anaToL!aFiRe
Kayıtlı Üye
Ölüm bir sırdır… Var olmanın sırrı da; ölümdür… Ölüm muammasını çözmek mi? Onu geçiyoruz, o malum gerçek… Mukadderat, mutlaka gerçekleşecektir… Ölümün üzerindeki esrar perdesi vahyin ışığı ile kaldırabiliyoruz… Görüyoruz ki; kimi için zeval olan ölüm, kimi için de zirvedir… Bazılarının felah ve ferahı olurken çoğununda helakı olabiliyor…
Özetle ölüm; hasret yurdundan, vuslat yurduna intikaldir… Allah’ın çağrısına icabettir… Kefen, hayat sahnesinde inen son perdedir…
Ölüm; yeniden dirilmek için toprağa düşmektir… Ölüm bir oluştur… Bir geçiştir… Bir dönüştür… Yaşarken Allah ile beraberliği yakalayanlar için, ruhun ten kafesinden kurtuluşudur…
Ölüm; son uyanıştır… Düşlerden, hayallerden, uyuşmuşluktan, uyutulmuşluktan uyanmaktır… Yeni bir hayata doğrulmaktır… Önemli olan ise Azrail’in kabzı, İsrafil’in Sur’u ile değil, Cebrail’in soluğu ile uyanmaktır
Ölüm; son nokta değil üç noktadır…
Ölümü düşünmek, kendini fark etmektir… İlahi adaletin tecellisi için ölüm gereklidir…Gündemlerinde ölüm olanların hayatında zulüm olmaz… Günahlar yaşamda yer bulamazlar… Çünkü günahlara karşı önemli bir dezenfektedir… Hırslarımızı yenmek, öfkelerimizi frenlemek, şehvetlerimizi dizginlemek, arzularımızı kontrol için ölüme müracaat edeceğiz…
Ölüm; dünyanın kasvet ve gafletlerine direnen ruhlar için bir özgürlüktür… Ölümle aramızdaki mesafeyi kısa tutabilirsek; hayatın bağ ve bağlantıları özgürlüğümüzü kısıtlamayacaktır… Ecele soğuk durulan tul-i emele teslim olmaktan kurtulamadılar… Yaşarken ölü, ölü iken yaşayanlar vardır… Yaşarken ölenler, kalbi mühürlenenler ve ruhlarını satanlardır… Ölü iken yaşayanlar ise vahye şahitlik edenler ve şehadet şerbetini içenlerdir… Önemli olan öldükten sonra yaşayabilmektir… Ölümsüz eserler bırakmaktır…