Öfkeyle Kalkan...
İnsan, hayat karşısında çok çeşitli tepkilergösterir: Kızar, sever, nefret eder, acır, sevinir,mutlu olur...
Bu davranışlar, içinde yaşadığı toplumunkurallarına uyduğu ölçüde kabul görür, beğe-nilir.Toplumsal yaşayışın en küçük çekirdeğiolan ailemiz, davranışlarımızın şekillenmesinde önemli rol oynar. Annemiz ve babamızasaygı duyar, onları severiz. Kardeşimize sev-giyle karşılık veririz.
Davranışlarımızı olumlu kılmak elbette he-pimiz için önem taşır. Çirkin ve kaba davranış-larda bulunmayı hangimiz isteriz. Bizleri insan kılan güzel davranışlar sergile-mek, ne güzeldir, değil mi. Ne var ki, zaman zaman istemediğimiz davranışlarda bulunuruz.
Anne ve babamızı,büyüklerimizi, arkadaşlarımızı çirkin davranışlarla üzeriz..
Kalp kırarız, öfkelenir, nefretederiz. Hatta istemediğimiz hâlde zaman zaman öfkemizi yalnızca sözle değil, hareketleri-mizle de yansıtırız karşımızdakine.Öfke, kendi ruhsal yapımız üzerinde olumsuz etkiler yapar.
Atalarımız, “Öfkeyle kalkanzararla oturur." derken, bu olumsuz etkiyi vurgulamak istemiştir.Toplum hayatımızda öfkenin önemli boyutlara ulaştığını görmek hepimizi üzüyor. Hergün gazete sayfalarında, TV ekranlarında öfkeyle gözü kararmış insanların yaptığı vahşeti görmek, bu haberleri okumak ne acı.
Öfkelenen insana dikkatle bakınca ne gö-rürüz. Kabullenemeyecek sivri davranış, çirkin, kaba söz... Sonra; duyulan pişmanlık, özürdileme, “keşke demeseydim", “keşke yapma-saydım" ifadeleri...
Belki kısa bir süre sonra pişman olacağımızve istemediğimiz bir davranışı, bize yaptıranşey: Yenemediğimiz öfkemiz.Niçin öfkeleniriz. Niçin öfkelendiğimizde âdeta hiçbir şey duymaz, dinlemeyiz. Bu sorunun cevabı, elbette kişiliğimiz degizli. Kendimize hâkim olamayışımız, kendidavranışlarımızı olumlu şekillendiremeyişimiz, öfkemizi besler, büyütür.
İnsana, hiç de insanî olmayan hareketleriyaptıran öfkeyi nasıl yenebiliriz. Öfkeyle başa çıkmak, onu yenmek elbettekolay değil. Sevgili Peygamberimiz, 'Gerçek pehlivanöfkesini yenendir.' diyerek, öfkelenmemeninnasıl önemli bir kişilik belirtisi olduğunu dilegetirir.
En sakin olduğumuz zamanlarda bile bazıolaylarla nasıl da öfkeleniyor, kendimizi kay-bediyoruz. Sabrın sakinleştirici ortamına sığınamıyoruz. Öfkeleniyor muyuz. Önce, pişman olacağımız sözleri söylememeye çalışalım.
Kızdığımız zaman tavsiye edilen davranışları yapalım: Susalım. Ayakta mıyız, oturalım.Oturuyorsak uzanalım. Abdest alalım, öfkemizi yatıştırmaya çalışalım.
Öfkeye yenilmemenin birinci şartı sükûnet, sabır. Öfkenin ilk basamağını atlatabilirsekişimiz kolay. Geçen saniyeler bizi daha aklıselim düşünmeye götürür, sakinleştirir. Ardından konunun belki de hiç de öfkelenilecek bir konu olmadığını düşündürür bize.
Olaylara karşı aklıselim bakabilmek ve onudoğru okuyabilmek, sağlam kişilikli bir yapıyla mümkündür. Okuyan, öğrenen, hayat tecrübesiyle kendini olgunlaştıran kimse, öfkenintuzağına kolay kolay düşmez. Eğitim, ruhî olgunluk kişiliğimizin sağlamtemellere oturmasını sağlar; kendimizi tanımamızı, insanlara karşı nasıl davranmamızgerektiğini öğretir.
Sabırla pek çok sıkıntının,kızgınlığın, öfkenin üstesinden gelebileceğimiz gerçeğini hatırlatır. İnanç değerlerimiz de bizi öfkeden uzakkılar. İnsanlara iyi davranmanın, kalp kırmamanın dinî bir görev olduğunu bilen, başkalarının yerine kendini de koyabilen, sabırla olgunlaşan bir insan öfkeye kolayca yenilmez. Allah’a sığınır. Düşüncelerini sakin bir biçimde muhatabına söyler.
Günümüz insanı, kendini tanımada, başkalarına hoşgörülü davranmada, davranışlarınıolgunlaştırmada ne yazık ki, kendisinden bekleneni veremiyor. İnsan, kişisel ve toplumsal anlamda kendisinden beklenenlerin neler olduğunu, bunları ne derece yerine getirip getiremediğini sıkça kendisine sormalı.
Davranışlarını insanî boyutlarla sürdürmeye çalışmalı. Bencillikten uzaklaşıp, toplumsallaşmalı.
Yunus Emre’nin, "Yaratılmışı hoş gör Yaratan’dan ötürü" sözlerini ilke edinmek, öfkeyi,saygı ve sevgiye dönüştürebilir.
Yunus’un bu sesine yüreklerimizi, gönüllerimizi açmaya, öfkemizi yenmeye ne dersiniz!
Alıntı
İnsan, hayat karşısında çok çeşitli tepkilergösterir: Kızar, sever, nefret eder, acır, sevinir,mutlu olur...
Bu davranışlar, içinde yaşadığı toplumunkurallarına uyduğu ölçüde kabul görür, beğe-nilir.Toplumsal yaşayışın en küçük çekirdeğiolan ailemiz, davranışlarımızın şekillenmesinde önemli rol oynar. Annemiz ve babamızasaygı duyar, onları severiz. Kardeşimize sev-giyle karşılık veririz.
Davranışlarımızı olumlu kılmak elbette he-pimiz için önem taşır. Çirkin ve kaba davranış-larda bulunmayı hangimiz isteriz. Bizleri insan kılan güzel davranışlar sergile-mek, ne güzeldir, değil mi. Ne var ki, zaman zaman istemediğimiz davranışlarda bulunuruz.
Anne ve babamızı,büyüklerimizi, arkadaşlarımızı çirkin davranışlarla üzeriz..
Kalp kırarız, öfkelenir, nefretederiz. Hatta istemediğimiz hâlde zaman zaman öfkemizi yalnızca sözle değil, hareketleri-mizle de yansıtırız karşımızdakine.Öfke, kendi ruhsal yapımız üzerinde olumsuz etkiler yapar.
Atalarımız, “Öfkeyle kalkanzararla oturur." derken, bu olumsuz etkiyi vurgulamak istemiştir.Toplum hayatımızda öfkenin önemli boyutlara ulaştığını görmek hepimizi üzüyor. Hergün gazete sayfalarında, TV ekranlarında öfkeyle gözü kararmış insanların yaptığı vahşeti görmek, bu haberleri okumak ne acı.
Öfkelenen insana dikkatle bakınca ne gö-rürüz. Kabullenemeyecek sivri davranış, çirkin, kaba söz... Sonra; duyulan pişmanlık, özürdileme, “keşke demeseydim", “keşke yapma-saydım" ifadeleri...
Belki kısa bir süre sonra pişman olacağımızve istemediğimiz bir davranışı, bize yaptıranşey: Yenemediğimiz öfkemiz.Niçin öfkeleniriz. Niçin öfkelendiğimizde âdeta hiçbir şey duymaz, dinlemeyiz. Bu sorunun cevabı, elbette kişiliğimiz degizli. Kendimize hâkim olamayışımız, kendidavranışlarımızı olumlu şekillendiremeyişimiz, öfkemizi besler, büyütür.
İnsana, hiç de insanî olmayan hareketleriyaptıran öfkeyi nasıl yenebiliriz. Öfkeyle başa çıkmak, onu yenmek elbettekolay değil. Sevgili Peygamberimiz, 'Gerçek pehlivanöfkesini yenendir.' diyerek, öfkelenmemeninnasıl önemli bir kişilik belirtisi olduğunu dilegetirir.
En sakin olduğumuz zamanlarda bile bazıolaylarla nasıl da öfkeleniyor, kendimizi kay-bediyoruz. Sabrın sakinleştirici ortamına sığınamıyoruz. Öfkeleniyor muyuz. Önce, pişman olacağımız sözleri söylememeye çalışalım.
Kızdığımız zaman tavsiye edilen davranışları yapalım: Susalım. Ayakta mıyız, oturalım.Oturuyorsak uzanalım. Abdest alalım, öfkemizi yatıştırmaya çalışalım.
Öfkeye yenilmemenin birinci şartı sükûnet, sabır. Öfkenin ilk basamağını atlatabilirsekişimiz kolay. Geçen saniyeler bizi daha aklıselim düşünmeye götürür, sakinleştirir. Ardından konunun belki de hiç de öfkelenilecek bir konu olmadığını düşündürür bize.
Olaylara karşı aklıselim bakabilmek ve onudoğru okuyabilmek, sağlam kişilikli bir yapıyla mümkündür. Okuyan, öğrenen, hayat tecrübesiyle kendini olgunlaştıran kimse, öfkenintuzağına kolay kolay düşmez. Eğitim, ruhî olgunluk kişiliğimizin sağlamtemellere oturmasını sağlar; kendimizi tanımamızı, insanlara karşı nasıl davranmamızgerektiğini öğretir.
Sabırla pek çok sıkıntının,kızgınlığın, öfkenin üstesinden gelebileceğimiz gerçeğini hatırlatır. İnanç değerlerimiz de bizi öfkeden uzakkılar. İnsanlara iyi davranmanın, kalp kırmamanın dinî bir görev olduğunu bilen, başkalarının yerine kendini de koyabilen, sabırla olgunlaşan bir insan öfkeye kolayca yenilmez. Allah’a sığınır. Düşüncelerini sakin bir biçimde muhatabına söyler.
Günümüz insanı, kendini tanımada, başkalarına hoşgörülü davranmada, davranışlarınıolgunlaştırmada ne yazık ki, kendisinden bekleneni veremiyor. İnsan, kişisel ve toplumsal anlamda kendisinden beklenenlerin neler olduğunu, bunları ne derece yerine getirip getiremediğini sıkça kendisine sormalı.
Davranışlarını insanî boyutlarla sürdürmeye çalışmalı. Bencillikten uzaklaşıp, toplumsallaşmalı.
Yunus Emre’nin, "Yaratılmışı hoş gör Yaratan’dan ötürü" sözlerini ilke edinmek, öfkeyi,saygı ve sevgiye dönüştürebilir.
Yunus’un bu sesine yüreklerimizi, gönüllerimizi açmaya, öfkemizi yenmeye ne dersiniz!
Alıntı