari zayif birakmistir. Oysa ki insani insan eden eti kemigi degildir. O halde mesele insani insan eden degerlerin takviye edilmesi, onlarin beslenmesi ve yüceltilmesidir.
Insan, kendisini insan eden yerlerini beslediginde karanlikta kalan gönlü aydinlanacak, akli aydinlanacak, bilinci aydinlanacak ve görmeyen gönül gözü görmeye, gönül kulagi isitmeye, gönül burnu koku almaya baslayacaktir. Bu manevi gelisme, insan bilincini yüceltecek ve insan ibadeti sayesinde Rabb’iyle arasindaki iliskiyi aktif hale getirecektir.
Iste bu iliskide insandan yükselen ubudiyyet (kulluk) olacaktir.
Allah’tan buna karsilik olarak inen ise rububiyyet (Rablik) olacaktir.
Insandan yükselen dua olacaktir...
Allah’tan inen icabet olacaktir...
Insandan yükselen soru olacaktir...
Allah’tan inen cevap olacaktir...
dresini bulan her yükselis bir “miraç” olacaktir. Tabi bunun Allah tarafindan verilen karsiliginda ise “nüzul” yer alacaktir. Ve iste vahiy, insanoglunun varlik sorularina Allah’in verdigi bir cevaptir ve Allah’in insana tenezzül buyurmasinin bir sonucudur.
Son vahiy, Mekke’de, Hira daginda bir Ramazan gecesi inmeye baslamisti. Biz mü’minler vahyin dogum ayi oldugu için Ramazani “aylarin sultani” bilmisizdir. Çünkü o, “sözlerin sultani” olan vahyin insanoglunun kararan ufkunu aydinlattigi aydir.
O halde Ramazan aslinda Kur’an ayidir ve bu ay tüm kutsalligini vahiyden almistir. Bunun insana verdigi mesaj su olsa gerektir:
Vahiy indigi ayi böylesine mübarek kiliyorsa, indigi geceyi bin aydan/bir ömürden (bin ay= 83 yil) daha hayirli kiliyorsa, ey insanoglu ya Kur’an vahyi senin yüregine, hayatina, evine, sehrine ve ülkene inerse senin degerini kaça katlar, bunu hiç düsündün mü?
Ramazan, Kur’an’la bütünlesme ayi olmali. Kur’an sadece elimizde ve dilimizde degil, yüregimizde, aklimizda, hepsinden öte hayatimizda olmali.
Kur’an’in hayatimizda olmasi için, tasavvurumuzu, aklimizi ve kisiligimizi Kur’an’a insa ettirmeliyiz. Zaten yüce olan Kur’an’i yüceltmeye kalkismak gibi bir saskinligi birakip, Kur’an’in bizi yüceltmesi için yapmamiz gerekeni yapmali, hiç olmazsa bu Ramazan’da “Ey Rabbim! Ben, bana gönderdigin mesaji simdiye dek açip okuyup anlamadigim için, senden af diliyorum!” diyerek, Kur’an vahyine imha olmus iç dünyamizi insa ettirmeliyiz.


Bunu sadece kendimiz için degil, vahyin isigina muhtaç diger insanlar ve bu topraklarda mahzun ve mükedder olan imanin gelecegi için de yapmaliyiz.
Hos geldin Ramazan, nahos olan bizleri de hos et!
 
---> Oruç ve Ramazan Hakkında Detaylı Bilgi [Anlatım]

Ramazan ayinin degeri


Ramazan ayinin, hayirlara vesile olmasini arzu etmeyenimiz zaten olmaz.

Ancak,

Hayirlarin kendiliginden meydana gelmesi mümkün degildir.

Bunun için biz Müslümanlarin gayretleri sarttir.

Bu gayretlerin hizlanmasi için en güzel vesile, su anda yasadigimiz mübarek Ramazan ayidir.

Bir sahabi, Sevgili Peygamberimiz’den, kendisinin Cennete gitmesi için dua istemisti.

Hz. Resûlullah,

“Ben dua ederim, ama sen de ibadetlerinle bana yardimci ol” buyurmustu.

Yani, Peygamberimiz’in duasinin yerini bulmasi için, o kisinin de gayreti sartti.

Bizler için de durum aynidir.


Yani her hayirli sey için gayret etmemiz gerekir.

Bunun için lâzim olan zaman da, imkân da önümüzdedir.

Yapilacak sey, mübarek Ramazan ayinda bol bol dua ve ibadet...

Nasil Peygamberimiz’in kendi dualari kabul ediliyor idiyse, Ramazan ayinda yapilacak ihlasli dualarin kabul edilecegini de yine Peygamberimiz haber veriyor.

O halde, geriye sadece yine bizim gayretlerimiz kaliyor.

Bir topluluk ne için çalisirsa, Allah ona onu verecegini vaadediyor.

Dünya için çalisirsa dünyayi, ahiret için çalisirsa ahireti.

Sadece dünya için çalisanlarin, ahiret nimetlerinden mahrum kalacaklarini da yine Rabbimiz haber vermektedir.

Hem dünya, hem de ahiret için çalisanlar ise, her ikisine de kavusurlar.

Iste Kur’an’in beyani:

“Kim ahiret kazancini istiyorsa, onun kazancini artiririz. Kim de dünya kârini istiyorsa ona da dünyadan bir seyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.” “Sûrâ, 20)

Bu âyette hem müjde, hem de büyük bir ihtar vardir.

Ahiret için çalisanlarin gayretleri, baska bir âyette de bildirildigi gibi, en az bire 10 misliyle karsilik bulacaktir.

Bununla da kalmayacak, kulun ihlas ve samimiyeti nisbetinde, bire 700’e kadar çikarilacaktir.

Sayilari gayet az olmakla beraber sevabi daha fazla çikan kullar da vardir.

Bunun yaninda, dünyada da o kimselerin isleri bereketli olur.

Sadece dünya menfaati için çalisanlarin ise ahiretleri haraptir.

Onlara ahirette bir yardimci da olmayacaktir.

Peygamberimiz (sav) buyuruyorlar ki:

“Hz. Allah buyuruyor ki, ‘Insanoglunun oruç disinda yapmis oldugu ibadetler, on kat ile 700 kat arasinda mükâfatlandirilir. Oruca gelince, o sirf benim için yapilan bir ibadettir ve mükâfatini da yalniz ben tayin ederim. Çünkü, oruçlu sirf benim rizam için cinsî arzularini, yemeyi-içmeyi terketmektedir.’ Oruç, (günahlara karsi) bir kalkandir...”

“Bu ay sabir ayidir. Sabrin sevabi ise cennettir.

Bu ay Müslümanlar arasinda yardimlasma ve mü’minin rizkinin bol oldugu bir aydir.

Bu ayda kim bir oruçluya iftar yaptirirsa, hem bir köle azad etmis gibi sevap kazanir, hem de günahlari affedilir.”

Sahabilerin,

-Ya Resûlallah! Hepimizin oruçluya iftar verecek imkânimiz yoktur, demeleri üzerine Peygamberimiz söyle buyurdu:

“Bu sevap, oruçluya bir hurma veya bir yudum süt, yahut bir yudum su ikram edene de verilir.

Bunun yaninda, kim bir oruçlunun karnini doyurursa, günahlari affedildigi gibi, Allah ona benim havzimdan bir kere içirir ve o kimse cennete girinceye kadar artik hiç susamaz.

Ayrica, oruçlunun sevabindan hiç eksilme olmaksizin, onu doyuran kimseye onun aldigi kadar sevap verilir.”

Baska bir hadis-i seriflerinde buyuruyorlar ki:

“Bu ayda yapilan herhangi bir hayir ve ibadet diger aylarda yapilan farz gibidir.

Bu ayda farz bir ibadeti yerine getiren kimse, diger aylarda yetmis farz yapan bir kimse kadar sevap kazanir.”

“Ramazan ayi Allah’in ayidir. Bu ayin diger aylar karsisinda üstünlügü, Allah’in kendi yarattiklarina karsi-kiyas kabul etmez-üstünlügü gibidir.”

Fakih Ebülleys Semerkandî, Tenbihül Gafilin isimli eserinde zikrediyor.

Hazret-i Ali Radiyallahu Anh diyor ki:

“Hz. Ömer (ra) benden duydugu bir hadise dayanarak, mescitte teravih namazi kilinmasini geleneklestirdi.”

Hz. Ali, sonralari bir Ramazan gecesi evinden çikip da mescitlerde Kur’an okundugunu ve bunlari kandillerin aydinlattigini görünce,

-Hz. Ömer nasil mescitlerimizi Kur’an’la nurlandirdiysa, Allah da onun kabrini aydinlatsin” diye dua etmistir.

Hz. Osman’in da ayni sözleri söyledigi rivayet edilmistir.

Bakalim bu senede, geçen senelerde oldugu gibi, Müslümanlarin zihinlerini teravih namazi hakkinda bulandirmaya çalisacaklar mi, yoksa ortaya baska meseleler mi atacaklar.

“Teravih namazinin 20 degil 8 rek’at oldugu” gibi, ilimden ve arastirmadan uzak sözler, üzerinde durulacak lâflardan degildir.

Teravih namazi, 5 vakti kilmayanlarin bile kildigi meshur bir namazin kaç rek’at oldugu, 14 tane 100 sene geçtigi halde hâlâ anlasilamamis olur mu hiç?

Islâm âleminde teravih namazinin en az 20 rek’at olarak kilindigi hiçbir Islâm toplulugunun 20 rek’attan asagi teravih namazi kilmamasi da meseleyi ortaya koymaktadir.


Çünkü Peygamberimiz, “Benim ümmetim sapiklik üzerinde toplanmaz” buyuruyorlar.
 
---> Oruç ve Ramazan Hakkında Detaylı Bilgi [Anlatım]

1. Ramazan ile Yenilenmek

Dünyada hareket halindeki her seyin zaman zaman tazelenmeye, silkinmeye, arinmaya ve adeta hayata yeniden basliyormus gibi dinçlesmeye ihtiyaci vardir. Çünkü akip giden zaman monotonlasmaya, durgunlasmaya sebep olur. Bu yüzden ara sira akip giden zamanin farkina varmayi ve silkinmeyi saglayacak özel uygulamalarin ve dönemlerin olmasi gerekir. Bes vakit namaz günlük hayatimizda bunu saglar. Cuma namazlari haftada bir farkli bir ortamda, bizimle ayni inanci paylasanlarla bir araya gelerek silkinmemize, belli bir ümmetin mensubu oldugumuzun farkina varmamiza vesile olur. Ramazan ayi da yillik silkinmeyi, bir yil içinde tutan paslardan arinmayi, gevseyen vidalari sikmayi ve böylece sahip oldugumuz inanç dogrultusunda bir dirilis gerçeklestirmeyi saglar.

Allah Teala, mübarek Ramazan ayini özel olarak seçmis ve onu on bir ayin sultani yapmistir. Onu özel olarak seçtiginden dolayi da Kur'an-i Kerim'in indirilisi de bu ayda gerçeklestirilmistir. Sonra da müminlerin bu ayda bütün nefsani paslardan arinarak din ve inançta tazelenmeleri, kendilerine gelmeleri, adeta bir dirilis gerçeklestirmeleri için bu aya özel bir ibadet koymustur.

Oruç, iman ve ihlasta samimiyeti simgeleyen müstesna bir ibadettir. Çünkü oruç tamamen Allah'la kul arasinda olan bir ibadettir. Sevabini da Allah verecektir. Oruç Allah ve ahiret inanci konusundaki samimiyetin de göstergesidir. Çünkü bu konuda tereddütleri olanlar birtakim dünyevi hesaplarla diger ibadetleri yerine getirebilirler. Ama oruç tamamen Allah'la kul arasinda oldugundan bu ibadeti Allah için ve sevabini ahirette Allah'tan umarak yerine getirirler.

Oruç, ayni zamanda bir azim ve irade terbiyesidir. Bu ibadetle insan nimetler içinde olsa da belli bir zaman süresince onlardan yararlanmayarak itaat konusundaki kararliligini ve iradesine hakim olmadaki basarisini ortaya koyacaktir.

Orucun temel hikmetlerinden biri de açlik ve izdirap içinde olan Müslümanlarin sikintilarini tatmak ve onlarin dertlerini anlamaktir. Iste bu hikmetin temelinde de ümmet bilinci var. Yüce Allah tüm Müslümanlari tek bir ümmet kilmis, onlari kardes ilan etmis ve birbirlerinin dertleriyle dertlenmelerini istemistir.

Sonuç itibariyle oruç bir tazelenme, iman tazeleme, nefis terbiyesi, iman kardesligini ve ümmet bilincini iliklerine kadar hissetme çabasidir.

2. Gelin Imanlarimizi Tazeleyelim

Gerçekte bizim imanimizi güçlendirecek olan azigin kaynaklari çesitlidir. Bu kaynaklarin ilki, en önemlisi ve hatta bu konuda yararlanabilecegimiz bütün kaynaklarin kaynagi Kur'an-i Kerim'dir. Yüce Allah, Kur'an-i Kerim'i bizzat Kur'an-i Kerim'in içinde, hidayet, nur, rahmet, ögüt, zikir, kalplerde olan için bir sifa, en dogru yola ileten kitap olarak ve daha baska özellikleriyle anmistir. Kur’an-i Kerim'i üzerinde düsünerek okumak ve dinlemek kisinin imanini artirir. Yüksek seref sahibi ay olan Ramazan ayi da imanlarimizi tazelememiz için bir vesiledir. Bu ayda da ruh için oldukça büyük azik bulunmaktadir. Kur’an-i Kerim'de Ramazan ayinin üstünlügünden söz edilirken bu ayin Kur’an’in indirildigi ay olduguna vurgu yapilmasi imani tazelemede ve güçlendirmede her ikisinin de tasidigi öneme isaret ediyor olsa gerek.

3. Hayir ve Bereket Ayi Ramazan

Ramazan ayi, hayir ve bereket ayidir. Senenin bütün aylarinin en hayirlisi olan bu mübarek ayda yapilan iyiliklerin karsiligi kat kat fazlasiyla verilir. Bu ay her yil büyük bereket ve hayirlarla gelir. Ramazan ayi ayni zamanda insanin salih amellerini ve hayirlarini artirmasi için bir firsattir. Bu firsati iyi degerlendirerek, bu ayda salih amellerini ve hayirlarini artiranlar Ramazan'in getirdigi bereketlerden ve hayirlardan daha çok yararlanmis olacaklardir mutlaka. Böylece Resulüllah (s.a.v)'in da müjdeledigi üzere rahmet, magfiret ve cehennemden kurtulus mükafatina kavusacaklardir.

Ramazan ayi içinde bin aydan daha hayirli bir gece bulunmaktadir ki o da Kadir gecesidir. Allah Teala bu ayda kullari için rahmetinin kapilarini açar. Resulüllah (s.a.v) bir hadisi serifinde söyle buyurmustur: "Bu ayi oruç tutarak, ibadet ederek ve hayir için harcamada bulunarak geçirenlere ne mutlu!"


Resulüllah (s.a.v)'in bildirdigine göre: "Ramazan'in ilk gecesinden itibaren seytan ve cinlerin azginlari baglanir. Cehennemin kapilari kapanir, artik (Ramazan'in sonuna kadar) onun hiçbir kapisi açilmaz. Cennetin kapilari açilir ve artik (Ramazan'in sonuna kadar) hiçbir kapisi kapatilmaz. Bir seslenici: "Ey hayirda öne geçen sen gel! Ey kötülükte ileri giden sen dur!" diye seslenir. Allah’in o zaman cehennemden azat edilen kullari vardir. Bu her gece böyle olur" (Tirmizi).

Ramazan, ayni zamanda cömertlik, hayir için dagitma ve ihsan ayidir. Müminlerin annesi Hz. Aise (r.ah)'nin bildirdigine göre Resulüllah (s.a.v) insanlarin hayir yolunda en cömert olaniydi. En çok da Cebrail (a.s)'in kendisini çok sik ziyaret ettigi Ramazan ayinda dagitirdi" (Buhari).

Ramazan ayi kisinin günahlarindan siyrilarak bayrama bagislanmis, günahlardan arinmis bir sekilde girmesi için bir firsattir. Bunun yolu da Allah'a ihlasla ibadet etmek, onun rizasi için oruç tutmak ve Yüce Peygamber (s.a.v)'in yolunu izleyerek zorda bulunan müminler için tasaddukta bulunmaktir. Müslümanlarin, bu ayda Resulüllah (s.a.v)'i örnek edinerek hayirlarini ve hayir yolundaki harcamalarini artirmalari, dünyanin çok degisik bölgelerinde zulüm gören, degisik maddi sikintilarla karsi karsiya olan Müslüman kardeslerini hatirlamalari gerekir.

Kur’an-i Kerim'de Allah yolunda harcamak, Allah yolunda olanlara maddi destek saglamak, hayir ve infakta bulunmak hakkinda pek çok ayeti kerime mevcuttur. Bunlardan bazilari söyledir:

"Mallarini Allah yolunda harcayanlarin örnegi, her bir basaginda yüz tane olmak üzere yedi basak çikaran bir taneye benzer. Allah diledigine kat kat verir. Allah lütfu genis olandir, bilendir" (Bakara, 261).

"Hayir yolunda her ne harcarsaniz O (Allah) onun yerine baskasini verir. O rizik verenlerin en hayirlisidir" (Sebe, 39).

"Hayir için ne verirseniz size karsiligi eksiksizce verilir ve siz haksizliga ugratilmazsiniz" (Bakara, 272).

"Kendilerinin ona sevgi duymalarina (mala karsi gönüllerinde bir sevgi olmasina) ragmen yiyecegi yoksula, yetime ve esire yedirirler" (Insan, 8).

"Artik kim (Allah için) verir ve (Allah'tan) sakinirsa ve en güzel olani dogrularsa, ona en kolay olan(a ulasmay)i kolaylastiracagiz" (Leyl, 5-7).


Resulüllah (s.a.v) de bu konuda tesvikte bulunmus ve Allah yolunda harcamak, hayir için infakta bulunmak hakkinda birçok hadisi serif serdetmistir. Bu hadisi seriflerden ikisini asagida veriyoruz:

"Kim temiz kazançtan -ki Allah temiz olandan baskasini kabul etmez- bir hurma degerinde bir sey tasadduk ederse Allah onu sag eliyle kabul eder. Sonra, birinizin tayini büyütüp adeta bir dag gibi yaptigi gibi onu büyütür" (Buhari, Müslim).

"Bir hurmanin yarisiyla da olsa atesten korunun" (Buhari, Müslim).

Allah yolunda yapilan hiçbir iyiligi küçük görmemek gerekir. Herkes ancak gücünün yettigi kadarini yapabilir. Allah yolunda bir hurma infak etmenin bile büyük karsiligi vardir. Ancak kendisi iftar sofrasina çesit çesit yemekler koyarken, bin bir türlü sikinti içinde olan mümin kardeslerini aklina getirmeyen, sonra da Allah yolunda harcama yapmamasina çesitli mazeretler uyduran bir kimsenin yaptigi da yüce Islam dininin kazandirdigi kardeslik anlayisiyla bagdasmaz.

4. Oruç ve Takva

Yüce Allah orucun farziyetini bildiren ayeti kerimede söyle buyurmaktadir: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kilindigi gibi, (fenaliklardan) sakinirsiniz diye oruç sizin üzerinize de farz kilindi" (Bakara, 183).

Bu ayeti kerimede orucun temel gayesi ortaya konuyor: Fenaliklardan sakinmak yani takva. Takva, nefis terbiyesiyle kazanilan bir vasiftir ve tüm ahlâki güzellikleri samildir. Çünkü takva Allah’in yasakladigi her seyden sakinmanin ve Allah’in emrettigi her seyi yerine getirmenin genel adidir. Oruç da insana takvayi kazandiran etkili bir nefis terbiyesi metodudur. Takva, kalplerin uyanikligini saglar. Kalplerin uyanikligi da Allah’in rizasini kazanmaya vesiledir. Kalplerin bozularak günaha yönelmesini engelleyen sey takvadir. Günlük hayat, kisisel iliskiler, karsilasilan sikintilar insanda bazen yipranmaya ve paslanmaya dolayisiyla takvasinin kismen de olsa tahrip olmasina sebep olur. Yilda bir ay boyunca her gün tutulan oruç sayesinde iste bu tahribat giderilir. Zarar gören yerler onarilir. Böylece takvanin yeniden kalbi kusatmasi için gayret sarf edilir.

5. Orucun Fazileti

Orucun fazileti hakkinda Resulüllah (s.a.v)'den birçok hadisi serif nakledilmistir. Bunlardan birkaç tanesini aktaralim:

"Adem oglunun her ameline on kattan yedi yüz kata kadar sevap verilir. (Ancak) Allah (c.c) söyle buyurmaktadir: "Oruç bunun disindadir. O benim içindir ve onun sevabini da ancak ben veririm. (Kulum) benim için sehevi arzusunu ve yemesini terk etmektedir" Oruçlu için iki rahatlama vardir. Bir rahatlama orucunu açtigi sirada, bir rahatlama da Rabbine kavustugu siradadir. Süphesiz oruçlunun agiz kokusu Allah katinda misk kokusundan daha hostur" (Buhari).

"Yüce Allah buyurmaktadir ki: Ademoglunun her ameli kendi içindir. Oruç hariç. O benim içindir ve mükafatini da ben veririm. Benim için yemesini, içmesini ve sehevi arzusunu terk etmektedir" (Ibn Huzeyme).

"Her iftar vaktinde Allah'in (cehennemden) azat ettigi kisiler vardir. Bu, her gece böyle devam eder" (Ibn Mace).

"Oruç bir kalkandir" (Nesai).

"Oruç sizden birinin çarpisma esnasinda kullandigi kalkan gibi bir kalkandir" (Nesai).

"Allah buyurmaktadir ki: Oruç, kulun atesten korunmasina yarayan bir kalkandir. O benim içindir ve sevabini da ben veririm" (Ibn Hanbel).

"Oruç ve Kur'an kiyamet gününde kul için sefaat ederler. Oruç der ki: Ey Rabbim! Ben onu yemekten ve sehevi arzusundan alikoydum, beni onun için sefaatçi kil. Kur'an da der ki: Ben onu gece uyumaktan alikoydum, beni onun için sefaatçi kil. Böylece onlar sefaat ederler" (Ibn Hanbel).

6. Oruç Gerçek Bir Arinma Olmali

Son yüzyilda zihinleri kusatan maddeci anlayisin bizde biraktigi izlerden biri hayatimizin çok önemli bir parçasi ile, oruç, Kur'an, ibadet, itikaf, sadaka ve Allah'a yaklasma ayi olan Ramazan ayimizla ilgilidir. Bu ay birçoklari açisindan türlü türlü yiyeceklerle bedeni sisirme ayi haline geldi. Ramazan ayinda yiyecek için yapilan harcamalar diger aylardakine oranla daha da artiriliyor.

Pek çok kimse de orucu sadece Ramazan ayinda kendini yeme içme ve cinsel iliskiden uzak durma olarak görmekte göz, kulak, dil, el, ayak gibi diger organlarini ise Allah'in haram kildigi isleri isleme konusunda serbest birakmaktadirlar. Bu sekilde neyin orucu tutulur?

Ramazan'i yeniden eski Rabbani ve ruhani havasina kavusturmak gerekir. Kisiler o ayda Kur'an okumak, teheccüt namazi kilmak, Allah'i zikretmek, fakirlere ve düskünlere yardim etmek, Allah'in gadabini gerektirecek ve orucun güzelligini bozacak her isten kendini sakindirmak suretiyle hayatlarina yeni bir canlilik kazandirmalidirlar.

7. Iman Kardesligi ve Oruç

Daha önce ifade ettigimiz üzere orucun en önemli hikmetlerinden biri açlik ve izdirap içinde olan kardeslerimizin acilarini hissetmek, onlarin sikintilarini paylasmaktir. Bunun fiiliyata dökülmesi için Ramazan'a özel olarak fitir sadakasi adinda bir sadaka uygulamasi da getirilmistir. Bu sadaka sembolik de olsa tüm Müslümanlarin birbirlerinin dertleriyle dertlenmelerini saglama açisindan büyük anlam ve önem tasimaktadir. Ayrica "damlaya damlaya göl olur" sözünde ifade edildigi üzere bu küçük damlalar bir yerde toplaninca büyük havuzlar olusabilmekte ve sikinti içinde yasayan pek çok mümin kardesimizin yarasina merhem olabilmektedir. Ancak mümin olarak ilgi alanimizi daraltmamamiz, ümmet bilinci içinde tüm Müslümanlarin dertleriyle dertlenmemiz gerekir. Maddi imkanlarimiz sikinti içindeki tüm Müslümanlara el uzatmamiz için yeterli olmayabilir. Ama hiç olmazsa düsünce ve ilgi sinirlarimizi daraltmayalim. Dünyanin neresinde olursa olsun Müslüman kimligi tasiyan herkesin bizim kardesimiz oldugunu unutmayalim.
 
---> Oruç ve Ramazan Hakkında Detaylı Bilgi [Anlatım]

Ramazan-i Serif ve Oruç
Oruç ayi olan Ramazan-i Serîf, feyizli bir hayatin yasandigi mübârek bir mükâfât ayidir. Nâil oldugumuz sayisiz nîmetlerin kadrini hatirlatan bu ayda, fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanin sirrina, Hakk Teâlâ’nin emir buyurdugu oruç nîmeti ile kavusulur.
Oruç, fazîleti ve aslî gâyesi dâimî bir ibâdet suûru içinde nefs engeliyle mücâdele etmek ve nefsi baski altinda tutarak te’sîrini asgarîye indirebilmektir.
Oruç, hayat mücâdelesinde zarûrî olan "sabir, irâde, nefsî arzulardan uzaklasma" gibi hallerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Yine bu ibâdet, nefsin bitmez tükenmez arzularina karsi insanin seref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandir.
Yine oruç; sahibini, azm ü sebât, kanâat, hâle rizâ, metânet, sabir gibi ahlâkî güzelliklere erdirmenin fazîleti ile beraber mahrûmiyyet ve açlikla nîmetlerin kadrini hatirlatir ve bu vesîle ile yoksullarin hallerini düsündürüp onlara merhamet ve sefkat hisleriyle yüreklerimizi hassaslastirir. Sükrân duygularini canlandirir. Bu vasfiyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kiskançlik gibi kitleyi huzûrsuzluga bogan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir.
Ashâb-i kirâmin oruca karsi çok büyük ragbetleri vardi. Onlar, tahammülü güç sicak günlerde dahî nâfile oruç tumaya gayret ederlerdi. Bir kisminin, günes isiginin yakiciligindan korunacak ölçüde elbiseleri bile yoktu. Elleri ile günes isigindan ve sicaktan korunmaya çalisirlardi. Bütün bunlara ragmen büyük bir mânevî haz ve lezzet içinde nâfile de olsa oruçlarini devam ettirirlerdi.
Sakîk-i Belhî buyurur:
"Ibâdeti lâyikiyla îfâ edebilmek, bir san’attir. Onun kazanç mekâni, halvet; vâsitasi ise açliktir."
O açlik ki, modern tipta bile diyet adiyla sihhatli kalmanin en birinci sartidir. O açlik ki, tahammülü en zor olan bir mahrûmiyyettir. Rivâyet olunur ki, nefis, yaratildigi zaman çesitli iptilâ ve mahrûmiyetlere ragmen Cenâb-i Hakk’a {REF Sen sensin, ben benim..} deme cür’et ve cehâletinde bulundu, ancak ve ancak açlik sebebiyle aczini kabûl etti. Bu sebepledir ki, irâde terbiyesinde açliga katlanabilmek kadar müessir baska bir husûs yoktur. Irâde ise, tabiî ve nefsânî meyillere karsi koyabilmenin temel sartlarindan biridir.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:
"Insanin asil gidâsi Allâh’in nûrudur. Ona asiri ten gidâsi vermek lâyik degildir. Insanin asil gidâsi, ilâhî ask ve ilâhî akildir."
"Insan, asil rûhânî gidâsini unuttugu ve ten gidâsina düstügü için huzûrsuzdur. Doymak bilmez. Ihtirasindan yüzü sararmis, ayaklari titremekte, kalbi telasla çarpmaktadir. Nerede yeryüzü gidâsi, nerede sonsuzlugun gidâsi?!."
"Allâh sehîdler için: {REF Riziklandilar} diye buyurdu. O mânevî gidâ için ne agiz, ne de cesed vardir."
Hazret-i Lokmân, ogluna söyle nasîhat ederdi:
"Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibâdetten geri kalir."
Velîlerden bir zât söyle derdi:
"Çesit çesit yiyeceklerle midesini fesâda ugratan zâhidden Allâh’a siginirim."
Âise -radiyallâhü anhâ-:
"Melekût kapisini açmak için gayret edin!" demisti.
Sordular:
"–Ne ile?"
Mü’minlerin annesi söyle cevap verdi:
"–Açlik ve susuzlukla!"
Sayili günlerden ibaret olan oruç, yine sayili günlerden ibaren olan hayatimiza incelik, derinlik ve zerâfet kazandirir.
Çünkü tokluk, nefsânî arzulari tahrîk ederken; açlik, -çok had safhaya varmadikça- tefekkür ve tehassüs melekesini güçlendirir. Bundan dolayi akil hastalarina ilk tatbîk edilen tedâvî perhizdir.
Bununla beraber oruç, bir ibâdet oldugundan, sirf o gâye ile icrâ edilmelidir. Onun faydalari gâye hâline getirilirse, oruç, ibâdet olmaktan çikar. Yâni oruçlarimizda mide dolgunluklarini önlemek, kilo vermek gibi gâyeler olmamalidir. Böyle oruçlarda rizâ-yi ilâhî düsünülemez.
Bedenî hareketlerin faydasini kasdederek veya gaflet ve kasvet-i kalb ile kilinan namazlar bile bu kabîldendir.
Ibâdetler, yalniz rizâ-yi ilâhiyyeyi tahsîl gâyesi ile yapilir. Bu gâyenin gerçeklesmesi için, kalbin seviye kazanmasi, hamliktan kurtulup kemâle erismesi zarûrîdir.
Ramazan-i Serîfte Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in de tavsiyelerinde yer alan belli basli birtakim husûslara dikkat etmek îcâb eder:
a. Kelime-i sehâdet,
b. Istigfâr ve zikir,
c. Cenneti tahsîl edebilmek için bolca amel-i sâlih,
d. Cehennemden kurtulus için harâmlardan ve kerâhetten sakinmak,
e. Imkânlar nisbetinde çokça hayir ve hasenatta bulunmak, kirik ve mahzûn kalblerin duâsini almak,
f. Oruçlu bir kimseye iftar ettirmek.
Ve emsâli...
Ramazan-i Serîf, mü’minlere fazîlet ve olgunluk kazandirabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken agiza bir sey girmemege dikkat edildigi gibi agizdan çikan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakinmali ve orucun fazîletini azaltmamalidir.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

"Oruç, oruçluya yakismayan seylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandir."
Denildi ki:
"(Oruçlu) onu ne ile zedeler?"
Buyurdular:
"Yalan ve giybetle..." (Nesâî; Mu’cemu’l-Evsât)
Çünkü yalan ve giybet sahipleri, gündüzleri helâl yiyeceklerden nefislerini mahrûm birakarak oruç tutarlar, ancak yalan ve giybetleri sebebiyle de insan eti yiyerek mânen harâmla iftar etmis sayilirlar. Bu sekilde zâhiren oruçlu olup mânen giybet sebebiyle iftar etmis olanlar hakkinda Süfyân-i Sevrî Hazretleri, takvâ ölçülerine göre:
"Giybet edenin orucu bozulur." demistir.
Hazret-i Mücâhid de, ayni hassâsiyete binâen:
"Giybet ve yalan orucu bozar!" buyurmustur.
Yâni giybet edip yalan söyleyerek oruçlarini mânen sakatlayanlar, orucun asil matlûb olan bir kisim yüksek fazîletinden tamamen mahrûm kalirlar.
Bunun içindir ki, dünyâ gâyeleri ile bulandirilmis, riyâ, gösteris ve gafletle kirlenmis oruçlar ve namazlar hakkkinda Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz söyle buyururlar:
"Nice oruç tutanlar vardir ki, kendisine orucundan kuru bir açliktan baska bir sey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kilanlar olur ki, namazlarindan kendilerine kalan yalniz uykusuzluktur." (Taberânî)
Namazlar, bilhassa gece namazi olan terâvih ve teheccüdler, kalbe huzûr saglamalidir. Bu mübârek ayda namazlara daha da itinâ etmeli, Kur’ân-i Kerîm’i husû ile okumali, zikirle rûhumuzu inceltmeli, zekât ve sadakalar ile de, vicdan huzûruna kavusmaliyiz. Kur’ân-i Kerîm Ramazan ayinda dünyâ semâsina indirildigi için bu mübârek ayda Kur’ân terbiyesine girmeli, o istikâmette ibâdetler degerlendirilmelidir.
Kur’ân-i Kerîm, asil kalble okunur. Gözün vazîfesi, kalbe gözlük olabilmektir.
Ramazan-i Serîf’in diger bir kiymeti de mü’minlere feyz ü bereket dolu bir Kur’ân hayati yasatmasi bakimindan mütâlaa olunmalidir.

Ramazan-i Serîf, oruç ve Kur’ân arasinda ince bir râbita ve derin bir yakinlik vardir. Hayat ve ölüm ögütlerini, Kur’ân-i Kerîm’den baska hangi salâhiyetli kürsüden dinlemek mümkündür?
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"Oruçla Kur’ân, kiyâmet gününde kula sefâat edecektir. Oruç, sabrin yarisidir." buyurmuslardir.
Orucun ecri Cenâb-i Hakk katinda mahfûzdur. Hadîs-i kudsîde buyurulur:
"Âdemoglunun her amel ve hareketi kendisine âiddir. Oruç ise böyle degil! Çünkü o, benim içindir. (Çünkü ben yemem, içmem ve bütün beserî sifatlardan münezzehim.) Dolayisiyla ben, onun mükâfâtini (husûsî bir sekilde) bol bol verecegim."
Bu hadîs-i kudsînin ardindan Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:
"Oruçlunun sevinecegi iki ferâhlik vardir:
1. Iftâr ettigi zaman (Cenâb-i Hakk’in nîmetlerine kavustugu için) sevinir.
2. Rabbine kavustugunda da orucu berekâtiyla nâil oldugu yüksek derece için sevinir." (Buhârî)
Görüldügü üzere Cenâb-i Hakk, oruca olan ragbeti beyânin yaninda ona verecegi mükâfat ve karsiligi, beserin oruca olan ragbetini te’mîn zimninda sakli tutmustur. Tipki bir müsâbakada câzibeyi artirmak için sakli tutulan çok büyük bir mükâfat gibi...
Oruç, nîmetlerin kadrini bildiren, sükrân hisleri uyandiran, yoksullarin, çâresizlerin hâlinden anlama suûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertaraf eden, maddenin esâretinden kurtarip "sabir" denilen en yüksek ahlâkî bir meziyyete eristiren bir ibâdettir.
Ramazan-i Serîf orucu, terâvih namazi, sahur ve seher uyanikligi bakimindan çok mühimdir. Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Allâh -celle celâlühû-, size Ramazan-i Serîf orucunu farz kilmistir. Ben de gece namazini, terâvihi sünnet kildim. Eger bir kimse îmânli bir yürekle ve sevabina ermek emeli ile Ramazan-i Serîf orucunu tutar, terâvih namazini kilarsa, anadan dogdugu gibi günâhlarindan kurtulur."
Hâli ile oruç ve namazin îfâsinin kabûlünde kalbin seviye kazanmasi, yâni "husû" sarttir. Namazlar, sür’atli kilinarak bir hazim vâsitasi olmamalidir.
Ramazan-i Serîf’in hakîkatine erebilmek için o mevsime mahsûs olan gufrân yagmurlarindan istifâde zarûrîdir. Zîrâ tasa veya denize yagan nisan yagmurunun hiçbir fâidesi yoktur. Ancak takvâ nes’esiyle bu sükrân ve gufrân faslinin tadini çikarabiliriz.
Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Ramazan ayi girdigi zaman cennet kapilari açilir; cehennem kapilari kilitlenir; seytanlar zincire vurulur." (Buhârî, Müslim)
Yâni beserî suçlar ve günâhlar, gerçek oruç tutanlarda en asgarî bir seviyeye iner. Seytanin serri de biter. Ancak nefsin serrine dikkatli olmak gerekir...
Hadîs-i serîfte buyurulur:
"Cennet seneden seneye Ramazan için süslenerek söyle der:
{Allâh’im! Bizim için bu ayda kullarindan bizde kalacak insanlar kil!..}......" (Taberânî)
Yine Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
"Oruç tutunuz ki, sihhat bulunuz!" (Taberânî)
"Iftari acele ediniz; sahûru geciktiriniz!.."
Oruçlarimizi sakatlayacak ihmâllerden kaçinmak îcâb eder. Öfkeden siddetle uzaklasmalidir.
Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Oruç, sadece yemek, içmek vesaireden kesilmek degildir. Kâmil ve sevabli oruç, ancak faydasiz laftan, bos vakit geçirmekten, kötü söylemekten (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Sâyet biri sana söver, yahut sana karsi câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine: {_F deüphesiz ki ben oruçluyum!} de; sabret!" (Hakim , Beyhakî)
Zîrâ Ramazan-i Serîf’in bir adi da {_F feehru’s-sabir}dir.
Sabir, güzel ahlâkin agirlik merkezidir. Îmânin yarisi, ferah ve seâdetin anahtaridir. Cennet nîmetlerine kavusturan büyük bir nîmettir.
Dîn ve ahlâkda sabir, hosa gitmeyen ve izdirap veren hâdiseler karsisinda muvâzeneyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk’a teslîm olmakdir.
Enbiyâ ve evliyâ, sabirla Allâh’in yardimina nâil oldular. Onlar bizim yüksek örneklerimiz olmalidir.
Sabrin dünyevî tarafi aci, âhiret tarafi çok parlaktir. Sabrin acilarini sîneye çekenler, ebediyyet devleti olan cennete ve Allâh’in rizâsina kavusurlar.
Her hâlukârda Allâh’in emir ve yasaklarindaki nîmet, hikmet ve ilâhî mükâfâtlari düsünmek, sabri kolaylastirir.
Sabrin ilk sarti da, hâdise ile ilk karsilasma zamaninda olmasidir. Tavi geçmis bir sabrin, fazla bir mükâfâti yoktur.
"Sabûr" ism-i serîfinin en güzel tecellî merkezi peygamberler ve evliyâullâhdir. Nitekim onlardan bizlere intikâl eden en güzel ahlâk-i seniyyeden biri olarak varlik ve darlik zamanlarinda sabir, çok mühimdir.
***
Oruçlarimizi Allâh -celle celâlühû- beraberliginde tutmamiz için "sahur, terâvih, zikir, Kur’ân ve duâ" gibi mânevî istinadlardan lezzet almak îcâb eder.
Iftar zamani da, duâlarin kabûl oldugu ince bir vuslat demidir. Bunun içindir ki, bu heyecanli anlarin birlikte yasanmasi da ayrica bir rahmet ve huzûr kaynagidir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar:
"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun ecri gibi -oruçlunun sevabindan hiçbir sey eksilmeden- ecir alir." (Tirmizî)
Bu müjdeyi duyan ashâb-i kirâmin fakîrleri, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e gelerek kendilerinin zenginler gibi oruçluyu doyuracak derecede iftâr yemegi vermeye güçlerinin yetmedigini hüzünle arzettiklerinde de Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, söyle buyurdular:
"Kim bir oruçluyu bir hurma ile iftâr ettirirse veya bir içecek su ile veya tadimlik bir süt ile iftâr ettirirse, Allâh Teâlâ, ona ayni sevabi verir."
***
Nâfile oruçlarda ayri bir hassasiyet vardir. Zîrâ has kullarin amelinin esasi sidktir. Bu da, niyyetin hâlisiyyeti ve nefsin tezkiyesi nisbetindedir.
Bu husûsda gerek nâfile oruç tutmak, gerek oruçsuzluk, gerek oruç tutmayanlarin israri ile nâfile orucu bozmak, gerekse bozmamak seklinde saglam bir niyete bagli olan her amel efdaldir.û Saîd -radiyallâhü anh- anlatir:
"Ben Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi için bir yemek hazirlamistim. Yemegi kendilerine takdîm edince, aralarindan bir kimse çikip {REF Ben oruçluyum!} dedi. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"–Kardesiniz sizi çagirdi ve sizin için hazirlik yapti. Simdi sen {REF oruçluyum} diyorsun. Orucunu boz ve onu bir baska gün kazâ et!» buyurdu." (Tirmizî, Ebû Dâvûd)
Orucu bozmamakla alâkali rivâyet ise söyledir:
"Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbi, Bilâl -radiyallâhü anh-’in oruçlu oldugu bir mecliste yediler ve içtiler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
{ Biz rizkimizi yiyoruz.. Bilâl’in rizki ise cennettedir.} buyurdular." (Ibn-i Mâce)
Bu hadîs-i serîfler gösteriyor ki, niyet ve kalbin durumuna göre nâfile orucu îcâb ettiginde bozup bozmamak husûsunda her iki davranis da câizdir.
Amellerin degerlendirilmesi Allâh’a âiddir. Ömrün hayirlisi, O’nun yaninda geçen ve O’nun ugrunda harcanandir. Insan, mezara indirilirken fânî hayatin ancak hâtiralari ile gömülecektir. Mezarlar, amel-i sâlihden baska hiçbir seyin giremedigi mekânlardir.
Allâh rizâsina uygun düsmeyen bir hayat, çöllerdeki seraplara benzer. Hakîkatten nasîbsiz hayâlden ibârettir.
Hadîs-i serîfde:
"Mü’min öldügü zaman, namazi bas ucunda, sadakasi saginda, oruç gögsünde bulunur." buyurulmasi, bunun en güzel bir delîlidir.
Allâh’in sonsuz kereminden umulur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in buyruklari sebebiyle bizlerin mübârek Ramazan ayinin biraz daha fazla kiymetini bilmemize, ona daha fazla deger verip daha fazla sevap islememize ve daha az günâha girmemize sebep olur.
Hadîs-i serîfde buyurulur:
"Eger insanlar, Ramazan-i Serîf’in ne oldugunu lâyikiyla bilselerdi, senenin tamaminin Ramazan olmasini arzu ederlerdi."
Günlerimiz mübârek, Ramazan-i Serîf’imiz makbûl olsun!..
Istikbâl mü’minlerindir...
 
---> Oruç ve Ramazan Hakkında Detaylı Bilgi [Anlatım]

ORUÇ Ve RAMAZAN
Burada asil amacimiz orucun iç anlami, derunî tarafi üzerinde durmaktir. Ama önce sekil yönüyle ilgili bir kaç nokta üzerinde duralim. Oruç sebebiyle tabiî bir ihtiyaç olan yeme içmeye gündüzleri ara vermenin ne mantigi olabilir? Bu mevsimde soguk olan kuzey yari küre insanlarinin yeterli kalori ve besin almalarina engel olan oruç ibadetinin sagliga zarari olmaz mi?

Yemeyi içmeyi birakarak islâmî anlamda oruç tutmanin soguk iklimlerde insan sagligina zararli oldugu dogru degildir. Biyolojik gözlemler gösteriyor ki, kar yagdigi zaman vahsi hayvanlar yiyecek bir sey bulamazlar. O vakit kis uykusuna yatarlar veya zamanlarini “oruç” tutmakla geçirirler. Bu durum onlari ilkbaharin yaklasmasiyla gençlesmis bir sekilde harekete sevkeder.

Agaçlar için de ayni durum söz konusudur. Agaçlar kisin yapraklarini kaybeder ve uyurlar; hattâ su bile almazlar. Bir kaç aylik “oruç”tan sonra, ilkbaharla birlikte gençlesir ve eskisinden daha zinde hale gelirler, yeni yapraklar ve çiçeklerle donanirlar.

Madenlerin bile bu “oruç”a ihtiyaci vardir. Motorlar ve makineler, onlarin hareketli parçalari belli araliklarla dinlendirilirler, bu onlara yeni bir güç verir.1

Bütün organlar gibi sindirim sisteminin de dinlenmeye ihtiyaci vardir. Oruç bu ihtiyaca cevap verir. Ama orucun asil gayesi bu tür tibbî faydalar degildir.

Insan Allah’in en hârika eseridir. Onda zitlar birlesmistir. Bedenle ruh, madde ile mânâ iç içedir. Insanin mutlulugu bu iki farkli unsurun dengede tutulmasina baglidir. Maddi yönümüz daha somut oldugu için, rûhi güçlerimizi gölgelemek ve ona baskin çikmak egilimindedir. Bu egilim sürekli ve etkili olursa insanin ruhunun olgunlasmasi engellenmis olur. O bakimdan bedenin ruha boyun egmesi için, bedenin gücünü sinirli tutmak ruhunkini artirmak gerekir.

Bu gayeye ulasmada açlik, susuzluk, cinsel arzulari sinirlama; dilin, kalbin, zihnin ve öteki organlarin denetim altina alinmasi en etkili yoldur. Bu durum tecrübe ile sabittir.

Kisinin olgunlugunun belirtilerinden biri, hayvanî tabiatini aklina ve ruhuna boyun egdirmesidir. Insan tabiati serkestir, bazen asirilik bazen yumasaklik gösterir. Onun asiriliklarini bastirmak için oruç gibi sert uygulamalara ihtiyaç vardir. Günah islerse tövbe etmesi ve oruçla telâfi yolunu seçmesi, onun iradesini güçlendirdigi gibi ruhunu arindirir ve teselli verir.

Yememe ve içmeme bir melek özelligidir. Insan böyle bir rejimi benimsemekle, meleklere benzemeye çalismis olur. Asil önemlisi, bunu sirf Allah’in buyrugunu yerine getirmek için yaptigindan, O’na daha fazla yakinlasmis olur. Böylece inanmis insanin en son gayesi olan Allah’in hosnutlugunu elde eder.

Oruçtan beklenen bu amacin gerçeklesmesi için dikkat edilmesi gereken seyler vardir. Oruç bir imsak ameliyesi, yani orucu bozacak davranislardan uzak bulunma isidir. Kâmil anlamda oruç bütün organlar istirakiyle gerçeklesir. Söyle ki:

Mide yemek içmekten korundugu gibi; dili de yalandan, kötü sözden, bos laftan uzak tutmalidir. Göz harama, yanlis yerlere bakmamali, kusur aramamalidir. Kulak giybet, dedikodu ve abes seyler dinlememelidir. En önemlisi de gönül ve zihin güzel seyler düsünmelidir. Gönül ehli kisiler yalan söylemenin ve baskasini çekistirmenin orucu bozacagini belirtirler.2 Gerçekten organlarinin tamamini oruca istirak ettirmeyi basaramayan kimse, seklen oruç tutmussa da, orucun özünü yakalayamamis demektir. Hz. Peygamber’in “Nice oruç tutanlar vardir ki, oruçtan onlara kalan sadece açlik ve susuzluktur.” sözü de bu gerçegi vurgular.3


Bütün organlariyla oruç tutan kimse daha dikkatli ve daha ahlâkli olacaktir. Hattâ kendisine satasanlara bile “Ben oruçluyum” diyerek uymayacaktir. Böyle davranis Peygamber efendimizin tavsiyesidir.4 ramazan aylarinda âsayis probleminin azalmasinda bu inanisin rolü vardir. Istanbul emniyetinin verdigi bilgiye göre, 1998 senesi yilbasinin Ramazana rastlamasi sebebiyle, o geceki trafik kazalari ve âsayis olaylari geçmis yillara kiyasla fevkalâde az sayida olmustur.

Ibadetlere deger katan en önemli özellik “ihlâs”tir. Ihlâs bir isi sâdece Allah için yapmak demektir. Oruç bu özelligi çok iyi yansitir. Çünkü bir kimsenin oruçlu olup olmadigini bilemeyiz. Bunu ancak Allah’la kendisi bilir. Yani böyle olmalidir.

Yüce Allah bir kudsî hadiste “Oruç dogrudan dogruya benim içindir, onun karsilgini ben verecegim. “ buyurur.5 O bakimdan oruçlu kisi, ihlâsi zedeleyecek tavirlardan uzak durmalidir. Allah için olmasi gereken orucunu çevresine sikinti vererek yahut da kayirma veya ilgi bekleyerek mânevî deger kaybina ugratmamalidir.

Gönül ehli kisilerin ahlâkî kurallara uymamayi oruçla bagdastirmadiklarini söylemistik. Onlarin seçkinleri daha da ileri giderler ve “zikr-i dâim”den gaflet etmenin oruca zarar verecegini belirtirler. Yine onlara göre kudsî hadiste geçen “Oruç benim içindir...” sözünün anlami “Samediyyet bana aittir” demektir. Allah Teâlâ sanki: “Kim benim ahlâkimla ahlâklanirsa, ben onu hiçbir beserin hayal edemeyecegi biçimde ödüllendiririm...” demek ister.


Bu kudsî hadîsin bir izahi da söyle yapilir: Orucun hiçbir sekilde zahirle alâkasi olmayan gizli bir ibadet olusu ve baskalarinin onda hiçbir payi bulunmamasi dolayisiyle böyle varid olmus, Yüce Allah devaminda: “Onun karsiligini ben verecegim...” buyurmustur.6

Üç nevi oruç vardir. Ruhun orucu, asiri ihtiraslardan uzak bulunmak ve kanaat sahibi olmaktir. Aklin orucu, heva ve heveslere aykiri hareket etmektir. Nefsin orucu yeme içme ve harama karsi perhizkâr olmaktir.7

“Oruç kalkandir”8 hadisi oruç, insanla mâsivâ yani, insanla Allah’tan gayri seyler arasinda perde olmalidir seklinde yorumlanmistir.9

Hz. Mevlânâ söyle düsünür: Oruç, agzi baglanmaya karsi gönül gözünün açilmasina yarar. Can gözünün açilmasi, bedenî güçleri etkisiz hale getirmekle mümkün olur. Gönül gözü kör olanlari hiçbir ibadet aydinlatamaz.

“Hz. Mevlânâ’ya göre oruç ibadetlerin en büyügüdür, insanlari mîraca götüren buraktir, Kur’an’in sirridir. Insanlarin arzulari ve nefisleriyle yaptiklari savastir; onlara taze can bagislar, insanlarin insanligini olgunlastirir. Varlikta yokluga ulastirir.”10

Söylenenleri kisaca özetlersek, orucun üç derecesi oldugu görülür: Avâmin (halkin) orucu sabahtan aksama kadar yemekten, içmekten ve cinsel hazlardan uzak kalmakla olur. Havâssin (seçkinlerin) orucu, bunlara ek olarak öteki bütün organlari denetim altinda bulundurmaktir. En seçkinlerin orucu ise gönlünü Allah’tan baskasinin ilgisinden uzak tutmaktir. Halk, oruç sirasinda besinleri mideye sokmaz. Seçkinler, günah ve kötü olan seyleri organlarina yaklastirmaz; en seçkinler yani ârifler, âsiklar ve kâmiller, mâsivayi (Allah’tan gayri seyleri) kalplerine sokmazlar. Oruçtan asil beklenen bu son noktayi yakalamaya çalismaktir.



Dipnotlar:
1. M.Hamîdullah, Islâma Giris, 93.
2. Sühreverdi, Avarif terc s. 419.
3. Ibn Mâce, siyam, 21.
4. Buhari, savm, 2; Müslim, siyam, 163.
5. Buhari, tevhid, 35; Müslim, siyam, 64/65
6. Bk. Serrac, Luma terc 168.
7. Kuseyri, Risale terc. 127.
8. Bk. 4 numarali dipnot.
9. Bk. Kelâbâzî, et-Taarruf, çev. Süleyman Uludag (Dogus Devrinde tasavvuf), 204, Dergâh yayinlari, Istanbul 1979.
10. Müjgan Cumbur, “Mevlânâya Göre Oruç Ayi”, 1. Milletlerarasi mevlânha Kongresi tebligleri içinde, Konya 1988.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst