Cassu
Bayan Üye
Roman, Gebzeye bağlı Cennethisarda eski, büyük, sessiz bir evde başlar. Evin sahibi yaşlı, yalnız, acılı bir kadındır: Fatma Hanım [roman boyunca Büyükhanım ve Babaanne olarak da anılır]. Evin bütün işlerinden cüce Recep sorumludur. Büyükhanım'ı yedirip içirmek, kaldırıp yatırmak, bulaşıkları yıkamak, evi silip süpürmek, çarşıya gidip gelmek hep onun görevidir. Büyükhanım'ın üç torunu bir hafta kalmak üzere ertesi gün buraya geleceklerdir. Bunun için evde yapılması gereken hazırlıklar tamamlanmıştır.
Fatma Hanım gece yatağında torunlarını düşünür, onlarla neyi, nasıl konuşacağını tasarlar. Sonra zihni geçmişe dalar. Ölü kocası Selâhattin Beyi anımsar. Bir film şeridi gibi yaşamı gözlerinin önünden geçer. Doktor Selâhattin Bey özgür düşünceli bir kişidir. İttihat ve Terakki yönetimini beğenmez. Bundan ötürü, Talat Paşanın da baskısıyla İstanbuldan ayrılmak, Gebzeye gitmek zorunda kalmıştır. Şimdi Fatma Hanımın oturduğu ev işte o sürgün yıllarında yapılmıştır.
Belirlenen günde torunlar gelirler. En büyükleri Faruk tarihçidir, üniversitede doçenttir. Nilgün toplumbilim öğrencisidir, devrimcidir. Metin lisede okumaktadır. Amerikaya gidip orada zengin olmayı kurmaktadır. Konuşmalar sürerken Recep sofrayı kurar. Yemekten sonra Farukla Nilgün uzun bir söyleşiye dalarlar. Metin kapağı dışarı atar, arkadaşı Vedatı arayıp bulur. Birlikte zengin çocuklarının oluşturduğu topluluğa katılırlar. Metin onlar arasında karşılaştığı Ceylan adlı kızdan pek hoşlanır.
Ertesi gün Büyükhanımla torunları Selâhattin Beyin mezarına giderler. Dua ederler. Fatma Hanım kendini tutamaz, ağlar. Torunlarının duyarsızlığına üzülür. Faruk Gebze Kaymakamlığı Arşivinde araştırma yapar. Eski gazete ve dergilerle mahkeme dosyalarını incelemeye girişir. Bundan büyük bir tat alır. Amacı, yörenin geçmişini gün ışığına çıkarmaktır. Akşamleyin yemekte o gün okuduğu belgeler üzerinde tartışırlar. Metin her gün çılgınlar gibi gezip eğlenir. Yiyip içer. Sarhoş olduğu bir sırada Ceylana sevgisini açıklar, ama kız oralı olmaz.
Sessiz Ev coğrafyasının bir parçası: Eskihisar
Recep evdeki işleri bitirdikten sonra geceleyin gezmeye çıkar. Yalnız başına sokaklarda dolaşır. Gençlerin boyunun kısalığıyla eğlenmesinden çekinir. Recepin yeğeni Hasan sağcı bir teröristtir. Örgüt arkadaşlarıyla geceleri yollara, duvarlara afişler asar, sosyalizmi, komünizmi kötüleyen sözler yazarlar. Gündüzleri tehditle ve uydurma makbuzla esnaftan para toplarlar. Hasan, Nilgünün çocukluk arkadaşıdır ve ona eğilim duymaktadır. Kız bunu sezer, ama Hasana yüz vermez. Her sabah erkenden bir kitapla kıyıya gider, orada hem okur, hem de denize girer. Dönüşte bir Cumhuriyet Gazetesi alır. Hasan onu izler ve solcu olduğunu anlar. Durumu arkadaşlarına açar. Onlar böyle bir kıza ilgi duymasını hoş görmezler. Kızarlar. Aralarında anlaşırlar: Kızın yolunu kesecek ve ona bir kötülük yapacaklardır. Hasan denizden dönerken Nilgünün karşısına çıkar. Amacı, arkadaşlarının kurduğu planı ona bildirmektir. Fakat Nilgün onu dinlemez, Pis faşist! diye bağırır. Bunun üzerine Hasanın tepesi atar, kızı sokakta kıyasıya dövüp kaçar. Nilgünü Receple eczacı hanım eve götürürler. Eczacı hastaneye yatırılmasını önerir, ama Nilgün razı olmaz. Oysa yüzü morarmıştır, vücudu çürükler içindedir.
Geceleyin üç kardeş toplanır, gündüz olup bitenleri konuşurlar. Ertesi gün İstanbula dönmeyi kararlaştırırlar. Sabahleyin Recep torunlarının kararını Büyükhanıma haber verir. Gençler kahvaltıdan sonra yukarı çıkıp onunla vedalaşacaklardır. Kahvaltıdan kalkınca Nilgünün başı döner, midesi bulanır. Gidip uzanır. Durumu gitgide ağırlaşır. Sonunda beyin kanamasından ölüverir. Gençler şaşırırlar, üzüntüden ne yapacaklarını bilemezler. Büyükhanım ise yukarıda, onların gelip vedalaşmasını bekler. Recepi çağırır, ama o da gelmez. Aşağı inmeye çabalar, beceremez. Yatağına uzanır, yorganını başına çeker. Ev tam bir sessizliğe bürünmüştür. Hasan istasyona gider. Büfeden aldığı gazeteleri merakla, kaygıyla gözden geçirir. Nilgünle ilgili bir haber çıkıp çıkmadığına bakar. Trene binerek Cennethisardan ayrılır.
Fatma Hanım gece yatağında torunlarını düşünür, onlarla neyi, nasıl konuşacağını tasarlar. Sonra zihni geçmişe dalar. Ölü kocası Selâhattin Beyi anımsar. Bir film şeridi gibi yaşamı gözlerinin önünden geçer. Doktor Selâhattin Bey özgür düşünceli bir kişidir. İttihat ve Terakki yönetimini beğenmez. Bundan ötürü, Talat Paşanın da baskısıyla İstanbuldan ayrılmak, Gebzeye gitmek zorunda kalmıştır. Şimdi Fatma Hanımın oturduğu ev işte o sürgün yıllarında yapılmıştır.
Belirlenen günde torunlar gelirler. En büyükleri Faruk tarihçidir, üniversitede doçenttir. Nilgün toplumbilim öğrencisidir, devrimcidir. Metin lisede okumaktadır. Amerikaya gidip orada zengin olmayı kurmaktadır. Konuşmalar sürerken Recep sofrayı kurar. Yemekten sonra Farukla Nilgün uzun bir söyleşiye dalarlar. Metin kapağı dışarı atar, arkadaşı Vedatı arayıp bulur. Birlikte zengin çocuklarının oluşturduğu topluluğa katılırlar. Metin onlar arasında karşılaştığı Ceylan adlı kızdan pek hoşlanır.
Ertesi gün Büyükhanımla torunları Selâhattin Beyin mezarına giderler. Dua ederler. Fatma Hanım kendini tutamaz, ağlar. Torunlarının duyarsızlığına üzülür. Faruk Gebze Kaymakamlığı Arşivinde araştırma yapar. Eski gazete ve dergilerle mahkeme dosyalarını incelemeye girişir. Bundan büyük bir tat alır. Amacı, yörenin geçmişini gün ışığına çıkarmaktır. Akşamleyin yemekte o gün okuduğu belgeler üzerinde tartışırlar. Metin her gün çılgınlar gibi gezip eğlenir. Yiyip içer. Sarhoş olduğu bir sırada Ceylana sevgisini açıklar, ama kız oralı olmaz.
Sessiz Ev coğrafyasının bir parçası: Eskihisar
Recep evdeki işleri bitirdikten sonra geceleyin gezmeye çıkar. Yalnız başına sokaklarda dolaşır. Gençlerin boyunun kısalığıyla eğlenmesinden çekinir. Recepin yeğeni Hasan sağcı bir teröristtir. Örgüt arkadaşlarıyla geceleri yollara, duvarlara afişler asar, sosyalizmi, komünizmi kötüleyen sözler yazarlar. Gündüzleri tehditle ve uydurma makbuzla esnaftan para toplarlar. Hasan, Nilgünün çocukluk arkadaşıdır ve ona eğilim duymaktadır. Kız bunu sezer, ama Hasana yüz vermez. Her sabah erkenden bir kitapla kıyıya gider, orada hem okur, hem de denize girer. Dönüşte bir Cumhuriyet Gazetesi alır. Hasan onu izler ve solcu olduğunu anlar. Durumu arkadaşlarına açar. Onlar böyle bir kıza ilgi duymasını hoş görmezler. Kızarlar. Aralarında anlaşırlar: Kızın yolunu kesecek ve ona bir kötülük yapacaklardır. Hasan denizden dönerken Nilgünün karşısına çıkar. Amacı, arkadaşlarının kurduğu planı ona bildirmektir. Fakat Nilgün onu dinlemez, Pis faşist! diye bağırır. Bunun üzerine Hasanın tepesi atar, kızı sokakta kıyasıya dövüp kaçar. Nilgünü Receple eczacı hanım eve götürürler. Eczacı hastaneye yatırılmasını önerir, ama Nilgün razı olmaz. Oysa yüzü morarmıştır, vücudu çürükler içindedir.
Geceleyin üç kardeş toplanır, gündüz olup bitenleri konuşurlar. Ertesi gün İstanbula dönmeyi kararlaştırırlar. Sabahleyin Recep torunlarının kararını Büyükhanıma haber verir. Gençler kahvaltıdan sonra yukarı çıkıp onunla vedalaşacaklardır. Kahvaltıdan kalkınca Nilgünün başı döner, midesi bulanır. Gidip uzanır. Durumu gitgide ağırlaşır. Sonunda beyin kanamasından ölüverir. Gençler şaşırırlar, üzüntüden ne yapacaklarını bilemezler. Büyükhanım ise yukarıda, onların gelip vedalaşmasını bekler. Recepi çağırır, ama o da gelmez. Aşağı inmeye çabalar, beceremez. Yatağına uzanır, yorganını başına çeker. Ev tam bir sessizliğe bürünmüştür. Hasan istasyona gider. Büfeden aldığı gazeteleri merakla, kaygıyla gözden geçirir. Nilgünle ilgili bir haber çıkıp çıkmadığına bakar. Trene binerek Cennethisardan ayrılır.