RECEP BULUT11
Kayıtlı Üye
NURCULUK RİSÂLELERİ ASRIN TEFSÎRİ MİDİR!?(*)
[Risâle-i nur, Abdülkâdir Geylânî, İmâm-ı Gazâlî, Muhyiddîn Arabî, İmâm-ı Rabbânî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî tefsîrlerinden daha üstündür.]
Saîd Nursî, İşârâtül-îcâz, Bir müdâfea (Mehmed Kayalar)
Saîd Nursî diyor ki:
İsrâiliyyât kitâblarımıza karışdı ve cezâ olarak bizi geri bırakdı. (Muhâkemât, s.11,19),
Bu yüzden mürşid olarak Kurânı seçdim. (Mektûbât, 28.mektûb);
Risâle-i nûrun Kurândan başka mehazı yok, Kurândan başka üstâdı yok, Kurândan başka mercii yokdur.Doğrudan doğruya Kurânın feyzinden mülhemdir. Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s. 96; Şuâlar, 1. şuâ,
Cevâb: Saîd Nursî, tahsîlinin üç ay kadar olduğunu yanî çok az tahsîl gördüğünü bizzât kendisi itirâf etdiği hâlde, (Şuâlar, 1.şuâ, s.626) ilmî kifâyetsizliğine bakmadan, Kurân-ı Kerîmi mürşid edindim diyerek tefsîr etmeye kalkışmış, bu yüzden çok büyük hatâlara düşmüşdür. Hadîs-i şerîflerde: (Kurândan başka delîl kabûl etmem ), diyenler çıkacakdır. Ebû Dâvüd ; (Hadîsi bırak, Kurâna bak), diyenler, bana inanmayanlar çıkacakdır. Ebû Yalâ ; Bana Kurânın misli kadar daha hüküm verildi. İmâm-ı Hanbel.Cebrâîl aleyhisselâm, Kurânı ve Onun açıklaması olan sünneti de getirdi. Dârimî; Kibirli kişiler çıkacak, (Allâh Kurânda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı ) diyecek. Yemîn ederim ki, benim emretdiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler de vardır. Bunların sayısı Kurândaki hükümlerden daha çokdur. Ebû Dâvüd;(Yalnız Kurândaki helâl ve harâmı kabûl ederim) diyenler çıkacakdır. İyi bilin ki, Rasûlün harâm kılması, Allâhın harâm kılması gibidir. Tirmizî; Dârimî
Rasûlüllâh aleyhisselâm Kurân-ı Kerîmin tefsîri ile alâkalı buyuruyorki:
Kim Kurân-ı Kerîmi kendi görüşüyle tefsîr ederse, isâbet etse dahî hatâ etmiş sayılır. Tirmizî, Ebû Dâvüdden hadîs-i şerîf.
Kim Kurân-ı Kerîmi kendi görüşüyle tefsîr ederse cehennemdeki yerine hazırlansın. Tirmizî; Hanbelden hadîs-i şerîf.
Kurân-ı Kerîmi kendi görüşüne, kendi anlayışına göre tefsîr eden kâfir olur. Rezînden hadîs-i şerîf; İmâm-ı Rabbânî, mektûbât, c.1/ 234.mektûb.
Kurân-ı Kerîmi mürşid edindim, Kurân-ı Kerîmden başka her şeye isrâiliyyât, hurâfeler karışdı diyen Saîd Nursî, mürşidim dediği Kurân-ı Kerîme de ters düşmekdedir. Allâhü teâlâ, Bakara Sûresi[Sûrenin okunuşu kırâet,mahrec kâidesine göre Begaradır] 151.âyet-i kerîmesinde Rasûlüllâh aleyhisselâm için size bilmediklerinizi öğreten bir rasûl gönderdik.Ayrıca otuzdan fazla âyet-i kerîmede: Rasûlüllâha itâat edin buyurmakdadır, ve kim Rasûle itâat ederse, Allâha itâat etmiş olur. Nisâ, 80. âyet-i kerîme. Rasûlüllâh size neyi verdiyse onu alın, neyi de size yasak etdiyse sakının. Haşr,7 Onun (Rasûlün) hükmüne inanmadıkça îmân etmiş olmazlar. Nisâ, 65 Rasûlüllâha uyun ki, doğru yolu bulasınız. Arâf,158.âyet-i kerîme; Rasûle isyân edenlerin (inanmayanların) ebedî olarak cehennemde cezâlandırılacakları Nisâ, 14 ve Rasûlü inkâr edenlere çılgın ateşin hazırlandığı , Feth, 13de haber verilmekde, âyet-i kerîmelerde, Rasûlüllâha aleyhisselâm uymamız gerekdiği, yanî onun sözlerine, fiillerine isyân etmenin Allâhü teâlâya isyân olduğu bildirilmekde, âlimler hakkında da Bilmiyorsanız, bilenlere (âlimlere) sorun. Nahl, 43; Enbiyâ, 7.âyet-i kerîme, buyurulmakdadır.
Saîd Nursînin, sapık selefîlerle aynı görüşde olması dikkât çekicidir. Kurân-ı Kerîmden başka her şeye karşı çıkan selefîlerin esâs hedefleri hakları olmadığı hâlde kendilerini İslâm âlimlerinin yerine geçirmek istemeleridir. Selefîlerin ve masonların iddiâ etdikleri geri kalmışlığın sebebi, ne îslâmî hükümlerin zamâne göre değişdirilmeyib sâbit bırakılmasından ne de Îslâm dînine isrâiliyyât karışmış olmasındandır. Müslümânların geri kalmışlığının esâs sebebi dînlerini ihmâl etmelerinden, yanî Îslâm dîninin emir ve yasaklarına hakkıyla uymamalarından, dîne bağlılıklarını gevşetmiş olmaların- dandır. Biz dîni yaşayışımızda ileri değiliz ki geri kalmışlığımız Îslâma veyâ Îslâm anlayışımıza yüklenebilsin. Saîd Nursînin bu husûsda masonların, vehhâbîlerin görüşleri ile farklılık göstermemesininin sebebi onun İttihâdcı olmasındandır. (Kastamonu lâhikası s.55; Volkan Gazetesi, sayı 105)
İttihâd ve Terakkînin şark vilâyetlerindeki şubelerini bir derece istihsân (güzel görme) ve tebrîk ederim diyen Saîd Nursî,
İttihâd ve Terakkî partisinin , kendisine ondokuz bin altın verdiğini itirâf eder. Şuâlar,14. şuâ, s.440; Kasta-monu Lâhikası, s.55
Mason Cemâleddin Efgânî (1838-1897) ve mason Muhammed Abdühe (1849-1905) selefim (üstâd, öncü) diyen ( Târîhçe-i hayât, s.68; Dîvân-ı harb-i örfî, s.6 ) Saîd Nursî de hep selefîdirler, bu selefîlik ona üstâdım dediği mason kişilerden ve İttihâd ve Terakkî partisine mensûb olmakdan bulaşmışdır
Saîd Nursî, vehhâbîleri de över :
Vehhâbîlerin nemâza çok dikkât etmeleri iftihâr edilecek şeydir. ve İslâm büyüklerinin türbelerini mukaddes görmek sebebiyle Allâh vehhâbîleri musallat etdi. ( Mektûbât, 28. mektûb ) demesi, ittihâdcılığından kaynaklanmakdadır.
Şimdi de, her şeye karşı çıkarak, ilmi kifâyetsizliğini bakmadan,Kurân-ı Kerîmi kendi aklınca açıklamaya çalışan Saîd Nursînin düşdüğü hatâların bir kısmını kıymetli okuyucularımıza sunmak istiyoruz :
Saîd Nursî diyor ki : Bakara Sûresi 25. âyet-i kerîmeyi kendi aklınca açıklarken minhâ min semeratin (ondan,meyveden ) denilmekdense, min semerâtihâ ( meyvelerden ) denilmiş olsaydı daha muhtasar ve daha güzel olurdu . (İşârâtül-îcâz, Bakara Sûresi 25. âyet-i kerîmenin açıklaması sonunda ) diyerek kurân-ı Kerîmi tenkîd etmişdir...
Cevâb : Bırakın dahâ güzelini, bir benzerinin dahî yazılamıyacağını Allâhü teâlâ bir çok âyet-i kerîmede (Bakara Sûresi,23-24; Yûnüs,38; Hûd,13-14; İsrâ, 88;Tûr,34),bildirdiğine göre , aklı yerinde bir müslimânın böyle bir söz söyliyebilmesi mümkin değildir. Zülcenâheyn âlimlerin dahî, kurân-ı Kerîmin belâgatı karşısında âciz kaldıkları düşünülürse, kendisinin bizzât üç ay tahsîl gördüğünü itirâf eden (Şuâlar, 1.şuâ ) bu yüzden yazılarında çokca imlâ hatâlarına rastlanılan bu kişininin, Kurân-ı Kerîmi tenkîd etmesini aklen açıklama imkânı yokdur. Daha güzel olurdu sözü karşısında, şu âyet-i kerîmeyi de göz önünde tutmakda fâide vardır:Bu Kurân,Allâhdan başkasının sözü olsaydı,içinde çok uygunsuzluklar bulurlardı Nisâ Sûresi,82
[ Saîd Nursînin seçkin talebelerinden Mehmet Fırıncı hoca diyorki : Saîd Nursî, annenin, evlâddan mîrâs almasını tenkîd ederdi, hattâ, Kurân ahkâmından tenkîd etdiği şeyler de vardır. Cumhûriyyetci olan Saîd Nursînin, (Şuâlar,12.şuâ) İslâm mîrâs hukûku yerine, İsviçre medenî hukûkunu tercîh etdiği anlaşılmakdadır.]
Saîd Nursî diyor ki;
Ermenilerle gönülden dost olub, el ele vereceğiz. Târîhçe-i hayât s.66;
Mehdînin üçüncü vazîfesi, îsevî rûhânîlerle ittifâk edib Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s.12;
Memleketin seâdeti ve selâmeti Ermenilerle ittifâk ve dost olmağa bağlıdır. Âsâr-ı bedîıyye, s.318, Elmas Neşriyyât, 2004, İstanbul
Misyonerler ve Hıristiyan rûhânîleri, hem nûrcular, çok dikkât etmeleri elzemdir. Çünki, her hâlde şimâl cereyânı, İslâm ve Îsevî dîninin hücûmuna karşı kendini müdâfea etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifâklarını bozmaya çalışacak. Emîrdağ Lâhikası, s.108
Saîd Nursî kâfirlerle dost olmak istediğini ayrıca şu kitâblarında da belirtir: Lemalar, hâşiye, s.55; Emîrdağ lâhikası, s.53, 139; Sikke- i tasdîk-ı gaybî, s,11; Mektûbât, s.60; Şuâlar, s.506; Hutbe-i şâmiyye, s.38; Târîhçe-i hayât, s. 66
Cevâb: Allâhü teâlâ ise Kurân-ı Kerîmde: Sen dînlerine uymadıkça ne yehûdiler ve ne de hıristiyanlar asla senden râzı olmazlar. Bakara Sûresi, 120. âyet-i kerîme (Kurtubî, Câmiül-ahkâmil-Kurân,c.1, s.481 )
Onlar (Kâfirler) güçleri yeterse, sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devâm ederler. Bakara sûresi, 217. âyet-i kerîme.
Ey îmân edenler, yehûdi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o da onlardandır. Mâide Sûresi, 51. âyet-i kerîme ( Taberî, Câmiül beyân fî tefsîril- Kurân, c.6, s.177-178 );Âl- iimrân,118
Ey îmân edenler, eğer küfrü îmâna tercîh ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi dahî dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir. Tevbe Sûresi, 23. âyet-i kerîme ( Taberî, Câmiül beyân fî tefsîril- Kurân, c.10,s.69)
Allâha ve âhiret gününe îmân eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri, yâhûd kendi soy-sopları olsalar dahî, Allâha ve rasûlüne düşmân olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. Mücâdele Sûresi, 22. âyet-i kerîme (İbni Esîr, Üsüdül- ğâbe, c.3,s.128 )
Müminleri bırakıb da inkârcıları dost edinmeyin. Kim böyle yaparsa Allâh ile bir ilişiği kalmaz. Âl-i imrân, 28. âyet-i kerîme.[Fahreddîn Râzî,Tefsîr-i kebîrde ,bu âyet, kâfirleri sevmeği harâm etdi,demekdedir.]
Kâfirlere karşı sert davran. Tevbe Sûresi 73,123; Feth Sûresi ,29;Tahrîm,29. âyet-i kerîme. [Bu husûsda şu âyet-i kerîmelere de bakılabilir: Âl-i İmrân,118; Nisâ, 89,139, 144;Mâide 55,57; Tevbe, 71; Mümtehine, 1,9, 13]; İmâm-ı Süyûtî, Lübâbün- nükûl, c.2, s.166; İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, c.1/163,165,193. mektûblar
Allâh katında dîn İslâmdır. Âl-i imrân,19;
Allâh onları (yehûdî ve hıristiyanları) kahretsin. Tevbe,30
Kim, İslâmdan başka bir dîn ararsa onun dîni kabûl edilmeyecek ve o Âhiretde husrâna uğrâyanlardan olacakdır. Âl-i imrân,85
Allâhın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin tâ kendileridirler.Mâide,44
Rasûlüllâh aleyhisselâm ise : Kâfirler ile dost olanlara,Allâhü teâlâ lanet eder İmâm-ı Muhammed Masûm,c.1/29;c.3/55.mektûb
Kişi sevdiği ile berâberdirbuyuruyor.Buhâri,Müslim
Saîd Nursînin bir başka çok büyük yanlışı Dînler Arası Diyalog tarafdârlığıdır, bu fikri selefim (üstâdım, öncüm dediği mason Cemâleddin Efgânî ve Muhammed Abdühden kaynaklandığı anlaşılmakdadır. (Târîhçe-i hayât, s. 46; Şerîf Mardin, Türkiyede Dîn ve Siyâset, s. 178-179, İletişim Yayınları) Saîd Nursî ayrıca mason Muhammed Abdühün kitâblarından istifâde etdiğini de bildirir. (İşârâtül-îcâz, s.224) Saîd Nursî ile Muhammed Abdühün kâfirlere bakışı bir farklılık göstermez. Muhammed Abdüh İslâmiyyet ve Nasrâniyyet kitâbında, diyor ki: Bütün dînler birdir, dış görünüşleri değişikdir., Londradaki bir papaza yazdığı mektûbunda ise İslâmiyyet ve Hıristiyanlık gibi iki büyük dînin elele vererek kucaklaşmasını beklerim. Zilzâl sûresi, 7. âyet-i kerîmeyi açıklarken ise Müslim olsun, kâfir olsun sâlih amel işleyen herkes cennete girecekdir. diyerek Kurân-ı Kerîme ters düşüyor Bu zırvasından dolayı hayrânlarından Seyyid Kutub dahî, Nisâ Sûresi, 124.âyet-i kerîmeyi açıklarken Muhammed Abdühü tenkîd etme ihtiyâcı duymuşdur
Saîd Nursî, bu kadar âyet-i kerîmeye rağmen her nedense âyet-i kerîmelere muhâlefet ederek, kâfirlerle ittifâkı tercîh eder, bu yüzden kâfirlerle diyolog fikrinin öncülerinden sayılmakdadır.Dînler Arası Diyalog fikrini ilk ortaya atan, bin sene kadar evvel hıristiyanlar tarafından kurulan İhvân-ı safâdır.Bu eski sapık fırkanın inancı tekrâr büyük bir gayretle,hıristiyanlarca cânlandırılmaya çalışılmakdadır.Saîd Nursînin yaklaşık yüz sene evvel bu husûsda büyük bir gayret sarf etmesinin arkasında bazî art niyetlerin olmadığını düşünmek mümkin değildir.
Saîd Nursî, 1950li yıllarda Amerikadan getirilerek Fener Rum Ortodoks patrikliğiyle vazîfelendirilen Athenagorasın, tezellül olmasına rağmen, ayağına kadar gider. (Necmeddîn Şâhiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Saîd Nursî, s. 415)
İş bu kadarla da kalmaz, halvete varan husûsî görüşmeleri netîcesinde Dînler Arası Diyolog senaryosunun plânları yapılır.
Şimdi de hıristiyân âleminin bu husûsdaki çalışmalarına temâs ederek, gerçekleri göz önüne serelim:
Papa II.John Paulun 24 Aralık 1999da yayınladığı mesajında Birinci bin yılda Avrupa hıristiyanlaşdı, ikinci bin yılda Amerika ve Afrika hıristiyanlaşdırıldı, üçüncü bin yılda ise Asyayı hıristiyanlaşdıralım. 1991 yılında da Redem Ptoris Missio (kurtarıcı misyon) isimli genelgesinde Dînler arası Diyolog, bütün insânları kiliseye döndürmeye amaçlı misyonunun bir parçasıdır. demekdedir.
Hıristiyân âleminin reîsi papa 16.Benediktusun yakın bir târîhde (12 Eylül 2006) yapdığı konuşmada, büyük bir cüretle, Muhammed fitneyi ateşledi demesi, gizlemiş olduğu nefreti ve art niyyeti, İslâma olan düşmânlığını ortaya koymakdadır. Ayrıca Rasûllüllâha aleyhisselâm hakâret eden karikatürün Kiliseler Birliği nin merkezi olan Danimarkada yayınlanması da boşuna değildir. Hıristiyanların İslâma ne gözle bakdıklarını göstermesi bakımından çok mânidâr ve dikkât çekicidir. Müşteşrik Prof. Dr. Thomas Michelin (katolik râhib), Dînler Arası Diyolog Konsülü Asya Masası Başkanı nın nurcu olarak bilinen Yeni Asya Gazetesinin tertîb etdiği Dînler Arası Diyolog Konferansına başkanlık etmesi de hıristiyanların kimleri oyuna getirdiklerini göstermek bakımından önemlidir. (23.03.2004 tarihli Yeni Asya gazetesinin ilâvesinde bu habere yer verilmişdir.)
Artık bu kadar hakîkat karşısında gerçekleri görerek, bu oyuna karşı uyanma zamanı çokdan gelmişdir. Şu anda hâmisi bulunmayan müslimânların zayıf durumundan yararlanarak onları hıristiyan yapmak isteyen müşrik hıristiyanlar kendilerine yardımcı bulabilmekde, bu husûsda büyük paralar sarfedildiği de bilinmekdedir.
Saîd Nursî diyor ki: Birden kalbime geldi ki mazlûmlar, kâfir de olsa, âhırete göre o dünyevî âfâtdan çekdikleri belâlara mukâbil rahmet-i ilâhiyyenin hazînesinden öyle mükâfâtlar var ki, eğer perde-i gayb açılsa o mazlûmlar haklarında büyük bir tezâhür-i rahmet görüb (Yâ Rabbi şükr elhamdülillâh) diyeceklerini bildim ve katî bir sûretde kanâat getirdim. Kastamonu lâhikası, s.53; İşârâtül-îcâz, Bakara Sûresi 7.âyet-i kerîme açıklaması sonunda.
Cevâb: Allâhü teâlâ, Arâf Sûresi, 156. âyet-i kerîmede: Rahmetim bana karşı gelmekden sakınan, zekâtı veren, âyetlerimize inanan, iyilik edenleredir., Tevbe,113de: Kâfirlerin avf edilmelerini istemenin uygun olmadığı buyurulmakdadır. Kâfirlere âhıretde rahmet değil, ebedî cehennem azâbı vardır. Nisâ, 124; Hadîd 29; Arâf 56. âyet-i kerîmelere ve İmâm-ı Rabbânî, c.1/96,266. Mektûb; İmâm-ı Muhammed Masûm, c.1/11,220. mektûblara bakılabilir.
Saîd Nursî diyor ki: Kâfir amelinin cezâsını çekdikden sonra; ateşe alışır ve evvelki şiddetlerden kurtulur. İşârâtül îcâz, Bakara Sûresi, 7.âyet-i kerîmenin açıklaması sonunda.
Cevâb: Kâfirlere cehennem azâbı ebedîdir. Nisâ, 169; Ahzâb, 65; Cinn, 23 (Bu husûsda çok âyet-i kerîme vardır).
(Kâfirler) ateşten çıkacak da değillerdir. Bakara, 167; Mâide, 37; tevbe, 68; Şûrâ, 45. âyet-i kerîmelere bakılabilir.
Rezîl eden, dâimî azâb. Nisâ, 14, 102, 138, 173; Mâide, 36, 73; Hûd, 39; Kehf, 2; Zümer, 40; Saff, 10. âyet-i kerîmelere bakılabilir.
Kâfirlere azâb hiç hafîfletilmez. Bakara, 86, 162; Âl-i İmrân, 88; Nahl, 85; İsrâ, 97; Fâtır, 36; Zühruf,75; Fürkân, 65; Yûnüs ,52 ; Secde ,14 .âyet-i kerîmeler; İmâm-ı Rabbânî c.1/ 193, 214; c.2/ 99. mektûb.
Saîd Nursî diyor ki: (Kâfirin) hasenâtına (amâl-ı hayriyyelerine) mükâfâten cennet hayâtı yaşatabilir. Mektûbât, 28. mektûbun sonu.
Cevâb: Kurân-ı Kerîmde Kâfirlerin amelleri boşa çıkmışdır. Mâide, 5; Arâf, 147; Tevbe, 17, 69; Kehf,103-105; Zümer,65; Mühammed, 1. âyet-i kerimelere bakılabilir.
(Kâfirlerin) bütün amellerini saçılmış toz zerreleri hâline getiririz. Fürkân,23. âyet-i kerime
Onların işleri (Kâfirlerin) fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıkları hiçbir şeyin fâidesini görmezler. İbrâhîm ,18.
Kâfirlerin amelleri ıssız bir çöldeki serâb gibidir. Nûr, 39.
Saîd Nursî;
Kurân-ı kerîmde otuzüç âyet-i kerîmede nûrculukdan bahsedildiğini iddiâ etmişdir. Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s.71-121 ve Şuâlar, I. şuâ, s.621-661 ve Şuâlar,12.şuâ da,
Cevâb: Saîd Nursî, bilhassa Bakara Sûresi, 151. âyet-i kerîmede, Rasûlüllâha aleyhisselâm hitâb edilmesine rağmen, bu âyet-i kerîmede kendisine hitâb edildiğini iddiâ etmekdedir. Bakara Sûresi 151. âyet-i kerîme aynen şöyledir. Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükden arındıran, size kitâb ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi öğreten bir rasûl gönderdik. Bu inancını Sikke-i tasdîk-i gaybî ve Şuâlar,1.şuâ kitâbında, Kurânda Allâh, otuzüç âyet-i kerîmede nûrculuktan bahsediyor dediği kısmın 12. sırasında açıklamışdır. Allâhü teâlâ müslimânları böyle inançlara düşmekden muhâfaza buyursun, âmin.
Saîd Nursî bu hatâlara ebcedle (cifr dediği) rakamlarla çok fazla uğraşma netîcesi düşmüşdür. Hurûfîliğin kurucusu Îrânlı yehûdî Fazlullâh Hurûfî de Kurân-ı Kerîmde nerede Fazl kelimesi geçdiyse bununla kendisinden bahs edildiğini iddiâ etmişdi. Yanî, Saîd Nursî bu husûsda fikir ortaya atanların ilki değildir. (Ayrıca ebced hakkında da tâm bilgi sâhibi de değildir, rakamları bazen ilâve ederek bazen de eksilterek, kendine mâl etdiği görülmekdedir.)[Yehûdîlikdeki Kabalizmde ebcede çok değer verildiğini de bilmekde fâide vardır.] Saîd Nursînin, ayrıca Rumûzât-ı Semâniyye adlı oldukça kalın bir kitâbının olduğunu, ebcedle hayli uğraşdığı bu kitâbında da çok büyük hatâlara düşdüğünü hatırlatmak isterim.
Saîd Nursî: Ebcedle çok uğraşdığından dolayı gaybın bilinebileceği zannına da kapılmış, Ebced anahtar-ı gaybîdir diyebilmişdir. Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s. 98; Şuâlar 1. şuâ
Cevâb: Kurân-ı kerîmde gaybın yalnızca Allâhü teâlâ katında olduğu (Mülk, 26. âyet-i kerîme);
Gayb ancak Allâhındır Yûnüs, 20; Nahl, 77; Kehf, 26; Neml, 65; Sebe, 3; Fâtr, 38; Zümer, 46; Hücürât, 18; Teğâbün, 18;
Rasûlüllâhın aleyhisselâm dahî gaybı bilmediği Arâf, 188; Hûd, 31;
(Allâh) bütün gaybı yeğâne bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak dilediği rasûl bunun dışındadır. Cinn, 26-27. âyet-i kerîme.
Gaybı yalnız Allâhü teâlâ bilir. Gayb yok demekdir. Yok olan şey bilinemez Bilinemez ile ilim ilgilenmez. Bilineceğini iddiâ etmek her bakımdan yok olmakdan ve hiçbir şey olmamakdan kurtarmak demektir. Bazî zâtlara, gaybî haberlerin Allâhü teâlâ tarafından bildirilmesi sebebiyle, bu zâtların gaybı bildikleri iddiâ edilemez, ancak Allâhü teâlânın bildirdiklerini bilebilirler. Ebcedle gaybın bilinemeyeceği katîdir. Allâhü teâlânın mucizesi veyâ kerâmeti ile bazî zâtlara , gaybî haberleri bildirir, bunun ebcedi bilme ile hiç alâkası yokdur. O zâtlar, Allâhü teâlânın dostları olduğu için,bu onlara bir ihsânıdır,nebîlere mucizesi,velîlere bir kerâmetidir.
Saîd Nursî; Dâbbetül-arz ağaç kurtlarıdır, diyor Şuâlar, 5. şuâ, 20. mesele
Cevâb: Dâbbetül-arz, Kıyâmetin büyük alâmetlerindendir. Saîd Nursî, Neml Sûresi, 82. âyet-i kerîme yerine, ilminin azlığı sebebiyle Sebe Sûresi,14. âyet-i kerîmeyi ele alarak yine hatâya düşmüşdür. Ayrıca bu husûs, o hayvânın nasıl olduğu, Hadîs-i şerîflerde açıklanmışdır.Altmış arşın(Yaklaşık 42 metre) büyüklüğünde olduğu bildirilmişdir.Süleymân aleyhisselâmın bastonunu yiyen küçük ağaç kurtlarının Kıyâmetle ne alâkası vardır, târîh olarak da Süleymân aleyhisselâm çok evveldir. Dâbbetül-arzın çok büyük bir hayvân olduğu tevâtürle bildirilmiş bir çok kitâbda uzun uzadıya anlatılmışdır.Bu husûsda hatâ yapmak da büyük bir cehâletdir.
Saîd Nursî: Zülkarneyn belki Yemen hükümdârlarından birisidir. Lemalar,16.lema,s.138
Cevâb: Zülkarneyn aleyhisselâm nebî veyâ velîdir, Hızırın aleyhisselâm teyzesinin oğlu ve komutanıdır. İbrâhîmin aleyhisselâm düâsını almışdır. Yemen hükümdârının ismi ise Münzirdir. Ondan iki bin sene sonraki Mekadonya Kralı II. Flipin oğlu İskender ile de karışdırılmamalıdır, çünkü o müslimân değildir. Zülkarneyn aleyhisselâm ise bunlardan çok öncedir. Muteber târîh kitâblarına bakılsaydı bu husûsda da hatâya düşülmezdi.
Saîd Nursî: Çin Seddi, Zülkarneyn seddidir. Sözler,24. söz
Cevâb : Yapılan seddin demir ve bakır olduğu Kehf Sûresi, 96. âyet-i kerîmede, Yecüc ve Mecücün sed arkasında kaldıkları (Kefh, 97), kıyâmete yakın sed arkasından çıkacakları ise (Kehf, 98de) bildirilmişdir. Zülkarneyn seddinin, taşdan olan Çin seddiyle hiçbir alâkası yokdur, Saîd Nursînin,ayrıca sed arkasında habs olan Yecüc ve Mecücün, Mançur, Moğol ve Kırgız olduklarını (Şuâlar, 5. şuâ; Sözler, 24. söz; Lemalar, 16. lema) iddiâ etmesi de târîhî hakîkatlara ters düşmekdedir.
Saîd Nursînin hatâları bu kadar değildir; Mübâleğa yapmadan iddiâ edebiliriz ki, kitâblarının hemen hemen hepsinde hatâya rastlamak mümkindir.(1) Reddiyye yazılsa koca bir kitâb olacağı muhakkakdır. Bu kadar hatâya düşen bu kişinin, niye bu kadar büyütüldüğü üzerinde durulursa hakîkat daha iyi anlaşılacakdır. Hıristiyan âleminin büyük paralar sarf ederek müslimânları hıristiyan yapma gayretlerini görmemek büyük bir gaflet olur. Oyuna gelenlerin yanında menfeat dolayısiyle kullanılan hâinler de az değildir. Temiz niyyetli olup da, câhillikleri sebebiyle aldatılan müslimânları uyarmak, cehenneme gitmelerine sebeb olacak sapık inançlara karşı, onları güzel ve kibârca aydınlatmak, aldanmalarını önlemek, bu işin ehlî müslimânların vazîfesi olmalıdır.
Prof.Dr.Âbidîn Zâfir Şâzilîoğlu
(*) Diyânet İşleri Reîsi eski başkanı Ömer Nasûhî Bilmen, Tabâkâtül-müfessirîn(Kurân-ı Kerîmi tefsîr edenler) kitâbında Saîd Nursînin, yazdıklarının Kurân-ı Kerîm tefsîri ile hiç bir alâkası olmadığı için , kendisine yer vermemişdir.
(1)Doç.Dr.Yaşar Kutluay,Saîd Nursî ve Nurculuk,s.222
[Risâle-i nur, Abdülkâdir Geylânî, İmâm-ı Gazâlî, Muhyiddîn Arabî, İmâm-ı Rabbânî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî tefsîrlerinden daha üstündür.]
Saîd Nursî, İşârâtül-îcâz, Bir müdâfea (Mehmed Kayalar)
Saîd Nursî diyor ki:
İsrâiliyyât kitâblarımıza karışdı ve cezâ olarak bizi geri bırakdı. (Muhâkemât, s.11,19),
Bu yüzden mürşid olarak Kurânı seçdim. (Mektûbât, 28.mektûb);
Risâle-i nûrun Kurândan başka mehazı yok, Kurândan başka üstâdı yok, Kurândan başka mercii yokdur.Doğrudan doğruya Kurânın feyzinden mülhemdir. Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s. 96; Şuâlar, 1. şuâ,
Cevâb: Saîd Nursî, tahsîlinin üç ay kadar olduğunu yanî çok az tahsîl gördüğünü bizzât kendisi itirâf etdiği hâlde, (Şuâlar, 1.şuâ, s.626) ilmî kifâyetsizliğine bakmadan, Kurân-ı Kerîmi mürşid edindim diyerek tefsîr etmeye kalkışmış, bu yüzden çok büyük hatâlara düşmüşdür. Hadîs-i şerîflerde: (Kurândan başka delîl kabûl etmem ), diyenler çıkacakdır. Ebû Dâvüd ; (Hadîsi bırak, Kurâna bak), diyenler, bana inanmayanlar çıkacakdır. Ebû Yalâ ; Bana Kurânın misli kadar daha hüküm verildi. İmâm-ı Hanbel.Cebrâîl aleyhisselâm, Kurânı ve Onun açıklaması olan sünneti de getirdi. Dârimî; Kibirli kişiler çıkacak, (Allâh Kurânda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı ) diyecek. Yemîn ederim ki, benim emretdiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler de vardır. Bunların sayısı Kurândaki hükümlerden daha çokdur. Ebû Dâvüd;(Yalnız Kurândaki helâl ve harâmı kabûl ederim) diyenler çıkacakdır. İyi bilin ki, Rasûlün harâm kılması, Allâhın harâm kılması gibidir. Tirmizî; Dârimî
Rasûlüllâh aleyhisselâm Kurân-ı Kerîmin tefsîri ile alâkalı buyuruyorki:
Kim Kurân-ı Kerîmi kendi görüşüyle tefsîr ederse, isâbet etse dahî hatâ etmiş sayılır. Tirmizî, Ebû Dâvüdden hadîs-i şerîf.
Kim Kurân-ı Kerîmi kendi görüşüyle tefsîr ederse cehennemdeki yerine hazırlansın. Tirmizî; Hanbelden hadîs-i şerîf.
Kurân-ı Kerîmi kendi görüşüne, kendi anlayışına göre tefsîr eden kâfir olur. Rezînden hadîs-i şerîf; İmâm-ı Rabbânî, mektûbât, c.1/ 234.mektûb.
Kurân-ı Kerîmi mürşid edindim, Kurân-ı Kerîmden başka her şeye isrâiliyyât, hurâfeler karışdı diyen Saîd Nursî, mürşidim dediği Kurân-ı Kerîme de ters düşmekdedir. Allâhü teâlâ, Bakara Sûresi[Sûrenin okunuşu kırâet,mahrec kâidesine göre Begaradır] 151.âyet-i kerîmesinde Rasûlüllâh aleyhisselâm için size bilmediklerinizi öğreten bir rasûl gönderdik.Ayrıca otuzdan fazla âyet-i kerîmede: Rasûlüllâha itâat edin buyurmakdadır, ve kim Rasûle itâat ederse, Allâha itâat etmiş olur. Nisâ, 80. âyet-i kerîme. Rasûlüllâh size neyi verdiyse onu alın, neyi de size yasak etdiyse sakının. Haşr,7 Onun (Rasûlün) hükmüne inanmadıkça îmân etmiş olmazlar. Nisâ, 65 Rasûlüllâha uyun ki, doğru yolu bulasınız. Arâf,158.âyet-i kerîme; Rasûle isyân edenlerin (inanmayanların) ebedî olarak cehennemde cezâlandırılacakları Nisâ, 14 ve Rasûlü inkâr edenlere çılgın ateşin hazırlandığı , Feth, 13de haber verilmekde, âyet-i kerîmelerde, Rasûlüllâha aleyhisselâm uymamız gerekdiği, yanî onun sözlerine, fiillerine isyân etmenin Allâhü teâlâya isyân olduğu bildirilmekde, âlimler hakkında da Bilmiyorsanız, bilenlere (âlimlere) sorun. Nahl, 43; Enbiyâ, 7.âyet-i kerîme, buyurulmakdadır.
Saîd Nursînin, sapık selefîlerle aynı görüşde olması dikkât çekicidir. Kurân-ı Kerîmden başka her şeye karşı çıkan selefîlerin esâs hedefleri hakları olmadığı hâlde kendilerini İslâm âlimlerinin yerine geçirmek istemeleridir. Selefîlerin ve masonların iddiâ etdikleri geri kalmışlığın sebebi, ne îslâmî hükümlerin zamâne göre değişdirilmeyib sâbit bırakılmasından ne de Îslâm dînine isrâiliyyât karışmış olmasındandır. Müslümânların geri kalmışlığının esâs sebebi dînlerini ihmâl etmelerinden, yanî Îslâm dîninin emir ve yasaklarına hakkıyla uymamalarından, dîne bağlılıklarını gevşetmiş olmaların- dandır. Biz dîni yaşayışımızda ileri değiliz ki geri kalmışlığımız Îslâma veyâ Îslâm anlayışımıza yüklenebilsin. Saîd Nursînin bu husûsda masonların, vehhâbîlerin görüşleri ile farklılık göstermemesininin sebebi onun İttihâdcı olmasındandır. (Kastamonu lâhikası s.55; Volkan Gazetesi, sayı 105)
İttihâd ve Terakkînin şark vilâyetlerindeki şubelerini bir derece istihsân (güzel görme) ve tebrîk ederim diyen Saîd Nursî,
İttihâd ve Terakkî partisinin , kendisine ondokuz bin altın verdiğini itirâf eder. Şuâlar,14. şuâ, s.440; Kasta-monu Lâhikası, s.55
Mason Cemâleddin Efgânî (1838-1897) ve mason Muhammed Abdühe (1849-1905) selefim (üstâd, öncü) diyen ( Târîhçe-i hayât, s.68; Dîvân-ı harb-i örfî, s.6 ) Saîd Nursî de hep selefîdirler, bu selefîlik ona üstâdım dediği mason kişilerden ve İttihâd ve Terakkî partisine mensûb olmakdan bulaşmışdır
Saîd Nursî, vehhâbîleri de över :
Vehhâbîlerin nemâza çok dikkât etmeleri iftihâr edilecek şeydir. ve İslâm büyüklerinin türbelerini mukaddes görmek sebebiyle Allâh vehhâbîleri musallat etdi. ( Mektûbât, 28. mektûb ) demesi, ittihâdcılığından kaynaklanmakdadır.
Şimdi de, her şeye karşı çıkarak, ilmi kifâyetsizliğini bakmadan,Kurân-ı Kerîmi kendi aklınca açıklamaya çalışan Saîd Nursînin düşdüğü hatâların bir kısmını kıymetli okuyucularımıza sunmak istiyoruz :
Saîd Nursî diyor ki : Bakara Sûresi 25. âyet-i kerîmeyi kendi aklınca açıklarken minhâ min semeratin (ondan,meyveden ) denilmekdense, min semerâtihâ ( meyvelerden ) denilmiş olsaydı daha muhtasar ve daha güzel olurdu . (İşârâtül-îcâz, Bakara Sûresi 25. âyet-i kerîmenin açıklaması sonunda ) diyerek kurân-ı Kerîmi tenkîd etmişdir...
Cevâb : Bırakın dahâ güzelini, bir benzerinin dahî yazılamıyacağını Allâhü teâlâ bir çok âyet-i kerîmede (Bakara Sûresi,23-24; Yûnüs,38; Hûd,13-14; İsrâ, 88;Tûr,34),bildirdiğine göre , aklı yerinde bir müslimânın böyle bir söz söyliyebilmesi mümkin değildir. Zülcenâheyn âlimlerin dahî, kurân-ı Kerîmin belâgatı karşısında âciz kaldıkları düşünülürse, kendisinin bizzât üç ay tahsîl gördüğünü itirâf eden (Şuâlar, 1.şuâ ) bu yüzden yazılarında çokca imlâ hatâlarına rastlanılan bu kişininin, Kurân-ı Kerîmi tenkîd etmesini aklen açıklama imkânı yokdur. Daha güzel olurdu sözü karşısında, şu âyet-i kerîmeyi de göz önünde tutmakda fâide vardır:Bu Kurân,Allâhdan başkasının sözü olsaydı,içinde çok uygunsuzluklar bulurlardı Nisâ Sûresi,82
[ Saîd Nursînin seçkin talebelerinden Mehmet Fırıncı hoca diyorki : Saîd Nursî, annenin, evlâddan mîrâs almasını tenkîd ederdi, hattâ, Kurân ahkâmından tenkîd etdiği şeyler de vardır. Cumhûriyyetci olan Saîd Nursînin, (Şuâlar,12.şuâ) İslâm mîrâs hukûku yerine, İsviçre medenî hukûkunu tercîh etdiği anlaşılmakdadır.]
Saîd Nursî diyor ki;
Ermenilerle gönülden dost olub, el ele vereceğiz. Târîhçe-i hayât s.66;
Mehdînin üçüncü vazîfesi, îsevî rûhânîlerle ittifâk edib Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s.12;
Memleketin seâdeti ve selâmeti Ermenilerle ittifâk ve dost olmağa bağlıdır. Âsâr-ı bedîıyye, s.318, Elmas Neşriyyât, 2004, İstanbul
Misyonerler ve Hıristiyan rûhânîleri, hem nûrcular, çok dikkât etmeleri elzemdir. Çünki, her hâlde şimâl cereyânı, İslâm ve Îsevî dîninin hücûmuna karşı kendini müdâfea etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifâklarını bozmaya çalışacak. Emîrdağ Lâhikası, s.108
Saîd Nursî kâfirlerle dost olmak istediğini ayrıca şu kitâblarında da belirtir: Lemalar, hâşiye, s.55; Emîrdağ lâhikası, s.53, 139; Sikke- i tasdîk-ı gaybî, s,11; Mektûbât, s.60; Şuâlar, s.506; Hutbe-i şâmiyye, s.38; Târîhçe-i hayât, s. 66
Cevâb: Allâhü teâlâ ise Kurân-ı Kerîmde: Sen dînlerine uymadıkça ne yehûdiler ve ne de hıristiyanlar asla senden râzı olmazlar. Bakara Sûresi, 120. âyet-i kerîme (Kurtubî, Câmiül-ahkâmil-Kurân,c.1, s.481 )
Onlar (Kâfirler) güçleri yeterse, sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devâm ederler. Bakara sûresi, 217. âyet-i kerîme.
Ey îmân edenler, yehûdi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o da onlardandır. Mâide Sûresi, 51. âyet-i kerîme ( Taberî, Câmiül beyân fî tefsîril- Kurân, c.6, s.177-178 );Âl- iimrân,118
Ey îmân edenler, eğer küfrü îmâna tercîh ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi dahî dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir. Tevbe Sûresi, 23. âyet-i kerîme ( Taberî, Câmiül beyân fî tefsîril- Kurân, c.10,s.69)
Allâha ve âhiret gününe îmân eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri, yâhûd kendi soy-sopları olsalar dahî, Allâha ve rasûlüne düşmân olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. Mücâdele Sûresi, 22. âyet-i kerîme (İbni Esîr, Üsüdül- ğâbe, c.3,s.128 )
Müminleri bırakıb da inkârcıları dost edinmeyin. Kim böyle yaparsa Allâh ile bir ilişiği kalmaz. Âl-i imrân, 28. âyet-i kerîme.[Fahreddîn Râzî,Tefsîr-i kebîrde ,bu âyet, kâfirleri sevmeği harâm etdi,demekdedir.]
Kâfirlere karşı sert davran. Tevbe Sûresi 73,123; Feth Sûresi ,29;Tahrîm,29. âyet-i kerîme. [Bu husûsda şu âyet-i kerîmelere de bakılabilir: Âl-i İmrân,118; Nisâ, 89,139, 144;Mâide 55,57; Tevbe, 71; Mümtehine, 1,9, 13]; İmâm-ı Süyûtî, Lübâbün- nükûl, c.2, s.166; İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, c.1/163,165,193. mektûblar
Allâh katında dîn İslâmdır. Âl-i imrân,19;
Allâh onları (yehûdî ve hıristiyanları) kahretsin. Tevbe,30
Kim, İslâmdan başka bir dîn ararsa onun dîni kabûl edilmeyecek ve o Âhiretde husrâna uğrâyanlardan olacakdır. Âl-i imrân,85
Allâhın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin tâ kendileridirler.Mâide,44
Rasûlüllâh aleyhisselâm ise : Kâfirler ile dost olanlara,Allâhü teâlâ lanet eder İmâm-ı Muhammed Masûm,c.1/29;c.3/55.mektûb
Kişi sevdiği ile berâberdirbuyuruyor.Buhâri,Müslim
Saîd Nursînin bir başka çok büyük yanlışı Dînler Arası Diyalog tarafdârlığıdır, bu fikri selefim (üstâdım, öncüm dediği mason Cemâleddin Efgânî ve Muhammed Abdühden kaynaklandığı anlaşılmakdadır. (Târîhçe-i hayât, s. 46; Şerîf Mardin, Türkiyede Dîn ve Siyâset, s. 178-179, İletişim Yayınları) Saîd Nursî ayrıca mason Muhammed Abdühün kitâblarından istifâde etdiğini de bildirir. (İşârâtül-îcâz, s.224) Saîd Nursî ile Muhammed Abdühün kâfirlere bakışı bir farklılık göstermez. Muhammed Abdüh İslâmiyyet ve Nasrâniyyet kitâbında, diyor ki: Bütün dînler birdir, dış görünüşleri değişikdir., Londradaki bir papaza yazdığı mektûbunda ise İslâmiyyet ve Hıristiyanlık gibi iki büyük dînin elele vererek kucaklaşmasını beklerim. Zilzâl sûresi, 7. âyet-i kerîmeyi açıklarken ise Müslim olsun, kâfir olsun sâlih amel işleyen herkes cennete girecekdir. diyerek Kurân-ı Kerîme ters düşüyor Bu zırvasından dolayı hayrânlarından Seyyid Kutub dahî, Nisâ Sûresi, 124.âyet-i kerîmeyi açıklarken Muhammed Abdühü tenkîd etme ihtiyâcı duymuşdur
Saîd Nursî, bu kadar âyet-i kerîmeye rağmen her nedense âyet-i kerîmelere muhâlefet ederek, kâfirlerle ittifâkı tercîh eder, bu yüzden kâfirlerle diyolog fikrinin öncülerinden sayılmakdadır.Dînler Arası Diyalog fikrini ilk ortaya atan, bin sene kadar evvel hıristiyanlar tarafından kurulan İhvân-ı safâdır.Bu eski sapık fırkanın inancı tekrâr büyük bir gayretle,hıristiyanlarca cânlandırılmaya çalışılmakdadır.Saîd Nursînin yaklaşık yüz sene evvel bu husûsda büyük bir gayret sarf etmesinin arkasında bazî art niyetlerin olmadığını düşünmek mümkin değildir.
Saîd Nursî, 1950li yıllarda Amerikadan getirilerek Fener Rum Ortodoks patrikliğiyle vazîfelendirilen Athenagorasın, tezellül olmasına rağmen, ayağına kadar gider. (Necmeddîn Şâhiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Saîd Nursî, s. 415)
İş bu kadarla da kalmaz, halvete varan husûsî görüşmeleri netîcesinde Dînler Arası Diyolog senaryosunun plânları yapılır.
Şimdi de hıristiyân âleminin bu husûsdaki çalışmalarına temâs ederek, gerçekleri göz önüne serelim:
Papa II.John Paulun 24 Aralık 1999da yayınladığı mesajında Birinci bin yılda Avrupa hıristiyanlaşdı, ikinci bin yılda Amerika ve Afrika hıristiyanlaşdırıldı, üçüncü bin yılda ise Asyayı hıristiyanlaşdıralım. 1991 yılında da Redem Ptoris Missio (kurtarıcı misyon) isimli genelgesinde Dînler arası Diyolog, bütün insânları kiliseye döndürmeye amaçlı misyonunun bir parçasıdır. demekdedir.
Hıristiyân âleminin reîsi papa 16.Benediktusun yakın bir târîhde (12 Eylül 2006) yapdığı konuşmada, büyük bir cüretle, Muhammed fitneyi ateşledi demesi, gizlemiş olduğu nefreti ve art niyyeti, İslâma olan düşmânlığını ortaya koymakdadır. Ayrıca Rasûllüllâha aleyhisselâm hakâret eden karikatürün Kiliseler Birliği nin merkezi olan Danimarkada yayınlanması da boşuna değildir. Hıristiyanların İslâma ne gözle bakdıklarını göstermesi bakımından çok mânidâr ve dikkât çekicidir. Müşteşrik Prof. Dr. Thomas Michelin (katolik râhib), Dînler Arası Diyolog Konsülü Asya Masası Başkanı nın nurcu olarak bilinen Yeni Asya Gazetesinin tertîb etdiği Dînler Arası Diyolog Konferansına başkanlık etmesi de hıristiyanların kimleri oyuna getirdiklerini göstermek bakımından önemlidir. (23.03.2004 tarihli Yeni Asya gazetesinin ilâvesinde bu habere yer verilmişdir.)
Artık bu kadar hakîkat karşısında gerçekleri görerek, bu oyuna karşı uyanma zamanı çokdan gelmişdir. Şu anda hâmisi bulunmayan müslimânların zayıf durumundan yararlanarak onları hıristiyan yapmak isteyen müşrik hıristiyanlar kendilerine yardımcı bulabilmekde, bu husûsda büyük paralar sarfedildiği de bilinmekdedir.
Saîd Nursî diyor ki: Birden kalbime geldi ki mazlûmlar, kâfir de olsa, âhırete göre o dünyevî âfâtdan çekdikleri belâlara mukâbil rahmet-i ilâhiyyenin hazînesinden öyle mükâfâtlar var ki, eğer perde-i gayb açılsa o mazlûmlar haklarında büyük bir tezâhür-i rahmet görüb (Yâ Rabbi şükr elhamdülillâh) diyeceklerini bildim ve katî bir sûretde kanâat getirdim. Kastamonu lâhikası, s.53; İşârâtül-îcâz, Bakara Sûresi 7.âyet-i kerîme açıklaması sonunda.
Cevâb: Allâhü teâlâ, Arâf Sûresi, 156. âyet-i kerîmede: Rahmetim bana karşı gelmekden sakınan, zekâtı veren, âyetlerimize inanan, iyilik edenleredir., Tevbe,113de: Kâfirlerin avf edilmelerini istemenin uygun olmadığı buyurulmakdadır. Kâfirlere âhıretde rahmet değil, ebedî cehennem azâbı vardır. Nisâ, 124; Hadîd 29; Arâf 56. âyet-i kerîmelere ve İmâm-ı Rabbânî, c.1/96,266. Mektûb; İmâm-ı Muhammed Masûm, c.1/11,220. mektûblara bakılabilir.
Saîd Nursî diyor ki: Kâfir amelinin cezâsını çekdikden sonra; ateşe alışır ve evvelki şiddetlerden kurtulur. İşârâtül îcâz, Bakara Sûresi, 7.âyet-i kerîmenin açıklaması sonunda.
Cevâb: Kâfirlere cehennem azâbı ebedîdir. Nisâ, 169; Ahzâb, 65; Cinn, 23 (Bu husûsda çok âyet-i kerîme vardır).
(Kâfirler) ateşten çıkacak da değillerdir. Bakara, 167; Mâide, 37; tevbe, 68; Şûrâ, 45. âyet-i kerîmelere bakılabilir.
Rezîl eden, dâimî azâb. Nisâ, 14, 102, 138, 173; Mâide, 36, 73; Hûd, 39; Kehf, 2; Zümer, 40; Saff, 10. âyet-i kerîmelere bakılabilir.
Kâfirlere azâb hiç hafîfletilmez. Bakara, 86, 162; Âl-i İmrân, 88; Nahl, 85; İsrâ, 97; Fâtır, 36; Zühruf,75; Fürkân, 65; Yûnüs ,52 ; Secde ,14 .âyet-i kerîmeler; İmâm-ı Rabbânî c.1/ 193, 214; c.2/ 99. mektûb.
Saîd Nursî diyor ki: (Kâfirin) hasenâtına (amâl-ı hayriyyelerine) mükâfâten cennet hayâtı yaşatabilir. Mektûbât, 28. mektûbun sonu.
Cevâb: Kurân-ı Kerîmde Kâfirlerin amelleri boşa çıkmışdır. Mâide, 5; Arâf, 147; Tevbe, 17, 69; Kehf,103-105; Zümer,65; Mühammed, 1. âyet-i kerimelere bakılabilir.
(Kâfirlerin) bütün amellerini saçılmış toz zerreleri hâline getiririz. Fürkân,23. âyet-i kerime
Onların işleri (Kâfirlerin) fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıkları hiçbir şeyin fâidesini görmezler. İbrâhîm ,18.
Kâfirlerin amelleri ıssız bir çöldeki serâb gibidir. Nûr, 39.
Saîd Nursî;
Kurân-ı kerîmde otuzüç âyet-i kerîmede nûrculukdan bahsedildiğini iddiâ etmişdir. Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s.71-121 ve Şuâlar, I. şuâ, s.621-661 ve Şuâlar,12.şuâ da,
Cevâb: Saîd Nursî, bilhassa Bakara Sûresi, 151. âyet-i kerîmede, Rasûlüllâha aleyhisselâm hitâb edilmesine rağmen, bu âyet-i kerîmede kendisine hitâb edildiğini iddiâ etmekdedir. Bakara Sûresi 151. âyet-i kerîme aynen şöyledir. Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükden arındıran, size kitâb ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi öğreten bir rasûl gönderdik. Bu inancını Sikke-i tasdîk-i gaybî ve Şuâlar,1.şuâ kitâbında, Kurânda Allâh, otuzüç âyet-i kerîmede nûrculuktan bahsediyor dediği kısmın 12. sırasında açıklamışdır. Allâhü teâlâ müslimânları böyle inançlara düşmekden muhâfaza buyursun, âmin.
Saîd Nursî bu hatâlara ebcedle (cifr dediği) rakamlarla çok fazla uğraşma netîcesi düşmüşdür. Hurûfîliğin kurucusu Îrânlı yehûdî Fazlullâh Hurûfî de Kurân-ı Kerîmde nerede Fazl kelimesi geçdiyse bununla kendisinden bahs edildiğini iddiâ etmişdi. Yanî, Saîd Nursî bu husûsda fikir ortaya atanların ilki değildir. (Ayrıca ebced hakkında da tâm bilgi sâhibi de değildir, rakamları bazen ilâve ederek bazen de eksilterek, kendine mâl etdiği görülmekdedir.)[Yehûdîlikdeki Kabalizmde ebcede çok değer verildiğini de bilmekde fâide vardır.] Saîd Nursînin, ayrıca Rumûzât-ı Semâniyye adlı oldukça kalın bir kitâbının olduğunu, ebcedle hayli uğraşdığı bu kitâbında da çok büyük hatâlara düşdüğünü hatırlatmak isterim.
Saîd Nursî: Ebcedle çok uğraşdığından dolayı gaybın bilinebileceği zannına da kapılmış, Ebced anahtar-ı gaybîdir diyebilmişdir. Sikke-i tasdîk-ı gaybî, s. 98; Şuâlar 1. şuâ
Cevâb: Kurân-ı kerîmde gaybın yalnızca Allâhü teâlâ katında olduğu (Mülk, 26. âyet-i kerîme);
Gayb ancak Allâhındır Yûnüs, 20; Nahl, 77; Kehf, 26; Neml, 65; Sebe, 3; Fâtr, 38; Zümer, 46; Hücürât, 18; Teğâbün, 18;
Rasûlüllâhın aleyhisselâm dahî gaybı bilmediği Arâf, 188; Hûd, 31;
(Allâh) bütün gaybı yeğâne bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak dilediği rasûl bunun dışındadır. Cinn, 26-27. âyet-i kerîme.
Gaybı yalnız Allâhü teâlâ bilir. Gayb yok demekdir. Yok olan şey bilinemez Bilinemez ile ilim ilgilenmez. Bilineceğini iddiâ etmek her bakımdan yok olmakdan ve hiçbir şey olmamakdan kurtarmak demektir. Bazî zâtlara, gaybî haberlerin Allâhü teâlâ tarafından bildirilmesi sebebiyle, bu zâtların gaybı bildikleri iddiâ edilemez, ancak Allâhü teâlânın bildirdiklerini bilebilirler. Ebcedle gaybın bilinemeyeceği katîdir. Allâhü teâlânın mucizesi veyâ kerâmeti ile bazî zâtlara , gaybî haberleri bildirir, bunun ebcedi bilme ile hiç alâkası yokdur. O zâtlar, Allâhü teâlânın dostları olduğu için,bu onlara bir ihsânıdır,nebîlere mucizesi,velîlere bir kerâmetidir.
Saîd Nursî; Dâbbetül-arz ağaç kurtlarıdır, diyor Şuâlar, 5. şuâ, 20. mesele
Cevâb: Dâbbetül-arz, Kıyâmetin büyük alâmetlerindendir. Saîd Nursî, Neml Sûresi, 82. âyet-i kerîme yerine, ilminin azlığı sebebiyle Sebe Sûresi,14. âyet-i kerîmeyi ele alarak yine hatâya düşmüşdür. Ayrıca bu husûs, o hayvânın nasıl olduğu, Hadîs-i şerîflerde açıklanmışdır.Altmış arşın(Yaklaşık 42 metre) büyüklüğünde olduğu bildirilmişdir.Süleymân aleyhisselâmın bastonunu yiyen küçük ağaç kurtlarının Kıyâmetle ne alâkası vardır, târîh olarak da Süleymân aleyhisselâm çok evveldir. Dâbbetül-arzın çok büyük bir hayvân olduğu tevâtürle bildirilmiş bir çok kitâbda uzun uzadıya anlatılmışdır.Bu husûsda hatâ yapmak da büyük bir cehâletdir.
Saîd Nursî: Zülkarneyn belki Yemen hükümdârlarından birisidir. Lemalar,16.lema,s.138
Cevâb: Zülkarneyn aleyhisselâm nebî veyâ velîdir, Hızırın aleyhisselâm teyzesinin oğlu ve komutanıdır. İbrâhîmin aleyhisselâm düâsını almışdır. Yemen hükümdârının ismi ise Münzirdir. Ondan iki bin sene sonraki Mekadonya Kralı II. Flipin oğlu İskender ile de karışdırılmamalıdır, çünkü o müslimân değildir. Zülkarneyn aleyhisselâm ise bunlardan çok öncedir. Muteber târîh kitâblarına bakılsaydı bu husûsda da hatâya düşülmezdi.
Saîd Nursî: Çin Seddi, Zülkarneyn seddidir. Sözler,24. söz
Cevâb : Yapılan seddin demir ve bakır olduğu Kehf Sûresi, 96. âyet-i kerîmede, Yecüc ve Mecücün sed arkasında kaldıkları (Kefh, 97), kıyâmete yakın sed arkasından çıkacakları ise (Kehf, 98de) bildirilmişdir. Zülkarneyn seddinin, taşdan olan Çin seddiyle hiçbir alâkası yokdur, Saîd Nursînin,ayrıca sed arkasında habs olan Yecüc ve Mecücün, Mançur, Moğol ve Kırgız olduklarını (Şuâlar, 5. şuâ; Sözler, 24. söz; Lemalar, 16. lema) iddiâ etmesi de târîhî hakîkatlara ters düşmekdedir.
Saîd Nursînin hatâları bu kadar değildir; Mübâleğa yapmadan iddiâ edebiliriz ki, kitâblarının hemen hemen hepsinde hatâya rastlamak mümkindir.(1) Reddiyye yazılsa koca bir kitâb olacağı muhakkakdır. Bu kadar hatâya düşen bu kişinin, niye bu kadar büyütüldüğü üzerinde durulursa hakîkat daha iyi anlaşılacakdır. Hıristiyan âleminin büyük paralar sarf ederek müslimânları hıristiyan yapma gayretlerini görmemek büyük bir gaflet olur. Oyuna gelenlerin yanında menfeat dolayısiyle kullanılan hâinler de az değildir. Temiz niyyetli olup da, câhillikleri sebebiyle aldatılan müslimânları uyarmak, cehenneme gitmelerine sebeb olacak sapık inançlara karşı, onları güzel ve kibârca aydınlatmak, aldanmalarını önlemek, bu işin ehlî müslimânların vazîfesi olmalıdır.
Prof.Dr.Âbidîn Zâfir Şâzilîoğlu
(*) Diyânet İşleri Reîsi eski başkanı Ömer Nasûhî Bilmen, Tabâkâtül-müfessirîn(Kurân-ı Kerîmi tefsîr edenler) kitâbında Saîd Nursînin, yazdıklarının Kurân-ı Kerîm tefsîri ile hiç bir alâkası olmadığı için , kendisine yer vermemişdir.
(1)Doç.Dr.Yaşar Kutluay,Saîd Nursî ve Nurculuk,s.222