нαуαт вιя ѕσηвαнαя яüzgαяı
Sararmış yaprakları önüne katmış gidiyor sonbahar rüzgarları
Şimdi hissettiğim üşüten sabahların sezgisi
Yaprağın yazgısı
Rüzgarın ezgisi
İçimin sızısı
Sonbahar tek tek düşürüyor yaprakları dalından hayattan yana tavrını koymuş yaprakları kavurup utandıran kızartan bir yaz sonrası. Kendini kandırılmış hisseden nice sabah alkışlamış deli bir baharın yaprakları. Ağacı dalından patlatan o inançlı yaşama sevdası şimdi bir yenilginin kıyısında öylece durur kimsenin aklının ermediği bir sıranın
Bir yazının
Bir izin peşine takılır gider.
Gitmek… belki yolculuğun kendisi
Şimdi üşümüş bunca ruhu önüne katmış bir oraya bir buraya çarpan bu rüzgar her çarpışta bir daha kendini zedeleyen kavruk yapraklar…
Terk edilmiş kasabalar gibi şenliği gitmiş dallar kalır geriye
Gitmek peki nereye? Bu soruyu sormaya başlayınca kendini düşmüş bulursun
Birgün hayattan yok yazıverirler yoklama defterine bir anda
Vefasızlık değil gerçeklik bitirir seni
Yenişmeye çalışınca herkesin hayat diye tanıttığı o yolculukta kayıp kazanç yenilgi zafer… gibi kavramlar çıkar karşımıza hayattan
Korkmayı öğreniriz ama sevmeyi öğrenemeyiz
Bir yenik düşme hali işte önünde dostlar azalır yavaş yavaş sonra ölüm oynayacak kadar kalır yaşlı çocuklar
Hergün beraber olma ihtiyacı duyulur sonra masada üç kişi kalır oyun değişir sonra iki kişi küçük kavgalar ve sonra bie sandalyede uzaklara bakan biri kalır bütün kötü haberleri almış ve bu uzun ömrü hediye gibi taşıyamamaya başlamış herkesin aklında ön bahçede sandalyede
Oturan yaşlı bir adam resmi bırakan o uzun zaman…
Sevdiği çok şeye veda etmiş bir sigarası kalmış belki birde inancı
Bu derin kuyu
Bu garip büyü
Hepsi bir inancın yüzü suyu hürmetinedir
Bir sonbahar rüzgarı okşar durur sabahı kimi yenmiş sayar kendini kimi rüzgara eşlik eder...
Şimdi hissettiğim üşüten sabahların sezgisi
Yaprağın yazgısı
Rüzgarın ezgisi
İçimin sızısı
Sonbahar tek tek düşürüyor yaprakları dalından hayattan yana tavrını koymuş yaprakları kavurup utandıran kızartan bir yaz sonrası. Kendini kandırılmış hisseden nice sabah alkışlamış deli bir baharın yaprakları. Ağacı dalından patlatan o inançlı yaşama sevdası şimdi bir yenilginin kıyısında öylece durur kimsenin aklının ermediği bir sıranın
Bir yazının
Bir izin peşine takılır gider.
Gitmek… belki yolculuğun kendisi
Şimdi üşümüş bunca ruhu önüne katmış bir oraya bir buraya çarpan bu rüzgar her çarpışta bir daha kendini zedeleyen kavruk yapraklar…
Terk edilmiş kasabalar gibi şenliği gitmiş dallar kalır geriye
Gitmek peki nereye? Bu soruyu sormaya başlayınca kendini düşmüş bulursun
Birgün hayattan yok yazıverirler yoklama defterine bir anda
Vefasızlık değil gerçeklik bitirir seni
Yenişmeye çalışınca herkesin hayat diye tanıttığı o yolculukta kayıp kazanç yenilgi zafer… gibi kavramlar çıkar karşımıza hayattan
Korkmayı öğreniriz ama sevmeyi öğrenemeyiz
Bir yenik düşme hali işte önünde dostlar azalır yavaş yavaş sonra ölüm oynayacak kadar kalır yaşlı çocuklar
Hergün beraber olma ihtiyacı duyulur sonra masada üç kişi kalır oyun değişir sonra iki kişi küçük kavgalar ve sonra bie sandalyede uzaklara bakan biri kalır bütün kötü haberleri almış ve bu uzun ömrü hediye gibi taşıyamamaya başlamış herkesin aklında ön bahçede sandalyede
Oturan yaşlı bir adam resmi bırakan o uzun zaman…
Sevdiği çok şeye veda etmiş bir sigarası kalmış belki birde inancı
Bu derin kuyu
Bu garip büyü
Hepsi bir inancın yüzü suyu hürmetinedir
Bir sonbahar rüzgarı okşar durur sabahı kimi yenmiş sayar kendini kimi rüzgara eşlik eder...