Heulwen
Kayıtlı Üye
Nigar Kayası Efsanesi
Anadolunun şirin bir kasabası olan Kızılcahamama bağlı Taşlıca köyü, kasabaya an etrafı dağlarla çevrili ve taşı çok olan bir yerdir.
Halkı, neşe ve sevinç içinde yaşarlardı, biribirlerine öyle bir bağla bağlanmışlar ki; acı, tatlı günlerde yardımlarını biribirlerinden hiç esirgemezdi. Elele gönül gönüle olmayı insanlara yaraşır olarak kabullenmişler, iyimserliklerini sürdürmeyi bir görev olarak saymışlardır.
Taşlıca köyü 1142 senesinde kurulmuş, kışları çok sert geçermiş, su olmadığı için, halk kar suyu içermiş. Bu yüzden hayvanlar fazla yaşamazlarmış.
Taşlıca köyünde, Nigr adında bir kız varmışki, Nigr köyün en güzel kızlarından biriydi. Babası çobanlık yapardı, 9 çocuğu vardı. Nigar kardeşlerinin en büyüğü olduğu için, evin işleri, çocukların bakımı, tarla, bağ bahçe işleri hep onun üzerindeydi.
Nigr, birgün köy kızlarıyla birlikte tarlaya ekin biçmeye giderken, karşıdan bir atlının geldiğini gördüler. Köye pek yabancı gelmediği için, hepside merak içinde gelen atlının yaklaşmasını beklediler. Nihayet bekledikleri atlı yanlarına yaklaşınca yiğit bir delikanlı olduğunu gördüler.
Delikanlı; ürkek ve titrek sesle Köye nereden gidilir diye sordu, kızlar birbirlerine bu delikanlı kimdir, neyin nesidir gibilerinden bakışırlarken, Nigr ile delikanlı göz göze geldiler. Bu arada Nigr'ın kalbi sanki yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Aynı duygu ve heyecan delikanlıda da belirdi. Ama, Nigr'la Delikanlının bu anlamlı ve heyecanlı bakışlarını diğer kızlara belli etmemeye çalışsalarda, diğer kızların gözünden kaçmamıştı. Fakat, Nigr'ın kızlarla ekin biçmeye, delikanlının da köye gitmesi gerekiyordu. Delikanlı, istemiyerekde olsa, Nigardan gözlerini kaçırdı, arkasına baka baka yoluna devam etti.
Nigr kız arkadaşlarıyla ekin biçmeye gitsede, göz göze geldiği delikanlıyı bir türlü duygularından çıkaramıyordu.
O günden sonra, Nigr'ın kalbindeki ateş, gönlündeki hasret bir yangın gibi içinde alevleniyordu. Delikanlının hayali bir türlü gözünün önünden gitmiyordu, bir görüşte aşık olmuş, aşık olduğu delikanlı için kara sevdaya uğramışki, her geçen gün için için eriyordu, derdini kimseye anlatamıyordu.
Aradan bir süre geçti, yine Nigar tarlaya giderken, ağaçların arasında bir karaltı (gölge) gördü, korku ve heyecanla, karaltıdan uzaklaşmaya, koşmaya başladı. Gölgedeki adam, Nigarın kaçtığını görünce, Nigar yalvarırım kaçma dur, nolursun dur sana kötülük yapacak değilim, sadece konuşmak istiyorum dur diye peşinden bağırarak yalvardı. Nigar, kendisine seslenen sesi duyunca hemen tanıdı. Çünkü, o ses yolda tanıdığı (rastlaştığı) ve onun için kalbinin çarptığı delikanlının sesiydi. Bu sesi duyan Nigar durdu, titrek ve heyecanlı bir sesle ne istiyorsunuz? diye sordu. Delikanlı ise, sizi ilk gördüğüm günden beri unutamıyorum, sizi tanımak, sizinle tanışmak istiyorum. Sizinle evlenmek, acıyı, tatlıyı, paylaşmak istiyorum. Size olan tutkum beni günlerdir kasdı kavurdu, size aşık oldum, sizden ayrı yaşayamam nolur kabul edin, ne isterseniz yaparım, gerekirse kulun kölende olurum diyerek genç kızın ayaklarına kapandı. Nigar; bu teklife dünden razıydı, çünkü delikanlıyı sevmişti, delikanlı için kara sevdaya uğramıştı. Günden güne eriyip gidiyordu. Ama, içlerindeki yanan aşk ateşine rağmen, ailesinin bir yabancıya kız vermeyeceğini de biliyordu. Bunu bildiği için Nigar ne evet ve ne de hayır diyebildi. Hayır dese delicesine aşıktı diyemezdi, evet dese, ailesini karşısında bulacaktı. Nigar, bir müddet düşündükten sonra , Ben ne desem boş, size vereceğim her söz, ailemin ında geçersizdir. Bunun için size söz veremiyorum, babam ne derse o olur, bizde, bizim yöremizde yabancıya kız vermezler dedi ve koşarak uzaklaştı.
Birkaç gün sonra, delikanlı kendi ailesini, Nigarı istetmek için, Nigarın babasına gönderir. Nigarın babasından Nigarı Allahın emri, Peygamberin kavli ile isterler. Ancak, Nigarın babası bende yabancıya verecek kız yok diyerek kestirir atar. Delikanlının babası ise, oğlunun Nigarı delicesine sevdiğini bildiği için, Nigarında oğlunu sevdiğini bildiğinden, birbirlerini seven iki insanın hayatını birleştirmek için, delikanlının babası durumu muhtara O köyün muhtarına anlatır.
Taşlıca köyünün muhtarı ile o köyün ileri gelen büyükleri , Nigarın babasına iknaya giderler, ama bir türlü ikna edemezler, ikna edilmediğini gören, delikanlının babası istemeyerekte olsa geri dönerler.
Nigarın babası, düğürcüler gittikten sonra, Nigarı yanına çağırır, Nigara; kız sen bu oğlanla görüştün mü? Kimler bu gelenler, seni nerden tanıdılar, bana doğruyu söyle, eğer doğruyu söylemessen senin kemiklerini kırarım, öldürürüm diyerek kızı Nigara vurmaya başlar, zavallı kız ise o delikanlıyı tanımadığını , görüşmediğini haykırır, ağlar, sızlar. Annesi ise, kızının ağladığını, dövüldüğünü görünce dayanamaz; dur bey, yalvarırım dur, biricik Nigarımı öldüreceksin, der ve kızını kocasının elinden kurtarmaya çalışır.
Babasının elinden kurtulan Nigar, odasına kapanır, kimseyle görüşmez, yemez içmez deli divane gibi durmadan göz yaşı döker.
Nigarın yaşadığı zor günleri öğrenen delikanlı, bir yandan kendini suçlar, diğer yandında, Nigarla buluşma çarelerini aramaktadır. Delikanlı, kendi köyünün çöpçatan teyzesini aracı olarak Taşlıca köyüne gönderir ve sonunda, Nigarın babasıyla konuşmayı gerçekleştirir, bu görüşme sonucunda, Nigarın babasını ikna eder, törelerine göre de istediği başlığın kendisine verileceğini söyler.
Öte yandan, delikanlı ise; çöpçatan teyzesinin eli boş mu dönecek, dolu mu dönecek, hayır haberlerle mi, yaksa hayırsız haberlerle mi dönecek bunun merakı içinde iken, çöpçatan teyzesi delikanlıya hayırlı haberle varınca, Delikanlı, köyün ileri gelenlerini de alır, Nigarın babasına düğürlüğe giderler ve razı ederler.
Bunu duyan Nigarda, içindeki alevin söneceği günü sabırsızlıkla beklemeye çalışır. Daha sonra, düğün hazırlıkları başlar, Düğün Dernek kurulur, Şehirden davulcular, köçekler getirtilir, böylece: Nigarda Delikanlı birleşeceği günlerin hayalini kurarak sevinç ve mutluluk içindedirler. Akşam üstü damat evinde ateş yakılır, Sinsinler oynanır, gelin evinde ise, kınalar yakılır, sabahlara kadar yenilir, içilir.
Ertesi günü öğle namazından sonra, gelini almak için, gelin halayı ile büyükler gelir. (Gelenek ve göreneklerine göre damat gelmez).
Davul-Zurna ve Köçekçiler eşliğinde kırmızı pullu gelinlik içindeki gelini alırlar, süslenmiş ata bindirirler. Gelin Halayı, tepe yamacına geldiği sırada; Oruç Gazi Sultan Dede, gelin halayının önüne geçerek, durun durun, çalmayın, diye yedi defa seslenir. Davulcu ve gelin halayındakiler aldırış etmezler. Aman Oruç Gazi Dede ne olacak hiç bir şey olmaz, davulsuz gelin gidermiymiş derler. Oruç Gazi Dede, yine, durun, tanrı aşkına durun evlatlarım, benim içime doğdu, Davulu çalarsanız, geline birşeyler olacak çalmayın, sonra sizlerde pişman olursunuz dedi. Fakat, hiç kimseye dinletemedi.
Gelin Halayı ve Gelin tepeye gelince, aniden şimşekler çakmaya, rüzgar esmeye, fırtına kopmaya başladı. O anda, Gelin atı ile beraber olduğu yere taş oldular. Halk panik içinde, sağa sola kaçmaya başladı. Başladı ama iş işten geçmiştir. Talihsiz Nigar (gelin) ve atı, Davulcunun davulu, Nigarın çeyizleri, ayağı kırık sacağı, oldukları yerde taş oldular.
Düğün Halayında bulunanlarda, düğüncülerde, Oruç Gazi Dedenin sözünü dinlemekte çok geç kalmışlardı. Biribirlerine, Oruç Gazi Dede haklıymış, bizlerin cahilliği Nigarın sonu oldu birbirlerini delice seven insanların sonu oldu diye dert yandılar.
Rivayetlere göre: Taşlıca köyünde, kesinlikle davul çalınmaz ve kimsede çalmaya cesaret edemez.
Yıllar sonra olaya inanmayan düğün sahibi, yaşlıların anlattığına aldırış etmez, düğünlerinde köye davulcu çağırır, yenilir içilir, gece Yatsı namazından sonra ateş yıkılır, Sinsinler oynanır, davullar çalınır. O anda Damat evini penceresini aniden alev alır ve yanmaya başlar, davulcu hemen çalmaktan vazgeçer, düğün davetlileri ateşi söndürürler ve eğlence davulsuz devam eder.
Efsaneye göre; aradan yıllar geçer, yine düğün dernek kurulur, düğün sahibi Ağa; Ben biricik oğluma şanlı şöhretli, dillere destan düğün yapacağım, herkes yesin içsin, vursun davullar, çalsın zurnalar der. Yine akşam namazından sonra ateş yakılır, Sinsinler oynanır. O sırada damat evinde bağrışmalar duyulur
Durdurun çalmayı, Ağamız fenalaştı, yetişin, yetişin diye bağırır. Herkes koşarak eve giderler. Bir de ne görsünler; iri yarı dağ gibi Ağa felç olmuş.
Bunun üzerine, o köyün halkı, o günden sonra birdaha davulcu getirtmeye, düğünlü dernekli düğün yapmaya cesaret edememişlerdir, o gün bu gündür köyde davul zurna çalınmaz.
Düğünler davulsuz zurnasız yapılır, aksi halde başlarına bir belnın geleceğine inanırlar.
Olayı yaşayan Oruç Gazi Sultan Dedenin Türbesi yine bu köydedir.
Zavallı delikanlının ise, akıbeti belli değildir. Delikanlının o uğursuz davullu zurnalı düğünden sonra sağ kalıp kalmadığı hakkında hiçbir bilgi yoktur.
Anadolunun şirin bir kasabası olan Kızılcahamama bağlı Taşlıca köyü, kasabaya an etrafı dağlarla çevrili ve taşı çok olan bir yerdir.
Halkı, neşe ve sevinç içinde yaşarlardı, biribirlerine öyle bir bağla bağlanmışlar ki; acı, tatlı günlerde yardımlarını biribirlerinden hiç esirgemezdi. Elele gönül gönüle olmayı insanlara yaraşır olarak kabullenmişler, iyimserliklerini sürdürmeyi bir görev olarak saymışlardır.
Taşlıca köyü 1142 senesinde kurulmuş, kışları çok sert geçermiş, su olmadığı için, halk kar suyu içermiş. Bu yüzden hayvanlar fazla yaşamazlarmış.
Taşlıca köyünde, Nigr adında bir kız varmışki, Nigr köyün en güzel kızlarından biriydi. Babası çobanlık yapardı, 9 çocuğu vardı. Nigar kardeşlerinin en büyüğü olduğu için, evin işleri, çocukların bakımı, tarla, bağ bahçe işleri hep onun üzerindeydi.
Nigr, birgün köy kızlarıyla birlikte tarlaya ekin biçmeye giderken, karşıdan bir atlının geldiğini gördüler. Köye pek yabancı gelmediği için, hepside merak içinde gelen atlının yaklaşmasını beklediler. Nihayet bekledikleri atlı yanlarına yaklaşınca yiğit bir delikanlı olduğunu gördüler.
Delikanlı; ürkek ve titrek sesle Köye nereden gidilir diye sordu, kızlar birbirlerine bu delikanlı kimdir, neyin nesidir gibilerinden bakışırlarken, Nigr ile delikanlı göz göze geldiler. Bu arada Nigr'ın kalbi sanki yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Aynı duygu ve heyecan delikanlıda da belirdi. Ama, Nigr'la Delikanlının bu anlamlı ve heyecanlı bakışlarını diğer kızlara belli etmemeye çalışsalarda, diğer kızların gözünden kaçmamıştı. Fakat, Nigr'ın kızlarla ekin biçmeye, delikanlının da köye gitmesi gerekiyordu. Delikanlı, istemiyerekde olsa, Nigardan gözlerini kaçırdı, arkasına baka baka yoluna devam etti.
Nigr kız arkadaşlarıyla ekin biçmeye gitsede, göz göze geldiği delikanlıyı bir türlü duygularından çıkaramıyordu.
O günden sonra, Nigr'ın kalbindeki ateş, gönlündeki hasret bir yangın gibi içinde alevleniyordu. Delikanlının hayali bir türlü gözünün önünden gitmiyordu, bir görüşte aşık olmuş, aşık olduğu delikanlı için kara sevdaya uğramışki, her geçen gün için için eriyordu, derdini kimseye anlatamıyordu.
Aradan bir süre geçti, yine Nigar tarlaya giderken, ağaçların arasında bir karaltı (gölge) gördü, korku ve heyecanla, karaltıdan uzaklaşmaya, koşmaya başladı. Gölgedeki adam, Nigarın kaçtığını görünce, Nigar yalvarırım kaçma dur, nolursun dur sana kötülük yapacak değilim, sadece konuşmak istiyorum dur diye peşinden bağırarak yalvardı. Nigar, kendisine seslenen sesi duyunca hemen tanıdı. Çünkü, o ses yolda tanıdığı (rastlaştığı) ve onun için kalbinin çarptığı delikanlının sesiydi. Bu sesi duyan Nigar durdu, titrek ve heyecanlı bir sesle ne istiyorsunuz? diye sordu. Delikanlı ise, sizi ilk gördüğüm günden beri unutamıyorum, sizi tanımak, sizinle tanışmak istiyorum. Sizinle evlenmek, acıyı, tatlıyı, paylaşmak istiyorum. Size olan tutkum beni günlerdir kasdı kavurdu, size aşık oldum, sizden ayrı yaşayamam nolur kabul edin, ne isterseniz yaparım, gerekirse kulun kölende olurum diyerek genç kızın ayaklarına kapandı. Nigar; bu teklife dünden razıydı, çünkü delikanlıyı sevmişti, delikanlı için kara sevdaya uğramıştı. Günden güne eriyip gidiyordu. Ama, içlerindeki yanan aşk ateşine rağmen, ailesinin bir yabancıya kız vermeyeceğini de biliyordu. Bunu bildiği için Nigar ne evet ve ne de hayır diyebildi. Hayır dese delicesine aşıktı diyemezdi, evet dese, ailesini karşısında bulacaktı. Nigar, bir müddet düşündükten sonra , Ben ne desem boş, size vereceğim her söz, ailemin ında geçersizdir. Bunun için size söz veremiyorum, babam ne derse o olur, bizde, bizim yöremizde yabancıya kız vermezler dedi ve koşarak uzaklaştı.
Birkaç gün sonra, delikanlı kendi ailesini, Nigarı istetmek için, Nigarın babasına gönderir. Nigarın babasından Nigarı Allahın emri, Peygamberin kavli ile isterler. Ancak, Nigarın babası bende yabancıya verecek kız yok diyerek kestirir atar. Delikanlının babası ise, oğlunun Nigarı delicesine sevdiğini bildiği için, Nigarında oğlunu sevdiğini bildiğinden, birbirlerini seven iki insanın hayatını birleştirmek için, delikanlının babası durumu muhtara O köyün muhtarına anlatır.
Taşlıca köyünün muhtarı ile o köyün ileri gelen büyükleri , Nigarın babasına iknaya giderler, ama bir türlü ikna edemezler, ikna edilmediğini gören, delikanlının babası istemeyerekte olsa geri dönerler.
Nigarın babası, düğürcüler gittikten sonra, Nigarı yanına çağırır, Nigara; kız sen bu oğlanla görüştün mü? Kimler bu gelenler, seni nerden tanıdılar, bana doğruyu söyle, eğer doğruyu söylemessen senin kemiklerini kırarım, öldürürüm diyerek kızı Nigara vurmaya başlar, zavallı kız ise o delikanlıyı tanımadığını , görüşmediğini haykırır, ağlar, sızlar. Annesi ise, kızının ağladığını, dövüldüğünü görünce dayanamaz; dur bey, yalvarırım dur, biricik Nigarımı öldüreceksin, der ve kızını kocasının elinden kurtarmaya çalışır.
Babasının elinden kurtulan Nigar, odasına kapanır, kimseyle görüşmez, yemez içmez deli divane gibi durmadan göz yaşı döker.
Nigarın yaşadığı zor günleri öğrenen delikanlı, bir yandan kendini suçlar, diğer yandında, Nigarla buluşma çarelerini aramaktadır. Delikanlı, kendi köyünün çöpçatan teyzesini aracı olarak Taşlıca köyüne gönderir ve sonunda, Nigarın babasıyla konuşmayı gerçekleştirir, bu görüşme sonucunda, Nigarın babasını ikna eder, törelerine göre de istediği başlığın kendisine verileceğini söyler.
Öte yandan, delikanlı ise; çöpçatan teyzesinin eli boş mu dönecek, dolu mu dönecek, hayır haberlerle mi, yaksa hayırsız haberlerle mi dönecek bunun merakı içinde iken, çöpçatan teyzesi delikanlıya hayırlı haberle varınca, Delikanlı, köyün ileri gelenlerini de alır, Nigarın babasına düğürlüğe giderler ve razı ederler.
Bunu duyan Nigarda, içindeki alevin söneceği günü sabırsızlıkla beklemeye çalışır. Daha sonra, düğün hazırlıkları başlar, Düğün Dernek kurulur, Şehirden davulcular, köçekler getirtilir, böylece: Nigarda Delikanlı birleşeceği günlerin hayalini kurarak sevinç ve mutluluk içindedirler. Akşam üstü damat evinde ateş yakılır, Sinsinler oynanır, gelin evinde ise, kınalar yakılır, sabahlara kadar yenilir, içilir.
Ertesi günü öğle namazından sonra, gelini almak için, gelin halayı ile büyükler gelir. (Gelenek ve göreneklerine göre damat gelmez).
Davul-Zurna ve Köçekçiler eşliğinde kırmızı pullu gelinlik içindeki gelini alırlar, süslenmiş ata bindirirler. Gelin Halayı, tepe yamacına geldiği sırada; Oruç Gazi Sultan Dede, gelin halayının önüne geçerek, durun durun, çalmayın, diye yedi defa seslenir. Davulcu ve gelin halayındakiler aldırış etmezler. Aman Oruç Gazi Dede ne olacak hiç bir şey olmaz, davulsuz gelin gidermiymiş derler. Oruç Gazi Dede, yine, durun, tanrı aşkına durun evlatlarım, benim içime doğdu, Davulu çalarsanız, geline birşeyler olacak çalmayın, sonra sizlerde pişman olursunuz dedi. Fakat, hiç kimseye dinletemedi.
Gelin Halayı ve Gelin tepeye gelince, aniden şimşekler çakmaya, rüzgar esmeye, fırtına kopmaya başladı. O anda, Gelin atı ile beraber olduğu yere taş oldular. Halk panik içinde, sağa sola kaçmaya başladı. Başladı ama iş işten geçmiştir. Talihsiz Nigar (gelin) ve atı, Davulcunun davulu, Nigarın çeyizleri, ayağı kırık sacağı, oldukları yerde taş oldular.
Düğün Halayında bulunanlarda, düğüncülerde, Oruç Gazi Dedenin sözünü dinlemekte çok geç kalmışlardı. Biribirlerine, Oruç Gazi Dede haklıymış, bizlerin cahilliği Nigarın sonu oldu birbirlerini delice seven insanların sonu oldu diye dert yandılar.
Rivayetlere göre: Taşlıca köyünde, kesinlikle davul çalınmaz ve kimsede çalmaya cesaret edemez.
Yıllar sonra olaya inanmayan düğün sahibi, yaşlıların anlattığına aldırış etmez, düğünlerinde köye davulcu çağırır, yenilir içilir, gece Yatsı namazından sonra ateş yıkılır, Sinsinler oynanır, davullar çalınır. O anda Damat evini penceresini aniden alev alır ve yanmaya başlar, davulcu hemen çalmaktan vazgeçer, düğün davetlileri ateşi söndürürler ve eğlence davulsuz devam eder.
Efsaneye göre; aradan yıllar geçer, yine düğün dernek kurulur, düğün sahibi Ağa; Ben biricik oğluma şanlı şöhretli, dillere destan düğün yapacağım, herkes yesin içsin, vursun davullar, çalsın zurnalar der. Yine akşam namazından sonra ateş yakılır, Sinsinler oynanır. O sırada damat evinde bağrışmalar duyulur
Durdurun çalmayı, Ağamız fenalaştı, yetişin, yetişin diye bağırır. Herkes koşarak eve giderler. Bir de ne görsünler; iri yarı dağ gibi Ağa felç olmuş.
Bunun üzerine, o köyün halkı, o günden sonra birdaha davulcu getirtmeye, düğünlü dernekli düğün yapmaya cesaret edememişlerdir, o gün bu gündür köyde davul zurna çalınmaz.
Düğünler davulsuz zurnasız yapılır, aksi halde başlarına bir belnın geleceğine inanırlar.
Olayı yaşayan Oruç Gazi Sultan Dedenin Türbesi yine bu köydedir.
Zavallı delikanlının ise, akıbeti belli değildir. Delikanlının o uğursuz davullu zurnalı düğünden sonra sağ kalıp kalmadığı hakkında hiçbir bilgi yoktur.