ashli
Bayan Üye
Odessa (Potemkin) Merdivenleri; geniş kitlelerce tanınmasını, Sergei Eisenstein’ın unutulmaz filmi “Potemkin Zırhlısı”na borçludur. Eisenstein bu filmi ile; 1905 yılında Odessalı işçi kesimin, Rus Potemkin zırhlısının da desteğiyle başlattığı bir isyana sahne olan Odessa olaylarını konu alıyor.
Odessa olayları, Odessa sokaklarında gerçekleşmiş olsa da yönetmen Eisenstein’ın, olayları daha efektif olarak verebilmeyi amaçladığı gözlemleniyor: sahne olarak kendisine Odessa Merdivenleri’ni seçmesiyle film; Odessa’nın ve Odessa Merdivenleri’nin ziyaretçi akınına uğramasında etkili bir rol oynuyor.
Etkileyici sahneleri ile 1925 yapımı Eisenstein filmi; insanları, bu olayların gerçekleştiği Odessa’ya yıllardır çekmeye devam ediyor. Görmediyseniz sinema tarihi açısından oldukça büyük önem taşıyan Potemkin Zırhlısı filmini izlemenizi ve henüz gitmediyseniz Osmanlı’dan, Çarlık Dönemi’nden, Sovyetlerden ve hatta Fransa ve İtalya’dan izler taşıyan; ılıman iklimi ve muhteşem deniz manzarası ile dikkatleri çeken Odessa şehrini ve ünlü Odessa Merdivenleri’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.
*Odessa Merdivenleri, Potemkin Zırhlısı bahriyelilerinin işçi isyanına yardım etmesiyle Potemkin Merdivenleri olarak da anılmaya başlamıştır.
Odessa’ya nasıl gidilir?
Türk Hava Yolları ve Aerosvit Hava Yolları; İstanbul - Odessa, Antalya - Odessa gidiş dönüş uçuş seferleri düzenliyor. Odessa’ya ayrıca Karaköy’den feribotla seferler düzenleniyor.
Odessa (Potemkin) Merdivenleri
Odessa Merdivenleri, deniz tarafından Odessa şehrine resmi giriş alanı olarak kullanılılıyor. Daha önce patikalardan ve yer yer tahta basamaklardan oluşan bir yol üzerine kurulu olan merdivenler, Odessa Limanı ile bağlantı yolu oluşturuyor. İlk yapım esnasında 200 basamaklı olarak inşa edilmiş olan yapıtta; 8 basamak şehir limanının genişletilmesi esnasında toprağa gömülmüş. Böylece Odessa Merdivenleri’nde toplam 192 basamak kalmış.
Avrupa’nın en etkileyici 10 merdiveni arasında anılan 1837–1841 yapımı Odessa Merdivenleri; Potemkin Zırhlısı filmine ilham vermiş olmasının yanı sıra, mimari açıdan da oldukça dikkat çekici ve bünyesinde ilkleri barındıran bir yapıt. Eserin mimarları olan F. Bofford, Avraam I. Melnikov ve Pot'e; merdivenleri tasarlarken farklı perspektifleri göz önünde bulundurarak ilginç bir tasarım ortaya koymuşlar. Odessa Merdivenleri’nin en alt basamağının 21.6 m, en üst basamağının ise 12.5 m eninde olmasına rağmen; aşağıdan bakıldığında merdivenlerin enlerinin eşit uzunlukta gibi görünmesi; optik bir illüzyon oluşturuyor. Başka bir farklılık ise; merdivenlere yukarıdan bakıldığında basamakların değil sadece sahanlıkların, aşağıdan yukarı bakıldığında ise sahanlıkların yerine sadece basamakların görülüyor olması.
Odessa Merdivenleri’nde tüm bunların yanı sıra ilginizi çekecek başka özellikler de bulunuyor. 1900’lerden bu yana çeşitli badireler atlatıp son hâlini almış füniküler; kenarlarında bulunan ışıklandırmalarıyla ve sunduğu büyüleyici şehir manzarası ile gece ayrı, gündüz ayrı görülmesi gereken bir mimari güzellik olarak karşımıza çıkıyor. Merdivenlerin en üstünde bulunan Duc de Richelieu Anıtı ise eski Roma stili duruşu ile dikkatleri çekiyor.
Füniküler
1900’lerin ilk yıllarında engelliler ve merdivenleri çıkmakta zorlanan kişiler düşünülerek merdivenlerin soluna bir füniküler inşa edilmiş. Füniküler’in eskimesiyle 1970 yılında bir asansör, asansörün 1990’larda bozulması ile de 2004 yılında yeni bir füniküler yaptırılmış ve bu füniküler, Odessa şehrinin 2011’inci yaşında, yani 2005 yılında hizmete açılmıştır.
Bir not: Odessa manzarasının keyfini çıkarmak için füniküleri mutlaka deneyin.
Duc de Richelieu Anıtı
Armand Emmanuel Sophie Septemanie du Plessis, Duc de Richelieu (1766 - 1822); Napolyon Bonaparte tarafından Fransa’ya girişi yasaklanmış, Parisli bir aristokrattır. Rusya İmparatorluğu’nda dönemin çarı olan I. Alexander’ın yakın arkadaşı olan Duc de Richelieu, Rusya’nın genişleme döneminde Çar tarafından Odessa’ya yönetici olarak atanmıştır.
Odessa, Duc de Richelieu’nün 11 yıllık yönetiminden sonra giderek gelişmiş ve imparatorluğun 3. en büyük şehri olmuştur. Başarılarından dolayı Odessalılar Dük’ü ölümsüzleştirmek istemişler ve Odessa Merdivenleri’nin en üst bölümüne onun bir heykelini yaptırma kararına varmışlardır. Rus heykeltıraş Ivan Petrovich Martos (1754-1835), Duc de Richelieu’nün heykelini eski Roma harmanisi içinde bronz kullanarak tasarlamış ve böylece 1828 yılında şehrin ilk abidesi, Odessalılar ile buluşmuştur.
Odessa’da başka nereler görülmeli?
Odessa’ya kadar gitmişken şehrin diğer görülmesi gereken kısımlarını da keşfetmelisiniz. En az Odessa Merdivenleri kadar üne sahip Odessa Opera Binası, şehirdeki opera, bale ve tiyatro etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır. Tchaikovsry Caddesi üzerinde bulunan görkemli bina, İtalyan barok stilinde inşa edilmiş dış görünümü ile dikkatleri çeker. İçerisine adımınızı attığınız anda görenleri büyüleyen dekorasyonu; rokokonun son, neo-klasik tarzın ilk dönemlerine rast gelen Louis XVI stilindedir. Dekorlarda bu tarza; aynı zamanda Viyana barok stili, İtalyan Rönesans’ı ve Fransız rokokosu da eşlik eder. İç dekorasyonda yer verilen heykeller ise Yunan mitolojisi karakterlerindendir.
Opera binasının en önemli özelliklerinden biri, sahnede çıkan en ufacık bir sesin bile opera salonunun her bir köşesinden rahatlıkla duyulabiliyor olmasıdır. Binanın ilginç bir yanı ise, mimarlarının olası bir yangına karşı yirmi dört çıkış kapısı inşa etmiş olmalarıdır.
1899 yılında açılmış olan Odessa Filarmoni Binası, Odessa için oldukça önemli, tarihi bir yapıttır. İtalyan asıllı Mario Bernardazzi’nin mimarlığını yaptığı bina, Venedik’te bulunan Doge Sarayı’na benzerliği ile dikkatleri çeker ve Odessa mimari tarzının Venedik Gotik stiline geçişinin muazzam bir örneğidir. Burada Filarmoni Orkestrasının ve Filarmoni Tiyatrosunun etkinliklerine katılabilirsiniz.
Odessa Merdivenleri’nin hemen yukarısında yer alan ve sizi dinlendirici bir yürüyüşe davet eden Primorskiy Bulvarı (Deribasovskaya Caddesi); geniş kaldırımları, sık ağaçları ile uğrak bir turist rotası. Burada bulunan kafelerde çay veya kahvelerinizi yudumlayabilir ve akıp giden Odessa hayatını izleme şansı bulabilirsiniz. Buradan 200 m güneye doğru ilerlediğinizde görkemli bir mimari yapı olan Belediye Binası karşınıza çıkar. Binanın önünde ise Odessa’da 13 ay kalan ve şehirden oldukça etkilenip ilham aldığı bilinen Rusya’nın ünlü şairi Aleksandr Sergeevich Pushkin’in bir büstü bulunmaktadır. Buradan sağa döndüğünüzde ise Kuzey Karadeniz bölgesi tarihi eser ve kalıntılarına - yaklaşık 160.000 eser - ev sahipliği yapan Arkeoloji Müzesi ve Laokoon heykeli ile karşılaşacaksınız.
Bir not: Laokoon, Poseidon’un ona karşı geldiği için üzerine yılanlar gönderdiği Yunan bir pagan rahibidir.
Deribasovskay Caddesinden 10 dakika yürüyerek ulaşabileceğiniz Sobornaya Meydanı’nda ise, muhteşem bir görünüme sahip olan Spaso-Preobrazhenskiy Katedrali bulunur. Sobornaya Meydanı da tıpkı Primorskiy Bulvarı gibi size Odessa’daki hayat hakkında ipuçları verir. Buradaki banklarda oturarak soluklanabilir ya da ilginç bir mimari eser olan Sobornaya alışveriş merkezini keşfedebilirsiniz.
Bir not: 1795 yılında, şehrin kuruluşundan hemen bir yıl sonra, inşa edilen Spaso-Preobrazhenskiy Katedrali; 50 m genişliği, 100 m uzunluğu ve 10.000 kişilik kapasitesi ile o dönemde Rusya’nın en büyük katedrallerinden biri olmuştur. 1936 yılında, Stalin döneminde tahrip edilip kapatılan katedralin; 1999 yılında yeniden inşasına başlanmış ve katedralde geniş çapta bir restorasyona gidilmiştir.
Anıtlar, hatıratlar, sokak dekorasyonu alanlarında geniş çapta bir üne sahip olan Ukrayna; Odessa’ya da bu izlerinden bir şeyler serpiştirmeyi ihmal etmemiştir. Örneğin Deribasovskaya Caddesi’nde dolaşırken pek çok turistin bankta oturan bir adam heykelinin yanına oturarak fotoğraf çektirdiğini fark edersiniz. Bankta oturan adam, Odessalı ünlü jazz şarkıcısı Leonid Utesov’dur.
Deribasovkaya Caddesi’nden 15 dakikalık bir yürüyüş veya 5 dakikalık bir taksi yolculuğu ile Shevchenko Parkı’na ulaşabilirsiniz. Karadeniz manzaralı park, yeşillikler ve ağaçlıklar arasındadır ve parkın denize bakan tarafında yükselen Zafer Anıtı (2. Dünya Savaşı hatırasıdır), park ziyaretçilerine muazzam bir manzara sunar.
Arkadia ise pek çok restoran, bar, kafe ve kulübe ev sahipliği yapan, gece hayatının ve yaz aktivitelerinin kalbinin attığı bir sahil bölgesidir. Buraya 15 dakika sürecek bir taksi yolculuğu ile ulaşabilirsiniz. Buradaki işletmelerde; çeşitli deniz ürünlerinin, uluslararası mutfakların tadına varabilir, soğuk biralarınızı yudumlarken, denizin ve güneşin keyfini sürebilirsiniz.
kaynak: maximiles.com.tr
Odessa olayları, Odessa sokaklarında gerçekleşmiş olsa da yönetmen Eisenstein’ın, olayları daha efektif olarak verebilmeyi amaçladığı gözlemleniyor: sahne olarak kendisine Odessa Merdivenleri’ni seçmesiyle film; Odessa’nın ve Odessa Merdivenleri’nin ziyaretçi akınına uğramasında etkili bir rol oynuyor.
Etkileyici sahneleri ile 1925 yapımı Eisenstein filmi; insanları, bu olayların gerçekleştiği Odessa’ya yıllardır çekmeye devam ediyor. Görmediyseniz sinema tarihi açısından oldukça büyük önem taşıyan Potemkin Zırhlısı filmini izlemenizi ve henüz gitmediyseniz Osmanlı’dan, Çarlık Dönemi’nden, Sovyetlerden ve hatta Fransa ve İtalya’dan izler taşıyan; ılıman iklimi ve muhteşem deniz manzarası ile dikkatleri çeken Odessa şehrini ve ünlü Odessa Merdivenleri’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.
*Odessa Merdivenleri, Potemkin Zırhlısı bahriyelilerinin işçi isyanına yardım etmesiyle Potemkin Merdivenleri olarak da anılmaya başlamıştır.
Odessa’ya nasıl gidilir?
Türk Hava Yolları ve Aerosvit Hava Yolları; İstanbul - Odessa, Antalya - Odessa gidiş dönüş uçuş seferleri düzenliyor. Odessa’ya ayrıca Karaköy’den feribotla seferler düzenleniyor.
Odessa (Potemkin) Merdivenleri
Odessa Merdivenleri, deniz tarafından Odessa şehrine resmi giriş alanı olarak kullanılılıyor. Daha önce patikalardan ve yer yer tahta basamaklardan oluşan bir yol üzerine kurulu olan merdivenler, Odessa Limanı ile bağlantı yolu oluşturuyor. İlk yapım esnasında 200 basamaklı olarak inşa edilmiş olan yapıtta; 8 basamak şehir limanının genişletilmesi esnasında toprağa gömülmüş. Böylece Odessa Merdivenleri’nde toplam 192 basamak kalmış.
Avrupa’nın en etkileyici 10 merdiveni arasında anılan 1837–1841 yapımı Odessa Merdivenleri; Potemkin Zırhlısı filmine ilham vermiş olmasının yanı sıra, mimari açıdan da oldukça dikkat çekici ve bünyesinde ilkleri barındıran bir yapıt. Eserin mimarları olan F. Bofford, Avraam I. Melnikov ve Pot'e; merdivenleri tasarlarken farklı perspektifleri göz önünde bulundurarak ilginç bir tasarım ortaya koymuşlar. Odessa Merdivenleri’nin en alt basamağının 21.6 m, en üst basamağının ise 12.5 m eninde olmasına rağmen; aşağıdan bakıldığında merdivenlerin enlerinin eşit uzunlukta gibi görünmesi; optik bir illüzyon oluşturuyor. Başka bir farklılık ise; merdivenlere yukarıdan bakıldığında basamakların değil sadece sahanlıkların, aşağıdan yukarı bakıldığında ise sahanlıkların yerine sadece basamakların görülüyor olması.
Odessa Merdivenleri’nde tüm bunların yanı sıra ilginizi çekecek başka özellikler de bulunuyor. 1900’lerden bu yana çeşitli badireler atlatıp son hâlini almış füniküler; kenarlarında bulunan ışıklandırmalarıyla ve sunduğu büyüleyici şehir manzarası ile gece ayrı, gündüz ayrı görülmesi gereken bir mimari güzellik olarak karşımıza çıkıyor. Merdivenlerin en üstünde bulunan Duc de Richelieu Anıtı ise eski Roma stili duruşu ile dikkatleri çekiyor.
Füniküler
1900’lerin ilk yıllarında engelliler ve merdivenleri çıkmakta zorlanan kişiler düşünülerek merdivenlerin soluna bir füniküler inşa edilmiş. Füniküler’in eskimesiyle 1970 yılında bir asansör, asansörün 1990’larda bozulması ile de 2004 yılında yeni bir füniküler yaptırılmış ve bu füniküler, Odessa şehrinin 2011’inci yaşında, yani 2005 yılında hizmete açılmıştır.
Bir not: Odessa manzarasının keyfini çıkarmak için füniküleri mutlaka deneyin.
Duc de Richelieu Anıtı
Armand Emmanuel Sophie Septemanie du Plessis, Duc de Richelieu (1766 - 1822); Napolyon Bonaparte tarafından Fransa’ya girişi yasaklanmış, Parisli bir aristokrattır. Rusya İmparatorluğu’nda dönemin çarı olan I. Alexander’ın yakın arkadaşı olan Duc de Richelieu, Rusya’nın genişleme döneminde Çar tarafından Odessa’ya yönetici olarak atanmıştır.
Odessa, Duc de Richelieu’nün 11 yıllık yönetiminden sonra giderek gelişmiş ve imparatorluğun 3. en büyük şehri olmuştur. Başarılarından dolayı Odessalılar Dük’ü ölümsüzleştirmek istemişler ve Odessa Merdivenleri’nin en üst bölümüne onun bir heykelini yaptırma kararına varmışlardır. Rus heykeltıraş Ivan Petrovich Martos (1754-1835), Duc de Richelieu’nün heykelini eski Roma harmanisi içinde bronz kullanarak tasarlamış ve böylece 1828 yılında şehrin ilk abidesi, Odessalılar ile buluşmuştur.
Odessa’da başka nereler görülmeli?
Odessa’ya kadar gitmişken şehrin diğer görülmesi gereken kısımlarını da keşfetmelisiniz. En az Odessa Merdivenleri kadar üne sahip Odessa Opera Binası, şehirdeki opera, bale ve tiyatro etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır. Tchaikovsry Caddesi üzerinde bulunan görkemli bina, İtalyan barok stilinde inşa edilmiş dış görünümü ile dikkatleri çeker. İçerisine adımınızı attığınız anda görenleri büyüleyen dekorasyonu; rokokonun son, neo-klasik tarzın ilk dönemlerine rast gelen Louis XVI stilindedir. Dekorlarda bu tarza; aynı zamanda Viyana barok stili, İtalyan Rönesans’ı ve Fransız rokokosu da eşlik eder. İç dekorasyonda yer verilen heykeller ise Yunan mitolojisi karakterlerindendir.
Opera binasının en önemli özelliklerinden biri, sahnede çıkan en ufacık bir sesin bile opera salonunun her bir köşesinden rahatlıkla duyulabiliyor olmasıdır. Binanın ilginç bir yanı ise, mimarlarının olası bir yangına karşı yirmi dört çıkış kapısı inşa etmiş olmalarıdır.
1899 yılında açılmış olan Odessa Filarmoni Binası, Odessa için oldukça önemli, tarihi bir yapıttır. İtalyan asıllı Mario Bernardazzi’nin mimarlığını yaptığı bina, Venedik’te bulunan Doge Sarayı’na benzerliği ile dikkatleri çeker ve Odessa mimari tarzının Venedik Gotik stiline geçişinin muazzam bir örneğidir. Burada Filarmoni Orkestrasının ve Filarmoni Tiyatrosunun etkinliklerine katılabilirsiniz.
Odessa Merdivenleri’nin hemen yukarısında yer alan ve sizi dinlendirici bir yürüyüşe davet eden Primorskiy Bulvarı (Deribasovskaya Caddesi); geniş kaldırımları, sık ağaçları ile uğrak bir turist rotası. Burada bulunan kafelerde çay veya kahvelerinizi yudumlayabilir ve akıp giden Odessa hayatını izleme şansı bulabilirsiniz. Buradan 200 m güneye doğru ilerlediğinizde görkemli bir mimari yapı olan Belediye Binası karşınıza çıkar. Binanın önünde ise Odessa’da 13 ay kalan ve şehirden oldukça etkilenip ilham aldığı bilinen Rusya’nın ünlü şairi Aleksandr Sergeevich Pushkin’in bir büstü bulunmaktadır. Buradan sağa döndüğünüzde ise Kuzey Karadeniz bölgesi tarihi eser ve kalıntılarına - yaklaşık 160.000 eser - ev sahipliği yapan Arkeoloji Müzesi ve Laokoon heykeli ile karşılaşacaksınız.
Bir not: Laokoon, Poseidon’un ona karşı geldiği için üzerine yılanlar gönderdiği Yunan bir pagan rahibidir.
Deribasovskay Caddesinden 10 dakika yürüyerek ulaşabileceğiniz Sobornaya Meydanı’nda ise, muhteşem bir görünüme sahip olan Spaso-Preobrazhenskiy Katedrali bulunur. Sobornaya Meydanı da tıpkı Primorskiy Bulvarı gibi size Odessa’daki hayat hakkında ipuçları verir. Buradaki banklarda oturarak soluklanabilir ya da ilginç bir mimari eser olan Sobornaya alışveriş merkezini keşfedebilirsiniz.
Bir not: 1795 yılında, şehrin kuruluşundan hemen bir yıl sonra, inşa edilen Spaso-Preobrazhenskiy Katedrali; 50 m genişliği, 100 m uzunluğu ve 10.000 kişilik kapasitesi ile o dönemde Rusya’nın en büyük katedrallerinden biri olmuştur. 1936 yılında, Stalin döneminde tahrip edilip kapatılan katedralin; 1999 yılında yeniden inşasına başlanmış ve katedralde geniş çapta bir restorasyona gidilmiştir.
Anıtlar, hatıratlar, sokak dekorasyonu alanlarında geniş çapta bir üne sahip olan Ukrayna; Odessa’ya da bu izlerinden bir şeyler serpiştirmeyi ihmal etmemiştir. Örneğin Deribasovskaya Caddesi’nde dolaşırken pek çok turistin bankta oturan bir adam heykelinin yanına oturarak fotoğraf çektirdiğini fark edersiniz. Bankta oturan adam, Odessalı ünlü jazz şarkıcısı Leonid Utesov’dur.
Deribasovkaya Caddesi’nden 15 dakikalık bir yürüyüş veya 5 dakikalık bir taksi yolculuğu ile Shevchenko Parkı’na ulaşabilirsiniz. Karadeniz manzaralı park, yeşillikler ve ağaçlıklar arasındadır ve parkın denize bakan tarafında yükselen Zafer Anıtı (2. Dünya Savaşı hatırasıdır), park ziyaretçilerine muazzam bir manzara sunar.
Arkadia ise pek çok restoran, bar, kafe ve kulübe ev sahipliği yapan, gece hayatının ve yaz aktivitelerinin kalbinin attığı bir sahil bölgesidir. Buraya 15 dakika sürecek bir taksi yolculuğu ile ulaşabilirsiniz. Buradaki işletmelerde; çeşitli deniz ürünlerinin, uluslararası mutfakların tadına varabilir, soğuk biralarınızı yudumlarken, denizin ve güneşin keyfini sürebilirsiniz.
kaynak: maximiles.com.tr