ashli
Bayan Üye
Napalyon’un amansız düşmanı Bayan Fémusat hatırasında şu hikayeyi anlatır:
Hükümet üyelerinden Barros, Mısır’da bulunan Napolyon’u, sükuneti temin için Paris’e çağırmıştı. Napolyon’un gemisini bir İngiliz kruvözörü takip ediyordu. Marsilya yakınlarında İngilizler Fransız yelkenlilerine ateş açtılar. Gemi direğindeki tayfa denize düştü; ama kaptan yola devam edilmesini emretti. Bir tayfa yüzünden General Bonapart’ın işleri geciktirilemezdi elbette.
Ama Bonapart şu emri verdi: ”Hayır, durunuz ve adamı kurtarınız!” Gerektiği zaman yüz binlerce insana kıyan diktatörün etrafındaki küçük insanlara karşı böyle bir dikkati ve şefkati vardır. Kendisine şahsen hizmet edenlere karşı şükran duyardı, otoritesini, aradaki rütbe farkını bozmadan insani eşitliği korurdu. İş icabı bir arada olduğu insanlara, işleri arasında bir sual sorarak yahut herhangi bir hareket yaparak onlarla şahsen de ilgilendiğini belli ederdi. Graf Ségur’un kalbini de bu hali kazandırdı. İlk zamanlar Napolyon’dan nefret eden Graf, sonra onunla birlikte Berlin’e gitti. Napolyon’un kütleyi peşinden sürükleyen kişiliğinin en bariz vasfı belki de budur.
Dikkat, hafıza ve düşünme kabiliyeti bakımından böyle bir üstünlüğü olmayan bir kimse iyi bir kumandan, iyi bir lider olamaz. En can sıkıcı, üzücü tipler de tarafsız, alakasız dediğimiz insanlardır. Böyleleri aşırı bir tarafsızlık duygusuyla çevreleriyle ilgilenmez, atların boynunu okşamaz, şeker vermeyi unutur, aşçısını methetmez, evkadınlığını değerlendirmez, başkalarının yorulmasına aldırmadan işini gördürür, dalgın selam verir, küçük insanlara güzel bir söz söylemesini, iyi bir hareket yapmasını bilmez, her şeyi olduğu gibi kabul eder. Beraber çalıştığı insanlara ilgi göstermez, şoförü insafsızca üşütür, koskoca bavullarını taşıyan hamala bahşiş verirken cimrilik eder, ama kendi rahatlığı için hesapsız para harcar ve bütün bunlara rağmen gördükleri işin Allah insanlar tarafından iyilikle kabul edildiğini umarlar. Dünya düzeni ile iyi kalplilik arasındaki bağlılık basit teknikçilerin sandığından çok daha fazladır. Küçük şeylerde gösterilen insanlık, bize hiçbir menfaat sağlamayan şeyler için dikkat ve ilgi duymak, zamanımız çok kıymetli olduğu halde onlara ilgilenecek vakit ayırmak, daha yüksek bir dünya için yapılan fedakarlıklardır. Böyle fedakarlıklar yerini, karşılığını hemen bulur, dünya düzenine bir şeyler ekler. Eğer insan böyle kendinden bir şeyler vererek zenginleştiğini hissetmezse, kendinden kurtulup başkalarının dünyasına girmeyi başaramazsa gerçek bir dünya düzeni olamaz.
Teknik hiçbir zaman yeterli değildir, bu tekniği kullanacak ruh gücü de lazımdır. Kral Admetus şehrini kurarken Işık Tanrısı Apollo ona yardım etti, sazının teline dokununca taşlar üst üste geliverdiler. Bu böyledir, insani işlerin yapılışında işleri yürüten ne duvarcı ustaları, ne çimento, ne Taylor sistemi, ne de işletme bilgisidir: İçten gelen arzu, çalışma aşkı, çalışma imanıdır.
F.W. Foerster
Hükümet üyelerinden Barros, Mısır’da bulunan Napolyon’u, sükuneti temin için Paris’e çağırmıştı. Napolyon’un gemisini bir İngiliz kruvözörü takip ediyordu. Marsilya yakınlarında İngilizler Fransız yelkenlilerine ateş açtılar. Gemi direğindeki tayfa denize düştü; ama kaptan yola devam edilmesini emretti. Bir tayfa yüzünden General Bonapart’ın işleri geciktirilemezdi elbette.
Ama Bonapart şu emri verdi: ”Hayır, durunuz ve adamı kurtarınız!” Gerektiği zaman yüz binlerce insana kıyan diktatörün etrafındaki küçük insanlara karşı böyle bir dikkati ve şefkati vardır. Kendisine şahsen hizmet edenlere karşı şükran duyardı, otoritesini, aradaki rütbe farkını bozmadan insani eşitliği korurdu. İş icabı bir arada olduğu insanlara, işleri arasında bir sual sorarak yahut herhangi bir hareket yaparak onlarla şahsen de ilgilendiğini belli ederdi. Graf Ségur’un kalbini de bu hali kazandırdı. İlk zamanlar Napolyon’dan nefret eden Graf, sonra onunla birlikte Berlin’e gitti. Napolyon’un kütleyi peşinden sürükleyen kişiliğinin en bariz vasfı belki de budur.
Dikkat, hafıza ve düşünme kabiliyeti bakımından böyle bir üstünlüğü olmayan bir kimse iyi bir kumandan, iyi bir lider olamaz. En can sıkıcı, üzücü tipler de tarafsız, alakasız dediğimiz insanlardır. Böyleleri aşırı bir tarafsızlık duygusuyla çevreleriyle ilgilenmez, atların boynunu okşamaz, şeker vermeyi unutur, aşçısını methetmez, evkadınlığını değerlendirmez, başkalarının yorulmasına aldırmadan işini gördürür, dalgın selam verir, küçük insanlara güzel bir söz söylemesini, iyi bir hareket yapmasını bilmez, her şeyi olduğu gibi kabul eder. Beraber çalıştığı insanlara ilgi göstermez, şoförü insafsızca üşütür, koskoca bavullarını taşıyan hamala bahşiş verirken cimrilik eder, ama kendi rahatlığı için hesapsız para harcar ve bütün bunlara rağmen gördükleri işin Allah insanlar tarafından iyilikle kabul edildiğini umarlar. Dünya düzeni ile iyi kalplilik arasındaki bağlılık basit teknikçilerin sandığından çok daha fazladır. Küçük şeylerde gösterilen insanlık, bize hiçbir menfaat sağlamayan şeyler için dikkat ve ilgi duymak, zamanımız çok kıymetli olduğu halde onlara ilgilenecek vakit ayırmak, daha yüksek bir dünya için yapılan fedakarlıklardır. Böyle fedakarlıklar yerini, karşılığını hemen bulur, dünya düzenine bir şeyler ekler. Eğer insan böyle kendinden bir şeyler vererek zenginleştiğini hissetmezse, kendinden kurtulup başkalarının dünyasına girmeyi başaramazsa gerçek bir dünya düzeni olamaz.
Teknik hiçbir zaman yeterli değildir, bu tekniği kullanacak ruh gücü de lazımdır. Kral Admetus şehrini kurarken Işık Tanrısı Apollo ona yardım etti, sazının teline dokununca taşlar üst üste geliverdiler. Bu böyledir, insani işlerin yapılışında işleri yürüten ne duvarcı ustaları, ne çimento, ne Taylor sistemi, ne de işletme bilgisidir: İçten gelen arzu, çalışma aşkı, çalışma imanıdır.
F.W. Foerster