meridyen2
Kayıtlı Üye
ÖFKE VE ASABİYET
Kolayca hiddetlenmek, öfkeye hakim olamamak, bağırıp çağırmak, kendisine ya da başkalarına zarar vermek kişinin, aklıyla değil de duygularıyla hareket ettiğinin göstergesidir.
Duygusallık kadınlarda daha çok hüzün, karamsarlık, ağlama, yakınma şeklinde görülürken, erkeklerde de çoğunlukla öfke, asabiyet, saldırganlık şeklinde kendini dışa vurur. Örneğin duygusal bir erkek, otoparkta kendisine ayrılmış yere bir başkasının park ettiğini görünce bağırıp çağırır, arabayı tekmeler. Ya da yolda yürürken bir kimsenin yanlışlıkla omuzuna çarpması kolaylıkla hidddetlenmesine yol açar. Veya evden çıkarken anahtarı evde unutan çocuğuna, hesabı geç getiren garsona, telefonda bekleten sekretere, trafikteki araçlara sinirlenip ağzına geleni söyleyebilir. Akleden bir insanın kolaylıkla çözümleyebileceği sorunlar, hatta aklına bile takmayacağı yüzlerce ayrıntı karşısında duygusal insan abartılı ve gereksiz tepkiler verir. Çoğu zaman da kendine zarar verir, küçük düşer.
Erkeklerde öfke ve asabiyet şeklinde yaşanan duygusallık, "delikanlılık kültürü" adı verilen ruh halini taşıyan belli bir toplumsal kesimi oluşturur. Bu kültürü taşıyan kesimde öfke, romantizm ve "arabesk" zihniyetin karışımı bir duygusallık çeşidi hakimdir. Bu çarpık ruhu taşıyan insan çoğunlukla dengesiz, her an her türlü saldırgan davranışı sergileyebilecek bir kişilik yapısına sahiptir. Bir anlık bir öfke sonucunda karşısındakini yaralayabilir, hastanelik edebilir ya da öldürebilir.
Kimi zaman karşısındaki insan hiç tanımadığı bir kimse dahi olabilir. Gazetelerin üçüncü sayfaları, bu gibi insanların çıkardıkları olaylar ve işledikleri suçlarla doludur. Neşeli başlayan bir akşamın sonunda aniden sinirlenip arkadaşlarını, yakınlarını dövebilir, sokakta yürürken kendilerine "yan baktığı" için tanımadıkları bir insanı bıçaklayabilirler. Bir an için azgın nefsani duygularına tabi olmaları, hayatlarının geri kalan bölümünü hapislerde geçirmelerine yol açabilir. Daha da önemlisi, Allah Katında, haksız yere bir insanı öldürme gibi büyük bir günah işlemiş olurlar.
Asabi duygusallık, son derece vahim sonuçlar doğurabilen, her an patlamaya hazır potansiyel bir tehlikedir. Duygusal bir kimse, trafikte kendisine yapılan hatalı bir hareket ya da tanımadığı birinin rahatsız olduğu bir bakışı veya çok basit bir yanlış anlaşma yüzünden öfkelenip başına türlü dertler ve belalar alabilir.
Gazetelerin üçüncü sayfalarını açtığınızda, genellikle ani bir öfke ve duygusallıkla hareket eden insanların çıkardıkları olaylar ve işledikleri suçlarla karşılaşırsınız. Neşeli başlayan bir akşamın sonunda aniden sinirlenip arkadaşlarını, yakınlarını dövenler, sokakta yürürken kendilerine "yan baktığı" için tanımadıkları bir insanı bıçaklayanlar, borsada kaybettiği paralar yüzünden ailesini öldürenler, kendisi ile alay ettiği için birden öfkeye kapılıp arkadaşlarını öldürenler... Bu insanların bir an için azgın nefsani duygularına tabi olmaları, hayatlarının geri kalan bölümünü hapiste geçirmelerine, daha da önemlisi, insanları öldürme gibi büyük bir günah işlemelerine sebep olabilmektedir. İşte tüm bunlar, şeytanın insanları akılcılıktan uzaklaştırıp nefsin istek ve tutkuları ile hareket etmeye yönlendirmesi, ani duygu patlamalarına sürüklemesi ile gerçekleşmektedir.
Özellikle yurtdışında rastlanan bazı taraftarların sergiledikleri vahşet görüntüleri de taraftarlığın verdiği duygusallığın yol açabileceği akılsızlık boyutuna açık bir örnektir. Kasap satırları, bıçaklar, sopalar ile hiç tanımadıkları insanlara öldüresiye saldıran bu kişiler, şeytanın duygusallık silahıyla akıl ve şuurlarını körelttiği ve topluma musallat ettiği bir bela haline gelmişlerdir. Oysa Allah insanlara şeytandan sakınmayı, kavga ve öfke değil, barış ve güvenlik aramayı emretmiştir:
Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)
Burada yine duygusallıkla akılcılık arasındaki farkı ayırt etmek gerekir. Zulme ve kötülüğe duyulan öfke ve nefret insanı adalet, barış ve iyilik konusunda çok daha hassas ve duyarlı olmaya, zulmü ve kötülüğü ortadan kaldırmaya, zalimlere engel olmaya, masum ve acizlerin haklarını korumaya yöneltir. Allah'ın insanlara verdiği bu adalet duygusu akıl ve irade ile yönlendirilip kontrol edilmezse, herhangi bir spor klübünün taraftarlarına karşı alevlenebilecek, azgınca dışa vurulacak kadar amacından sapabilir. Akıl ve iradeden yoksun insanlar irade kullanıp duygularını dizginlemezler ve doğru yoldan ayrılarak şeytanın istediği yöne sürüklenirler. Allah, bir başka ayetinde insanları şeytana karşı şöyle uyarmıştır:
Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. (Nur Suresi, 21)
(alıntı harun yahya romantizm)
Kolayca hiddetlenmek, öfkeye hakim olamamak, bağırıp çağırmak, kendisine ya da başkalarına zarar vermek kişinin, aklıyla değil de duygularıyla hareket ettiğinin göstergesidir.
Duygusallık kadınlarda daha çok hüzün, karamsarlık, ağlama, yakınma şeklinde görülürken, erkeklerde de çoğunlukla öfke, asabiyet, saldırganlık şeklinde kendini dışa vurur. Örneğin duygusal bir erkek, otoparkta kendisine ayrılmış yere bir başkasının park ettiğini görünce bağırıp çağırır, arabayı tekmeler. Ya da yolda yürürken bir kimsenin yanlışlıkla omuzuna çarpması kolaylıkla hidddetlenmesine yol açar. Veya evden çıkarken anahtarı evde unutan çocuğuna, hesabı geç getiren garsona, telefonda bekleten sekretere, trafikteki araçlara sinirlenip ağzına geleni söyleyebilir. Akleden bir insanın kolaylıkla çözümleyebileceği sorunlar, hatta aklına bile takmayacağı yüzlerce ayrıntı karşısında duygusal insan abartılı ve gereksiz tepkiler verir. Çoğu zaman da kendine zarar verir, küçük düşer.
Erkeklerde öfke ve asabiyet şeklinde yaşanan duygusallık, "delikanlılık kültürü" adı verilen ruh halini taşıyan belli bir toplumsal kesimi oluşturur. Bu kültürü taşıyan kesimde öfke, romantizm ve "arabesk" zihniyetin karışımı bir duygusallık çeşidi hakimdir. Bu çarpık ruhu taşıyan insan çoğunlukla dengesiz, her an her türlü saldırgan davranışı sergileyebilecek bir kişilik yapısına sahiptir. Bir anlık bir öfke sonucunda karşısındakini yaralayabilir, hastanelik edebilir ya da öldürebilir.
Kimi zaman karşısındaki insan hiç tanımadığı bir kimse dahi olabilir. Gazetelerin üçüncü sayfaları, bu gibi insanların çıkardıkları olaylar ve işledikleri suçlarla doludur. Neşeli başlayan bir akşamın sonunda aniden sinirlenip arkadaşlarını, yakınlarını dövebilir, sokakta yürürken kendilerine "yan baktığı" için tanımadıkları bir insanı bıçaklayabilirler. Bir an için azgın nefsani duygularına tabi olmaları, hayatlarının geri kalan bölümünü hapislerde geçirmelerine yol açabilir. Daha da önemlisi, Allah Katında, haksız yere bir insanı öldürme gibi büyük bir günah işlemiş olurlar.
Asabi duygusallık, son derece vahim sonuçlar doğurabilen, her an patlamaya hazır potansiyel bir tehlikedir. Duygusal bir kimse, trafikte kendisine yapılan hatalı bir hareket ya da tanımadığı birinin rahatsız olduğu bir bakışı veya çok basit bir yanlış anlaşma yüzünden öfkelenip başına türlü dertler ve belalar alabilir.
Gazetelerin üçüncü sayfalarını açtığınızda, genellikle ani bir öfke ve duygusallıkla hareket eden insanların çıkardıkları olaylar ve işledikleri suçlarla karşılaşırsınız. Neşeli başlayan bir akşamın sonunda aniden sinirlenip arkadaşlarını, yakınlarını dövenler, sokakta yürürken kendilerine "yan baktığı" için tanımadıkları bir insanı bıçaklayanlar, borsada kaybettiği paralar yüzünden ailesini öldürenler, kendisi ile alay ettiği için birden öfkeye kapılıp arkadaşlarını öldürenler... Bu insanların bir an için azgın nefsani duygularına tabi olmaları, hayatlarının geri kalan bölümünü hapiste geçirmelerine, daha da önemlisi, insanları öldürme gibi büyük bir günah işlemelerine sebep olabilmektedir. İşte tüm bunlar, şeytanın insanları akılcılıktan uzaklaştırıp nefsin istek ve tutkuları ile hareket etmeye yönlendirmesi, ani duygu patlamalarına sürüklemesi ile gerçekleşmektedir.
Özellikle yurtdışında rastlanan bazı taraftarların sergiledikleri vahşet görüntüleri de taraftarlığın verdiği duygusallığın yol açabileceği akılsızlık boyutuna açık bir örnektir. Kasap satırları, bıçaklar, sopalar ile hiç tanımadıkları insanlara öldüresiye saldıran bu kişiler, şeytanın duygusallık silahıyla akıl ve şuurlarını körelttiği ve topluma musallat ettiği bir bela haline gelmişlerdir. Oysa Allah insanlara şeytandan sakınmayı, kavga ve öfke değil, barış ve güvenlik aramayı emretmiştir:
Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)
Burada yine duygusallıkla akılcılık arasındaki farkı ayırt etmek gerekir. Zulme ve kötülüğe duyulan öfke ve nefret insanı adalet, barış ve iyilik konusunda çok daha hassas ve duyarlı olmaya, zulmü ve kötülüğü ortadan kaldırmaya, zalimlere engel olmaya, masum ve acizlerin haklarını korumaya yöneltir. Allah'ın insanlara verdiği bu adalet duygusu akıl ve irade ile yönlendirilip kontrol edilmezse, herhangi bir spor klübünün taraftarlarına karşı alevlenebilecek, azgınca dışa vurulacak kadar amacından sapabilir. Akıl ve iradeden yoksun insanlar irade kullanıp duygularını dizginlemezler ve doğru yoldan ayrılarak şeytanın istediği yöne sürüklenirler. Allah, bir başka ayetinde insanları şeytana karşı şöyle uyarmıştır:
Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. (Nur Suresi, 21)
(alıntı harun yahya romantizm)