Neden Fotoğrafa Resim Deriz - Ali İhsan Ökten
Fotoğrafa neden resim deriz? Oysa ki resimde fotoğrafta iki görsel sanat ürünü ancak birbirinden çok farklı şeylerdir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre FOTOĞRAF, Fransızca kökenli “photographe” kelimesinden Türkçe’ye geçmiş. Anlamı:
1-Görüntüyü, ışığa karşı duyarlıklı cam, kağıt vb. bir yüzey üzerinde özel makine ile tespit etme yöntemi.
2-Bu yöntemle aktarılarak çoğaltılan resim, foto.
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre RESİM, Arapça kökenli “resm” kelimesinden Türkçe’ye geçmiş. Anlamı:
1-Varlıkların, doğadaki görünüşlerinin kalem, fırça gibi araçlarla kağıt, bez vb. gibi üzerinde yapılan biçimleri.
2-Bunu yapmak için gerekli yöntemleri öğreten sanat.
3-Fotoğraf
TDK’nun bile fotoğrafa resim demesi halk arasındaki kullanım alışkanlığından veya edebiyatçılarımızın uzun bir süre eserlerinde ısrarla fotoğrafa resim demesinden olsa gerek. Bu çoğumuz içinde geçerlidir. Ciddi anlamda fotoğrafla ilgilenene kadar fotoğrafa resim derdik.
Fotoğrafa resim denmesinin nedenini belki geçmişte aramalıyız. Fotoğraf henüz gelişimini tamamlamadan 1850’li yıllarda, bazıları onun güçlü bir ileti ve anlatım aracı olacağını sezinlemiştir. “Doğrudan fotoğraf” ekolünün savunucuları arasında olan ve daha sonra birkaç kez görüş değiştiren, ilk fotoğraf kuramcıları arasında yer alan, “Naturalist Fotoğraf” kavramının yaratıcısı Peter Henry Emerson, Pictorializm veya Pictorial fotoğrafçılık (RESİMSİ FOTOĞRAF) akımının öncülerindendir. Alfred Stieglitz de bu tarzda uzun yıllar fotoğraf çalışması yapmıştır. Edward Weston’ında kısa bir süre de olsa aynı tür uygulamaları vardır. Ancak her ikisi de daha sonra bu tarzın fotoğraftan çok resme benzediğini savunarak doğrudan fotoğrafa yönelmişlerdir. Yine 1850’li yıllarda rötuşlu fotoğrafların yaygınlaşması ile fotoğrafçıların yanında rötuşçular ve ressamlar çalışmaya başlamıştır. Bu kişiler fotoğraf üzerinde oynamalar yaparak fotoğrafı resme biraz daha yaklaştırmıştır.
Bu fotoğrafa resim dememizi ne kadar etkilemiştir, bilemiyorum. Veya diğer ülkelerde böyle bir sözcük veya kavram karışıklığı var mı onu da bilemiyorum. Biz kendi sınırlarımız içine dönersek bu konuda AYDIN OY, 1974 yılında şöyle yazmış.
“Dilimizde fotoğrafın adı, çoğu kez “resim” oldu. Eski bir geleneğin sözcüğü, tekniğin yeni sözcüğüne kafa tuttu. Günlük dilimizdeki bu kullanış, edebiyatımıza da geçmiş ve konusu fotoğrafla ilgili olan şiirlerin çoğunda fotoğraf yerine resim denmişti. Edebiyatımızda fotoğrafla şiirin arkadaşlığı 120-130 yıl öncesinden başlar…”
Bir resmin veya fotoğrafın karşısında duygulanma dalgaları ilk olarak Tevfik Fikret’te belirir. Tevfik Fikret hem ressamdır hem şair. “Resmin Karşısında” adlı şiirinde, evladını kaybetmiş bir babanın halini ve onunla ilgili, kendi duygularını dile getirir. Şiire konu olan oğlu Nijad’ın ölümü üzerine yas tutan Recaizade Mahmud Ekrem’in fotoğrafıdır. Peyami Safa’nın “Fotoğraf ve Resim” başlıklı denemesinde fotoğraf-resim ilişkisini şöyle anlatır; “Fotoğraf fotoğraftır. Doğrunun emrinde çalışır. Bütün güzelliği doğruluğundan gelir. Resimde resimdir. Güzelin emrinde çalışır. Bütün doğruluğu insan ruhu ile eşya arasındaki münasebetin neticelerini tespit etmesinden gelir.” Aydın Oy, bir yazısında M.Akif Ersoy, Z.Osman Saba, M.Cevdet Anday gibi birçok edebiyatçının fotoğraftan esinlenerek eserler yazdığını belirtmiştir.
Bu durumda fotoğrafa resim denmesinin de 120-130 yıllık bir geçmişi olabileceğini tahmin edebiliriz. Bunca sürenin alışkanlığını da bir anda söküp atmak kolay olmasa gerek. Ancak günümüzde edebiyat eserlerinde fotoğraf kelimesinin daha ağırlıklı olarak daha bilinçli olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Yazın dünyasında şiir ve fotoğraf oldukça yakın bir ilişki içindedir. Şairin sözcük kalıplarına döktüğü imgelem gücü fotoğrafın görsel çarpıcılığında yaratılan büyülü sevginin gizem yükünü katlamaktadır. Enis Batur, Bordeaux Seyahatnamesi adlı kitabının “Fotoğraf Denemek” başlıklı bölümünde çektiği siyah-beyaz ve renkli fotoğraflardan bahseder.
Fotoğrafa resim denmesinde bir diğer neden fotoğraf kelimesinden ziyade resim kelimesinin insanlara daha kullanışlı gelmesindendir. Çünkü insanlarımız özellikle çektirdikleri vesikalık fotoğraflara resim deme alışkanlığındadır. Bir de insanların kart üzerindeki kendilerinin, yakınlarının veya arkadaşlarının görüntülerine resim demeleri onlara daha yakın gelmiş olabilir. Bu durum edebiyatımızda da böyle yerleşmiştir. Hatta aynı eser içinde hem fotoğraf hem resim sözcüklerini görebiliriz. Bu gibi nedenlerle edebiyatında katkısıyla fotoğrafa resim demeye devam ediyoruz.
Birde fotoğrafı hem sanat hem de zanaat olarak kabul edersek konuya biraz daha açıklık getirmiş olabiliriz. Diğer sanat dallarında bir resimci, sinema dükkanı veya heykeltıraş market yoktur. Fotoğrafta ise fotoğraf market, fotoğraf dükkanı veya fotoğrafçı gibi meslekler vardır. Durum böyle olunca bunun topluma yansımasını düşündüğümüzde fotoğrafa resim denmesini normal karşılayabiliriz.
Bir söyleşisinde Ara Güler’in fotoğrafa ısrarla resim demesi ve sonunda neden resim diyorsunuza yanıtı; “Fotoğraf ile resim kelimeleri aynı anlamdadır. Fotoğraf yerine resim kelimesi de kullanılabilir zira 'resmetmek' fotoğraf çekmekten gelmektedir."
Fotoğrafın sanat olup olmadığı ve fotoğraf-resim arasındaki yüzyıllık tartışmaları fotoğrafın yaratıcılık konusundaki ilk kuramcısı Laszlo Moholy-Nagy, doğru bir yere yerleştirir. Fotoğrafın diğer grafik sanatlar arasında yerini sağlamlaştıran Moholy’e göre; “Sanatçılarla fotoğrafçıların sürekli tartıştıkları, fotoğrafın sanat olup, olmadığı sorusu yanlış bir sorudur. Fotoğrafın resmin yerini alması söz konusu değildir, önemli olan bugünün resim anlayışıyla fotoğrafın nasıl bir ilişki içinde olduğunu belirlemek ve sanayi devrimi sonucunda oluşan yeni tekniklerin optik yaratımda yeni biçimlerin doğmasına nasıl katkıda bulunduğunu göstermektir. O güne kadar fotoğraf konusunda yapılan yorumlar, resim alanındaki estetik ve felsefi kavramlara dayanıyordu. Oysa fotoğrafın kendi yasalarının incelenmesi, ışığın kendi başına biçimler yarattığının bilinmesi gerekirdi. Fotoğrafın kendi yasalarını belirlemesi ile sanat eleştirmenlerinin görüşlerine karşı bağımsızlığını ilan etti. Böylece fotoğraf sayesinde insanlık, çevresini ve kendi varoluşunu yepyeni gözlerle görmeye başlamıştır.”
Man Ray ise fotoğraf-resim arasındaki soruna kendince şöyle bir yorumda bulunur. “Fotoğrafını çekemediğim şeylerin resmini yaparım, resmini yapamadığım şeylerinse fotoğrafını çekerim”.
Celal Soycan ise “VE FOTOĞRAF …. VE RESİM” şiirinde Ara Güler ve Lazslo Moholy-Nagy’e nazire yaparcasına fotoğraf ve resmi doğru yerlere yerleştirir.
VE FOTOĞRAF…. VE RESİM
fotoğraf: dondurulmuş andır
resim: akan zamandır
fotoğraf: tanıktır
resim: yargıçtır
fotoğraf: herkesle konuşur
resim: kendine bile susar
fotoğraf: merhaba der
resim: dua eder
fotoğraf: ele gelir
resim: ele geçirir
fotoğraf: göldür
resim: çöldür
fotoğraf: uçurtmadır
resim: uçurumdur
fotoğraf: susarken çığlık atar
resim: çığlık atarken susar
fotoğraf: hatırlatır
resim: düşündürür
fotoğraf: bakıştır, gözdür
resim: dokunuştur, sözdür
fotoğraf: kendini sonlar
resim: kendini sollar
fotoğraf: düştür, enine yürür
resim: düşüştür, dikine yürür
fotoğraf: anar
resim: kanar
fotoğraf: nesneden insanadır
resim: insandan insanadır
fotoğraf: tülden bakar
resim: külden bakar
fotoğraf: saatin sesidir
resim: zamanın nefesidir
fotoğraf: gerçeğin düşüdür
resim: düşün gerçeğidir
fotoğraf: anlam kurar
resim: anlam kırar
fotoğraf: görüntünün donma noktasıdır
resim: görüntünün erime noktasıdır
fotoğraf: çocuğun uyku halidir
resim: uykunun çocuk halidir
fotoğraf: noktadır
resim: üç noktadır
Artık fotoğrafın içine Photoshop’da girdiğine göre (Türkçeye çevirirsek aydınlık oda, ışık veya fotoğraf dükkanı) bazı fotoğrafları resimden ayırt etmek mümkün olmuyor. Gerçi önceden beri var olan ışıkla boyama, fotoğraf boyama veya fotoğraf üzerine olan diğer tekniklerde bir tür fotoğrafı resimselleştirmek değil midir? Veya karanlık odada da bunlar yapılmıyor muydu? Evet diyebiliriz. Ancak insanın karanlıkta yürümesi nasıl zorsa karanlık odada yapacağı şeyler de sınırlı olabilir. Aydınlığa geçen insanın veya ışığı gören insanın yaratıcılığı artar. Teknik, sanata can suyu katan, yaratıcılığı biçimlendiren, yapıtla bütünleştiren bir uygulama olduğuna göre gelişen teknoloji veya tekniğe de karşı çıkmanın anlamı yoktur.
Sonuç olarak konuya sanatsal ve kültürel anlamda bakılırsa, “fotoğraf” yerine “resim” demek, yapılan işi bir anlamda tam olarak yerine koymamak veya karıştırmaktır. Her iki sözcüğün birbirinin yerine kullanılması kavram karmaşasına yol açmıştır. Bu duruma sanatçıların, edebiyatçıların veya toplumun genel olarak bütünün sanata, kültüre ve edebiyata bakış açılarındaki yanlışlıklarının bir yansıması olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ali İhsan Ökten
Fotoğrafa neden resim deriz? Oysa ki resimde fotoğrafta iki görsel sanat ürünü ancak birbirinden çok farklı şeylerdir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre FOTOĞRAF, Fransızca kökenli “photographe” kelimesinden Türkçe’ye geçmiş. Anlamı:
1-Görüntüyü, ışığa karşı duyarlıklı cam, kağıt vb. bir yüzey üzerinde özel makine ile tespit etme yöntemi.
2-Bu yöntemle aktarılarak çoğaltılan resim, foto.
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre RESİM, Arapça kökenli “resm” kelimesinden Türkçe’ye geçmiş. Anlamı:
1-Varlıkların, doğadaki görünüşlerinin kalem, fırça gibi araçlarla kağıt, bez vb. gibi üzerinde yapılan biçimleri.
2-Bunu yapmak için gerekli yöntemleri öğreten sanat.
3-Fotoğraf
TDK’nun bile fotoğrafa resim demesi halk arasındaki kullanım alışkanlığından veya edebiyatçılarımızın uzun bir süre eserlerinde ısrarla fotoğrafa resim demesinden olsa gerek. Bu çoğumuz içinde geçerlidir. Ciddi anlamda fotoğrafla ilgilenene kadar fotoğrafa resim derdik.
Fotoğrafa resim denmesinin nedenini belki geçmişte aramalıyız. Fotoğraf henüz gelişimini tamamlamadan 1850’li yıllarda, bazıları onun güçlü bir ileti ve anlatım aracı olacağını sezinlemiştir. “Doğrudan fotoğraf” ekolünün savunucuları arasında olan ve daha sonra birkaç kez görüş değiştiren, ilk fotoğraf kuramcıları arasında yer alan, “Naturalist Fotoğraf” kavramının yaratıcısı Peter Henry Emerson, Pictorializm veya Pictorial fotoğrafçılık (RESİMSİ FOTOĞRAF) akımının öncülerindendir. Alfred Stieglitz de bu tarzda uzun yıllar fotoğraf çalışması yapmıştır. Edward Weston’ında kısa bir süre de olsa aynı tür uygulamaları vardır. Ancak her ikisi de daha sonra bu tarzın fotoğraftan çok resme benzediğini savunarak doğrudan fotoğrafa yönelmişlerdir. Yine 1850’li yıllarda rötuşlu fotoğrafların yaygınlaşması ile fotoğrafçıların yanında rötuşçular ve ressamlar çalışmaya başlamıştır. Bu kişiler fotoğraf üzerinde oynamalar yaparak fotoğrafı resme biraz daha yaklaştırmıştır.
Bu fotoğrafa resim dememizi ne kadar etkilemiştir, bilemiyorum. Veya diğer ülkelerde böyle bir sözcük veya kavram karışıklığı var mı onu da bilemiyorum. Biz kendi sınırlarımız içine dönersek bu konuda AYDIN OY, 1974 yılında şöyle yazmış.
“Dilimizde fotoğrafın adı, çoğu kez “resim” oldu. Eski bir geleneğin sözcüğü, tekniğin yeni sözcüğüne kafa tuttu. Günlük dilimizdeki bu kullanış, edebiyatımıza da geçmiş ve konusu fotoğrafla ilgili olan şiirlerin çoğunda fotoğraf yerine resim denmişti. Edebiyatımızda fotoğrafla şiirin arkadaşlığı 120-130 yıl öncesinden başlar…”
Bir resmin veya fotoğrafın karşısında duygulanma dalgaları ilk olarak Tevfik Fikret’te belirir. Tevfik Fikret hem ressamdır hem şair. “Resmin Karşısında” adlı şiirinde, evladını kaybetmiş bir babanın halini ve onunla ilgili, kendi duygularını dile getirir. Şiire konu olan oğlu Nijad’ın ölümü üzerine yas tutan Recaizade Mahmud Ekrem’in fotoğrafıdır. Peyami Safa’nın “Fotoğraf ve Resim” başlıklı denemesinde fotoğraf-resim ilişkisini şöyle anlatır; “Fotoğraf fotoğraftır. Doğrunun emrinde çalışır. Bütün güzelliği doğruluğundan gelir. Resimde resimdir. Güzelin emrinde çalışır. Bütün doğruluğu insan ruhu ile eşya arasındaki münasebetin neticelerini tespit etmesinden gelir.” Aydın Oy, bir yazısında M.Akif Ersoy, Z.Osman Saba, M.Cevdet Anday gibi birçok edebiyatçının fotoğraftan esinlenerek eserler yazdığını belirtmiştir.
Bu durumda fotoğrafa resim denmesinin de 120-130 yıllık bir geçmişi olabileceğini tahmin edebiliriz. Bunca sürenin alışkanlığını da bir anda söküp atmak kolay olmasa gerek. Ancak günümüzde edebiyat eserlerinde fotoğraf kelimesinin daha ağırlıklı olarak daha bilinçli olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Yazın dünyasında şiir ve fotoğraf oldukça yakın bir ilişki içindedir. Şairin sözcük kalıplarına döktüğü imgelem gücü fotoğrafın görsel çarpıcılığında yaratılan büyülü sevginin gizem yükünü katlamaktadır. Enis Batur, Bordeaux Seyahatnamesi adlı kitabının “Fotoğraf Denemek” başlıklı bölümünde çektiği siyah-beyaz ve renkli fotoğraflardan bahseder.
Fotoğrafa resim denmesinde bir diğer neden fotoğraf kelimesinden ziyade resim kelimesinin insanlara daha kullanışlı gelmesindendir. Çünkü insanlarımız özellikle çektirdikleri vesikalık fotoğraflara resim deme alışkanlığındadır. Bir de insanların kart üzerindeki kendilerinin, yakınlarının veya arkadaşlarının görüntülerine resim demeleri onlara daha yakın gelmiş olabilir. Bu durum edebiyatımızda da böyle yerleşmiştir. Hatta aynı eser içinde hem fotoğraf hem resim sözcüklerini görebiliriz. Bu gibi nedenlerle edebiyatında katkısıyla fotoğrafa resim demeye devam ediyoruz.
Birde fotoğrafı hem sanat hem de zanaat olarak kabul edersek konuya biraz daha açıklık getirmiş olabiliriz. Diğer sanat dallarında bir resimci, sinema dükkanı veya heykeltıraş market yoktur. Fotoğrafta ise fotoğraf market, fotoğraf dükkanı veya fotoğrafçı gibi meslekler vardır. Durum böyle olunca bunun topluma yansımasını düşündüğümüzde fotoğrafa resim denmesini normal karşılayabiliriz.
Bir söyleşisinde Ara Güler’in fotoğrafa ısrarla resim demesi ve sonunda neden resim diyorsunuza yanıtı; “Fotoğraf ile resim kelimeleri aynı anlamdadır. Fotoğraf yerine resim kelimesi de kullanılabilir zira 'resmetmek' fotoğraf çekmekten gelmektedir."
Fotoğrafın sanat olup olmadığı ve fotoğraf-resim arasındaki yüzyıllık tartışmaları fotoğrafın yaratıcılık konusundaki ilk kuramcısı Laszlo Moholy-Nagy, doğru bir yere yerleştirir. Fotoğrafın diğer grafik sanatlar arasında yerini sağlamlaştıran Moholy’e göre; “Sanatçılarla fotoğrafçıların sürekli tartıştıkları, fotoğrafın sanat olup, olmadığı sorusu yanlış bir sorudur. Fotoğrafın resmin yerini alması söz konusu değildir, önemli olan bugünün resim anlayışıyla fotoğrafın nasıl bir ilişki içinde olduğunu belirlemek ve sanayi devrimi sonucunda oluşan yeni tekniklerin optik yaratımda yeni biçimlerin doğmasına nasıl katkıda bulunduğunu göstermektir. O güne kadar fotoğraf konusunda yapılan yorumlar, resim alanındaki estetik ve felsefi kavramlara dayanıyordu. Oysa fotoğrafın kendi yasalarının incelenmesi, ışığın kendi başına biçimler yarattığının bilinmesi gerekirdi. Fotoğrafın kendi yasalarını belirlemesi ile sanat eleştirmenlerinin görüşlerine karşı bağımsızlığını ilan etti. Böylece fotoğraf sayesinde insanlık, çevresini ve kendi varoluşunu yepyeni gözlerle görmeye başlamıştır.”
Man Ray ise fotoğraf-resim arasındaki soruna kendince şöyle bir yorumda bulunur. “Fotoğrafını çekemediğim şeylerin resmini yaparım, resmini yapamadığım şeylerinse fotoğrafını çekerim”.
Celal Soycan ise “VE FOTOĞRAF …. VE RESİM” şiirinde Ara Güler ve Lazslo Moholy-Nagy’e nazire yaparcasına fotoğraf ve resmi doğru yerlere yerleştirir.
VE FOTOĞRAF…. VE RESİM
fotoğraf: dondurulmuş andır
resim: akan zamandır
fotoğraf: tanıktır
resim: yargıçtır
fotoğraf: herkesle konuşur
resim: kendine bile susar
fotoğraf: merhaba der
resim: dua eder
fotoğraf: ele gelir
resim: ele geçirir
fotoğraf: göldür
resim: çöldür
fotoğraf: uçurtmadır
resim: uçurumdur
fotoğraf: susarken çığlık atar
resim: çığlık atarken susar
fotoğraf: hatırlatır
resim: düşündürür
fotoğraf: bakıştır, gözdür
resim: dokunuştur, sözdür
fotoğraf: kendini sonlar
resim: kendini sollar
fotoğraf: düştür, enine yürür
resim: düşüştür, dikine yürür
fotoğraf: anar
resim: kanar
fotoğraf: nesneden insanadır
resim: insandan insanadır
fotoğraf: tülden bakar
resim: külden bakar
fotoğraf: saatin sesidir
resim: zamanın nefesidir
fotoğraf: gerçeğin düşüdür
resim: düşün gerçeğidir
fotoğraf: anlam kurar
resim: anlam kırar
fotoğraf: görüntünün donma noktasıdır
resim: görüntünün erime noktasıdır
fotoğraf: çocuğun uyku halidir
resim: uykunun çocuk halidir
fotoğraf: noktadır
resim: üç noktadır
Artık fotoğrafın içine Photoshop’da girdiğine göre (Türkçeye çevirirsek aydınlık oda, ışık veya fotoğraf dükkanı) bazı fotoğrafları resimden ayırt etmek mümkün olmuyor. Gerçi önceden beri var olan ışıkla boyama, fotoğraf boyama veya fotoğraf üzerine olan diğer tekniklerde bir tür fotoğrafı resimselleştirmek değil midir? Veya karanlık odada da bunlar yapılmıyor muydu? Evet diyebiliriz. Ancak insanın karanlıkta yürümesi nasıl zorsa karanlık odada yapacağı şeyler de sınırlı olabilir. Aydınlığa geçen insanın veya ışığı gören insanın yaratıcılığı artar. Teknik, sanata can suyu katan, yaratıcılığı biçimlendiren, yapıtla bütünleştiren bir uygulama olduğuna göre gelişen teknoloji veya tekniğe de karşı çıkmanın anlamı yoktur.
Sonuç olarak konuya sanatsal ve kültürel anlamda bakılırsa, “fotoğraf” yerine “resim” demek, yapılan işi bir anlamda tam olarak yerine koymamak veya karıştırmaktır. Her iki sözcüğün birbirinin yerine kullanılması kavram karmaşasına yol açmıştır. Bu duruma sanatçıların, edebiyatçıların veya toplumun genel olarak bütünün sanata, kültüre ve edebiyata bakış açılarındaki yanlışlıklarının bir yansıması olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ali İhsan Ökten