Organ bağışı nedir, nasıl ve nereye organ bağışı yapabilirsiniz?Organ bağışı kişinin hayatta iken kendi iradesiyle, organlarının bir kısmını veya tamamını ölümünden sonra başkalarının tedavisi için kullanılmak üzere izin vermesidir. 18 yaşını aşmış, akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışında bulunabilir. Bağış yapılabilecek yerler; tüm devlet hastaneleri ve bazı özel hastanelerde, sağlık ocakları-sağlık grup başkanlıkları, sağlık müdürlükleri, organ nakli yapan merkezler, konu ile ilgili çalışma yürüten dernek ve vakıflara başvurarak herkes organ bağış kartı alabilir. Size bir form doldurulup organ bağış kartınız veriliyor. Beş dakikalık bir işlem diyebiliriz. Kartınızın üzerinde bulunan bilgiler organ alımı için yeterli değildir. Organ bağışı ve nakli hizmetleri 1979 yılında yürürlüğe giren 2238 sayılı Organ ve Doku alınması, aşılanması, saklanması ve nakli hakkındaki kanun sınırları içinde yürütülür.
Organ bağışı yaptığım nerden biliniyor, ya kartım yanımda olmazsa?Sıkça sorulan bir soru. Kişi organ bağışı yapmış ancak kartını yanında taşımıyor diyelim. Ama bir şekilde yaşamını yitirdi ve organ bağış kartı yanında yok. Böyle bir durumda ne olacak? Daha sonra da ayrıntılı değinileceği gibi kadavradan ( beyin ölümü olmuş kişi ) organ nakli sadece beyin ölümü olmuş kişilerden yapılır. Bunun anlamı şudur; kişi herhangi bir yoğun bakımda solunum cihazına bağlı olarak yaşamını yitirmiştir. Böyle bir durumda ölen kişilerin yakınlarına Türkiye nin her neresinde olursa olsun, kişinin organ bağış kartı olsun olmasın mutlaka organ nakli koordinatörleri tarafından bilgi verilip organ bağışı konusunda fikirleri alınıyor. Yaklaşımları olumlu ise yazılı onay alınarak bu kişilerden organ nakli yapılıyor. Kişinin kartı olsa dahi aileden mutlaka yazılı onay alınıyor. Bu kanuni bir zorunluluk değil ancak toplumun hassasiyetleri ve etik değerler göz önünde bulunduruluyor.
Organ bağış kartım birilerinin eline geçerse bana zarar verirler mi ?
Bir de toplumda şöyle bir inanış var; “ organ bağışı yaptığımı ya organ mafyası öğrenir de peşime düşerse” , bunlar bazılarına komik gelebilir ama bu endişelerini dile getirenlerin oranı hiç de az değil maalesef. Biraz bilgi eksikliği biraz da asparagas haberler bunlara sebep oluyor. Organ mafyası diye tabir edilen insanların sizin organ bağış kartınıza ihtiyacı yok. Neden, çünkü zaten yaptıkları işler legal değil. Dolayısıyla sizin kartınızla vs. işleri yok. Zaten herkesin organ çıkarıp takmaya yetkisi ve de becerisi yoktur. Türkiye’de bu ameliyatları yapan insan ve merkez sayısı belli. Ve bir organ bağışı olduğunda bu bir koordinasyon sistemi tarafından idare edilir, çeşitli araştırmalar ve aşamalar sonucunda uygun alıcılara nakledilir. Koordinasyon sistemi hastanelerdeki Organ Nakli koordinatörlerinden başlar, sırayla Bölge Koordinasyon Merkezi ve Ulusal Koordinasyon Merkezi olarak yapılanır. İsteyen hekim istediği kişiden organ alamaz, organ nakli yapamaz. Bunun mutlaka koordinasyon sisteminden, bilim kurullarından geçmesi ve şeffaf olması şartı vardır. Ayrıca her alınan organ herkese nakil edilemez. Doku ve kan grubu gibi uygunlukların olması gerekir.
Organ nakli kimlerden yapılabilir?
Avantajlar , dezavantajlar nelerdir?
Her ölen kişiden organ nakli yapılabilir mi?Organ nakli iki şekilde yapılır. Bunlar canlıdan canlıya veya beyin ölümü gelişmiş ( kadavra ) kişilerden yapılan nakillerdir.
Canlıdan canlıya organ nakli böbrek, karaciğer ve akciğer gibi organlar için geçerlidir. Örneğin anneniz, babanız veya kardeşiniz diyalize giren bir böbrek hastası, siz uygun koşullar var ise böbreğinizin birine ona verebilirsiniz. İnsanlar tek böbrekle de hayatta kalabilirler ancak bu tıpta istenmeyen bir durumdur. Tek böbreği alınan kişi açısından da ilerde sakıncalar ortaya çıkabilir. Kalıtsal bir hastalık sonucu böbrekler çalışmaz durumda ise bunun sizde görülme olasılığı da vardır. Dolayısıyla ilerde siz de bir böbrek hastası olabilirsiniz. Veya bir kaza vs. sonucu tek böbreğinizi kaybederseniz diğerine ihtiyaç duyabilirsiniz. Yine karaciğer ve akciğer için de aynı sebepler geçerlidir. Siz sağlıklı iken, organınızın birini veya bir parçasını ( karaciğer ve akciğer için geçerli) birine vererek, yani sağlıklı iken bir risk alıp takip edilmesi gereken potansiyel hasta grubuna giriyorsunuz. Ama maalesef bağışların yetersiz oluşu, organ nakli bekleyen insanların çokluğu, yakınlarımızın acı çekmesi, onların hastalıkla mücadele edememesi son çare olarak bazen canlıdan canlıya nakli zorunlu kılmaktadır. Kalp, pankreas gibi hayati organlar için ise kadavradan nakil zorunludur.
Kadavradan ( beyin ölümü gelişmiş kişi) organ nakli, sadece yoğun bakımlarda çoğunlukla beyin kanaması, ağır kafa travmaları, trafik kazaları vb. sebeplerle solunum cihazına bağlı yatan,beyin ölümü gelişmiş kişilerden yapılabilir. Toplumda her ölen kişiden organ nakli yapılabilir diye bilinir ama değil maalesef. Kişi hastanenin herhangi bir kliniğinde bile ölmüş olsa, solunum cihazına bağlı değil ve beyin ölümü olmamışsa bu kişilerden organ nakli yapılamaz. Yani bazen basın yayın organlarında yazılan haberlerde olduğu gibi trafik kazaları veya depremler gibi doğal afetlerde kimsenin organını alıp birine nakil edemezsiniz. Bu tıbben mümkün değildir.
Beyin ölümü ve bitkisel hayat kavramları nelerdir?Beyin ölümünde;
Bir insanda beyin ölümünün gelişmiş olması demek; beynin tüm kan akımı ve oksijenlenmesinin durmuş olmasını, beynin tamamen ve geri dönüşümsüz olarak tüm fonksiyonlarını kaybetmiş olmasını tanımlar. Beyin ölümü olan kişide kısa zamanda diğer organlar da hayatiyetini kaybeder. Beyin ölümünde vücuda oksijen pompalayan bir solunum makinesi (ventilatör) olduğu için kalp bir süre daha atmaya devam eder. Kalbin kendine ait, beyinden bağımsız olarak çalışan bir merkezi vardır. Kalp dokusuna oksijen geldiği sürece bu merkezden elektriksel uyarı çıkar ve kalbin kısa bir süre daha atmasını sağlar. Şimdiye kadar dünyada beyin ölümü tanısı konulup tekrar yaşama dönmüş bir vaka yoktur. Beyin ölümü olan kişi tıbben ve yasal olarak ölü kabul edilir.
Beyin fonksiyonlarını geri dönüşümsüz olarak kaybetmiştir.
Hasta solunum cihazına bağlıdır, kendi kendine solunum yapamaz.
Bu durum koma ve bitkisel hayattan farklıdır.
Yapılan tüm tıbbi tedavi ve makine desteğine rağmen kısa süre içinde tüm organlar işlevini yitirir.
Bu kişiler artık tıbben ölüdürler. Bir daha hayata dönmeleri mümkün değildir.
Ancak beyin ölümü gelişmiş kişilerden organ nakli yapılabilir.
Beyin ölümü olup olmadığına çeşitli testler yapılarak, bir uzman heyet tarafından karar verilir. Bu kurulda beyin cerrahi, nöroloji, anestezi-reanimasyon ve kardiyoloji uzmanı yer alır. Her hekim kendisi açısından yapılması gerekli testleri yapar, belgeler ve koordinatöre sunar. Bunlar bir tutanak halinde düzenlenir. Sonuçlar toplamında karar verilir.
Bitkisel hayatta ise;
Hastanın solunumu devam eder ancak makine desteğine ihtiyaç duyabilir.
Bu kişiler makine desteği ile aylarca, yıllarca yaşayabilir.
Bazı durumlarda iyileşme şansları vardır.
Bazen televizyon veya gazetelerde ”3 yıl - 5 yıl sonra tekrar hayata döndü” vb. haberler duyarız, bu vakalar bitkisel hayatta olan kişilerdir. Onlar için bir mucize gerçekleşmiş ve iyileşmişlerdir.
Derin koma da aynı şekildedir. Bu insanları tıp ölü kabul etmez, organ nakli bunlardan yapılmaz.
Bitkisel hayattaki kişilerde az da olsa bir yaşam belirtisi vardır.
İşte “bir ümit var mı” dediğimiz hasta grubu bunlardır. Evet bunlarda az da olsa bir ümit vardır ve zaten biz bu kişilerden organ nakli yapmıyoruz. O kişi yaşama şansını sonuna kadar kullanacaktır.
Organ bağışının artmasının önündeki engeller?En başta bilgi eksikliği geliyor. İnsanlar organ bağışının ne olduğunu, nasıl yapıldığını bilmiyorlar. Dolayısıyla bilinmeyen bir konuya yaklaşımları da temkinli oluyor. Ölen bir yakınının organlarını bağışlamayı düşünen bir aile kişinin bedensel bütünlüğünün tamamen bozulacağı endişesini taşıyor. Oysaki organ nakli ameliyatının herhangi bir ameliyattan ( örn. Bir mide veya barsak ameliyatı ) hiçbir farkı yok. Hatta aşırı özen gösteriliyor. Vücut üzerinde tek bir ameliyat izi dışında kötü bir görüntü olmuyor. Her gün onlarca trafik kazası vb. nedenlerle insanlar yaşamlarını yitiriyorlar ve çok kötü görüntüler ortaya çıkabiliyor, ama bu organ nakli ameliyatında böyle değil. En azından kişinin vücut bütünlüğüne saygı gösteriliyor. Sevdiğiniz birini kaybedip üzülüyorsunuz ama aynı anda verdiğiniz bir kararla başkaları için bir yaşam armağan ediyorsunuz. Yani sizin verdiğiniz bu önemli karar belki de kısa süreli ömrü kalan birileri için yepyeni bir başlangıç olacak. Sanırım buna maddi ve manevi bir değer biçilemez. En kötü anınızda başkalarına bir yaşam armağan ederek teselli olabilir, olumlu bir sonuca dönüştürebilirsiniz. Bu büyük bir güç ve sizin elinizde!...
Çıkarılan asılsız söylentiler de bağışları etkiliyor!.....
Organ mafyası vs….
Konuya olan ilgiyi azaltan diğer bir faktör de özellikle internet üzerinde mail grupları arasında dolaşan ‘şehir efsaneleri’ dediğimiz söylentiler. Hepimize mutlaka en az bir kere böyle bir mail gelmiştir. Bu mailler ve yapılan asılsız bazı ihbarlar nedeniyle her seferinde emniyet, jandarma araştırma yapar. Ama asla böyle bir olay yoktur. Şuana kadar bu şekilde böbreği veya başka bir organı alınmış ve tespit edilmiş biri bulunamadı. Bu konu ile ilgili adli tıp kurumu ve emniyet genel müdürlüğünün yazılı açıklamaları vardır. Verilen bilgiler böyle vakalara hiç rastlanmadığı, yani iddiaların asılsız olduğu yönündedir. Bazen de birileri kaybolur ‘organ mafyası’ kaçırdı vs. açıklamalar yapılır, haberler yayınlanır. Ardından olay aydınlatılır, çok ilginç şeyler çıkar ortaya. Ya miras yüzünden kaçırıp akrabaları öldürmüştür ( 2008 yılı içinde Çatalca’da bir vaka var, aynı şekilde miras nedeniyle cinayet, organ mafyası yalanı ile olay örtbas edilmeye çalışılmış ), veya çocuğun gerçek babası çıkar ortaya ‘benim çocuğum, annesi göstermiyordu ben de kaçırdım ‘ der. Fakat bu arada olanlar olur, araştırma yapmadan yapılan bu haberler organ bağışını etkiler ve siz yaptığınız bu haberlerle yüzlerce kişinin katili olursunuz. Olaylar aydınlanır ama düzeltme haberleri yayınlanmaz, insanların kafasında bu olay sonsuza kadar ilk yayınlandığı şekliyle kalır. Tabii bu haberlerin yayınlanmasından çıkarı olan gruplar var, bunlar aslında bilinçli yapılan şeyler. Bazen bu söylentileri çıkaranlar arasında “DİNİ TARİKATLAR ı”( özellikle Amerika’da), bazen de “ORGAN MAFYASI” nı ( daha çok bizim gibi 3.dünya ülkesi kabul edilen ülkelerde )görüyoruz. Türkiye de kimseyi kaçırıp zorla organlarını almıyorlar. Maalesef ekonomik veya başka nedenlerden dolayı bu kişileri bulup böbreğinin birini veya karaciğerinin bir parçasını vermek isteyen kişilerin olduğunu, insanların bu çaresiz durumlarından faydalanıp çıkar karşılığı bu işlerin yapıldığını duyuyoruz. İşte söylentilerin yayılması da onların bu yasadışı işlerine hizmet ediyor. Çünkü yayılan asılsız haberler insanları zaman zaman organ bağışından uzaklaştırmakta, korkulan bir şey haline getirmektedir. Organ bağışları legal yollardan artar ve nakil bekleyen insanlar da sağlıklı ortamlarda ameliyat edilip tedavi olabilirlerse, kimse tedavi olmak için bu insanlara başvurmaz.
Bu yollara başvuranlar sağlıklarını tehlikeye atıyorlar!Ruhsatsız, yasadışı yollardan organ nakli yapan hastanelere başvuranlar hem malından hem de canından olabiliyor. İnsanlar buralarda uygunsuz koşullarda ameliyat oluyor. Alıcı ve vericinin sağlıkları riske ediliyor. Organ nakli yapmak profesyonel büyük bir ekip, teknik donanım ve uygun koşullar gerektirir. İnsanların Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsat verilmemiş, bilinmeyen yerlerde organ nakli yaptırmamaları gerekir.
Önemli faktörlerden biri de “DİN” !Her canlının hayatı kutsaldır, saygı gösterilmeli ve korunmalıdır. İnsanlarda “ acaba organ bağışı yaparsam günah mı işlerim “ düşüncesi var. Dini bilgi yetersizliği veya önyargılardan kaynaklı çekinceler de az değil. Bazen “organ bağışında bulunmak ister misiniz” diye sorduğumuz ailelerin konuyu önce bir din adamına danışmak istediklerini görüyoruz. Görüştükleri kişinin olumsuz görüş bildirmesiyle organ bağışından vazgeçen insanlar oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 06.03.1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ bağışı ve naklinin caiz olduğunu açıklamıştır.
Tüm dinler açısından incelemek gerekirse;
İslamiyet; organ-doku ve kan naklini zaruri bir tedavi yöntemi olarak kabul eder ve karşı değildir. Ancak bazı koşulların olması gerekir. Bunlar;
Organ veya dokusu alınan kişinin ölmüş olması,
Hastalığın sadece organ nakli ile tedavi edilebileceğinin mesleki yeterliliğine ve dürüstlüğüne güvenilen bir hekim tarafından karar verilmiş olması,
Alınan organ ve dokular için herhangi bir ücret alınmaması,
Tedavi edilecek kişinin buna izin vermesi,
Toplumun huzur ve güveninin bozulmaması bakımından organ ve dokusu alınacak kişinin buna sağlığında izin vermiş olması veya aksini beyan etmemiş olması koşuluyla yakınlarının izninin alınması.
İslam dini açısından ilgili ayet ve hadisler de vardır. Bunlar;
“Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır.” Maide suresi, ayet 32
“İnsan kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.”
“iyilik yapacağınız kişi yaptığı iyilik ve fenalıklardan kendisi sorumludur.” Kıyame suresi , ayet 3-4.
Hırıstiyanlık açısından ; transplantasyonun başladığı ilk yıllarda Katolik Kiliseler birinden organ çıkarılıp başka birine takılmasına onay vermediler ve insanlar üzerinde de çok etkili oldular. Ancak aradan geçen 60 yıl sonra klinik sonuçların ortaya koyduğu bilimsel gerçekler ve değişen değer yargıları, kilisenin bu dogmatik yorumunu değiştirip organ naklini destekleyen tutum içine girmesine neden olmuştur. Günümüzde Katolik kilisesinin toplum üzerinde oldukça etkili olduğu ülkelerden İSPANYA, organ bağışında ve naklinde Avrupa da 1. sıradadır.
Diğer bütün büyük dinler de organ bağışını ve naklini destekler. Olumsuz ifadeler kişilerin kendi yorumlarından ibarettir.
Bağışlanan organlar kimlere naklediliyor?Öncelikle doku ve kan grubu uygunluğuna göre acil bekleyen hastalara nakiller yapılır. Her hasta için organ nakli kriterleri vardır. Bu kriterleri bilim kurulları ( böbrek, kalp, karaciğer) belirler. Organ paylaşımında en önemli öncelik ;
Organ bağışında ne durumdayız, dünyadaki yerimiz?
Organ bağışı her geçen yıl bir önceki yıla göre yaklaşık 1.5- 2 katı artış göstermekte ancak bu artış halen çok yetersiz. İdeal olan yılda milyon nüfus başına minimum 25 kadavra dönordur. Bizde ölümlerin ancak % 35-40 ının yakınları organ bağışını kabul ediyorlar. Bu da yılda milyonda 3-3,5 kişi demek. Yani kadavradan organ bağışında yıllık ortalamanın çok çok altında kalıyoruz. Bu nedenle her yıl 6-7 bin kişi organ nakli beklerken yaşamlarını kaybediyor. Yaş ortalaması da oldukça düşük. Örneğin böbrek hastalarının % 50 sine yakınını 5-40 yaş arası kişiler oluşturuyor.
Organ naklinin gelişmiş olduğu ülkeler ile aramızda bir kıyaslama yapmak gerekirse arada ortalama 15-20 kat fark var. Katolik bir toplum olmasına rağmen İSPANYA da oranlar milyon nüfus başına 35-40 arasıdır. Yine diğer Avrupa ülkelerinde ve Amerika da oranlar milyonda 25 in altında değil. Organ bağış kartı alanlar da bizde düşük oranda, fakat son 2 yıl içindeki yoğun çalışmalarla iyi bir artış gösterdi. İstanbul da 2007 yılı içinde organ bağış kartı alan kişi sayısı 35.200, 2008 yılında ise 40.500 dür. 2006 yılında bu rakam sadece 2500 dü. Organ nakli bekleyen hasta sayısı 50.000 (2008), bu sayıya her yıl 4000-5000 kişi ilave oluyor. Bizde yapılan toplam nakil sayıları ise yılda maksimum 2500-3000 kişiye (kadavra+canlı vericiden) organ nakli yapılabilmekte, geri kalanlar da maalesef kaderine terk edilmektedir. Yapılan nakillerin % 70 i canlıdan, % 30 u kadavradan sağlanmaktadır. İdeal olan çoğunluğunun kadavradan yapıldığı nakillerdir.
Organ nakli bekleyen hastalıklar halen önemini koruyor. Sayı her geçen gün artıyor, ama bağışlar ortalamanın çok altında devam ediyor. Organlarımızı toprağa gömmeyi tercih ediyoruz. Hepimizin bir yakını, sevdiği, eşi, çocuğu, anne veya babası nakil bekleyen bir hasta konumunda olabilir. Olmamasını dileriz. Organ nakli bekleme listesinde bekliyor olmak, birilerinin ölmesinin sizin yaşamanızı sağlıyor olması büyük bir travma. Aynı zamanda da yakınını kaybeden birinin bu durumundan olumlu bir sonuç çıkarması için bir fırsat oluşturuyor. Herkesi bir yaşam armağan etmeye davet etmek istiyoruz..
Organ bağışı yaptığım nerden biliniyor, ya kartım yanımda olmazsa?Sıkça sorulan bir soru. Kişi organ bağışı yapmış ancak kartını yanında taşımıyor diyelim. Ama bir şekilde yaşamını yitirdi ve organ bağış kartı yanında yok. Böyle bir durumda ne olacak? Daha sonra da ayrıntılı değinileceği gibi kadavradan ( beyin ölümü olmuş kişi ) organ nakli sadece beyin ölümü olmuş kişilerden yapılır. Bunun anlamı şudur; kişi herhangi bir yoğun bakımda solunum cihazına bağlı olarak yaşamını yitirmiştir. Böyle bir durumda ölen kişilerin yakınlarına Türkiye nin her neresinde olursa olsun, kişinin organ bağış kartı olsun olmasın mutlaka organ nakli koordinatörleri tarafından bilgi verilip organ bağışı konusunda fikirleri alınıyor. Yaklaşımları olumlu ise yazılı onay alınarak bu kişilerden organ nakli yapılıyor. Kişinin kartı olsa dahi aileden mutlaka yazılı onay alınıyor. Bu kanuni bir zorunluluk değil ancak toplumun hassasiyetleri ve etik değerler göz önünde bulunduruluyor.
Organ bağış kartım birilerinin eline geçerse bana zarar verirler mi ?
Bir de toplumda şöyle bir inanış var; “ organ bağışı yaptığımı ya organ mafyası öğrenir de peşime düşerse” , bunlar bazılarına komik gelebilir ama bu endişelerini dile getirenlerin oranı hiç de az değil maalesef. Biraz bilgi eksikliği biraz da asparagas haberler bunlara sebep oluyor. Organ mafyası diye tabir edilen insanların sizin organ bağış kartınıza ihtiyacı yok. Neden, çünkü zaten yaptıkları işler legal değil. Dolayısıyla sizin kartınızla vs. işleri yok. Zaten herkesin organ çıkarıp takmaya yetkisi ve de becerisi yoktur. Türkiye’de bu ameliyatları yapan insan ve merkez sayısı belli. Ve bir organ bağışı olduğunda bu bir koordinasyon sistemi tarafından idare edilir, çeşitli araştırmalar ve aşamalar sonucunda uygun alıcılara nakledilir. Koordinasyon sistemi hastanelerdeki Organ Nakli koordinatörlerinden başlar, sırayla Bölge Koordinasyon Merkezi ve Ulusal Koordinasyon Merkezi olarak yapılanır. İsteyen hekim istediği kişiden organ alamaz, organ nakli yapamaz. Bunun mutlaka koordinasyon sisteminden, bilim kurullarından geçmesi ve şeffaf olması şartı vardır. Ayrıca her alınan organ herkese nakil edilemez. Doku ve kan grubu gibi uygunlukların olması gerekir.
Organ nakli kimlerden yapılabilir?
Avantajlar , dezavantajlar nelerdir?
Her ölen kişiden organ nakli yapılabilir mi?Organ nakli iki şekilde yapılır. Bunlar canlıdan canlıya veya beyin ölümü gelişmiş ( kadavra ) kişilerden yapılan nakillerdir.
Canlıdan canlıya organ nakli böbrek, karaciğer ve akciğer gibi organlar için geçerlidir. Örneğin anneniz, babanız veya kardeşiniz diyalize giren bir böbrek hastası, siz uygun koşullar var ise böbreğinizin birine ona verebilirsiniz. İnsanlar tek böbrekle de hayatta kalabilirler ancak bu tıpta istenmeyen bir durumdur. Tek böbreği alınan kişi açısından da ilerde sakıncalar ortaya çıkabilir. Kalıtsal bir hastalık sonucu böbrekler çalışmaz durumda ise bunun sizde görülme olasılığı da vardır. Dolayısıyla ilerde siz de bir böbrek hastası olabilirsiniz. Veya bir kaza vs. sonucu tek böbreğinizi kaybederseniz diğerine ihtiyaç duyabilirsiniz. Yine karaciğer ve akciğer için de aynı sebepler geçerlidir. Siz sağlıklı iken, organınızın birini veya bir parçasını ( karaciğer ve akciğer için geçerli) birine vererek, yani sağlıklı iken bir risk alıp takip edilmesi gereken potansiyel hasta grubuna giriyorsunuz. Ama maalesef bağışların yetersiz oluşu, organ nakli bekleyen insanların çokluğu, yakınlarımızın acı çekmesi, onların hastalıkla mücadele edememesi son çare olarak bazen canlıdan canlıya nakli zorunlu kılmaktadır. Kalp, pankreas gibi hayati organlar için ise kadavradan nakil zorunludur.
Kadavradan ( beyin ölümü gelişmiş kişi) organ nakli, sadece yoğun bakımlarda çoğunlukla beyin kanaması, ağır kafa travmaları, trafik kazaları vb. sebeplerle solunum cihazına bağlı yatan,beyin ölümü gelişmiş kişilerden yapılabilir. Toplumda her ölen kişiden organ nakli yapılabilir diye bilinir ama değil maalesef. Kişi hastanenin herhangi bir kliniğinde bile ölmüş olsa, solunum cihazına bağlı değil ve beyin ölümü olmamışsa bu kişilerden organ nakli yapılamaz. Yani bazen basın yayın organlarında yazılan haberlerde olduğu gibi trafik kazaları veya depremler gibi doğal afetlerde kimsenin organını alıp birine nakil edemezsiniz. Bu tıbben mümkün değildir.
Beyin ölümü ve bitkisel hayat kavramları nelerdir?Beyin ölümünde;
Bir insanda beyin ölümünün gelişmiş olması demek; beynin tüm kan akımı ve oksijenlenmesinin durmuş olmasını, beynin tamamen ve geri dönüşümsüz olarak tüm fonksiyonlarını kaybetmiş olmasını tanımlar. Beyin ölümü olan kişide kısa zamanda diğer organlar da hayatiyetini kaybeder. Beyin ölümünde vücuda oksijen pompalayan bir solunum makinesi (ventilatör) olduğu için kalp bir süre daha atmaya devam eder. Kalbin kendine ait, beyinden bağımsız olarak çalışan bir merkezi vardır. Kalp dokusuna oksijen geldiği sürece bu merkezden elektriksel uyarı çıkar ve kalbin kısa bir süre daha atmasını sağlar. Şimdiye kadar dünyada beyin ölümü tanısı konulup tekrar yaşama dönmüş bir vaka yoktur. Beyin ölümü olan kişi tıbben ve yasal olarak ölü kabul edilir.
Beyin fonksiyonlarını geri dönüşümsüz olarak kaybetmiştir.
Hasta solunum cihazına bağlıdır, kendi kendine solunum yapamaz.
Bu durum koma ve bitkisel hayattan farklıdır.
Yapılan tüm tıbbi tedavi ve makine desteğine rağmen kısa süre içinde tüm organlar işlevini yitirir.
Bu kişiler artık tıbben ölüdürler. Bir daha hayata dönmeleri mümkün değildir.
Ancak beyin ölümü gelişmiş kişilerden organ nakli yapılabilir.
Beyin ölümü olup olmadığına çeşitli testler yapılarak, bir uzman heyet tarafından karar verilir. Bu kurulda beyin cerrahi, nöroloji, anestezi-reanimasyon ve kardiyoloji uzmanı yer alır. Her hekim kendisi açısından yapılması gerekli testleri yapar, belgeler ve koordinatöre sunar. Bunlar bir tutanak halinde düzenlenir. Sonuçlar toplamında karar verilir.
Bitkisel hayatta ise;
Hastanın solunumu devam eder ancak makine desteğine ihtiyaç duyabilir.
Bu kişiler makine desteği ile aylarca, yıllarca yaşayabilir.
Bazı durumlarda iyileşme şansları vardır.
Bazen televizyon veya gazetelerde ”3 yıl - 5 yıl sonra tekrar hayata döndü” vb. haberler duyarız, bu vakalar bitkisel hayatta olan kişilerdir. Onlar için bir mucize gerçekleşmiş ve iyileşmişlerdir.
Derin koma da aynı şekildedir. Bu insanları tıp ölü kabul etmez, organ nakli bunlardan yapılmaz.
Bitkisel hayattaki kişilerde az da olsa bir yaşam belirtisi vardır.
İşte “bir ümit var mı” dediğimiz hasta grubu bunlardır. Evet bunlarda az da olsa bir ümit vardır ve zaten biz bu kişilerden organ nakli yapmıyoruz. O kişi yaşama şansını sonuna kadar kullanacaktır.
Organ bağışının artmasının önündeki engeller?En başta bilgi eksikliği geliyor. İnsanlar organ bağışının ne olduğunu, nasıl yapıldığını bilmiyorlar. Dolayısıyla bilinmeyen bir konuya yaklaşımları da temkinli oluyor. Ölen bir yakınının organlarını bağışlamayı düşünen bir aile kişinin bedensel bütünlüğünün tamamen bozulacağı endişesini taşıyor. Oysaki organ nakli ameliyatının herhangi bir ameliyattan ( örn. Bir mide veya barsak ameliyatı ) hiçbir farkı yok. Hatta aşırı özen gösteriliyor. Vücut üzerinde tek bir ameliyat izi dışında kötü bir görüntü olmuyor. Her gün onlarca trafik kazası vb. nedenlerle insanlar yaşamlarını yitiriyorlar ve çok kötü görüntüler ortaya çıkabiliyor, ama bu organ nakli ameliyatında böyle değil. En azından kişinin vücut bütünlüğüne saygı gösteriliyor. Sevdiğiniz birini kaybedip üzülüyorsunuz ama aynı anda verdiğiniz bir kararla başkaları için bir yaşam armağan ediyorsunuz. Yani sizin verdiğiniz bu önemli karar belki de kısa süreli ömrü kalan birileri için yepyeni bir başlangıç olacak. Sanırım buna maddi ve manevi bir değer biçilemez. En kötü anınızda başkalarına bir yaşam armağan ederek teselli olabilir, olumlu bir sonuca dönüştürebilirsiniz. Bu büyük bir güç ve sizin elinizde!...
Çıkarılan asılsız söylentiler de bağışları etkiliyor!.....
Organ mafyası vs….
Konuya olan ilgiyi azaltan diğer bir faktör de özellikle internet üzerinde mail grupları arasında dolaşan ‘şehir efsaneleri’ dediğimiz söylentiler. Hepimize mutlaka en az bir kere böyle bir mail gelmiştir. Bu mailler ve yapılan asılsız bazı ihbarlar nedeniyle her seferinde emniyet, jandarma araştırma yapar. Ama asla böyle bir olay yoktur. Şuana kadar bu şekilde böbreği veya başka bir organı alınmış ve tespit edilmiş biri bulunamadı. Bu konu ile ilgili adli tıp kurumu ve emniyet genel müdürlüğünün yazılı açıklamaları vardır. Verilen bilgiler böyle vakalara hiç rastlanmadığı, yani iddiaların asılsız olduğu yönündedir. Bazen de birileri kaybolur ‘organ mafyası’ kaçırdı vs. açıklamalar yapılır, haberler yayınlanır. Ardından olay aydınlatılır, çok ilginç şeyler çıkar ortaya. Ya miras yüzünden kaçırıp akrabaları öldürmüştür ( 2008 yılı içinde Çatalca’da bir vaka var, aynı şekilde miras nedeniyle cinayet, organ mafyası yalanı ile olay örtbas edilmeye çalışılmış ), veya çocuğun gerçek babası çıkar ortaya ‘benim çocuğum, annesi göstermiyordu ben de kaçırdım ‘ der. Fakat bu arada olanlar olur, araştırma yapmadan yapılan bu haberler organ bağışını etkiler ve siz yaptığınız bu haberlerle yüzlerce kişinin katili olursunuz. Olaylar aydınlanır ama düzeltme haberleri yayınlanmaz, insanların kafasında bu olay sonsuza kadar ilk yayınlandığı şekliyle kalır. Tabii bu haberlerin yayınlanmasından çıkarı olan gruplar var, bunlar aslında bilinçli yapılan şeyler. Bazen bu söylentileri çıkaranlar arasında “DİNİ TARİKATLAR ı”( özellikle Amerika’da), bazen de “ORGAN MAFYASI” nı ( daha çok bizim gibi 3.dünya ülkesi kabul edilen ülkelerde )görüyoruz. Türkiye de kimseyi kaçırıp zorla organlarını almıyorlar. Maalesef ekonomik veya başka nedenlerden dolayı bu kişileri bulup böbreğinin birini veya karaciğerinin bir parçasını vermek isteyen kişilerin olduğunu, insanların bu çaresiz durumlarından faydalanıp çıkar karşılığı bu işlerin yapıldığını duyuyoruz. İşte söylentilerin yayılması da onların bu yasadışı işlerine hizmet ediyor. Çünkü yayılan asılsız haberler insanları zaman zaman organ bağışından uzaklaştırmakta, korkulan bir şey haline getirmektedir. Organ bağışları legal yollardan artar ve nakil bekleyen insanlar da sağlıklı ortamlarda ameliyat edilip tedavi olabilirlerse, kimse tedavi olmak için bu insanlara başvurmaz.
Bu yollara başvuranlar sağlıklarını tehlikeye atıyorlar!Ruhsatsız, yasadışı yollardan organ nakli yapan hastanelere başvuranlar hem malından hem de canından olabiliyor. İnsanlar buralarda uygunsuz koşullarda ameliyat oluyor. Alıcı ve vericinin sağlıkları riske ediliyor. Organ nakli yapmak profesyonel büyük bir ekip, teknik donanım ve uygun koşullar gerektirir. İnsanların Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsat verilmemiş, bilinmeyen yerlerde organ nakli yaptırmamaları gerekir.
Önemli faktörlerden biri de “DİN” !Her canlının hayatı kutsaldır, saygı gösterilmeli ve korunmalıdır. İnsanlarda “ acaba organ bağışı yaparsam günah mı işlerim “ düşüncesi var. Dini bilgi yetersizliği veya önyargılardan kaynaklı çekinceler de az değil. Bazen “organ bağışında bulunmak ister misiniz” diye sorduğumuz ailelerin konuyu önce bir din adamına danışmak istediklerini görüyoruz. Görüştükleri kişinin olumsuz görüş bildirmesiyle organ bağışından vazgeçen insanlar oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 06.03.1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ bağışı ve naklinin caiz olduğunu açıklamıştır.
Tüm dinler açısından incelemek gerekirse;
İslamiyet; organ-doku ve kan naklini zaruri bir tedavi yöntemi olarak kabul eder ve karşı değildir. Ancak bazı koşulların olması gerekir. Bunlar;
Organ veya dokusu alınan kişinin ölmüş olması,
Hastalığın sadece organ nakli ile tedavi edilebileceğinin mesleki yeterliliğine ve dürüstlüğüne güvenilen bir hekim tarafından karar verilmiş olması,
Alınan organ ve dokular için herhangi bir ücret alınmaması,
Tedavi edilecek kişinin buna izin vermesi,
Toplumun huzur ve güveninin bozulmaması bakımından organ ve dokusu alınacak kişinin buna sağlığında izin vermiş olması veya aksini beyan etmemiş olması koşuluyla yakınlarının izninin alınması.
İslam dini açısından ilgili ayet ve hadisler de vardır. Bunlar;
“Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır.” Maide suresi, ayet 32
“İnsan kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.”
“iyilik yapacağınız kişi yaptığı iyilik ve fenalıklardan kendisi sorumludur.” Kıyame suresi , ayet 3-4.
Hırıstiyanlık açısından ; transplantasyonun başladığı ilk yıllarda Katolik Kiliseler birinden organ çıkarılıp başka birine takılmasına onay vermediler ve insanlar üzerinde de çok etkili oldular. Ancak aradan geçen 60 yıl sonra klinik sonuçların ortaya koyduğu bilimsel gerçekler ve değişen değer yargıları, kilisenin bu dogmatik yorumunu değiştirip organ naklini destekleyen tutum içine girmesine neden olmuştur. Günümüzde Katolik kilisesinin toplum üzerinde oldukça etkili olduğu ülkelerden İSPANYA, organ bağışında ve naklinde Avrupa da 1. sıradadır.
Diğer bütün büyük dinler de organ bağışını ve naklini destekler. Olumsuz ifadeler kişilerin kendi yorumlarından ibarettir.
Bağışlanan organlar kimlere naklediliyor?Öncelikle doku ve kan grubu uygunluğuna göre acil bekleyen hastalara nakiller yapılır. Her hasta için organ nakli kriterleri vardır. Bu kriterleri bilim kurulları ( böbrek, kalp, karaciğer) belirler. Organ paylaşımında en önemli öncelik ;
- Tıbbi aciliyet
- Doku ve kan grubu uyumudur.
- Din, dil, ırk, cinsiyet, zengin-fakir ayrımı gözetilmez.
- Ulusal Koordinasyon Sistemi tarafından dağıtım yapılır.
- Karaciğer ve Kalp hastaları için ülkedeki tüm bekleyen acil hastalar taranır. En uygun alıcıya nakil yapılır. Böbrek alıcıları sırasına göre belirlenir.
- Yapılan tüm işlemler kayıt altına alınıp belgelenir.
Organ bağışında ne durumdayız, dünyadaki yerimiz?
Organ bağışı her geçen yıl bir önceki yıla göre yaklaşık 1.5- 2 katı artış göstermekte ancak bu artış halen çok yetersiz. İdeal olan yılda milyon nüfus başına minimum 25 kadavra dönordur. Bizde ölümlerin ancak % 35-40 ının yakınları organ bağışını kabul ediyorlar. Bu da yılda milyonda 3-3,5 kişi demek. Yani kadavradan organ bağışında yıllık ortalamanın çok çok altında kalıyoruz. Bu nedenle her yıl 6-7 bin kişi organ nakli beklerken yaşamlarını kaybediyor. Yaş ortalaması da oldukça düşük. Örneğin böbrek hastalarının % 50 sine yakınını 5-40 yaş arası kişiler oluşturuyor.
Organ naklinin gelişmiş olduğu ülkeler ile aramızda bir kıyaslama yapmak gerekirse arada ortalama 15-20 kat fark var. Katolik bir toplum olmasına rağmen İSPANYA da oranlar milyon nüfus başına 35-40 arasıdır. Yine diğer Avrupa ülkelerinde ve Amerika da oranlar milyonda 25 in altında değil. Organ bağış kartı alanlar da bizde düşük oranda, fakat son 2 yıl içindeki yoğun çalışmalarla iyi bir artış gösterdi. İstanbul da 2007 yılı içinde organ bağış kartı alan kişi sayısı 35.200, 2008 yılında ise 40.500 dür. 2006 yılında bu rakam sadece 2500 dü. Organ nakli bekleyen hasta sayısı 50.000 (2008), bu sayıya her yıl 4000-5000 kişi ilave oluyor. Bizde yapılan toplam nakil sayıları ise yılda maksimum 2500-3000 kişiye (kadavra+canlı vericiden) organ nakli yapılabilmekte, geri kalanlar da maalesef kaderine terk edilmektedir. Yapılan nakillerin % 70 i canlıdan, % 30 u kadavradan sağlanmaktadır. İdeal olan çoğunluğunun kadavradan yapıldığı nakillerdir.
Organ nakli bekleyen hastalıklar halen önemini koruyor. Sayı her geçen gün artıyor, ama bağışlar ortalamanın çok altında devam ediyor. Organlarımızı toprağa gömmeyi tercih ediyoruz. Hepimizin bir yakını, sevdiği, eşi, çocuğu, anne veya babası nakil bekleyen bir hasta konumunda olabilir. Olmamasını dileriz. Organ nakli bekleme listesinde bekliyor olmak, birilerinin ölmesinin sizin yaşamanızı sağlıyor olması büyük bir travma. Aynı zamanda da yakınını kaybeden birinin bu durumundan olumlu bir sonuç çıkarması için bir fırsat oluşturuyor. Herkesi bir yaşam armağan etmeye davet etmek istiyoruz..