ÖĞRENME STİLLERİ
İnsan organizması yaşamını sürdürebilmek için çevresindeki değişimlere ayak uydurmak zorundadır. Bu uyumu ancak öğrenme yoluyla sağlayabilir. Yeni durumlarla karşılaşmak, bunları tanımlamak, anlamak ve kendisini duruma uygun şekilde değiştirmek gibi aşamalarla organizma çevreye uyum sağlanır. Organizma öğrenme yoluyla çevresindeki uyaranların hangilerinin kendisi için yararlı hangilerinin zararlı olduğunu ayırt edebilmektedir. O halde öğrenme organizmanın çevreye uyumu için en önemli anahtardır.
Öğrenmenin tüm psikologlarca kabul edilmiş bir tanımı yoktur. Çeşitli filozof ve eğitim psikologlarının yaptığı öğrenme tanımları şunlardır;
Ø Öğrenme, doğuştan gelen davranışları, eğilimleri ve yorgunluk, ilaç vb. etkilerle gerçekleşen organizmanın geçici durumlarını kapsamayan, çevredeki etkileşimler yoluyla davranışların oluşturulması ya da değiştirilmesi sürecidir.
Ø Pekiştirme sonucunda davranışta sürekli bir değişme meydana gelmesidir.
Ø Yaşantı sonucunda davranışta meydana gelen kalıcı izli değişmedir.
Öğrenmek ve öğretmek için çok farklı yol ve yöntemler vardır. Herkes birbiriyle aynı yolları kullanarak öğrenemez. Öğrenme stilleri her bireyin özgünlüğünün de göstergesidir. Her birey bir konuyu algılamaya, anlamaya ve kavramaya çalışırken farklı yol ve yöntemler kullanabilir. Kullanılan bu yöntemlere göre bireyin davranışları değişmektedir.
İnsanlar genellikle dört yoldan öğrenirler:
1.Görsel
2.İşitsel
3.Kinestetik
4.Sosyal
Sosyal öğrenme stili son zamanlarda ortaya çıkarılmış ve bu öğrenme stiline ilişkin uygulamalar geliştirilmiştir. Öğrenme stilleri üzerine yapılan araştırmalar sonucunda insanların %73 ünün en az iki öğrenme stilini de kullandığını ortaya çıkmıştır. Öğrenme stillerinden en az birine sahip olanların oranı oldukça azdır.
Bireylerin bebeklik dönemlerindeki davranışları ve öğrenme şekilleri incelendiğinde öğrenme stillerine ilişkin bir fikir edinilebilir. Aynı şekilde sınıf içerisinde öğrencilerin davranışları ve ders sırasında öğrenme yolları incelendiğinde öğrencilerin öğrenme yolları tespit edilebilir. Öğrencilerin öğrenme stiline ilişkin bir fikir sahibi olmak onların başarılarını arttıracak programlar geliştirilmesinin önünü açacaktır. Şunu unutmamak gerekir ki bir öğrencinin en iyi öğrendiği yol onun öğrenme stilidir. Bu nedenle iyi veya kötü bir öğrenme stili yoktur. Önemli olan her öğrenciye en kolay öğrenebildiği ortamı ve araçları sağlamaktır. Her öğrencinin düşünme biçimine uygun ortamlar sağlanması sınıfta öğretmenin de işini kolaylaştıracak öğretim başarısını arttıracaktır.
ÖĞRENME STİLLERİ
GÖRSEL ÖĞRENENLER:
ü Görsel öğrenciler günlük yaşantılarında genellikle düzenli ve titizdirler.
ü Karışıklıktan rahatsız olurlar.
ü Çalışma ortamlarında her eşyanın yeri belirlenmiştir.
ü Görsel öğrenen öğrenciler sözlü talimatları takip etmekte zorlanırlar.
ü Toplum kurallarına uymada sıkıntı yaşamazlar.
ü Her şeyin mükemmel olması gerektiği şeklinde bir algıya sahiptirler.
ü Harita poster grafik gibi görsel araçlarla daha çabuk öğrenirler.
ü Bilgi ve kavramları şekillere ve sembollere dönüştürerek bellekte daha kolay tutabilirler.
ü Okumaya ve şekilleri incelemeye düşkündürler.
ü Hızlı konuşurlar ve iyi gözlemcidirler.
Görsel öğrenen kişilerin çalışabilecekleri derli toplu bir ortama ihtiyaçları vardır. Öğrenecekleri konuları organize etmeye ihtiyaç duyarlar. Görsel öğrenen öğrenciler not alma, liste yapma okuma, gösteriyi izleme gibi yöntemlerle daha kolay öğrenirler.
Görsel öğrenen öğrenciler sınıf içerisinde bir takım güçlükler yaşarlar. Çoğu şeyi öğrenirken görsel öğelere ihtiyaç duyan öğrenciler daha çok anlatıma dayalı derslerde sıkıntı yaşarlar. Sınıfta öğretmenin dış görünüşü ile fazlaca ilgilenip yoğun florasan ışığı altında çalışmak isteyebilirler.
İŞİTSEL ÖĞRENENLER
ü İşitsel öğrenenler ses ve müziğe duyarlıdırlar.
ü Konuşmayı ve konuşulanları dinlemeyi severler
ü Daha çok işitsel uyaranlardan oluşan materyaller öğrenmelerini kolaylaştırır.
ü Yüksek sesle okuduklarını ve sessiz ortamlarda okuduklarını daha iyi anlarlar.
ü Daha çok konuşarak ve tartışarak öğrenirler.
ü Yazı yazarken noktalama işaretleri ve yazımda çok hata yapabilirler.
ü Bir dilin şivesini ve yabancı bir dili kolay öğrenirler.
ü Ahenkli ve güzel konuşurlar.
ü Yüzleri hatırlamakta zorlanır ancak isimleri daha rahat hatırlarlar.
ü Söyleyecekleri şeylere çok önem verirler ve sözlerinin kesilmesinden hiç hoşlanmazlar.
ü İşitsel öğrenen öğrenciler organize edilmiş gruplarla çalışmaktan hoşlanırlar.
İşitsel öğrenen öğrenciler konuşmayı çok sevdikleri için sınıf içerisinde öğretmenleri tarafından sıklıkla uyarılırlar. Özellikle ilköğretim 1. ve 2. sınıflarda konuşmaları yüzünden öğretmeni dinleyemedikleri için dersi anlamakta zorlanırlar. Fakat sınıf içerisinde pek çok kişiye hiçbir şey hatırlatmayan ses, melodi veya ritim işitsel öğrenen öğrencilerin pek çok şeyi hatırlamalarına yardımcı olur.
DOKUNSAL (BEDENSEL KİNESTETİK) ÖĞRENENLER:
ü Fiziksel temas kurarak ve yaparak ve yaşayarak öğrenen öğrenciler bu gruba girmektedir.
ü Konuşma sırasında bedenlerini sıklıkla kullanırlar.
ü İşitsel ve görsel olarak öğrenme becerileri oldukça kısıtlıdır.
ü Sınıf içerisinde çok hareketli oldukları için zaman zaman disiplin problemleri yaşayabilirler.
ü Deney yoluyla öğrenme ve laboratuar çalışmaları bu insanlar için en önemli öğrenme ortamlarıdır.
ü Daha çok bedensel enerji gerektiren mesleklerde ve sanatın her dalında başarılı olabilirler.
ü Sürekli aktif ve hareket halindedirler ve kendilerine dokunularak verilen mesajları daha çabuk algılarlar.
ü Dağınıklardır ve planlı yaşamdan hoşlanmazlar.
Kinestetik olarak öğrencilerin ders çalışırken sık sık ara vermesi gerekebilir. Öğrenilen bilgileri hareketlerle canlandırmak veya bir yerlere not etmek öğrenmelerini kolaylaştırır. Sınıfta özellikle fen derslerinde öğrenilen konuların deney yoluyla tekrar edilmesi bu öğrencilerin stiline uygundur.
SOSYAL ÖĞRENENLER
Günümüzde sosyal öğrenme kuramı denildiğinde Albert Bandura akla gelmektedir. Banduranın 1960ların başında, öğrenmeye getirdiği yaklaşım sosyal-davranışçılıktır. Banduranın sistemi davranışçı olmasının yanı sıra bilişsel özellikler de taşıyordu. Banduranın öğrenme kuramı davranışçı yaklaşımın bir kolu gibi görünmesine rağmen bilişsel yaklaşımların etkisiyle daha ılımlı bir yapı ortaya koymaktadır. Sosyal(gözlem yoluyla) öğrenme kuramı bilişsel öğrenme kuramı ile analitik davranışçı kuramın birleştirilerek ortaya konulan bir çeşit orta yol kuramıdır.
Bazı öğrenciler başkalarıyla sosyal etkileşim halindeyken daha iyi öğrenirler. Grupla çalışma, ortak projeler geliştirme bu öğrencilere uygun öğrenme stilleridir.
ÖĞRENME STİLLERİNİN ÖZELLİKLERİ
v Öğrenme stillerimiz doğuştan getirdiğimiz karakteristik özelliklerimizdir.
v Yaşamımızın pek çok yönünü etkiler.
v Her birey kendi kabiliyetine uygun öğrenme stilini tercih etme eğilimindedir.
v Öğrenme stilleri her bireyin bilgiye en ekonomik yönden ulaşmasını sağlar.
v Her bireyin kendisini güçlü hissettiği öğrenme stiliyle öğrenmesine uygun ortamlar sağlanmalıdır.
v Bir öğrenme yöntemi bir birey için uygun olabilirken başka bir birey için uygun olamayabilir.
Öğrencilerin öğrenme stillerine uygun eğitim ortamları planlanırken göz önüne alınması gereken bazı hususlar vardır. Öncelikle öğrencinin stiline uygun ve öğretilecek konuya uygun öğretim teknikleri seçilmelidir. Tüm duyu organlarını harekete geçirecek araçlar kullanılmalıdır. Öğrencilerin tercihlerine uygun bireysel ve grup çalışmaları düzenlenebilir. Öğrencilerin nasıl güdülendiği belirlenerek içsel yada dışsal pekiştireç alması sağlanabilir.
Birey kendi öğrenme stilini bildiğinde kendi stilini ortaya koyarak öğrenmeyi başarabilir. Sorun çözmede ve etkili ve başarılı öğrenmeyi gerçekleştirmede kendi stilini kullanarak yaşamını planlayabilir. Öğrenip başarılı olduğunu gördüğünde bireyin kendine güveni artar ve benlik saygısı gelişir.
Öğrenmenin yaşam boyunca devam edecek bir süreç olduğu düşünüldüğünde kişinin yaşamdan doyum alması ve kendini geliştirmesi için öğrenme faaliyetlerinden üst düzeyde doyum alması önemlidir. Özellikle okullarda klasik öğrenme öğretme yaklaşımlarından ziyade birey merkezli her öğrenciye uygun öğrenme stratejilerine geçilmelidir. Böyle bir yaklaşım öğrencinin başarısızlık duygusundan etkilenmesini en aza indireceği gibi öğrencinin kendini geliştirmesine de olanak sağlayacaktır. Her bireyin ayrı özelliklere sahip olduğu gerçeğinden yola çıkılarak öğrenme ortamlarından üst düzeyde faydalanmaları için gerekli koşullar yaratılırsa gerçek anlamda üretken insanlar yetiştirilmiş olur.
Etkili Öğrenme İpuçları
ogrenme_guclugu
1.DİKKATİNİ DAĞITACAKSIN
Çok önemli bir bilgiyi ezberlemek mi gerekiyor? O zaman öğrenmeyi çalıştığınız konudan daha farklı bir şey üzerinde çalışmanız lazım. Böylece beyin asıl bilgiyi depolamak için daha çok güç harcayacak. 2007 yılında araştırmacılar UCLA Üniversitesinden öğrencilerden 48 çift kelimeyi ezberlemeye çalışmalarını istedi. Ülke=Rusya, çiçek=papatya gibi kelime çiftlerini çalışan öğrencilerden bazıları, papatyanın yanında diğer çiçeklerin isimlerini de inceledi ve bu öğrenciler daha çok kelime çiftini ezberlemeyi başardı. Eğer dikkatinizi çeken başka bir öğe daha varsa, asıl ezberlemek istediğiniz kavramı daha iyi öğrenirsiniz.
2.ÇOK KAHVE İÇMEYECEKSİN
İster kahve ister Red Bull yoluyla olsun, kafein mutlaka vücudu diriltip zekâyı keskinleştiren özellikler sunuyor. Ancak araştırmalara göre kafeinle kurduğumuz ilişkide yanlışlıklar var. Örneğin Türkiye ve İngilterede yapıldığı gibi düzenli aralıklarla çay içmek, beynimiz için Starbucksda dev bir kahve içmekten daha iyi sonuç veriyor. Bunun sebebi de kafeinin beyindeki alıcıları bloke etmesi. En yüksek seviyede farkındalık için ufak dozlarda çay içmek daha faydalı. Üzerinde araştırma yapılan denekler, ufak dozda alınan içeceğin onları sakinleştirip zihinlerini açtığını söylüyor. Büyük boy bir kahve ise tam tersi etki yapabilir.
3.OLUMLU DÜŞÜNECEKSİN
Yeni şeyler öğrenmek beyni güçlendirir. Özellikle de yeni şeyler öğrendiğinizi düşünüyorsanız beyniniz güçlenir. Zekânızın güçlendiğini düşündükçe zekânızı güçlendirirsiniz. Stanford Üniversitesinden psikoloji profesörü Carol Dweckin yaptığı araştırmalara göre önüne çıkan zorluklara rağmen denemeye devam et görüşünde olan deneklerin beyinleri daha çok geliştirilebilir. Savunmacı ol, çabuk vazgeç yaklaşımındaki deneklerin beyinleri ise aynı şekilde gelişmiyor.
4.PANİK YAPMAYACAKSIN
Eğer bir ayıdan kaçıyorsanız, stres duygusu faydalı olabilir; stres sayesinde daha hızlı koşarsınız. Ancak satranç oynarken aynı endişe duygusu beyni işlevsizleştiriyor. Aşırı stres anlarında neandertal moduna geçip medeniyetin öğrettiği özelliklerimizi kaybediyoruz. Beynimizin amygdala isimli bölümü, korku merkezi işlevi görüyor ve endişe anlarında harekete geçiyor. O zaman yaratıcılık, espri duygusu yok oluyor. Peki içimizdeki mağara adamını (veya kadınını) nasıl yenebiliriz? Sakinleşerek ve beyne her şey yolunda mesajı göndererek. Yoga yapmak da iyi bir seçenek.
5.DÜZENSİZLİĞİ SEVECEKSİN
Hayata karışın. UCLAin psikoloji bölümünden Robert Björk, düzenli değil, düzensiz biçimde algıladığımız bilgileri daha iyi öğrendiğimizi söylüyor. Beynimiz hayatın kaotik yapısını içselleştirdiği için bilgiyle kurduğu ilişkide de kaostan hoşlanıyor.
6.EGZERSİZ YAPACAKSIN
Aerobik yapmak yaşlı insanların beynindeki gri ve beyaz bölgeleri yeniden oluşturuyor. Aerobik yapmanın zekâya faydası büyük. Ağırlık kaldırmak ise zekâyı kesinlikle etkilemiyor. Stres yaratan durumlarla karşılaşınca insanlar çoğunlukla nefesini tutar; yoga yaparak bu tür kötü alışkanlıklardan kurtulmak mümkün. Baskı altında yanlış nefes alıp verdiğimiz için zekâmız geriliyor. Doğru nefes almayı öğreten yognnın bu yüzden beyne etkisi çok olumlu.
7.ACELE ETMEYİP YAVAŞLAYACAKSIN
Bu cümleyi okumak iki buçuk saniyeden fazla zamanınızı almamalı. Eğer alıyorsa cümlenin içeriğini tam olarak anlayamayacaksınız. Retinadaki motor tepki ve kelime görüntüsünün beyne ulaşması sonucunda dakikada en çok 500 kelime okuyabiliyoruz. Massachusetts Üniversitesinden psikolog Keith Rayner, Hızlı okumak diye bir şey yoktur. Tabii ki okurken yazılanı anlamaktan da bahsediyorsak, diyor. Hızlı okurların okudukları metin konusunda kendilerine sorulan soruları yavaş okuyanlara göre çok daha yavaş cevaplayabildikleri kanıtlandı. O yüzden yavaş okumak iyidir, hatta dudaklarınızı oynatarak kelimeleri fısıldayabilirsiniz.
İnsan organizması yaşamını sürdürebilmek için çevresindeki değişimlere ayak uydurmak zorundadır. Bu uyumu ancak öğrenme yoluyla sağlayabilir. Yeni durumlarla karşılaşmak, bunları tanımlamak, anlamak ve kendisini duruma uygun şekilde değiştirmek gibi aşamalarla organizma çevreye uyum sağlanır. Organizma öğrenme yoluyla çevresindeki uyaranların hangilerinin kendisi için yararlı hangilerinin zararlı olduğunu ayırt edebilmektedir. O halde öğrenme organizmanın çevreye uyumu için en önemli anahtardır.
Öğrenmenin tüm psikologlarca kabul edilmiş bir tanımı yoktur. Çeşitli filozof ve eğitim psikologlarının yaptığı öğrenme tanımları şunlardır;
Ø Öğrenme, doğuştan gelen davranışları, eğilimleri ve yorgunluk, ilaç vb. etkilerle gerçekleşen organizmanın geçici durumlarını kapsamayan, çevredeki etkileşimler yoluyla davranışların oluşturulması ya da değiştirilmesi sürecidir.
Ø Pekiştirme sonucunda davranışta sürekli bir değişme meydana gelmesidir.
Ø Yaşantı sonucunda davranışta meydana gelen kalıcı izli değişmedir.
Öğrenmek ve öğretmek için çok farklı yol ve yöntemler vardır. Herkes birbiriyle aynı yolları kullanarak öğrenemez. Öğrenme stilleri her bireyin özgünlüğünün de göstergesidir. Her birey bir konuyu algılamaya, anlamaya ve kavramaya çalışırken farklı yol ve yöntemler kullanabilir. Kullanılan bu yöntemlere göre bireyin davranışları değişmektedir.
İnsanlar genellikle dört yoldan öğrenirler:
1.Görsel
2.İşitsel
3.Kinestetik
4.Sosyal
Sosyal öğrenme stili son zamanlarda ortaya çıkarılmış ve bu öğrenme stiline ilişkin uygulamalar geliştirilmiştir. Öğrenme stilleri üzerine yapılan araştırmalar sonucunda insanların %73 ünün en az iki öğrenme stilini de kullandığını ortaya çıkmıştır. Öğrenme stillerinden en az birine sahip olanların oranı oldukça azdır.
Bireylerin bebeklik dönemlerindeki davranışları ve öğrenme şekilleri incelendiğinde öğrenme stillerine ilişkin bir fikir edinilebilir. Aynı şekilde sınıf içerisinde öğrencilerin davranışları ve ders sırasında öğrenme yolları incelendiğinde öğrencilerin öğrenme yolları tespit edilebilir. Öğrencilerin öğrenme stiline ilişkin bir fikir sahibi olmak onların başarılarını arttıracak programlar geliştirilmesinin önünü açacaktır. Şunu unutmamak gerekir ki bir öğrencinin en iyi öğrendiği yol onun öğrenme stilidir. Bu nedenle iyi veya kötü bir öğrenme stili yoktur. Önemli olan her öğrenciye en kolay öğrenebildiği ortamı ve araçları sağlamaktır. Her öğrencinin düşünme biçimine uygun ortamlar sağlanması sınıfta öğretmenin de işini kolaylaştıracak öğretim başarısını arttıracaktır.
ÖĞRENME STİLLERİ
GÖRSEL ÖĞRENENLER:
ü Görsel öğrenciler günlük yaşantılarında genellikle düzenli ve titizdirler.
ü Karışıklıktan rahatsız olurlar.
ü Çalışma ortamlarında her eşyanın yeri belirlenmiştir.
ü Görsel öğrenen öğrenciler sözlü talimatları takip etmekte zorlanırlar.
ü Toplum kurallarına uymada sıkıntı yaşamazlar.
ü Her şeyin mükemmel olması gerektiği şeklinde bir algıya sahiptirler.
ü Harita poster grafik gibi görsel araçlarla daha çabuk öğrenirler.
ü Bilgi ve kavramları şekillere ve sembollere dönüştürerek bellekte daha kolay tutabilirler.
ü Okumaya ve şekilleri incelemeye düşkündürler.
ü Hızlı konuşurlar ve iyi gözlemcidirler.
Görsel öğrenen kişilerin çalışabilecekleri derli toplu bir ortama ihtiyaçları vardır. Öğrenecekleri konuları organize etmeye ihtiyaç duyarlar. Görsel öğrenen öğrenciler not alma, liste yapma okuma, gösteriyi izleme gibi yöntemlerle daha kolay öğrenirler.
Görsel öğrenen öğrenciler sınıf içerisinde bir takım güçlükler yaşarlar. Çoğu şeyi öğrenirken görsel öğelere ihtiyaç duyan öğrenciler daha çok anlatıma dayalı derslerde sıkıntı yaşarlar. Sınıfta öğretmenin dış görünüşü ile fazlaca ilgilenip yoğun florasan ışığı altında çalışmak isteyebilirler.
İŞİTSEL ÖĞRENENLER
ü İşitsel öğrenenler ses ve müziğe duyarlıdırlar.
ü Konuşmayı ve konuşulanları dinlemeyi severler
ü Daha çok işitsel uyaranlardan oluşan materyaller öğrenmelerini kolaylaştırır.
ü Yüksek sesle okuduklarını ve sessiz ortamlarda okuduklarını daha iyi anlarlar.
ü Daha çok konuşarak ve tartışarak öğrenirler.
ü Yazı yazarken noktalama işaretleri ve yazımda çok hata yapabilirler.
ü Bir dilin şivesini ve yabancı bir dili kolay öğrenirler.
ü Ahenkli ve güzel konuşurlar.
ü Yüzleri hatırlamakta zorlanır ancak isimleri daha rahat hatırlarlar.
ü Söyleyecekleri şeylere çok önem verirler ve sözlerinin kesilmesinden hiç hoşlanmazlar.
ü İşitsel öğrenen öğrenciler organize edilmiş gruplarla çalışmaktan hoşlanırlar.
İşitsel öğrenen öğrenciler konuşmayı çok sevdikleri için sınıf içerisinde öğretmenleri tarafından sıklıkla uyarılırlar. Özellikle ilköğretim 1. ve 2. sınıflarda konuşmaları yüzünden öğretmeni dinleyemedikleri için dersi anlamakta zorlanırlar. Fakat sınıf içerisinde pek çok kişiye hiçbir şey hatırlatmayan ses, melodi veya ritim işitsel öğrenen öğrencilerin pek çok şeyi hatırlamalarına yardımcı olur.
DOKUNSAL (BEDENSEL KİNESTETİK) ÖĞRENENLER:
ü Fiziksel temas kurarak ve yaparak ve yaşayarak öğrenen öğrenciler bu gruba girmektedir.
ü Konuşma sırasında bedenlerini sıklıkla kullanırlar.
ü İşitsel ve görsel olarak öğrenme becerileri oldukça kısıtlıdır.
ü Sınıf içerisinde çok hareketli oldukları için zaman zaman disiplin problemleri yaşayabilirler.
ü Deney yoluyla öğrenme ve laboratuar çalışmaları bu insanlar için en önemli öğrenme ortamlarıdır.
ü Daha çok bedensel enerji gerektiren mesleklerde ve sanatın her dalında başarılı olabilirler.
ü Sürekli aktif ve hareket halindedirler ve kendilerine dokunularak verilen mesajları daha çabuk algılarlar.
ü Dağınıklardır ve planlı yaşamdan hoşlanmazlar.
Kinestetik olarak öğrencilerin ders çalışırken sık sık ara vermesi gerekebilir. Öğrenilen bilgileri hareketlerle canlandırmak veya bir yerlere not etmek öğrenmelerini kolaylaştırır. Sınıfta özellikle fen derslerinde öğrenilen konuların deney yoluyla tekrar edilmesi bu öğrencilerin stiline uygundur.
SOSYAL ÖĞRENENLER
Günümüzde sosyal öğrenme kuramı denildiğinde Albert Bandura akla gelmektedir. Banduranın 1960ların başında, öğrenmeye getirdiği yaklaşım sosyal-davranışçılıktır. Banduranın sistemi davranışçı olmasının yanı sıra bilişsel özellikler de taşıyordu. Banduranın öğrenme kuramı davranışçı yaklaşımın bir kolu gibi görünmesine rağmen bilişsel yaklaşımların etkisiyle daha ılımlı bir yapı ortaya koymaktadır. Sosyal(gözlem yoluyla) öğrenme kuramı bilişsel öğrenme kuramı ile analitik davranışçı kuramın birleştirilerek ortaya konulan bir çeşit orta yol kuramıdır.
Bazı öğrenciler başkalarıyla sosyal etkileşim halindeyken daha iyi öğrenirler. Grupla çalışma, ortak projeler geliştirme bu öğrencilere uygun öğrenme stilleridir.
ÖĞRENME STİLLERİNİN ÖZELLİKLERİ
v Öğrenme stillerimiz doğuştan getirdiğimiz karakteristik özelliklerimizdir.
v Yaşamımızın pek çok yönünü etkiler.
v Her birey kendi kabiliyetine uygun öğrenme stilini tercih etme eğilimindedir.
v Öğrenme stilleri her bireyin bilgiye en ekonomik yönden ulaşmasını sağlar.
v Her bireyin kendisini güçlü hissettiği öğrenme stiliyle öğrenmesine uygun ortamlar sağlanmalıdır.
v Bir öğrenme yöntemi bir birey için uygun olabilirken başka bir birey için uygun olamayabilir.
Öğrencilerin öğrenme stillerine uygun eğitim ortamları planlanırken göz önüne alınması gereken bazı hususlar vardır. Öncelikle öğrencinin stiline uygun ve öğretilecek konuya uygun öğretim teknikleri seçilmelidir. Tüm duyu organlarını harekete geçirecek araçlar kullanılmalıdır. Öğrencilerin tercihlerine uygun bireysel ve grup çalışmaları düzenlenebilir. Öğrencilerin nasıl güdülendiği belirlenerek içsel yada dışsal pekiştireç alması sağlanabilir.
Birey kendi öğrenme stilini bildiğinde kendi stilini ortaya koyarak öğrenmeyi başarabilir. Sorun çözmede ve etkili ve başarılı öğrenmeyi gerçekleştirmede kendi stilini kullanarak yaşamını planlayabilir. Öğrenip başarılı olduğunu gördüğünde bireyin kendine güveni artar ve benlik saygısı gelişir.
Öğrenmenin yaşam boyunca devam edecek bir süreç olduğu düşünüldüğünde kişinin yaşamdan doyum alması ve kendini geliştirmesi için öğrenme faaliyetlerinden üst düzeyde doyum alması önemlidir. Özellikle okullarda klasik öğrenme öğretme yaklaşımlarından ziyade birey merkezli her öğrenciye uygun öğrenme stratejilerine geçilmelidir. Böyle bir yaklaşım öğrencinin başarısızlık duygusundan etkilenmesini en aza indireceği gibi öğrencinin kendini geliştirmesine de olanak sağlayacaktır. Her bireyin ayrı özelliklere sahip olduğu gerçeğinden yola çıkılarak öğrenme ortamlarından üst düzeyde faydalanmaları için gerekli koşullar yaratılırsa gerçek anlamda üretken insanlar yetiştirilmiş olur.
Etkili Öğrenme İpuçları
ogrenme_guclugu
1.DİKKATİNİ DAĞITACAKSIN
Çok önemli bir bilgiyi ezberlemek mi gerekiyor? O zaman öğrenmeyi çalıştığınız konudan daha farklı bir şey üzerinde çalışmanız lazım. Böylece beyin asıl bilgiyi depolamak için daha çok güç harcayacak. 2007 yılında araştırmacılar UCLA Üniversitesinden öğrencilerden 48 çift kelimeyi ezberlemeye çalışmalarını istedi. Ülke=Rusya, çiçek=papatya gibi kelime çiftlerini çalışan öğrencilerden bazıları, papatyanın yanında diğer çiçeklerin isimlerini de inceledi ve bu öğrenciler daha çok kelime çiftini ezberlemeyi başardı. Eğer dikkatinizi çeken başka bir öğe daha varsa, asıl ezberlemek istediğiniz kavramı daha iyi öğrenirsiniz.
2.ÇOK KAHVE İÇMEYECEKSİN
İster kahve ister Red Bull yoluyla olsun, kafein mutlaka vücudu diriltip zekâyı keskinleştiren özellikler sunuyor. Ancak araştırmalara göre kafeinle kurduğumuz ilişkide yanlışlıklar var. Örneğin Türkiye ve İngilterede yapıldığı gibi düzenli aralıklarla çay içmek, beynimiz için Starbucksda dev bir kahve içmekten daha iyi sonuç veriyor. Bunun sebebi de kafeinin beyindeki alıcıları bloke etmesi. En yüksek seviyede farkındalık için ufak dozlarda çay içmek daha faydalı. Üzerinde araştırma yapılan denekler, ufak dozda alınan içeceğin onları sakinleştirip zihinlerini açtığını söylüyor. Büyük boy bir kahve ise tam tersi etki yapabilir.
3.OLUMLU DÜŞÜNECEKSİN
Yeni şeyler öğrenmek beyni güçlendirir. Özellikle de yeni şeyler öğrendiğinizi düşünüyorsanız beyniniz güçlenir. Zekânızın güçlendiğini düşündükçe zekânızı güçlendirirsiniz. Stanford Üniversitesinden psikoloji profesörü Carol Dweckin yaptığı araştırmalara göre önüne çıkan zorluklara rağmen denemeye devam et görüşünde olan deneklerin beyinleri daha çok geliştirilebilir. Savunmacı ol, çabuk vazgeç yaklaşımındaki deneklerin beyinleri ise aynı şekilde gelişmiyor.
4.PANİK YAPMAYACAKSIN
Eğer bir ayıdan kaçıyorsanız, stres duygusu faydalı olabilir; stres sayesinde daha hızlı koşarsınız. Ancak satranç oynarken aynı endişe duygusu beyni işlevsizleştiriyor. Aşırı stres anlarında neandertal moduna geçip medeniyetin öğrettiği özelliklerimizi kaybediyoruz. Beynimizin amygdala isimli bölümü, korku merkezi işlevi görüyor ve endişe anlarında harekete geçiyor. O zaman yaratıcılık, espri duygusu yok oluyor. Peki içimizdeki mağara adamını (veya kadınını) nasıl yenebiliriz? Sakinleşerek ve beyne her şey yolunda mesajı göndererek. Yoga yapmak da iyi bir seçenek.
5.DÜZENSİZLİĞİ SEVECEKSİN
Hayata karışın. UCLAin psikoloji bölümünden Robert Björk, düzenli değil, düzensiz biçimde algıladığımız bilgileri daha iyi öğrendiğimizi söylüyor. Beynimiz hayatın kaotik yapısını içselleştirdiği için bilgiyle kurduğu ilişkide de kaostan hoşlanıyor.
6.EGZERSİZ YAPACAKSIN
Aerobik yapmak yaşlı insanların beynindeki gri ve beyaz bölgeleri yeniden oluşturuyor. Aerobik yapmanın zekâya faydası büyük. Ağırlık kaldırmak ise zekâyı kesinlikle etkilemiyor. Stres yaratan durumlarla karşılaşınca insanlar çoğunlukla nefesini tutar; yoga yaparak bu tür kötü alışkanlıklardan kurtulmak mümkün. Baskı altında yanlış nefes alıp verdiğimiz için zekâmız geriliyor. Doğru nefes almayı öğreten yognnın bu yüzden beyne etkisi çok olumlu.
7.ACELE ETMEYİP YAVAŞLAYACAKSIN
Bu cümleyi okumak iki buçuk saniyeden fazla zamanınızı almamalı. Eğer alıyorsa cümlenin içeriğini tam olarak anlayamayacaksınız. Retinadaki motor tepki ve kelime görüntüsünün beyne ulaşması sonucunda dakikada en çok 500 kelime okuyabiliyoruz. Massachusetts Üniversitesinden psikolog Keith Rayner, Hızlı okumak diye bir şey yoktur. Tabii ki okurken yazılanı anlamaktan da bahsediyorsak, diyor. Hızlı okurların okudukları metin konusunda kendilerine sorulan soruları yavaş okuyanlara göre çok daha yavaş cevaplayabildikleri kanıtlandı. O yüzden yavaş okumak iyidir, hatta dudaklarınızı oynatarak kelimeleri fısıldayabilirsiniz.