CADIII
Bayan Üye
Kırbacını mağarasında unutan Zerdüşt, evine döndüğü günden beri bazı çevrelerin tepkisini almıştır. Yanında kırbacını taşıyasıydı daha mı iyi olurdu bilinmez ama bundan daha kötü eleştriler almayacağı kesin gibi görünüyor. Friedrich Nietzsche, kadının doğası hakkında ortaya koyduğu düşünceleri ile de kendinden söz ettirmiş, çoğu kez karşıt eleştriler alsa da, gerek kadınlar arasından gerekse hemcinsleri tarafından takdir de edilmiştir. Özel hayatında kadınlara bir öpücükten daha fazla yakın olmayan Nietzsche, küçük yaşta babasının ölümüyle annesi ve ablasının sert yaşam biçimiyle yetiştirilmiş, yetişkinliğe adım attıktan sonra da yanlarından ayrılmıştır. Kadınlar hakkındaki fikirlerinde, karşılık bulamadığı aşkı Lou Salome ve ailesinin etkisinin büyük olduğu söylenebilir.
Zerdüşt’ün karşısına çıkan ihtiyar kadın, şöyle der ona;
-“Ne tuhaftır ki yeterince tanımaz kadınları Zerdüşt. Ancak haklıdır onlar hakkında söylediklerinde.”
Her ne kadar insanlığı nihilizmin tahribatlarından korumak, neslinin devamını sağlayabilmek adına yepyeni ve kutsal bir hedef, ilahi anlam ortaya koymaya çalışsa da, psikoloji ve sosyoloji gibi bilim dallarıyla da ilgilenen Nietzsche, kadın ve erkek doğasını temel alarak evlilik ve namus gibi kavramlar hakkında da ilginç ve bir o kadar da güçlü yorumlarda bulunmuştur. Kadınların, erkeklerle kıyaslandığında, Nietzsche'ye dair neden bu kadar uzak kaldıklarını anlamak zor olmasa gerek... Öyleki Zerdüşt, kendisine kadınlar hakkındaki fikrini soran ihtiyar kadına şöyle der;
-"Yanlız erkeklerle konuşurum kadınlar hakkında!"
Kadının ilginç ve bir o kadar da düşündürücü cevabından sonra Zerdüşt kabul eder;
-"Bana da bahset" dedi kadın: "Söylediklerini unutacak kadar ihtiyarım"
Erkeğin gücünü ve kadının muammasını, kadın erkek ilişkilerinin temeline yerleştiren Nietzsche, doğal yaşamın gerektirdiği ölçüde ve yaratı kavramını ön planda tutarak yorum yapar. İnsan doğası üzerine günümüzde dahi kabul gören toplumsal kriterler yaratan Nietzsche, felsefesinin zirvesi olan Üstinsan teorisini de bu yorumlarına katar. Nietzsche'ye göre kadın ve erkek ilişkilerinin yegane amacı, yaratı ve tasarım kavramlarının dışına çıkmamalıdır.
Kadınlar hakkındaki hakikatlerini uzun uzun anlatmak yerine az ve öz yorumda bulunmayı seçen Nietzsche, çoğu kez fikirlerini “paltosunun altında” saklayıp “bu hakikatler afacan bir çocuk gibidir; ağzını kapamasam avaz avaz bağırır” dese de, Zerdüşt’ün ağzından ister istemez sert sözleri kaçırmaktadır.
-“Savaş için eğitilmelidir erkek. Kadın da savaşçıyı dinlendirmek için; Deliliktir bunun dışındaki her şey.”
Friedrich Nietzsche’ye göre kadının doğası sığ ve muammalarla doludur. Fakat bu, her zaman erkeğin kadına karşı kazanacağı anlamına gelmez. Çünkü kadın için erkek sadece bir araçtır, oysa ki gerçek amaç her halükarda hamilelik, yani çocuktur. Konu hakkında şöyle der Nietzsche, Zerdüşt’ün ağzından;
-“Her şey bir muammadır kadında ve kadın için her şeyin tek bir çözümü vardır; Hamileliktir.”
Günümüz sosyo-biyoloji alanındaki araştırma ve incelemeler, bu hakikate yakın sonuçlar vermiştir. Zira kadınların, karşı cinsle olan münasebetlerinde eşeysel seçilime dair izler bulunduğunu, farkındalık dışında olsa da, içgüdüsel olarak böyle davrandığını ve amacın üremek olduğunu söylemek pekte yanlış olmaz. Bu noktada önemli olan konu, bu tür tepki ve seçilimlerin içgüdüsel ve bilinçdışı olduğudur. Bu da kadının tabii doğasıdır.
Friedrich Nietzsche’ye göre kadın ve erkek arasındaki sevgide, her halükarda haysiyet olmalıdır. Bunu erkek tek taraflı olarak başarmak zorundadır. Çünkü, yine Nietzsche’ye göre kadında haysiyet duygusunun idraki oldukça zordur. Fakat yine de sevgideki haysiyet, sevildiğinden hep daha fazla sevmekle mümkündür.
Konu hakkında şöyle der Nietzsche;
-“Haysiyet olmalı sevginizde. Aksi takdirde haysiyeti yeterince idrak edemez kadın. Haysiyetiniz, sevildiğinizden daha fazla sevmek ve hiçbir zaman ikinci olmamak olmalıdır.”
Kadının doğasına dair, Nietzsche, erkeğin egemenliğine duyulan arzuyu dile getirir. Yani, kadın çoğu kez kendi bilmecelerini çözebilecek bir zihinsel yapıya sahip olmasa da, her halükarda erkeğin gücünü ve iktidarını hissetmek ister. Dolayısıyla Nietzsche, sahiplenilemeyen kadının eril türe karşı kin duyacağını şu sözlerle vurgular;
-“Kadın en çok kimden nefret eder? –Demir böyle sormuş mıknatısa: ‘En çok senden nefret ederim, zira çekersin fakat kendinde tutacak kadar güçlü değilsin!.’ “
Nietzsche’nin bu sözlerinden yola çıkarak bazı şahsi yorumlar dile getirmek istiyorum. Kadının kitle psikolojisi içinde günden güne eriyen ve gücünü kaybeden erkek türüne karşı öfkesi, dişi türde eşitlik ve özgürlük istenci doğurmuş olabilir. Çünkü uygarlığın baskısıyla hükmedici ve sahiplenici gücünü kaybeden erkek türü, dönemden döneme daha feminel bir yapıya dönüşmüş ve neredeyse özünü yitirmiştir. Bu sebeple de sahiplenilmeyi ve korunmayı her durumda bir istenç olarak tasarlayan kadın, doğası gereği bu eksikliği fazlasıyla hissetmiş ve özünü kaybetmiş erkek egemenliğine karşı bir tavır almıştır. Günümüzde feminist yaklaşımlar ve kadının erkekle eşitliğini öngören yorumlar, kitle psikolojinin erkekteki olumsuz sonuçlarına dair kadının bir başkaldırısı olarak yorumlanabilir. Fakat bu durumda da dikkat edilmesi gereken nokta, kitle psikolojisiyle özgürlük isteyen kadının da kendi öz-bilincini ve tabiatını inkar edecek duruma gelmiş olmasıdır.
Nietzsche’ye göre kadın için mutluluk, kendine yabancılaşmamış erkeğinin istediklerini olduğu gibi yerine getirmek ve itaat etmektir. Konuyla ilgili olarak Nietzsche, Zerdüşt’ün ağzından şöyle salık verir;
-“Erkeğin mutluluk tarifi şudur ; “Ben isterim!”. Kadının mutluluk tarifi ise şudur; “O ister!”. “İşte şimdi dünya kusursuz oldu!”- Böyle düşünür tüm sevgisiyle itaat eden kadın.”
Kadının zihinsel yapısı, özüne binaen erkeğinkinden farklı bir işleyişe sahiptir. His ve sezgi konusunda kimi noktalarda üstün bir yapı sergileyebilen kadın, güç ve egemenlik konularında ise oldukça basit ve sığ düşünür. Çoğu kez de buna dair olarak çelişkiler yaşasa da, evrimsel açıdan zihni yetisi erkekle kıyaslanamayacak kadar farklıdır. Fakat ortada da bir gerçek vardır, insanoğlunun tüm tarihte egemen güç erkektir. Kadınlar ise doğrudan doğruya hep arka plandadır. Anaerkil olarak yaşanan dönemlerde bile bu, eril olanın istenci doğrultusunda mevcut olabilmiştir. Kısacası hükmedebilmek, yaratabilmek, sadece erkeğe münhasırandır. Kadının bu konuda herhangi bir yetisi ve etkisi, hiçbir dönem olmayacaktır.
Konu dahilinde, Nietzsche’nin neredeyse herkesin bildiği bir ünlü sözü mevcuttur. Konunun sertliğinden yakınanlar, çoğu kez bu sava sert eleştiriler getirse de, kimi çevreler ise sözün sertliğinden kaçış olarak farklı ve bir o kadar da yumuşak yorumlarda bulunmaktadırlar. İhtiyar bir kadının Zerdüşt’e fısıldadığı hakikat şudur;
Kadınlara mı gidiyorsun? O halde kırbacını yanına almayı unutma!”
Yoruma açık olan bu sözde önemli bir nokta vardır. O da bu hakikati, Nietzsche, bir kadının ağzından Zerdüşt’e aktarır. Bu ilginç anektod baz alınarak kastedilen şey daha net anlaşılabilir. Konuyu diğer alıntılarla birlikte analiz ettiğimizde, her halükarda kadının erkeğine teslimiyetinin gerekliliği ve yine erkeğine karşı itaatinin zorunluluğu karşımıza çıkar. Kadın da aslında bu hakimiyetin kendi üzerinde kurulmasını ister. Fakat ruhunun sığlığı ve kendi muammalarını çözemez durumda oluşu, çoğu kez bu egemenliği inkar etmesine sebep olur. Her türlü geri çekiliş ve itilişe rağmen doğası gereği yönetilmeye ve erkek tarafından ıslah edilmeye muhtaç olan kadın, günümüzde dahi başkaldırıp özgürlüğünü eline almak istese de, erkek türü tarafından kontrol edilmeyi amaçlar ve korunmayı ister. Mevzunun farkındalık dışı olup olmadığı elbette tartışılabilir. Lakin hiçbir yorum ve analiz de, bazı hakikatlerin üstünü kolay kolay örtemez.
Zerdüşt’ün karşısına çıkan ihtiyar kadın, şöyle der ona;
-“Ne tuhaftır ki yeterince tanımaz kadınları Zerdüşt. Ancak haklıdır onlar hakkında söylediklerinde.”
Her ne kadar insanlığı nihilizmin tahribatlarından korumak, neslinin devamını sağlayabilmek adına yepyeni ve kutsal bir hedef, ilahi anlam ortaya koymaya çalışsa da, psikoloji ve sosyoloji gibi bilim dallarıyla da ilgilenen Nietzsche, kadın ve erkek doğasını temel alarak evlilik ve namus gibi kavramlar hakkında da ilginç ve bir o kadar da güçlü yorumlarda bulunmuştur. Kadınların, erkeklerle kıyaslandığında, Nietzsche'ye dair neden bu kadar uzak kaldıklarını anlamak zor olmasa gerek... Öyleki Zerdüşt, kendisine kadınlar hakkındaki fikrini soran ihtiyar kadına şöyle der;
-"Yanlız erkeklerle konuşurum kadınlar hakkında!"
Kadının ilginç ve bir o kadar da düşündürücü cevabından sonra Zerdüşt kabul eder;
-"Bana da bahset" dedi kadın: "Söylediklerini unutacak kadar ihtiyarım"
Erkeğin gücünü ve kadının muammasını, kadın erkek ilişkilerinin temeline yerleştiren Nietzsche, doğal yaşamın gerektirdiği ölçüde ve yaratı kavramını ön planda tutarak yorum yapar. İnsan doğası üzerine günümüzde dahi kabul gören toplumsal kriterler yaratan Nietzsche, felsefesinin zirvesi olan Üstinsan teorisini de bu yorumlarına katar. Nietzsche'ye göre kadın ve erkek ilişkilerinin yegane amacı, yaratı ve tasarım kavramlarının dışına çıkmamalıdır.
Kadınlar hakkındaki hakikatlerini uzun uzun anlatmak yerine az ve öz yorumda bulunmayı seçen Nietzsche, çoğu kez fikirlerini “paltosunun altında” saklayıp “bu hakikatler afacan bir çocuk gibidir; ağzını kapamasam avaz avaz bağırır” dese de, Zerdüşt’ün ağzından ister istemez sert sözleri kaçırmaktadır.
-“Savaş için eğitilmelidir erkek. Kadın da savaşçıyı dinlendirmek için; Deliliktir bunun dışındaki her şey.”
Friedrich Nietzsche’ye göre kadının doğası sığ ve muammalarla doludur. Fakat bu, her zaman erkeğin kadına karşı kazanacağı anlamına gelmez. Çünkü kadın için erkek sadece bir araçtır, oysa ki gerçek amaç her halükarda hamilelik, yani çocuktur. Konu hakkında şöyle der Nietzsche, Zerdüşt’ün ağzından;
-“Her şey bir muammadır kadında ve kadın için her şeyin tek bir çözümü vardır; Hamileliktir.”
Günümüz sosyo-biyoloji alanındaki araştırma ve incelemeler, bu hakikate yakın sonuçlar vermiştir. Zira kadınların, karşı cinsle olan münasebetlerinde eşeysel seçilime dair izler bulunduğunu, farkındalık dışında olsa da, içgüdüsel olarak böyle davrandığını ve amacın üremek olduğunu söylemek pekte yanlış olmaz. Bu noktada önemli olan konu, bu tür tepki ve seçilimlerin içgüdüsel ve bilinçdışı olduğudur. Bu da kadının tabii doğasıdır.
Friedrich Nietzsche’ye göre kadın ve erkek arasındaki sevgide, her halükarda haysiyet olmalıdır. Bunu erkek tek taraflı olarak başarmak zorundadır. Çünkü, yine Nietzsche’ye göre kadında haysiyet duygusunun idraki oldukça zordur. Fakat yine de sevgideki haysiyet, sevildiğinden hep daha fazla sevmekle mümkündür.
Konu hakkında şöyle der Nietzsche;
-“Haysiyet olmalı sevginizde. Aksi takdirde haysiyeti yeterince idrak edemez kadın. Haysiyetiniz, sevildiğinizden daha fazla sevmek ve hiçbir zaman ikinci olmamak olmalıdır.”
Kadının doğasına dair, Nietzsche, erkeğin egemenliğine duyulan arzuyu dile getirir. Yani, kadın çoğu kez kendi bilmecelerini çözebilecek bir zihinsel yapıya sahip olmasa da, her halükarda erkeğin gücünü ve iktidarını hissetmek ister. Dolayısıyla Nietzsche, sahiplenilemeyen kadının eril türe karşı kin duyacağını şu sözlerle vurgular;
-“Kadın en çok kimden nefret eder? –Demir böyle sormuş mıknatısa: ‘En çok senden nefret ederim, zira çekersin fakat kendinde tutacak kadar güçlü değilsin!.’ “
Nietzsche’nin bu sözlerinden yola çıkarak bazı şahsi yorumlar dile getirmek istiyorum. Kadının kitle psikolojisi içinde günden güne eriyen ve gücünü kaybeden erkek türüne karşı öfkesi, dişi türde eşitlik ve özgürlük istenci doğurmuş olabilir. Çünkü uygarlığın baskısıyla hükmedici ve sahiplenici gücünü kaybeden erkek türü, dönemden döneme daha feminel bir yapıya dönüşmüş ve neredeyse özünü yitirmiştir. Bu sebeple de sahiplenilmeyi ve korunmayı her durumda bir istenç olarak tasarlayan kadın, doğası gereği bu eksikliği fazlasıyla hissetmiş ve özünü kaybetmiş erkek egemenliğine karşı bir tavır almıştır. Günümüzde feminist yaklaşımlar ve kadının erkekle eşitliğini öngören yorumlar, kitle psikolojinin erkekteki olumsuz sonuçlarına dair kadının bir başkaldırısı olarak yorumlanabilir. Fakat bu durumda da dikkat edilmesi gereken nokta, kitle psikolojisiyle özgürlük isteyen kadının da kendi öz-bilincini ve tabiatını inkar edecek duruma gelmiş olmasıdır.
Nietzsche’ye göre kadın için mutluluk, kendine yabancılaşmamış erkeğinin istediklerini olduğu gibi yerine getirmek ve itaat etmektir. Konuyla ilgili olarak Nietzsche, Zerdüşt’ün ağzından şöyle salık verir;
-“Erkeğin mutluluk tarifi şudur ; “Ben isterim!”. Kadının mutluluk tarifi ise şudur; “O ister!”. “İşte şimdi dünya kusursuz oldu!”- Böyle düşünür tüm sevgisiyle itaat eden kadın.”
Kadının zihinsel yapısı, özüne binaen erkeğinkinden farklı bir işleyişe sahiptir. His ve sezgi konusunda kimi noktalarda üstün bir yapı sergileyebilen kadın, güç ve egemenlik konularında ise oldukça basit ve sığ düşünür. Çoğu kez de buna dair olarak çelişkiler yaşasa da, evrimsel açıdan zihni yetisi erkekle kıyaslanamayacak kadar farklıdır. Fakat ortada da bir gerçek vardır, insanoğlunun tüm tarihte egemen güç erkektir. Kadınlar ise doğrudan doğruya hep arka plandadır. Anaerkil olarak yaşanan dönemlerde bile bu, eril olanın istenci doğrultusunda mevcut olabilmiştir. Kısacası hükmedebilmek, yaratabilmek, sadece erkeğe münhasırandır. Kadının bu konuda herhangi bir yetisi ve etkisi, hiçbir dönem olmayacaktır.
Konu dahilinde, Nietzsche’nin neredeyse herkesin bildiği bir ünlü sözü mevcuttur. Konunun sertliğinden yakınanlar, çoğu kez bu sava sert eleştiriler getirse de, kimi çevreler ise sözün sertliğinden kaçış olarak farklı ve bir o kadar da yumuşak yorumlarda bulunmaktadırlar. İhtiyar bir kadının Zerdüşt’e fısıldadığı hakikat şudur;
Kadınlara mı gidiyorsun? O halde kırbacını yanına almayı unutma!”
Yoruma açık olan bu sözde önemli bir nokta vardır. O da bu hakikati, Nietzsche, bir kadının ağzından Zerdüşt’e aktarır. Bu ilginç anektod baz alınarak kastedilen şey daha net anlaşılabilir. Konuyu diğer alıntılarla birlikte analiz ettiğimizde, her halükarda kadının erkeğine teslimiyetinin gerekliliği ve yine erkeğine karşı itaatinin zorunluluğu karşımıza çıkar. Kadın da aslında bu hakimiyetin kendi üzerinde kurulmasını ister. Fakat ruhunun sığlığı ve kendi muammalarını çözemez durumda oluşu, çoğu kez bu egemenliği inkar etmesine sebep olur. Her türlü geri çekiliş ve itilişe rağmen doğası gereği yönetilmeye ve erkek tarafından ıslah edilmeye muhtaç olan kadın, günümüzde dahi başkaldırıp özgürlüğünü eline almak istese de, erkek türü tarafından kontrol edilmeyi amaçlar ve korunmayı ister. Mevzunun farkındalık dışı olup olmadığı elbette tartışılabilir. Lakin hiçbir yorum ve analiz de, bazı hakikatlerin üstünü kolay kolay örtemez.