Canlı veya ölü bir kişinin, bir organ veya dokusunun tedavi amacıya başka bir kişiye aktarılmasına organ nakli denmektedir. Organ nakli fikrine, çok eski devirlerden beri rastlanmaktadır. Hindistan’da eski devirlerde suçluların burunları kesilirdi. Hintli cerrahlar, kesik burunları tamir etmekte büyük ustalık kazanmışlardı. Hastanın kolundan ince bir deri ve derialtı yağ dokusu parçası kaldırılarak burna tutturulur ve deri parçası, yüzdeki kan deveranı ile ahenk temin ettiğinde, kolla bağlantısı kesilirdi. On sekizinci asırda bir İtalyan cerrah olan Baronio, dikkatle yapılacak olan bir ameliyat sonucunda bir hastanın vücudundan alınan deri parçalarının aynı insana nakledilebileceğini söylemiştir. Organ nakli konusunda çalışmalarını sürdüren bilim adamları, önce hayvandan hayvana daha sonra da insandan insana organ nakillerini denemişlerdir.
İnsanlar arasında organ naklini gerçekleştirmeye ilişkin denemeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başladı. Fakat, o güne kadar hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, vücuda yeni takılan organın, bünyenin savunma mekanizmaları tarafından ağır ağır yok edildiğini gösteriyordu.
1953 yılında, Bostonlu cerrah John P.Merrill, ikiz kardeşlerden birinden alınacak bir böbreğin ötekine takılması halinde, bünyenin yeni böbreği reddetmediğini gördü. Sonraları, birbirleriyle akrabalığı olmayan insanlar arasında yapılan organ naklinin bünye tarafından kabulünü sağlayan ilaçlar geliştirildi. İlaçlar yardımı ile yapılan başarılı ilk böbrek nakli 1956 senesinde Dr. Muray ve arkadaşları tarafından gerçekleştirildi.
Bu ilaçlar sayesinde, önceleri, böbrek nakilleri yapıldı. Ancak, bu ilaçlar sayesinde böbrek takılan hastalar, bu kez de bir tür kanserin tehdidiyle karşı karşıya kaldılar. Bu nedenle, organ nakli, ancak, başka türlü yaşaması olanaksız hale gelen hastalar için başvurulan bir yöntem oldu.
Güney Afrika Cumhuriyetinde, 1967 yılının 3 Aralık günü, kalp cerrahı Dr. Christian Barnard, ilk kalp nakli ameliyatını gerçekleştirdi. Kalp nakledilen hasta ise fazla yaşamayıp ameliyatın on sekizinci günü zatürreden öldü.
Kalp nakli artık tedâvi ile düzelemeyecek ağır kalp hastalarına uygulanmaktadır. Verici ise genel olarak yaşama ümidi kalmamış bir kazazededir. Kalbi alınacak kimsenin herşeyden önce kalbinin genç ve sağlam olması alıcı ile kan ve doku gruplarının birbirini tutması gerekir.
1945 yılına kadar nakledilen organ veya dokuların neden kabul veya red edildikleri anlaşılamıyordu. Bağışıklık hadiselerinin organ nakillerindeki rolünü Medawar ispatladı. Organ nakillerindeki bağışıklık reaksiyonlarının en mühimi alıcının nakledilen organ veya dokuya karşı olan reaksiyonudur. Organın reddi veya kabulü buna bağlıdır.
İnsanlar arasında organ naklini gerçekleştirmeye ilişkin denemeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başladı. Fakat, o güne kadar hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, vücuda yeni takılan organın, bünyenin savunma mekanizmaları tarafından ağır ağır yok edildiğini gösteriyordu.
1953 yılında, Bostonlu cerrah John P.Merrill, ikiz kardeşlerden birinden alınacak bir böbreğin ötekine takılması halinde, bünyenin yeni böbreği reddetmediğini gördü. Sonraları, birbirleriyle akrabalığı olmayan insanlar arasında yapılan organ naklinin bünye tarafından kabulünü sağlayan ilaçlar geliştirildi. İlaçlar yardımı ile yapılan başarılı ilk böbrek nakli 1956 senesinde Dr. Muray ve arkadaşları tarafından gerçekleştirildi.
Bu ilaçlar sayesinde, önceleri, böbrek nakilleri yapıldı. Ancak, bu ilaçlar sayesinde böbrek takılan hastalar, bu kez de bir tür kanserin tehdidiyle karşı karşıya kaldılar. Bu nedenle, organ nakli, ancak, başka türlü yaşaması olanaksız hale gelen hastalar için başvurulan bir yöntem oldu.
Güney Afrika Cumhuriyetinde, 1967 yılının 3 Aralık günü, kalp cerrahı Dr. Christian Barnard, ilk kalp nakli ameliyatını gerçekleştirdi. Kalp nakledilen hasta ise fazla yaşamayıp ameliyatın on sekizinci günü zatürreden öldü.
Kalp nakli artık tedâvi ile düzelemeyecek ağır kalp hastalarına uygulanmaktadır. Verici ise genel olarak yaşama ümidi kalmamış bir kazazededir. Kalbi alınacak kimsenin herşeyden önce kalbinin genç ve sağlam olması alıcı ile kan ve doku gruplarının birbirini tutması gerekir.
1945 yılına kadar nakledilen organ veya dokuların neden kabul veya red edildikleri anlaşılamıyordu. Bağışıklık hadiselerinin organ nakillerindeki rolünü Medawar ispatladı. Organ nakillerindeki bağışıklık reaksiyonlarının en mühimi alıcının nakledilen organ veya dokuya karşı olan reaksiyonudur. Organın reddi veya kabulü buna bağlıdır.