Ellili-altmışlı yaşlarında insanlar, bırakın elden ayaktan düşmeyi, evrimin doruk noktasında oluyor.
Bir dizi yetkinliklerinin yanı sıra, bu insanlar ana kaynak sağlayıcı ve bilgi aktarıcı rolleriyle toplumda önemli rol oynuyor
Britanyada dünyaya gelmiş 42 yaşında bir adam 38 yıl daha yaşamayı umabilir. Bir başka deyişle, gençlik yıllarını artık geride bırakmış ve orta yaşlarına merdiven dayamıştır. Bu durum kimileri için son derece iç karartıcıdır. İnsanların büyük bir bölümü ellili altmışlı yıllarını yaşamlarının olumsuz bir parçası- dahası bunalıma sürükleyici bir evresi olarak değerlendirir. Gelgelelim, bilim insanları bu genel kanıyı artık değiştirmenin zamanı geldiğine dikkat çekiyorlar.
Elde edilen son bilimsel bulgular orta yaş evresinin insanlar için ne denli önemli olduğuna ve insan türünün başarıya ulaşmasında can alıcı bir rol oynadığına işaret ediyor.
Orta yaş dönemi yalnızca kırışıklık ve kaygılardan ibaret değil. Bu dönem salt yaşlanmayla ilgili olmaktan çok, insan yaşamında doğal seçilim yoluyla önceden programlanmış bir dönüm noktası-ayrıksı bir türün sahip olduğu ayrıksı bir özellik.
20 YAŞ DAHA
Öteki hayvanlarla kıyaslandığında, insanların yaşamları sıra dışı bir düzen sergiliyor. İnsanın büyüme süreci çok uzun bir zaman alıyor, uzun süre yaşıyor ve çoğu insanın üretkenliği yaşamının ortalarında sona eriyor. Birkaç başka canlı türünde de bu yaşam düzeninin kimi unsurlarına tanık olunmakla birlikte, yalnızca insanların bu süreci son derece çarpıcı biçimde saptırdıkları görülüyor. Bu saptırma büyük ölçüde doğurganlığın yok olmasının ardından insana sağlıklı bir yirmi yıl daha kazandıran orta yaşların evriminden kaynaklanıyor.
Orta yaş döneminin insanın sürekli düşüşe geçtiği bir dönemin başlangıcı olmadığını gösteren önemli bir ipucu dönemin genelde edilgen bir inişe geçişin belirtilerini taşımaması. Orta yaş döneminde beden sistemlerinin çoğunda çok az bir gerileme meydana geliyor. Gerileme olan sistemlerdeki çöküş ise başka canlı türlerinde çok ender görülen, kendine özgü bir biçimde ve sıklıkla apansız meydana geliyor.
Örneğin, insanların yakındaki cisimlere odaklanma yeteneği öngörülebilir bir biçimde azalıyor- uzağı görebilme yeteneğine 35 yaşında ender rastlanırken, 50 yaşında genel bir özellik olarak karşımıza çıkıyor. Derinin esnekliği de orta yaş döneminin başlarında hemen hemen her zaman ve beklenmedik bir biçimde azalıyor. Yağ birikim düzenleri kestirilebilir ve belli kalıplara uygun biçimlerde değişiyor. Başta biliş olmak üzere, öteki sistemlerde pek bir değişiklik olmuyor.
EVRİMSEL AÇIKLAMALAR
Söz konusu değişikliklerin her birine evrimsel bir açıklama getirilebilir. Genelde, bedene zindelik kazandıran sistemlerin onarım ve bakımına yatırım yapılması- bir başka deyişle, genlerin çoğalmasına yardımcı olunması son derece akla yatkın. İnsanlar yaşlandıkça keskin bir görme duyusuna ya da karşı cinsi kendilerine çekecek pürüzsüz bir tene artık gereksinim duymuyor. Ancak beyinlerine gereksinim duyduklarından orta yaş döneminde bu organa yatırım yapmayı sürdürüyorlar.
Yağ konusuna gelince- zorlu koşullarda atalarımızın birçoğunun yaşamını kurtaran bu son derece verimli güç kaynağının rolü, özellikle kadınlarda, çocuk doğurmak için artık vitesi yükseltmek zorunda olmadığımız zaman değişiyor.
Yıllar geçtikçe doğurganlığı körüklemeye hazır meme, kalça ve baldırlar ya da kişiye genç ve pürüzsüz bir görünüm kazandıran deri altındaki depolarda saklanan yağ miktarı da azalıyor. Doğurganlık dönemi sona erer ermez bedende çok daha büyük miktarlarda ve daha merkezli bir yağ birikimi oluyor. Böylelikle, zor zamanlarda kişi yaşamını sürdürmek için bu yağdan yararlanıyor.
Tüm bu değişimler orta yaş döneminin denetlenmiş ve önceden programlanmış bir süreç olduğunu- bir çöküş sürecinden çok, gelişme süreci olduğunu ortaya koyuyor.
KARMAŞIK SÜREÇLER
İnsanın gelişimi düşünüldüğünde genellikle dölütün gelişimi ya da çocuğun erişkinliğe geçişi düşünülür. Oysa gelişme- ve gelişmeyi yönlendiren genetik süreç- yirmili yaşlara gelindiğinde durmaz ve erişkinlik döneminde de sürer. Son derece incelikli biçimde düzenlenmiş olan orta yaş dönemine geçiş insanın gelişim sürecinin daha sonra yaşanan ancak önceki denli önemli bir aşamasıdır. Bu aşamada birey değişerek yeni bir biçime dönüşür. Bu bireyin dönüştüğü en dikkate değer biçimdir. Bu biçim yalnızca insanoğluna özgü bir evrimsel yenilik- insan türünün başarıya ulaşmasının temelinde yatan yaşamın dirençli, sağlıklı, enerji tasarruflu ve üretken bir evresidir.
Nitekim, insan toplumlarında orta yaşlıların üstlendikleri çeşitli roller öylesine karmaşık ve birbirleriyle öylesine iç içe geçmişlerdir ki, bu yaştaki insanların doğal seçilimin bugüne dek ürettiği en etkileyici canlılar oldukları söylenebilir.
Orta yaş döneminin evrildiği görüşüne karşı tek bir karşı görüş getirilebilir. Herhangi bir özelliğin evrilmesi için doğal seçilimin bu özelliği kuşaktan kuşağa taşıması gerekir. Oysa, tarihöncesi yaşam dendiğinde aklımıza genellikle zorlu, acımasız ve kısa bir yaşam süreci gelir. Atalarımızdan çok azının 40 yaşını devirebildiği kesin. Bu yüzden günümüzün orta yaş özelliklerine olanak tanımış olamayacakları düşünülebilir.
YANLIŞ DÜŞÜNCE
Ne var ki, bu düşünce yanlış. Ortalama yaşam süresi kimi zaman çok kısa olsa bile, bu durum Homo sapienslerin son 100 bin yılda çok ender olarak 40 yaşını aştıkları anlamına gelmiyor. Doğumda ortalama yaşam beklentisi yanıltıcı bir ölçüt olabilir; bebek ölümlerinin yüksek olması, erişkinliğe ulaşabilenler uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdürme olanağına sahip olsalar bile, ortalamayı ciddi biçimde düşürmüş olabilir
Bu durum o günlerde- özellikle de insanların tarıma geçtikleri 12.000 ile 8.000 yıl öncesinde- yaşamın zorlu, acımasız ve kısa olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak iskelet kalıntılarından elde edilen bulgular ortalama yaşam süresinin bir süreliğine kısalmış olabileceği dönemin dışında kalan günlerde atalarımızın sıklıkla orta yaş dönemine ulaştıklarını hatta daha da uzun yaşadıklarını ortaya koyuyor
Tarihöncesi dönemde çok sayıda orta yaşlının olası varlığı doğal seçilimin üzerinde çalışmasını gerektiren bir yığın işi olduğu anlamına geliyor. Yararlı özelliklere sahip olanlar çocuklarını üreme çağına getirme ve torunlarının yetiştirilmesine destek olma konusunda daha başarılı olmuş ve böylelikle bu özellikleri çocuklarına geçirmiş olabilir. Sonuç olarak, günümüz orta yaşının binlerce yıllık bir doğal seçilimin ürünü olduğu söylenebilir.
İyi de neden böyle bir evrilme oldu? Bu sorunun yanıtı insanın sıra dışı yapısıyla bağlantılı. Tarihöncesinde ve halen de günümüzde insanların yaşamlarını sürdürmeleri tümden ender bulunan değerli kaynakların incelikli biçimde biraraya getirilmelerine bağlı. İnsanlar yaşadıkları ortamda gereksinimlerini karşılamak için işbirliğine gider, tasarlar ve yeniler.
İnsanlar enerjisi yoğun, iletişim temelli, bilgi açısından zengin bir yaşam sürdürür ve bunu destekleyen de orta yaşın evrilmesi olmuştur.
Örneğin, avcı-toplayıcı toplumlar genelde yiyecek bulma ve işlemden geçirme konusunda öğrenmesi uzun zaman alan karmaşık ve son derece güç yöntemlere sahiptir. Çok sayıda avcı toplayıcının bu sanatı öğrenmek için onlarca yılını verdiği ve bu tür becerilerin ancak 40 yaşından sonra ustalık düzeyine ulaştığı yönünde kanıtlar var.
Yeterli miktarda kalori toplamak, özellikle de insanların büyümesi uzun zaman aldığından, insan toplumunun başarısında can alıcı bir önem taşır. Araştırmalar bir insan yavrusunun çok sayıda erişkin tarafından sağlanan kaynaklara gereksinim duyduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, Güney Amerikalı iki avcı-toplayıcı grupla ilgili bir araştırma çocukların bakımında her çiftin doğurganlık çağını aşmış 1.3 kişinin ek desteğine gerek duyduğunu gösteriyor. Öyle ki, orta yaşlılar insanın yenilenmesinde temel bir unsur, hepimizin bel bağladığı becerikli, deneyimli ve alabildiğine verici bir seçkinler sınıfı olarak değerlendirilebilirler.
BİLGİ AKTARICILARI
Orta yaşın bir başka temel işlevi bilginin yayılmasıdır. Tüm hayvanlar genler yoluyla bir yığın bilgi alırlar. Kimileri de büyüdükçe öğrenir. İnsanlar bu ikinci bilgi aktarım biçimini yeni bir düzeye taşıdı. İnsanoğlu doğuşta hemen hemen hiç bir şeyi bilmez ve yapamaz. Yaşamını sürdürebilmesi için hep birlikte ekin adıyla bilinen beceri, bilgi ve alışkanlıkların kişiye sürekli aşılanması gerekir. Ekin aktarımının belkemiğini çocuklarına ve birlikte avlandıkları genç erişkinlere ne yapmaları gerektiğini gösterip anlatan orta yaşlılar oluşturur.
Orta yaş dönemindeki insanlar ana kaynak sağlayıcı ve usta ekin aktarıcı olarak üstlendikleri bu iki rolü günümüzde de sürdürüyorr. Dünyanın her bir yanındaki ofislerde, şantiyelerde, spor alanlarında genç erişkinlere öğütlerde bulunan ve kimi zaman komutlar yağdıran orta yaşlı insanlara tanık olunuyor. Orta yaşlılar daha çok iş görürler, daha çok kazanırlar ve kısacası dünyayı yönetirler.
Bu durum insan beynine damgasını vurdu. Karmaşık becerileri yayan insanlardan bekleneceği gibi, orta yaşlılarda bilişsel açıdan herhangi bir bozulmaya tanık olunmuyor. Düşünsel becerilerimizde birtakım değişiklikler meydana gelse de, bunlar belli belirsiz bir düzeyde oluyor. Örneğin, tepki verme hızları erişkinlik döneminde giderek düşüyor. Ancak hız her şey değil. Dahası, öteki becerilerde herhangi bir bozulma olup olmadığı da henüz tartışılıyor.
ORTA YAŞTA DİĞER BAŞARILAR
Kısa bir süre önce Londrada 7000 memur üzerinde yapılan bir araştırma orta yaş döneminde küçük ama ölçülebilir düzeyde bir bilişsel gerileme meydana geldiğini gösteriyor. Oysa, bilişsel deneylerde düşüncenin görece basit, düşük düzeyli unsurları ölçülüyor ve orta yaş dönemindeki insanlar bu tür unsurlara artık gerek duymuyor olabilirler. Söylentilere bakılırsa, orta yaşlılar uzun erimli tasarılar yapma, bilgi yığınından gerekli olanı seçme, zamanlama ve başkalarının çabaları arasında eşgüdümü sağlama gibi konularda çok daha başarılı oluyorlar.
Orta yaşlıların toplumdaki rollerini yerine getirebilmeleri için ille de genç erişkinlerden daha iyi ya da daha kötü düşünmeleri gerekmese bile, farklı düşünmeleri gerekebilir. Nitekim, beyin taramaları orta yaşlıların gençlerle aynı görevi yerine getirirlerken kimi zaman farklı beyin bölgelerinden yararlandıklarını ortaya koyuyor. Bu da yaşlandıkça bizzat düşüncenin doğasında bir değişimin yaşandığı olasılığını gündeme getiriyor. Orta yaşın temel ve bağlantılı bir özelliği de üretkenliğin sona ermesinin ardından yaşanan sağlıklı yıllar. İnsanların dişisi yaşamının ortalarında doğurganlığını yitirdiğinden özellikle sıra dışı bir örnek oluşturuyor. Ancak erkekleri de menopoz sonrasında eşleriyle birlikte kalarak kendilerini kısırlaştırıyorlar. Başka hiçbir canlı türünde böyle bir olaya tanık olunmuyor.
Menopozun olası yararları henüz bilinmese de, doğal seçilimin en çok yavru dünyaya getiren bireylerden yana olduğu biliniyor. Gel gelelim, hayvanlar âleminde doğurganlığı sona eren ve bize ipuçları verebilecek çok az sayıda başka örnek var. Katil balinalar olarak da bilinen orkalar da menopoza giriyorlar ve yaşamları insanların yaşamıyla çarpıcı benzerlikler taşıyor. Orkalar yavaş büyüyen, sesli iletişim kurabilen, zeki ve uzun ömürlü canlılar olarak biliniyorlar. Topluca yiyecek elde etmek için karmaşık yöntemler bulup uyguluyorlar ve son derece yaygınlar.
Öyle ki, insanlar erişkinliğin tümden doğurganlıkla geçirilemeyecek denli uzun ve karmaşık olduğu seçkin bir kulübün üyesi olarak görülebilirler. Tıpkı yakını görememe ve derinin esnekliğini yitirmesi gibi, menopozun da artık eşgüdümlü ve denetimli bir süreç olduğu görülüyor.
Son araştırmalar menopozun ani bir çöküşten çok, orta yaş döneminde gelişimsel programın temelini oluşturan son derece düzgün işleyen bir olgu olduğunu ortaya koyuyor. Kadını ve eşlerini sürekli çocuk dünyaya getirme külfetinden kurtarıyor ve onlara uzun yaşama ve şımarma olanağını tanıyor.
İNSAN YAŞAMI İÇİN ZORUNLU
Orta yaş dönemi insan türünün tarihçesi ile bireylerin deneyimleri arasında bir bağlantı kurduğundan son derece ilginçtir. Her birey genellikle hazırlıklı olmadığı bir evreden geçmek zorundadır. Doğurganlığın ansızın sona ermesi kişinin özsaygısını sarsar, görünümleri gözleri önünde değişir ve beyinlerinin işleyişinde bile bir farklılık meydana gelir.
Orta yaş bunalımı, orta yaşlarda çocuk sahibi olmak, çocukların evi terk etmeleriyle yaşanan boş yuva sendromu ve daha nice beklenmedik yeni dürtüler ortaya çıkar. Ne var ki, bilim bir zamanlar açıklanamayan bu güçleri sonunda ele almaya başladı.
Orta yaş dönemini dört gözle bekleyen çok az insan vardır. Kimileri bu döneme ürküntüyle yaklaşır, kimileri dalgasını geçer. Ancak paleoantropoloji, sinirbilim ve üreme biyolojisi alanlarındaki son gelişmeler sayesinde insan yaşamının uzun süre görmezden gelinen bu evresiyle ilgili gerçekler günyüzüne çıkartılıyor. Orta yaş dönemindeki değişiklikler olmasa bildiğimiz anlamıyla insan yaşamı da asla var olamazdı.