meridyen2
Kayıtlı Üye
Ortadoğu'nun En Eski Süs Eşyaları Bulundu
30 Eylül 2006 tarihinde yayınlanan bir haberde, Suriyenin kuzeyinde çalışma yapan bir grup arkeoloğun M.Ö. 9. yüzyıldan kalma taş ve kemikten yapılmış eşyalar bulduğu açıklandı. (Associated Press, 30 Eylül 2006) Ayrıca bu eşyaların bulunduğu binanın duvarlarında kırmızı, siyah ve beyaz renkler kullanılarak çizilmiş geometrik desenlere ve bir boğa resmine de rastlanılmıştı.
Bu haber sözde doğanın evrimi hikayesinde olduğu gibi insanlık tarihinin de evrimsel bir süreç geçirdiğini iddia eden bilim adamlarının yanılgılarını ispatlamak açısından önemlidir. Darwinizme körü körüne bağlı bazı tarihçiler sözde Kabataş olarak isimlendirdikleri bir dönemin yaşandığını iddia ederler. Bu dönemde yaşayan insanların olabilecek en ilkel yöntemlerle kapkacak yapıp, hayvan besleyerek, yiyecek toplayarak gelişmemiş bir hayat yaşadıklarını varsayarlar. Oysa kazılarda elde edilen antik bulgular, evrimci önyargılar bir kenara bırakılarak akılcı değerlendirildiğinde ortaya bambaşka bir tablo çıkmaktadır.
MÖ. 9. yüzyılda taş ve kemiğin oyularak çeşitli malzemeler yapılması, renkli boyalar kullanılarak duvarlara resimler çizilmesi bu dönemde hiç de evrimcilerin iddia ettikleri gibi ilkel bir hayatın yaşanmadığını gözler önüne sermektedir.
Bu insanlar da bizim gibi tabaklarda yemek yiyordu, yatacak yatakları, içinde yaşadıkları evleri, yemek pişirdikleri mutfakları, ihtiyaçlarını karşılayacakları her türlü araç gereçleri, yetiştirdikleri hayvanları vardı. O dönemde yaşayan insanlar da bizler gibi sanattan, estetikten zevk alan, kişisel zevkleri, inançları, aile hayatları olan insanlardı. Evlerinin duvarlarına yaptıkları resimler de sanattan, estetikten hoşlandıklarını hatta bunu kişisel zevk haline getirdiklerini göstermektedir. Yaptıkları çalışmalar sıradanlıktan çok uzak, emek verilmiş eserlerdir. Bu insanlar duvarın üstüne kömür parçasıyla sıradan bir resim çizmek yerine doğal maddeleri birbirine karıştırarak elde ettikleri çeşitli renklerdeki boyaları kullanarak binlerce yıl bozulmadan kalabilen renkli resimler yapmışlardı.
Söz konusu dönemde taş veya kemik yontularak yapılan eşyalar da mükemmel bir işçiliğin ürünüdür. Burada bir noktaya dikkat çekmekte fayda vardır. Evrimci tarih anlayışında, o günlerde metal araç gereçler olmadığı, sözde taş devri insanlarının sert ve keskin uçlu çakmak taşı kullandıkları iddia edilir. Oysa kazılarda elde edilen örneklerdeki mükemmellikte bir işçilik ancak metal araç gereç kullanılarak yapılabilir. Taşı taşa sürterek bir yemek kabı yapmak veya kemiği taşla yontarak mükemmel kesimli, pürüzsüz bir süs eşyası elde etmek mümkün değildir.
Ünlü arkeolog Klaus Schmidt taşı taşla yontarak bir sonuç elde edilemeyeceğini ispat eden bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmada bir grup işçi, ellerinde taşlarla MÖ 9000 yılında yaşamış olan taş ustaları gibi sert bir zeminde oluk açmaya çalışmışlardır. Taşı oymaya çalışan işçilerin 2 saat boyunca durmaksızın devam eden çalışmaları sonucunda, ortaya sadece belli belirsiz bir hat çıkmıştır. Bu basit deney bile açıkça ortaya koymaktadır ki, dönemin insanları evrimci bilim adamlarının ileri sürdüğü gibi ilkel koşullara değil, çok büyük ihtimalle son derece gelişmiş imkanlara sahiptiler.
Evrimci bilim adamları, sözde ilkel bir insan modelini insanların zihinlerine yerleştirmeye çalışırlar. Oysa karanlık bir mağarada postlara bürünerek oturan, konuşma yeteneği olmayan yarı insan yarı maymun canlılar, yalnızca evrimcilerin hayal ürünüdür. Evrimcilerin iddia ettikleri türde hayvan-insan arası canlılar tarihte asla var olmamıştır. Tarihin evrimi diye birşey de hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Allah insanı aklıyla, ruhuyla üstün bir varlık olarak yaratmıştır. Antik bulgular da bize tarihin her döneminde insanın akıl ve ruha sahip olduğunu ve bu özelliklerinin sonucu olarak da yaşadığı dönemin şartları içerisinde hep medeni bir hayat sürdüğünü göstermektedir.
(makale harun yahya)
30 Eylül 2006 tarihinde yayınlanan bir haberde, Suriyenin kuzeyinde çalışma yapan bir grup arkeoloğun M.Ö. 9. yüzyıldan kalma taş ve kemikten yapılmış eşyalar bulduğu açıklandı. (Associated Press, 30 Eylül 2006) Ayrıca bu eşyaların bulunduğu binanın duvarlarında kırmızı, siyah ve beyaz renkler kullanılarak çizilmiş geometrik desenlere ve bir boğa resmine de rastlanılmıştı.

Bu haber sözde doğanın evrimi hikayesinde olduğu gibi insanlık tarihinin de evrimsel bir süreç geçirdiğini iddia eden bilim adamlarının yanılgılarını ispatlamak açısından önemlidir. Darwinizme körü körüne bağlı bazı tarihçiler sözde Kabataş olarak isimlendirdikleri bir dönemin yaşandığını iddia ederler. Bu dönemde yaşayan insanların olabilecek en ilkel yöntemlerle kapkacak yapıp, hayvan besleyerek, yiyecek toplayarak gelişmemiş bir hayat yaşadıklarını varsayarlar. Oysa kazılarda elde edilen antik bulgular, evrimci önyargılar bir kenara bırakılarak akılcı değerlendirildiğinde ortaya bambaşka bir tablo çıkmaktadır.
MÖ. 9. yüzyılda taş ve kemiğin oyularak çeşitli malzemeler yapılması, renkli boyalar kullanılarak duvarlara resimler çizilmesi bu dönemde hiç de evrimcilerin iddia ettikleri gibi ilkel bir hayatın yaşanmadığını gözler önüne sermektedir.
Bu insanlar da bizim gibi tabaklarda yemek yiyordu, yatacak yatakları, içinde yaşadıkları evleri, yemek pişirdikleri mutfakları, ihtiyaçlarını karşılayacakları her türlü araç gereçleri, yetiştirdikleri hayvanları vardı. O dönemde yaşayan insanlar da bizler gibi sanattan, estetikten zevk alan, kişisel zevkleri, inançları, aile hayatları olan insanlardı. Evlerinin duvarlarına yaptıkları resimler de sanattan, estetikten hoşlandıklarını hatta bunu kişisel zevk haline getirdiklerini göstermektedir. Yaptıkları çalışmalar sıradanlıktan çok uzak, emek verilmiş eserlerdir. Bu insanlar duvarın üstüne kömür parçasıyla sıradan bir resim çizmek yerine doğal maddeleri birbirine karıştırarak elde ettikleri çeşitli renklerdeki boyaları kullanarak binlerce yıl bozulmadan kalabilen renkli resimler yapmışlardı.
Söz konusu dönemde taş veya kemik yontularak yapılan eşyalar da mükemmel bir işçiliğin ürünüdür. Burada bir noktaya dikkat çekmekte fayda vardır. Evrimci tarih anlayışında, o günlerde metal araç gereçler olmadığı, sözde taş devri insanlarının sert ve keskin uçlu çakmak taşı kullandıkları iddia edilir. Oysa kazılarda elde edilen örneklerdeki mükemmellikte bir işçilik ancak metal araç gereç kullanılarak yapılabilir. Taşı taşa sürterek bir yemek kabı yapmak veya kemiği taşla yontarak mükemmel kesimli, pürüzsüz bir süs eşyası elde etmek mümkün değildir.

Ünlü arkeolog Klaus Schmidt taşı taşla yontarak bir sonuç elde edilemeyeceğini ispat eden bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmada bir grup işçi, ellerinde taşlarla MÖ 9000 yılında yaşamış olan taş ustaları gibi sert bir zeminde oluk açmaya çalışmışlardır. Taşı oymaya çalışan işçilerin 2 saat boyunca durmaksızın devam eden çalışmaları sonucunda, ortaya sadece belli belirsiz bir hat çıkmıştır. Bu basit deney bile açıkça ortaya koymaktadır ki, dönemin insanları evrimci bilim adamlarının ileri sürdüğü gibi ilkel koşullara değil, çok büyük ihtimalle son derece gelişmiş imkanlara sahiptiler.
Evrimci bilim adamları, sözde ilkel bir insan modelini insanların zihinlerine yerleştirmeye çalışırlar. Oysa karanlık bir mağarada postlara bürünerek oturan, konuşma yeteneği olmayan yarı insan yarı maymun canlılar, yalnızca evrimcilerin hayal ürünüdür. Evrimcilerin iddia ettikleri türde hayvan-insan arası canlılar tarihte asla var olmamıştır. Tarihin evrimi diye birşey de hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Allah insanı aklıyla, ruhuyla üstün bir varlık olarak yaratmıştır. Antik bulgular da bize tarihin her döneminde insanın akıl ve ruha sahip olduğunu ve bu özelliklerinin sonucu olarak da yaşadığı dönemin şartları içerisinde hep medeni bir hayat sürdüğünü göstermektedir.
(makale harun yahya)