SuskunDervis
Kayıtlı Üye
Bismillah
Bana bilinmeyenleri anlat dedim Kerbelaya. Her bir zerresine ortak olmak istiyorum gözyaşlarının. Seni bu kadar üzecek hangi olaya şahit oldun ki, şimdi bakışlarını saklamış ve sessizce ağlamaktasın.
Neler gördün ve neler yaşadın ki, bu kadar solgun ve bu kadar üzgünsün. Ne oldu ki, bu kadar korkmaktasın. Toprağını elinde tutmuş Cebrail misali gözlerine bakmaktaydım, bir ben vardım bir de Kerbela.
en de kimsin dedi Kerbela. Gözlerinden yaşlar akıyordu bana bakarken, bir yandan da sitemler ediyordu bana. Kendisini ziyaret edenlerin her zaman dünyalık istediklerini, kimisinin ev, iş, eş, para, mevki, makam istediklerini benim ise neden böyle bir sual ettiğimi merak etti Kerbela.
Ona uzak bir şehirden geldiğimi, sadece ve sadece bilinmeyenleri öğrenmek isteyen bir meraklı olduğumu söyledim. Elimde tuttuğum belgeyi gösterdiğimde ise küçük bir çocuk edasıyla gözlerini gözlerime dikmiş benden bu konuda kendisine baskı yapmamamı istemekteydi sanki.
Beni kendi halime bırak, dedi Kerbela. Bırak yine insanların dünyalık isteklerini yerine getireyim. Belki bir anne gelir, belki felçli bir çocuk şifa için, bırak onlar beni yine Gönüllerin Kabesi zannetsinler. Onlar istesin ben yerine getireyim. Onlar anlatsın ben dinleyeyim.
Bana bilinmeyenleri anlat dedim Kerbelaya. Sana gelenlerin ilk üç duasını kabul ediyormuşsun derler, üç duam bir sualime feda olsun. Bana bilinmeyenleri anlat, örneğin neden adın Şehr-i Bela neden beklediğin ahde vefa?
Yüzünü bana çevirdi ve titrek sesiyle anlatmaya başladı Kerbela. Gözleri kan ile çevrili yüzü ise kapkara kesilmişti.
Onu en iyi tanıyanlar öldürdü dedi Kerbela, kimse bilmedi, kimse görmedi. Aranızda beni tanıyan var mı diye sorarken, o kavimden biri çıkıp ta Harici dedi. İşte her şey böyle başladı.
Öyle ki, o dönemin fetva vereni Ömer b.Saad, kendi ordusunda askerlere Allahın ayetlerini okuyan Şimr ve geceleyin kimse gece namazı kıldığını bilmesin diye ayaklarına sünger takan Hermele.
Kimisi çocukluk arkadaşıydı, kimisi ekmeğini bölüştüğü bir miskin. Kimisi de aynı mescitte namaz kıldığı cemaattendi.
O Allahın dinini savunurken, ona saldıranlar Allahın dini ile saldırmaktaydılar. O küçücük çocuğunu elleriyle Allaha kurbanlık adarken, onlar Sevdiğiniz şeylerden infak etmediğiniz müddetçe iyilik yapmış olmazsınız ayetini okumaktaydılar.
O, peygambere en çok benzeyen oğlunu meydana gönderirken, onlar peygamberi tekrar görmenin mutluluğunu yaşıyorlar ama utanmıyorlardı.
O yalnız kalıp Allahın dinine yardım edin çağrısında bulunurken, onlar, Hak geldi batıl yol oldu ayetini tefsir etmekteydiler.
Onu en iyi tanıyanlar öldürdü dedi Kerbela. Onu öldürenlerin arasında bir tane kâfir ya da ibadet ehli olmayan göremezdin.
Onlar zamanlarının en akıllı ama en zararlı insanlarıydı. Zalim kişiyi ancak zalimce öldürmek kurnazların işiydi. Ve onlarda peygamber evladını ve dindar bir şahsiyeti ancak din ile öldürebilirlerdi.
Onlar, kendisini imam olarak tanıtan Hüseyini iyi tanıyorlardı, Onlar, kendilerine kısasa kısas ayetini tefsir edip böyle bir şahsiyeti din adına öldürmekteydiler. Ve bunda kendileri için bir sakınca görmüyorlardı.
Ağlamaya başladı Kerbela, son sözleri boğazına düğümlenmişti sanki. Haydi dedim, az kaldı bana en son gördüğün şeyi anlat dedim. Hıçkırıklara boğuldu Kerbela.
Ne görüyorum biliyor musun, dedi Kerbela. Son bir ümitle ağzından çıkacak sözü bekledim öylece. Gözlerinin içinde kaybolurken, ağzından çıkan sözü âlemi titretmekte.
Onu en iyi tanıyanlar öldürdü dedi, Kerbela. Gözlerimin içine bakıp ta kanını satan sizler gibi
Fatih Kahramani
Bana bilinmeyenleri anlat dedim Kerbelaya. Her bir zerresine ortak olmak istiyorum gözyaşlarının. Seni bu kadar üzecek hangi olaya şahit oldun ki, şimdi bakışlarını saklamış ve sessizce ağlamaktasın.
Neler gördün ve neler yaşadın ki, bu kadar solgun ve bu kadar üzgünsün. Ne oldu ki, bu kadar korkmaktasın. Toprağını elinde tutmuş Cebrail misali gözlerine bakmaktaydım, bir ben vardım bir de Kerbela.
en de kimsin dedi Kerbela. Gözlerinden yaşlar akıyordu bana bakarken, bir yandan da sitemler ediyordu bana. Kendisini ziyaret edenlerin her zaman dünyalık istediklerini, kimisinin ev, iş, eş, para, mevki, makam istediklerini benim ise neden böyle bir sual ettiğimi merak etti Kerbela.
Ona uzak bir şehirden geldiğimi, sadece ve sadece bilinmeyenleri öğrenmek isteyen bir meraklı olduğumu söyledim. Elimde tuttuğum belgeyi gösterdiğimde ise küçük bir çocuk edasıyla gözlerini gözlerime dikmiş benden bu konuda kendisine baskı yapmamamı istemekteydi sanki.
Beni kendi halime bırak, dedi Kerbela. Bırak yine insanların dünyalık isteklerini yerine getireyim. Belki bir anne gelir, belki felçli bir çocuk şifa için, bırak onlar beni yine Gönüllerin Kabesi zannetsinler. Onlar istesin ben yerine getireyim. Onlar anlatsın ben dinleyeyim.
Bana bilinmeyenleri anlat dedim Kerbelaya. Sana gelenlerin ilk üç duasını kabul ediyormuşsun derler, üç duam bir sualime feda olsun. Bana bilinmeyenleri anlat, örneğin neden adın Şehr-i Bela neden beklediğin ahde vefa?
Yüzünü bana çevirdi ve titrek sesiyle anlatmaya başladı Kerbela. Gözleri kan ile çevrili yüzü ise kapkara kesilmişti.
Onu en iyi tanıyanlar öldürdü dedi Kerbela, kimse bilmedi, kimse görmedi. Aranızda beni tanıyan var mı diye sorarken, o kavimden biri çıkıp ta Harici dedi. İşte her şey böyle başladı.
Öyle ki, o dönemin fetva vereni Ömer b.Saad, kendi ordusunda askerlere Allahın ayetlerini okuyan Şimr ve geceleyin kimse gece namazı kıldığını bilmesin diye ayaklarına sünger takan Hermele.
Kimisi çocukluk arkadaşıydı, kimisi ekmeğini bölüştüğü bir miskin. Kimisi de aynı mescitte namaz kıldığı cemaattendi.
O Allahın dinini savunurken, ona saldıranlar Allahın dini ile saldırmaktaydılar. O küçücük çocuğunu elleriyle Allaha kurbanlık adarken, onlar Sevdiğiniz şeylerden infak etmediğiniz müddetçe iyilik yapmış olmazsınız ayetini okumaktaydılar.
O, peygambere en çok benzeyen oğlunu meydana gönderirken, onlar peygamberi tekrar görmenin mutluluğunu yaşıyorlar ama utanmıyorlardı.
O yalnız kalıp Allahın dinine yardım edin çağrısında bulunurken, onlar, Hak geldi batıl yol oldu ayetini tefsir etmekteydiler.
Onu en iyi tanıyanlar öldürdü dedi Kerbela. Onu öldürenlerin arasında bir tane kâfir ya da ibadet ehli olmayan göremezdin.
Onlar zamanlarının en akıllı ama en zararlı insanlarıydı. Zalim kişiyi ancak zalimce öldürmek kurnazların işiydi. Ve onlarda peygamber evladını ve dindar bir şahsiyeti ancak din ile öldürebilirlerdi.
Onlar, kendisini imam olarak tanıtan Hüseyini iyi tanıyorlardı, Onlar, kendilerine kısasa kısas ayetini tefsir edip böyle bir şahsiyeti din adına öldürmekteydiler. Ve bunda kendileri için bir sakınca görmüyorlardı.
Ağlamaya başladı Kerbela, son sözleri boğazına düğümlenmişti sanki. Haydi dedim, az kaldı bana en son gördüğün şeyi anlat dedim. Hıçkırıklara boğuldu Kerbela.
Ne görüyorum biliyor musun, dedi Kerbela. Son bir ümitle ağzından çıkacak sözü bekledim öylece. Gözlerinin içinde kaybolurken, ağzından çıkan sözü âlemi titretmekte.
Onu en iyi tanıyanlar öldürdü dedi, Kerbela. Gözlerimin içine bakıp ta kanını satan sizler gibi
Fatih Kahramani