meridyen2
Kayıtlı Üye
Yaratılış Hakikatleri: Nilüfer Çiçeğinden Kristal Saray'a
Londrada, 1851deki 1. Dünya Fuarı için Joseph Paxton adındaki bir peyzaj mimarı tarafından tasarlanmış olan "Kristal Saray", cam ve demirden oluşturulmuştu. 35 m yüksekliğinde ve yaklaşık 7500 m2lik bir alan kaplıyor ayrıca 30 x 120 cm ebadında, 200.000den fazla cam panel içeriyordu.
Paxton bu yapısında fikir olarak Victoria amazonica adındaki zarif görünümlü ancak insanları bile üzerinde taşıyabilecek kadar kuvvetli, kocaman yaprakları olan nilüferden esinlenmişti. Paxton yaprakların altında kaburga benzeri bir yapı fark etmiştir: Yaprağın merkezinden çevreye doğru yayılan bu uzantıların arası da daha ince çaprazlamasına yerleşmiş başka bir doku ile desteklenir. Paxton kaburgaya benzer yapıyı demir taşıyıcılarla, yaprağın asıl dokusunu ise cam ile özdeşleştirerek cam ve demirden yapılma bir bina yapmıştır.
Nilüfer bitkisi Amazon Nehrinin dibindeki bataklığın içinde büyümeye başlayarak nehrin yüzeyine doğru uzanır. Amacı yaşayabilmesi için gerekli olan ışığa ulaşmaktır. Bitki suyun yüzeyine vardığında büyümesini durdurur. Hemen ardından burada üstü dikenli yuvarlak tomurcuklar oluşturmaya başlar. Tomurcuklar birkaç saat gibi kısa bir sürede, boyu neredeyse iki metreye varan dev yapraklara dönüşürler. Çünkü ne kadar bol yaprakla nehrin üzeri kaplanırsa o kadar çok güneş ışığından yararlanılarak fotosentez yapılacaktır.
Acaba bir nehrin derinliklerinde yaşama yeni başlayan tomurcuk, ışığa ve oksijene ihtiyaç duyduğunu, aksi durumda yaşayamayacağını, ihtiyacı olan şeylerin suyun üzerinde mevcut olduğunu nereden bilir? Bu şuursuz varlık, ne o suyun bir bitiş noktasının olduğundan, ne güneşin, ne de oksijenin varlığından haberdardır. (detaysanati.net)
Amazon nilüferleri suyun üzerindeki ışığa ve oksijene ulaştıktan sonra, dev yapraklarının sularla dolup batmaması için kenarlarını yukarıya doğru kıvırırlar. Diğer taraftan da soylarının devamlılığı için polenlerini başka bir nilüfere taşıyacak bir canlıya ihtiyaç duyarlar. Bu canlılar, kınkanatlı böceklerdir çünkü beyaz renge karşı özel bir zaafla yaratılmışlardır. Dolayısıyla da konmak için bembeyaz olan bu nilüferleri seçerler. Amazon nilüferleri de soylarının devamlılığını sağlayacak olan bu konukları geldiğinde, tüm yapraklarını kapatarak, kaçmamaları için onları hapseder ve onlara bol bol polen ikramında bulunurlar. Onları ertesi geceye kadar alıkoyduktan sonra serbest bırakır ve tekrar aynı polenleri kendi üzerlerine getirmemeleri için renklerini değiştirerek pembeleşirler.
Hiç kuşku yoktur ki arka arkaya gelen tüm bu kusursuz ve ince hesaplanmış planlar herşeyden habersiz bir nilüfer tomurcuğunun değil, onu yaratan Yüce Allah'ın sonsuz aklının eseridir. Burada özetle anlatılan tüm bu detaylar, kainattaki her varlık gibi bitkileri de yaşamaları için en uygun sistemlerle birlikte Allah'ın yarattığını bize gösterir.
(makale harun yahya)
Londrada, 1851deki 1. Dünya Fuarı için Joseph Paxton adındaki bir peyzaj mimarı tarafından tasarlanmış olan "Kristal Saray", cam ve demirden oluşturulmuştu. 35 m yüksekliğinde ve yaklaşık 7500 m2lik bir alan kaplıyor ayrıca 30 x 120 cm ebadında, 200.000den fazla cam panel içeriyordu.
Paxton bu yapısında fikir olarak Victoria amazonica adındaki zarif görünümlü ancak insanları bile üzerinde taşıyabilecek kadar kuvvetli, kocaman yaprakları olan nilüferden esinlenmişti. Paxton yaprakların altında kaburga benzeri bir yapı fark etmiştir: Yaprağın merkezinden çevreye doğru yayılan bu uzantıların arası da daha ince çaprazlamasına yerleşmiş başka bir doku ile desteklenir. Paxton kaburgaya benzer yapıyı demir taşıyıcılarla, yaprağın asıl dokusunu ise cam ile özdeşleştirerek cam ve demirden yapılma bir bina yapmıştır.
Nilüfer bitkisi Amazon Nehrinin dibindeki bataklığın içinde büyümeye başlayarak nehrin yüzeyine doğru uzanır. Amacı yaşayabilmesi için gerekli olan ışığa ulaşmaktır. Bitki suyun yüzeyine vardığında büyümesini durdurur. Hemen ardından burada üstü dikenli yuvarlak tomurcuklar oluşturmaya başlar. Tomurcuklar birkaç saat gibi kısa bir sürede, boyu neredeyse iki metreye varan dev yapraklara dönüşürler. Çünkü ne kadar bol yaprakla nehrin üzeri kaplanırsa o kadar çok güneş ışığından yararlanılarak fotosentez yapılacaktır.
Acaba bir nehrin derinliklerinde yaşama yeni başlayan tomurcuk, ışığa ve oksijene ihtiyaç duyduğunu, aksi durumda yaşayamayacağını, ihtiyacı olan şeylerin suyun üzerinde mevcut olduğunu nereden bilir? Bu şuursuz varlık, ne o suyun bir bitiş noktasının olduğundan, ne güneşin, ne de oksijenin varlığından haberdardır. (detaysanati.net)
Amazon nilüferleri suyun üzerindeki ışığa ve oksijene ulaştıktan sonra, dev yapraklarının sularla dolup batmaması için kenarlarını yukarıya doğru kıvırırlar. Diğer taraftan da soylarının devamlılığı için polenlerini başka bir nilüfere taşıyacak bir canlıya ihtiyaç duyarlar. Bu canlılar, kınkanatlı böceklerdir çünkü beyaz renge karşı özel bir zaafla yaratılmışlardır. Dolayısıyla da konmak için bembeyaz olan bu nilüferleri seçerler. Amazon nilüferleri de soylarının devamlılığını sağlayacak olan bu konukları geldiğinde, tüm yapraklarını kapatarak, kaçmamaları için onları hapseder ve onlara bol bol polen ikramında bulunurlar. Onları ertesi geceye kadar alıkoyduktan sonra serbest bırakır ve tekrar aynı polenleri kendi üzerlerine getirmemeleri için renklerini değiştirerek pembeleşirler.
Hiç kuşku yoktur ki arka arkaya gelen tüm bu kusursuz ve ince hesaplanmış planlar herşeyden habersiz bir nilüfer tomurcuğunun değil, onu yaratan Yüce Allah'ın sonsuz aklının eseridir. Burada özetle anlatılan tüm bu detaylar, kainattaki her varlık gibi bitkileri de yaşamaları için en uygun sistemlerle birlikte Allah'ın yarattığını bize gösterir.
(makale harun yahya)