ParadokS
Kayıtlı Üye
Edip Cansever, çok sevdiğim şiirlerinden birinde "Ne gelir elimizden insan olmaktan başka" der. Maalesef günümüzde insan olmak elimizden gelmeyenler listesinin zirvesinde! Ayrımcılık, ötekileştirme, kin, nefret, öfke, kıskançlık, hainlik, şiddet gibi duyguların kölesi haline gelen insanlık, insanlıktan çıkmış durumda. Tiyatrokare'nin Emile Ajar'ın Goncourt ödüllü romanından sahneye uyarladığı 'Onca Yoksulluk Varken' adlı oyunu; Momo adındaki Müslüman bir çocukla, kendisine bakan Madam Rosa adlı eski bir Yahudi fahişenin öykü sü üzerinden; seyirciye insanlığı, dostluğu, sevgiyi hatırlatıyor.
Nedim Saban'ın yönettiği oyunda Madam Rosa'yı Rüçhan Çalışkur canlandırıyor. Bu söyleşi için bir araya geldiğimizde dikkatimi ilk çe ken yıldız yıldız gözleri oldu. Ne güzel bir kalbi olduğunu kanıtlayan ve karşısındakine "Hep böyle insanlarla karşılaşsam" diye dilek tutturan... İşte hiç bitmesin istediğim söyleşimizden notlar...
'BENİM VİCDANIM RAHAT!'
■ Son sinema filminiz 'Zenne'de dindar geçinirken kendi evladını bile ötekileştiren bir anne müsveddesini canlandırıyordunuz. Oyundaysa dünyanın en anaç fahişesini... Anne olmak için kan bağı yetmiyor değil mi?
Asla! 'Zenne'yi izledikten sonra bana "Seni öldürebilirim" diyenler oldu. Benim için çok zor bir karakterdi, normalde yüzüne tüküreceğim bir kadını oynadım. Cahil cüretine sahip, gay olduğu duyulmasın diye oğlunun canına kıymak isteyen bir anne müsveddesi! Güya dindar ama dini yanlış yorumluyor en yakınına bile hainlik ediyor. Sırf insanlar bu gerçekle yözleşsinler diye oynadım filmde. Oyundaki Madam Rosa'ysa eski bir fahişe ama özünde bir melek... Sevgiyi biliyor, yaşadıklarından gerekli dersleri almış, her dilden, her dinden, her cinsiyetten çocuğu eğitiyor.
■ Fahişe lafını hak etmeyenler için kullanınıyoruz maalesef...
Ben o sözü ruhları fahişe olanlar için kullanıyorum, meslek olarak yapanlar için değil. 'Zenne'deki güya namuslu annede olmayan bir sahiplenme var fahişe Madam Rosa'da. Hiçbir ayrım gözetmeden sevmeyi biliyor. Bu yüzden ben de Rosa'yı çok seviyorum. Oyunda insanlığa dair ciddi mesajlar veriyoruz. Özellikle gençler oyunu izlemeli. Sanatın topluma sahip çıkması, farkındalık yaratması şart!
■ Keşke herkes sizin kadar duyarlı olsa bu konuda. Cahillikten beslenenler de var...
Evet, bazı insanların hoşuna gidiyor cahillik. Farkındalığın yüksekse, hâlâ yanabilen bir kalbin varsa hayat yerden yere vuruyor seni. Ben bu durumdayım. Cahil-lerse hiçbir şeyin farkında değiller. Neticede hepimizin gittiği nokta aynı, oradan başka bir yere gidemeyeceğiz. Bunu düşünürsek, yaşamı nasıl en düzgün hale getirebileceğimizi de sorgulamaya başlarız belki. Ben çevremde olanlar yüzünden acı çekiyorum ama razıyım buna! Çünkü bunlarla var oluyorum. Öldükten sonra "Bir Rüçhan Çalışkur vardı, şunları şunları anlatmaya çalıştı" deseler yeter bana. Maalesef düzen ve para kazanma hırsı yanlış noktalara sürükledi bizi.
■ Sadece maddi değil manevi alanda da doyumsuzluklar içindeyiz.
Sevgi paraya dönüştü. Ben artık insanların gözbebeklerinde banknotlar görüyorum. Aslında çok duygusal bir toplumuz biz. Benim çocukluğumda çok güzel ilişkiler vardı ama şimdi ne hale geldik. Bu, çok canımı yakıyor. Elimden geldiğince bununla mücadele ediyorum. Geceleri vicdanım rahat uyuyorum bu sayede.
Öfkemi sanatla ortaya koyuyorum
■ 'Onca Yoksulluk Varken'in dekorundaki duvarda yazılı olan barış, eşitlik, özgürlük gibi sözcüklere bakarken; "Bu sözcükler artık sadece sözlükte mevcut" diye hayıflandım...
Ne acı öyle değil mi? Bir dönem hayatımızda mevcuttu bu sözcükler ama artık her şeyden korkar olduk. Hayal etmekten bile korkuyor insanlar! Giderek hayaletleşiyoruz, yaratıklar halinde dolaşıyoruz. Oyunda da dendiği gibi; "Doğada kral olmak hayatta kral olmak kadar kolay değil." Doğa da dahil iyi olan her şeyi bozuyoruz. Çok sinirleniyorum bu durumlara ve öfkemi sanatla ortaya koyuyorum. Sanat bir toplumun vicdanıdır. Her şeyi affediyorum da, bir sanatçının etrafında olup bitenleri görmemesini affedemiyorum. Böylelerine sanatçı diyemiyorum. Çevremdeki duyarsızlığı kabullenemiyorum.
Nedim Saban'ın yönettiği oyunda Madam Rosa'yı Rüçhan Çalışkur canlandırıyor. Bu söyleşi için bir araya geldiğimizde dikkatimi ilk çe ken yıldız yıldız gözleri oldu. Ne güzel bir kalbi olduğunu kanıtlayan ve karşısındakine "Hep böyle insanlarla karşılaşsam" diye dilek tutturan... İşte hiç bitmesin istediğim söyleşimizden notlar...
'BENİM VİCDANIM RAHAT!'
■ Son sinema filminiz 'Zenne'de dindar geçinirken kendi evladını bile ötekileştiren bir anne müsveddesini canlandırıyordunuz. Oyundaysa dünyanın en anaç fahişesini... Anne olmak için kan bağı yetmiyor değil mi?
Asla! 'Zenne'yi izledikten sonra bana "Seni öldürebilirim" diyenler oldu. Benim için çok zor bir karakterdi, normalde yüzüne tüküreceğim bir kadını oynadım. Cahil cüretine sahip, gay olduğu duyulmasın diye oğlunun canına kıymak isteyen bir anne müsveddesi! Güya dindar ama dini yanlış yorumluyor en yakınına bile hainlik ediyor. Sırf insanlar bu gerçekle yözleşsinler diye oynadım filmde. Oyundaki Madam Rosa'ysa eski bir fahişe ama özünde bir melek... Sevgiyi biliyor, yaşadıklarından gerekli dersleri almış, her dilden, her dinden, her cinsiyetten çocuğu eğitiyor.
■ Fahişe lafını hak etmeyenler için kullanınıyoruz maalesef...
Ben o sözü ruhları fahişe olanlar için kullanıyorum, meslek olarak yapanlar için değil. 'Zenne'deki güya namuslu annede olmayan bir sahiplenme var fahişe Madam Rosa'da. Hiçbir ayrım gözetmeden sevmeyi biliyor. Bu yüzden ben de Rosa'yı çok seviyorum. Oyunda insanlığa dair ciddi mesajlar veriyoruz. Özellikle gençler oyunu izlemeli. Sanatın topluma sahip çıkması, farkındalık yaratması şart!
■ Keşke herkes sizin kadar duyarlı olsa bu konuda. Cahillikten beslenenler de var...
Evet, bazı insanların hoşuna gidiyor cahillik. Farkındalığın yüksekse, hâlâ yanabilen bir kalbin varsa hayat yerden yere vuruyor seni. Ben bu durumdayım. Cahil-lerse hiçbir şeyin farkında değiller. Neticede hepimizin gittiği nokta aynı, oradan başka bir yere gidemeyeceğiz. Bunu düşünürsek, yaşamı nasıl en düzgün hale getirebileceğimizi de sorgulamaya başlarız belki. Ben çevremde olanlar yüzünden acı çekiyorum ama razıyım buna! Çünkü bunlarla var oluyorum. Öldükten sonra "Bir Rüçhan Çalışkur vardı, şunları şunları anlatmaya çalıştı" deseler yeter bana. Maalesef düzen ve para kazanma hırsı yanlış noktalara sürükledi bizi.
■ Sadece maddi değil manevi alanda da doyumsuzluklar içindeyiz.
Sevgi paraya dönüştü. Ben artık insanların gözbebeklerinde banknotlar görüyorum. Aslında çok duygusal bir toplumuz biz. Benim çocukluğumda çok güzel ilişkiler vardı ama şimdi ne hale geldik. Bu, çok canımı yakıyor. Elimden geldiğince bununla mücadele ediyorum. Geceleri vicdanım rahat uyuyorum bu sayede.
Öfkemi sanatla ortaya koyuyorum
■ 'Onca Yoksulluk Varken'in dekorundaki duvarda yazılı olan barış, eşitlik, özgürlük gibi sözcüklere bakarken; "Bu sözcükler artık sadece sözlükte mevcut" diye hayıflandım...
Ne acı öyle değil mi? Bir dönem hayatımızda mevcuttu bu sözcükler ama artık her şeyden korkar olduk. Hayal etmekten bile korkuyor insanlar! Giderek hayaletleşiyoruz, yaratıklar halinde dolaşıyoruz. Oyunda da dendiği gibi; "Doğada kral olmak hayatta kral olmak kadar kolay değil." Doğa da dahil iyi olan her şeyi bozuyoruz. Çok sinirleniyorum bu durumlara ve öfkemi sanatla ortaya koyuyorum. Sanat bir toplumun vicdanıdır. Her şeyi affediyorum da, bir sanatçının etrafında olup bitenleri görmemesini affedemiyorum. Böylelerine sanatçı diyemiyorum. Çevremdeki duyarsızlığı kabullenemiyorum.