Ölüme Ve Hayata Dair / Can Dündar

Until The Grave

fσяυм ρяє&#
Prenses
Aristoteles bir yazısında ırmakta yaşayan küçük canlılardan
söz eder:
Ömürleri bir gündür.
Bunlardan sabah 8'de ölen genç ölmüş sayılır; akşam 5'te ölen ise
yaşlı...
Montaigne ünlü "Denemeler"inde sorar:
"Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak
hangimize gülünç gelmez? Sonsuzluğun, dağların, nehirlerin,
yıldızların, ağaçların yanında bizim hayatımızın uzunu - kısası da
böyle gülünçtür."
***
Son yılların en gözde akımlarından biri "uzun yaşam hırsı"...
Modern tıp, ömrün sınırlarını zorlayan buluşlar elde ettikçe,
tarihi boyunca "ölümsüzlük iksiri"nin peşinde koşmuş insanoğlunun
iştahı kabarıyor.
"Antiaging" denilen "yaşlanmayı geciktirme" iddiasındaki hücre
tedavileri, hormonlar, ilaçlar, diyetler hep aynı hedefin peşinde:
Ölümü erteleyebilmek...
Biraz daha fazla yaşayabilmek....
***
Geçenlerde Haşmet Babaoğlu yazdı:
"Modern insanın uygarlığın temeline koyduğu her tuğla, onu ölüm
fikrinden biraz daha uzaklaştırıyor".
Köylerde göz önünde, hayatla iç içe "yaşayan" mezarlıklar, kentte
varoşlarda ıssızlığa terk ediliyor.
"Dirilerin şehri, ölülerin şehrini kovuyor".
O, günler süren taziye dayanışmaları bitti; internetten mezar
yeri ayırtılabiliyor artık... Cenazeler bir şirkete emanet edilip
apar topar defne gönderiliyor; camide ayaküstü sohbet ediliyor,
telefonla kabre çiçek gönderiliyor, sulama işi 3 - 5 kuruşa
mezarcılara havale ediliyor.
Ve sonra herkes ölümü hafızasından silip "hayata", işinin başına
dönüyor.
İnsanoğlu yüzyıllar boyu tevekkülle teslim olduğu ecelle
dalaşıyor.
Azrail'e posta koyuyor.
***
Ne yalan söyleyeyim, ölümcül bir diyetle tüm dünyevi zevklerden
uzak durarak, sağlık merkezlerinde gençlik aşıları vurularak hayata
biraz daha tutunmaya çalışanların nafile çabası, Aristo'nun ömrü bir
gün süren küçük canlılarının "bahtsızlığını" hatırlatıyor bana...
"Sağlıklı yaşam"a bir diyeceğim yok, ama "geç ölüm ihtirası", "Ne
için" sorusunu getiriyor hatıra...
"Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş mütevekkil bir davetli
gibi kalkıp gidemiyoruz?"
"Niçin hayat meşalesini, yenilere devretmekte böyle zorlanıyoruz?"
"Bunca yıl yapamadığımız neyi yapmak için ölüme direniyoruz?"
***
Zincirlikuyu Mezarlığı'nın kapısına asıldığı günden beri tartışma
konusu olan o ayet yüzünden yazdım bunları:
"Her canlı ölümü tadacaktır".
Kimi "Malumu ilana ne hacet" diye karşı çıkıyor yazıya; kimi "İşe
giderken insanın aklına eceli sokup moral bozmanın alemi yok" diye...
Oysa benim ayetin devamında okuduğum mesaj gayet basit:
"Nasıl olsa sonunda buraya geleceksiniz. Yan yana ve eşit
büyüklükte çukurlara gömüleceksiniz. Size bahşedilen hayatı doğru
dürüst yaşamaya bakın".
Ayeti böyle okuyunca, daha çok hayatta kalmak uğruna daha
az "yaşayan"ların hali size de komik gelmiyor mu?
Kainatın uçsuz bucaksızlığı karşısında, ha sabah 8, ha akşam 5,
("Ha 3 gün önce, ha 5 gün sonra") ne fark eder ki?
***
Yine Montaigne ile bitirelim.
"Hayatın değeri, uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır.
öyle uzun yaşamışlar vardır ki, pek az yaşamışlardır. Doyasıya
yaşamak, yılların çokluğuna değil, sizin coşkunuza bağlıdır".

Can DÜNDAR
 
---> Ölüme Ve Hayata Dair / Can Dündar

Evet çok güzel yazmış birşeyler çıkarabilirsek ne iyi :)
ben teşekkür ederim okuduğun için.
 
---> Ölüme Ve Hayata Dair / Can Dündar

"Her canlı ölümü tadacaktır".

Tek gerçek bu.. güzel yazı teşekkürler cnm :)
 
---> Ölüme Ve Hayata Dair / Can Dündar

"Nasıl olsa sonunda buraya geleceksiniz. Yan yana ve eşit
büyüklükte çukurlara gömüleceksiniz. Size bahşedilen hayatı doğru
dürüst yaşamaya bakın". :1:



Güzel..Tşk.ler Emeğine sağlık canım..
 
---> Ölüme Ve Hayata Dair / Can Dündar

Kesinlikle çok önemli birşeyi vurgulamış :)

ben teşekkür ederim okuduğunuz için canlarım.
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst