ashli
Bayan Üye
Jennifer Lawrence, pazar gecesi dağıtılan 85. Akademi Ödülleri’nde ‘Umut Işığım’daki rolüyle, 22 yaşında en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazandı, bir anda sektörün yıldızlarından biri oldu. Peki kim bu genç kadın?
Jennifer Lawrence, pazar gecesi sahiplerini bulan 85. Akademi Ödülleri’nde “Umut Işığım / Silver Linings Playbook”daki rolüyle 22 yaşında En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar’a uzanarak bir anda sektörün yıldızlarından biri oldu.
Şu anda ünlü sinema veri tabanı imdb’deki yıldız metre denilen popülerlik listesinin de en tepesinde. Bu başarıyı 2010’dan bu yana birkaç yıl içinde kariyer basamaklarını üçer beşer çıkarak yakaladığı düşünülürse, genç neslin işini ciddiye alan, en parlak ismiyle karşı karşıya olduğumuz sonucuna varılabilir.
1990’da Louisville, Kentucky’de çocuk kampı işleten bir ailenin üç çocuğundan biri olarak doğan Lawrence, oyunculuk yapmaya 14 yaşında karar veriyor ve bu azimle liseyi yaşıtlarından önce bitiriyor. “Okulda herkesten daha aptal hissediyordum. İçeride, bir sırada oturmaktan nefret ediyordum. Okul beni neredeyse öldürüyordu” gibi cümleler kurduğunu okuyunca, bir an önce mezun olmaya bakıp sonra da prestijli oyunculuk okullarının kapılarını aşındırmamasına şaşırmamalı.
Spielberg ile karşılaşma
2006’da televizyon yapımlarıyla başladığı kariyerinde Oscar adaylığı almak için pek beklemesi gerekmiyor: 2010’un gözde bağımsız filmi “Gerçeğin Parçaları / Winter’s Bone”da zorla kendisini seçtirdiği Ree rolüyli bir anda en göz önündeki isimlerden birine dönüştürüyor.
Debra Granik’in yönettiği filmde sert, azimli kız Ree’yi çok olgun, serinkanlı, izleyenin bir daha unutamayacağı bir performansla canlandırıyor. Hem sektörün hem izleyicilerin dikkatini çeken bu rol ona En İyi Kadın Oyuncu dalında ilk Oscar adaylığını kazandırıyor. Bu filmden sonra onunla karşılaşan Steven Spielberg’ün onu durdurup “Sen, o Jennifer Lawrence mısın?” diye sorduğu dilden dile dolaşıyor.
“Winter’s Bone”u büyük bütçeli bir Hollywood filmi “X-Men: First Class” takip ediyor. Magneto, Xavier gibi ‘baba’ X-Men karakterlerinin gençliğini konu alan filmde Lawrence’a düşen rol, serinin Magneto tarafının başkarakterlerinden Raven, nam-ı diğer Mystique’in gençliği... Bu filmde, Michael Fassbender ve James McAvoy’un gerisinde kalsa da film, Lawrence’ın sektördeki yükselişine işaret ediyordu.
‘X-Men’ ile patlıyor
Ticari sinemada asıl patlaması “X-Men: First Class”dan çok kısa bir süre karşımıza çıkan “Açlık Oyunları / The Hunger Games”le oldu. Zaten Suzanne Collins’in çok satan gençlik serisinden uyarlanması sebebiyle filmin gişede para basması bekleniyordu. Lawrence, distopik bir dünyada geçen, kurayla seçilen gençlerin birbirini avladığı acımasız bir televizyon şovunu konu alan filmin ana karakteri Katniss Everdeen’i canlandırıyordu. Filmin dünya çapındaki 686 milyon dolarlık hasılatında önemli bir payı olduğunu da eklemek lazım.
Winslet’a benzetilebilir
Erken yaşta kazandığı ün, ciddiyeti, serinkanlı performanslarıyla mutlaka birine benzetilecekse Kate Winslet’ın izinden gittiği söylenebilir.
Lawrence’ın kendisiyle aynı nesilde ve aynı kalibrede aktör bulmakta zorlanıyor gibi bir hali var. “Neslimin Robert Redford’ları, Paul Newman’ları nerede? Rol yapabilen filintalar nerede?” diye soruyor. Haksız da değil. Hepi topu 8 yıllık kariyerinde, “Winter’s Bone” gibi bir karakter dramında unutulmaz bir karakter yarattı; “Açlık Oyunları” gibi bir gişe devinin oyunculuk yükünü neredeyse tek başına sırtladı; “Umut Işığım”da sıradandan çok farklı olmayan bir romantik komedi kadınını farklı kılıp Oscar’ı kucakladı.
Guardian da Oscar’a odaklandı
İngiliz The Guardian gazetesi, Oscar heycanını G2 adlı ekinin kapağına taşıdı. Kapakta ‘Pi’nin Yaşamı’ ile ‘Lincoln’ filmlerinden görsel kulanıldı.
Lawrence’ın ünle imtihanı
Lawrence’ın şöhretle imtihanı çoktan başladı bile ama eski söyleşilerinden birinde ünlü olmak istemediğini belirterek, “Twilight” serisinin Kristen Stewart’ının yerinde olmamayı umuyordu: “O kadar ünlü olmayı asla istemem. Kendimi öyle bir kargaşanın içinde bulsam nasıl davranırım hiçbir fikrim yok”.
Oscar getiren rol neydi?
“Umut Işığım”, ilk bakışta sıradan bir romantik komedi gibi gözükse de, yönetmen koltuğunda “Üç Kral / Three Kings”, “The Fighter” filmlerinin yönetmeni David O. Russell gibi tecrübeli bir isim oturuyor. Filmde Jenniffer Lawrence, kocasını kaybettikten sonra ruhsal dengesi de bozulmuş Jennifer’ı canlandırırken, rol arkadaşı Bradley Cooper bipolar Pat rolünde karşımıza çıkıyor. Lawrence, Tiffany’nin dengesizliğini, kırılganlığını, öfkesini ve hayal kırıklarını mizahla karıştırarak yansıtmayı başarmanın yanı sıra komedi türünde zamanlaması çok iyi bir oyuncu olduğunu da kanıtlıyor.
“Winter’s Bone”a nasıl seçildi?
Lawrence’ın başarısını tırnaklarıyla kazıdığı söylenebilir; en azından okuduğu en iyi kadın rolü olarak tanımladığı Ree’yi canlandırdığı “Winter’s Bone”a seçilmek için çok uğraşmış: “Ree’nin ‘Hayır’ı yanıt olarak kabul etmemesinden ve inadından çok etkilendim. New York’tan seçmelerin yapıldığı Kanada’ya olabildiğimce çirkin gittim. Bir hafta saçımı yıkamadım. Makyaj yapmadım. Çok yorgun argındım. Sanırım kaşlarımdan da buz saçakları sarkıyordu.”