meridyen2
Kayıtlı Üye
Ölümü Düşünmek İnsanı Çok Derinleştiren Bir Vesiledir
Yüce Allah imtihanın bir gereği olarak dünya üzerindeki tüm varlıkları ölümlü yaratmıştır. Cansız varlıklar zamanın akışı içerisinde eskiyip yıpranır ve sonuçta kullanılmayacak bir duruma gelir. İnsan da kendisi için Allah tarafından tayin edilmiş ecel vakti gelince, istese de istemese de dünyadaki yaşamını arkasında bırakarak, yapayalnız ve tek başına Allahın huzuruna varır. Lüks içerisinde bir ömür de sürse, sefalet içerisinde de yaşasa kendisi için belirlenmiş bir vakitte, hiç bilmediği bir yerde ve zamanda ölüm kendisini mutlaka yakalar. İnsanın ölümden kaçışı hiçbir şekilde mümkün değildir. Ölümün insana çok yakın olduğunu belirten Bediüzzaman Said Nursi, Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona maliksin. Öyleyse hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. (21. Söz) diyerek er veya geç karşılaşılacak ölüm anına karşı hazırlıklı olunmasını ve yaşanılan anın iyi değerlendirilmesi gerektiğini öğütlemektedir. Dolayısıyla bu gerçek üzerinde herkes mutlaka düşünmeli, şeytanın bu önemli gerçeği kendisine unutturmaya çalışmasına asla izin vermemelidir.
Ölüm Hakkında Derin Düşünmenin Önemi
Ölüm iman etmeyenlerin iddia ettiği gibi bir son, yok oluş kesinlikle değildir. Ebedi yaşamın bir başlangıcıdır. İnsanın ruhu bakidir. Ne var ki pekçok insan ölüm vakti kendisine büyük bir hızla yaklaşmasına rağmen gafilce, boş ve amaçsız bir şekilde ömür sürer. Allahın mutlak gücünü ve olaylardaki hakimiyetini düşünmeden yaşar. İnsanların bu ruh halleri, Enbiya Suresinin 1. ayetinde, İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. şeklinde bildirilmektedir. Oysa nasıl ki yaşam Allahın varlığına ve birliğine bir delil ise, ölüm de Onun varlığına bir delildir. Bu yüzden insanın Allaha ve ahiret gününe karşı haşyet dolu bir korku duyması ve Ondan sakınması gerekir. Fakat din dışı yaşam süren bir insan ahiretten yana kalbine, kulağına ve gözüne adeta bir perde çekerek, sonunun ne olacağını hiç düşünmez. Aklına gelecek olsa dahi hemen unutup başka bir konuya geçmek için çabalar. Bu durum tıpkı freni patlamış bir arabanın hızla kendisine doğru geldiğini ve ölümüne sebep olacağını görmesine rağmen, insanın bunu umursamamasına ve eğlenmeye devam etmesine benzer. Dünyanın süsünden etkilenip aklını ve vicdanını devreden çıkartan böyle kişiler, ölüm anı ile karşılaştıklarında derin ve geri dönülemez bir pişmanlık yaşarlar. Dünyada geçirdikleri birkaç on yılın büyük bir hız ile akıp gittiğinin ve bu yılları bir daha geri döndüremeyeceklerinin farkına varırlar. Halbuki insan dünyadaki çok kısa olan yaşamında şanlı ve şerefli bir hayat sürmelidir. Ölümü ve ahiret gününü düşünerek Allahın razı olacağı umulan bir kul olmalıdır.
Ölümü Düşünmek Hangi Önemli Konulara Vesile Olur?
Ölümün her an kendisini yakalayabileceği gerçeğini aklından çıkarmaması aynı zamanda insanın nefsine de şifa olur, onu gafletten kurtarır. Ahlakının güzelleşmesine ve manevi olgunluğa ermesine sebep olur. Dünyada da mutluluk ve huzur bulur. Ahireti düşünerek mutmain ve tevekküllü bir ruh hali kazanır. Bu da ruhuna lezzet, bereket ve zevk verir. Ahirette sonsuz azap ve sıkıntı yerine Allahın izniyle sonsuz nimetlere kavuşmasına vesile olur. Mümin ömrü boyunca gösterdiği güzel ahlaktan Allahın razı olacağını umar ve ölümü ile birlikte ahirette cennete de kavuşacak olmanın neşesini yaşar. Bu nedenle ölüm anı bir mümin için sonsuz güzelliklere açılan bir kapı, iman etmeyen bir insan için ise sonsuz azaplara açılan bir kapı gibidir.
Ölümün Ardından İman Etmeyenlerin Yaşadığı Pişmanlık
Mümin ölüm anında Kurandan öğrendiği ve iman ettiği tüm bilgileri karşısında görmekten dolayı güven dolu, yoğun bir heyecan yaşar. Cennete gidebilme ümidi içerisindedir. İnkarcı ise iman etmediği ve hiç beklemediği ölüm meleğini karşısında gördüğünde şiddetli bir korku ve şaşkınlık geçirir. Dünyada iken kendisine anlatılan ve sorumlu olduğu Kurandaki her şeyi tüm çıplaklığı ile görür. Başına gelecekleri artık yakin gözüyle anlar. Böyle bir anda en gaflet içerisinde olan bir insanın bile berrak bir şuuru olur. Ömrü boyunca din ahlakına karşı elde edemediği samimiyeti elde eder. Cennetin ve cehennemin varlığına kesin bir iman oluşur. Bununla birlikte dünyada iken Allahın emirlerini yapmadığı için de içi kahr ve pişmanlık ile dolar. Ancak Allah can boğaza gelip dayandığında son pişmanlığın bir fayda getirmeyeceğini Kuranda bildirmiştir. Çünkü insana dünya hayatında öğüt alabileceği kadar bir süre verilmesine rağmen , kendisine tanınan bu süreyi, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi şımarıkça ve hoyratça kullanmıştır. Her geçen gün azgınlığına daha da azgınlık katarak ömür sürmüştür. Bu yüzden de hak ettiği karşılığı eksiksizce alır.
Herşey Allahın Takdiridir
İnsanın hiç yoktan var olması yani doğması gibi yaşlanıp ölmesi de Allahın insanlar için takdir ettiği kaderin sonucudur. İnsan Allahın kendisi için belirlediği kaderi yaşar, doğumu ve ölümü gibi hayatı boyunca yaptığı her davranış da tamamen Allahın kontrolündedir. Ve bunlardan sorguya çekilecektir. Bunun için her insan Allahın ayette belirttiği gibi Kuran ahlakını yaşamaya özen göstermelidir.
De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allahındır. (Enam Suresi, 162)
Müslüman ölüm korkusu yaşamaz, ölümü güzel bir sevinç olarak görür
ADNAN OKTAR: Ölüm tabii çok az düşünülüyor. Halbuki ölüm insanın hem mütevazı olmasını sağlar, hem de Allahtan korkmasını sağlar. Ayrıca derin düşünmesini; egoistlikten, bencillikten kurtulmasını sağlar. Makul, dengeli olmasına vesile olur. Ölümü az düşünüp iyi olacağını düşünmek olmaz. Bazı insanlar mutlu olacağını zannediyorlar. Ayette var, şeytandan Allaha sığınırım; Her nefis ölümü tadıcıdır. (Al-i İmran Suresi,185) Hatta şu mezarlığın kapısında da yazıyor, değil mi? O yazı işte kalktı mı, o üslup, o düşünce kalktı mı egoistlik, bencillik gelişiyor. Ama öbür türlü cömert olursun, sevecen olursun, dostlarını ararsın, dünyaya hırsın olmaz, sıcak kanlı olursun, mütevazı olursun. Manevi yönler olmadı mı zaten dünyada da bir şey kalmıyor. Sevgi yoksa, dostluk yoksa, kardeşlik yoksa, affedicilik yoksa, sabır yoksa hiçbir şey kalmıyor. Sabır olmazsa dostluğun devam etmesi mümkün değil sevginin. Kafasına eser, adam durduk yere görüşmek istemiyorum der, o kadar. Keser, atar. Bahane de yok, bıktım diyor, o kadar. İnsan sevdiğinden bıkar mı? Bıktım diyor. Veya çok adice şeyler düşünebiliyor, egoistçe, bencilce. O yönüyle ölümün gündemde tutulması gerekiyor. Onu ara ara detaylı anlatalım, inşaAllah. Ölümü teknik olarak da anlatmak lazım.
Ölümün her safhasını, ölüm anını, insanın ölürken ne hale geldiğini, ölümden sonraki safhaları çok iyi anlatmak lazım. Çünkü imtihanın sonu. Bir başlangıcı var, biz dünyaya birdenbire geliyoruz. Çocukluk safhamız var, gelişiyoruz. Zaman da çok süratli akıyor. Mesela bak ne güzel, Allah benim kaderimde İslamı yaymak, anlatmak var olarak yaratmış. Ne güzel, hazır kaderimde, görüyor musun? Hiç zorlanmıyorum, sadece samimi oluyorum; Allah bana televizyonda anlatma imkanı veriyor, internette anlatma imkanı veriyor, radyolardan anlatma imkanı veriyor. Anlattıkça da kendim de zevk alıyorum, kendi kendime de anlatmış oluyorum anlattıklarımı. Beynimin içindeki bir görüntü bana bunları anlatıyor, ben kendim konuşuyor değilim ki, Allah konuşturuyor. Konuşmayı ben yaratıyor değilim, ben konuşma yaratamam. Konuşmayı Allah yaratıyor, ben de o konuşmayı dinliyorum. Siz nasıl dinliyorsanız ben de dinliyorum. O bilgiyi aktaran da Allah.
Genel olarak söyleyeyim, imtihan içerisinde ölümü, kıyameti düşünmek çok hayatidir, çok önemlidir. Bizler metafizik varlıklarız, fizik varlık olsak söylerdim. Ama metafizik olduğumuzu ta lise yıllarında fark ettim. Kainat çok harika, çok acayip. Bunu unutmaya kalktın mı Allaha karşı saygıya uygun olmayan bir tavır göstermiş oluruz. Entellik, mentellik bizim ne haddimize. Çok acayip hareketler. Dürüst olarak Allaha teslim olursak Allah dünyayı da, ahireti de çok güzel yapıyor. (Sayın Adnan Oktarın 7 Şubat 2011 tarihli Kahramanmaraş Aksu Tv röportajından)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 84. sayı (Haziran 2011) 40. sayfada yayınlanmıştır.
Yüce Allah imtihanın bir gereği olarak dünya üzerindeki tüm varlıkları ölümlü yaratmıştır. Cansız varlıklar zamanın akışı içerisinde eskiyip yıpranır ve sonuçta kullanılmayacak bir duruma gelir. İnsan da kendisi için Allah tarafından tayin edilmiş ecel vakti gelince, istese de istemese de dünyadaki yaşamını arkasında bırakarak, yapayalnız ve tek başına Allahın huzuruna varır. Lüks içerisinde bir ömür de sürse, sefalet içerisinde de yaşasa kendisi için belirlenmiş bir vakitte, hiç bilmediği bir yerde ve zamanda ölüm kendisini mutlaka yakalar. İnsanın ölümden kaçışı hiçbir şekilde mümkün değildir. Ölümün insana çok yakın olduğunu belirten Bediüzzaman Said Nursi, Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona maliksin. Öyleyse hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. (21. Söz) diyerek er veya geç karşılaşılacak ölüm anına karşı hazırlıklı olunmasını ve yaşanılan anın iyi değerlendirilmesi gerektiğini öğütlemektedir. Dolayısıyla bu gerçek üzerinde herkes mutlaka düşünmeli, şeytanın bu önemli gerçeği kendisine unutturmaya çalışmasına asla izin vermemelidir.
Ölüm Hakkında Derin Düşünmenin Önemi
Ölüm iman etmeyenlerin iddia ettiği gibi bir son, yok oluş kesinlikle değildir. Ebedi yaşamın bir başlangıcıdır. İnsanın ruhu bakidir. Ne var ki pekçok insan ölüm vakti kendisine büyük bir hızla yaklaşmasına rağmen gafilce, boş ve amaçsız bir şekilde ömür sürer. Allahın mutlak gücünü ve olaylardaki hakimiyetini düşünmeden yaşar. İnsanların bu ruh halleri, Enbiya Suresinin 1. ayetinde, İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. şeklinde bildirilmektedir. Oysa nasıl ki yaşam Allahın varlığına ve birliğine bir delil ise, ölüm de Onun varlığına bir delildir. Bu yüzden insanın Allaha ve ahiret gününe karşı haşyet dolu bir korku duyması ve Ondan sakınması gerekir. Fakat din dışı yaşam süren bir insan ahiretten yana kalbine, kulağına ve gözüne adeta bir perde çekerek, sonunun ne olacağını hiç düşünmez. Aklına gelecek olsa dahi hemen unutup başka bir konuya geçmek için çabalar. Bu durum tıpkı freni patlamış bir arabanın hızla kendisine doğru geldiğini ve ölümüne sebep olacağını görmesine rağmen, insanın bunu umursamamasına ve eğlenmeye devam etmesine benzer. Dünyanın süsünden etkilenip aklını ve vicdanını devreden çıkartan böyle kişiler, ölüm anı ile karşılaştıklarında derin ve geri dönülemez bir pişmanlık yaşarlar. Dünyada geçirdikleri birkaç on yılın büyük bir hız ile akıp gittiğinin ve bu yılları bir daha geri döndüremeyeceklerinin farkına varırlar. Halbuki insan dünyadaki çok kısa olan yaşamında şanlı ve şerefli bir hayat sürmelidir. Ölümü ve ahiret gününü düşünerek Allahın razı olacağı umulan bir kul olmalıdır.
Ölümü Düşünmek Hangi Önemli Konulara Vesile Olur?
Ölümün her an kendisini yakalayabileceği gerçeğini aklından çıkarmaması aynı zamanda insanın nefsine de şifa olur, onu gafletten kurtarır. Ahlakının güzelleşmesine ve manevi olgunluğa ermesine sebep olur. Dünyada da mutluluk ve huzur bulur. Ahireti düşünerek mutmain ve tevekküllü bir ruh hali kazanır. Bu da ruhuna lezzet, bereket ve zevk verir. Ahirette sonsuz azap ve sıkıntı yerine Allahın izniyle sonsuz nimetlere kavuşmasına vesile olur. Mümin ömrü boyunca gösterdiği güzel ahlaktan Allahın razı olacağını umar ve ölümü ile birlikte ahirette cennete de kavuşacak olmanın neşesini yaşar. Bu nedenle ölüm anı bir mümin için sonsuz güzelliklere açılan bir kapı, iman etmeyen bir insan için ise sonsuz azaplara açılan bir kapı gibidir.
Ölümün Ardından İman Etmeyenlerin Yaşadığı Pişmanlık
Mümin ölüm anında Kurandan öğrendiği ve iman ettiği tüm bilgileri karşısında görmekten dolayı güven dolu, yoğun bir heyecan yaşar. Cennete gidebilme ümidi içerisindedir. İnkarcı ise iman etmediği ve hiç beklemediği ölüm meleğini karşısında gördüğünde şiddetli bir korku ve şaşkınlık geçirir. Dünyada iken kendisine anlatılan ve sorumlu olduğu Kurandaki her şeyi tüm çıplaklığı ile görür. Başına gelecekleri artık yakin gözüyle anlar. Böyle bir anda en gaflet içerisinde olan bir insanın bile berrak bir şuuru olur. Ömrü boyunca din ahlakına karşı elde edemediği samimiyeti elde eder. Cennetin ve cehennemin varlığına kesin bir iman oluşur. Bununla birlikte dünyada iken Allahın emirlerini yapmadığı için de içi kahr ve pişmanlık ile dolar. Ancak Allah can boğaza gelip dayandığında son pişmanlığın bir fayda getirmeyeceğini Kuranda bildirmiştir. Çünkü insana dünya hayatında öğüt alabileceği kadar bir süre verilmesine rağmen , kendisine tanınan bu süreyi, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi şımarıkça ve hoyratça kullanmıştır. Her geçen gün azgınlığına daha da azgınlık katarak ömür sürmüştür. Bu yüzden de hak ettiği karşılığı eksiksizce alır.
Herşey Allahın Takdiridir
İnsanın hiç yoktan var olması yani doğması gibi yaşlanıp ölmesi de Allahın insanlar için takdir ettiği kaderin sonucudur. İnsan Allahın kendisi için belirlediği kaderi yaşar, doğumu ve ölümü gibi hayatı boyunca yaptığı her davranış da tamamen Allahın kontrolündedir. Ve bunlardan sorguya çekilecektir. Bunun için her insan Allahın ayette belirttiği gibi Kuran ahlakını yaşamaya özen göstermelidir.
De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allahındır. (Enam Suresi, 162)
Müslüman ölüm korkusu yaşamaz, ölümü güzel bir sevinç olarak görür
ADNAN OKTAR: Ölüm tabii çok az düşünülüyor. Halbuki ölüm insanın hem mütevazı olmasını sağlar, hem de Allahtan korkmasını sağlar. Ayrıca derin düşünmesini; egoistlikten, bencillikten kurtulmasını sağlar. Makul, dengeli olmasına vesile olur. Ölümü az düşünüp iyi olacağını düşünmek olmaz. Bazı insanlar mutlu olacağını zannediyorlar. Ayette var, şeytandan Allaha sığınırım; Her nefis ölümü tadıcıdır. (Al-i İmran Suresi,185) Hatta şu mezarlığın kapısında da yazıyor, değil mi? O yazı işte kalktı mı, o üslup, o düşünce kalktı mı egoistlik, bencillik gelişiyor. Ama öbür türlü cömert olursun, sevecen olursun, dostlarını ararsın, dünyaya hırsın olmaz, sıcak kanlı olursun, mütevazı olursun. Manevi yönler olmadı mı zaten dünyada da bir şey kalmıyor. Sevgi yoksa, dostluk yoksa, kardeşlik yoksa, affedicilik yoksa, sabır yoksa hiçbir şey kalmıyor. Sabır olmazsa dostluğun devam etmesi mümkün değil sevginin. Kafasına eser, adam durduk yere görüşmek istemiyorum der, o kadar. Keser, atar. Bahane de yok, bıktım diyor, o kadar. İnsan sevdiğinden bıkar mı? Bıktım diyor. Veya çok adice şeyler düşünebiliyor, egoistçe, bencilce. O yönüyle ölümün gündemde tutulması gerekiyor. Onu ara ara detaylı anlatalım, inşaAllah. Ölümü teknik olarak da anlatmak lazım.
Ölümün her safhasını, ölüm anını, insanın ölürken ne hale geldiğini, ölümden sonraki safhaları çok iyi anlatmak lazım. Çünkü imtihanın sonu. Bir başlangıcı var, biz dünyaya birdenbire geliyoruz. Çocukluk safhamız var, gelişiyoruz. Zaman da çok süratli akıyor. Mesela bak ne güzel, Allah benim kaderimde İslamı yaymak, anlatmak var olarak yaratmış. Ne güzel, hazır kaderimde, görüyor musun? Hiç zorlanmıyorum, sadece samimi oluyorum; Allah bana televizyonda anlatma imkanı veriyor, internette anlatma imkanı veriyor, radyolardan anlatma imkanı veriyor. Anlattıkça da kendim de zevk alıyorum, kendi kendime de anlatmış oluyorum anlattıklarımı. Beynimin içindeki bir görüntü bana bunları anlatıyor, ben kendim konuşuyor değilim ki, Allah konuşturuyor. Konuşmayı ben yaratıyor değilim, ben konuşma yaratamam. Konuşmayı Allah yaratıyor, ben de o konuşmayı dinliyorum. Siz nasıl dinliyorsanız ben de dinliyorum. O bilgiyi aktaran da Allah.
Genel olarak söyleyeyim, imtihan içerisinde ölümü, kıyameti düşünmek çok hayatidir, çok önemlidir. Bizler metafizik varlıklarız, fizik varlık olsak söylerdim. Ama metafizik olduğumuzu ta lise yıllarında fark ettim. Kainat çok harika, çok acayip. Bunu unutmaya kalktın mı Allaha karşı saygıya uygun olmayan bir tavır göstermiş oluruz. Entellik, mentellik bizim ne haddimize. Çok acayip hareketler. Dürüst olarak Allaha teslim olursak Allah dünyayı da, ahireti de çok güzel yapıyor. (Sayın Adnan Oktarın 7 Şubat 2011 tarihli Kahramanmaraş Aksu Tv röportajından)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 84. sayı (Haziran 2011) 40. sayfada yayınlanmıştır.