'hayaL
Bayan Üye
Namazın Dik Tuttuğu İki Mücahit
--
Şeyh Şamil ve Barat Hacı... Onlar, bir asrı geçen bir zaman aralığıyla misafir olmuşlardı dünya gurbetine. İkisinin de hayatı zulme karşı direnmekle geçti. Dünya bütün esbab-ı cefasıyla geldi üzerlerine ama onlar asla eğilmediler, küfür karşısındaki dik duruşlarını asla bozmadılar.
Biri Dağıstan’da Moskof mezalimine karşı bayrak açmıştı, diğeri Doğu Türkistan’da Çin mezalimine karşı... İnsanlar zahirde birine Şeyh Şamil, diğerine Barat Hacı dese de onların bâtında Hz. Hamza r.a. olduğunu bilmişti bilenler. Bembeyaz, upuzun sakalları, iri yarı cüsseleriyle öyle heybetli, öyle vakur, öyle kararlı; Hamzanâme’lerden çıkıp gelmişlerdi sanki. İkisi de ahir ömürlerinde İstanbul’u ziyaret etmişti. Her vakit olduğu gibi ikisinin de istikameti Kâbe-i Muazzama idi. Farklı zamanlarda İstanbul’da bir müddet kalıp hac farizası için yola koyuldular. Kâbe’yi doya doya tavaf eylediler, Hacer-i Esved’e yüz sürdüler, Arafat’ta vakfeye durdular, Mescid-i Nebevî’de uzun, beyaz sakallarını gözyaşlarıyla ıslata ıslata kırk vakit namaz kıldılar. Yorgun ve yaşlıydılar. Şeyh Şamil Medine’de 1871 Şubat’ında, Barat Hacı Mekke’de 2003 Şubat’ında Hakk’a yürüdü. Şimdi biri Cennetü’l-Bakî’de, diğeri Cennetü’l-Muallâ’da haşr’e uyanacakları günü bekliyorlar. Bu iki mücahidin cihadını, hayat çizgisini, sîretini ve suretini birbirine benzeten ilâhi takdir, adeta onların duruşlarındaki benzerliğin de tesadüf olmadığını ima ediyor bize. Onca eza cefaya rağmen bu iki yiğidin dik ve kararlı duruşlarında bir sır olduğunu fısıldıyor.
‘Namazı geçirdim mi yoksa?’
Yıl 1832. Kafkas müslümanlarının yirmi sene kadar önce Şeyh Mansur önderliğinde başlattığı hürriyet mücadelesi bütün şiddetiyle devam etmektedir. Çar orduları, Şeyh Şamil’in de doğduğu köy olan Gimri’ye saldırmış, Gazi Muhammed komutasındaki Dağıstan mücahitleri Ruslarla amansız bir savaşa tutuşmuştur. İmam Gazi Muhammed’in şehit düştüğü bu savaşta Şeyh Şamil, kırılan köprücük ve kaburga kemiklerine rağmen vuruşmaya devam ederken göğsünden girip sırtından çıkan bir Rus süngüsüyle yere düşer, hareketsiz kalır. Arkadaşları onu hemen yakındaki bir mağaraya götürür, yaralarını sararlar. İki gün sonra Ruslar püskürtülünce alıp Unsokul köyüne getirirler bu yiğitler yiğidini.
Yaraları çok ağırdır ve sürekli baygın halde yatmaktadır. Halbuki bütün bir Kafkasya’nın ümididir o. İlmiyle, gözü karalığıyla, dirayetiyle eşine az rastlanır bu yiğidin yaşaması için dualar edilir, türlü eczadan merhemler yapılır. Şeyh Şamil tam yirmi beş gün kendine gelemeden yatağa mahkûm kalır. Yirmi beş günün sonunda uyanır, başucunda bekleyen anasını görür. Telaşla iki yana bakınır sonra. Gözlerinde, anasının ilk kez şahit olduğu bir endişe vardır. Kendilerinden yüz kat daha kalabalık Çar orduları karşısında bile böyle bir endişeye kapılmayan Şamil’e ne olmuştur acaba?
– Ana, diyebilir, halsiz ve kaygılı; namazı geçirdim mi yoksa?
Barat Hacı gibi namaza durmak
Yıl 1981. Çin hapishanelerinde aralıksız yirmi bir yıl çile çeken Barat Hacı salıverilmiş, memleketine, ailesine dönmektedir. Hapishane hayatının önemli bir kısmını daracık bir beton hücrede elleri ayakları zincire vurulmuş bir halde tek başına geçirmiştir. Yirmi bir yıl boyunca akla hayale gelmez işkencelere maruz kalmış, yirmi bir yıl boyunca kendisine günde tek öğün sadece bir parça mısır ekmeği verilmiştir. Bir gün yiyip bir gün oruç tutarak hayatta kalmaya çalışır ama boylu poslu bu heybetli adam hapisten çıktığında otuz sekiz kiloya düşmüştür. Bu kadar zaman içinde ailesiyle görüşmeye bir kere izin verilmiştir. Çin hapishanelerinden sağ çıkan ender mahkumlardandır o. Şimdi yetmişini geçmiş, zayıf, halsiz bir ihtiyar olarak evine dönmektedir.
Sabah namazına yakın bir vakitte ailesinin bulunduğu şehre girer. Bunca yıldır sevdiklerine doya doya sarılamamıştır. Bunca yıldır rahat bir uyku yüzü görmemiş, mısır ekmeğinden başka bir şey yiyememiştir. Ve artık bütün bunlara hasret sona erecektir. Fakat o eve değil, şehrin girişindeki mescide yönelir. Arı sudan abdest alır, sabah namazının vaktini beklemeye koyulur. Abdesti, rükuu, secdeleri olan, cemaatle kılınan bir namazı öyle özlemiştir ki... Gerçi yirmi bir yıl boyunca bir vakit namazını bile geçirmemiştir. Ama çoğu zaman teyemmümle kılmıştır. Daracık bir hücrede elleri ayakları prangaya vurulduğu için gözleriyle kılmak zorunda kalmıştır namazlarını.
Cemaate karışır, saf tutar, tekbir alıp el bağladığında dünyalar onun olur. Barat Hacı namaza durmuştur. Yirmi bir yıl sonra ilk kez ağlamakta, gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülmektedir.
Şeyh Şamil ile Barat Hacı’yı birbirine benzeten bu namaz hassasiyetidir işte. Sır budur. Siz namazı dosdoğru kılarsanız, namaz da sizi dosdoğru kılar. Siz namazı hakkıyla ikâme ederseniz, namaz da sizi kâim kılar, dik tutar. Bütün ağırlığıyla üstünüze gelse de altında kalmaz, üstesinden gelirsiniz dünyanın. Tıpkı Şeyh Şamil gibi. Tıpkı Barat Hacı gibi.
Kaynak: Ahmet Nafiz Yaşar
Semerkand Dergisi - Aylık Tasavvufî Dergi
--
Şeyh Şamil ve Barat Hacı... Onlar, bir asrı geçen bir zaman aralığıyla misafir olmuşlardı dünya gurbetine. İkisinin de hayatı zulme karşı direnmekle geçti. Dünya bütün esbab-ı cefasıyla geldi üzerlerine ama onlar asla eğilmediler, küfür karşısındaki dik duruşlarını asla bozmadılar.
Biri Dağıstan’da Moskof mezalimine karşı bayrak açmıştı, diğeri Doğu Türkistan’da Çin mezalimine karşı... İnsanlar zahirde birine Şeyh Şamil, diğerine Barat Hacı dese de onların bâtında Hz. Hamza r.a. olduğunu bilmişti bilenler. Bembeyaz, upuzun sakalları, iri yarı cüsseleriyle öyle heybetli, öyle vakur, öyle kararlı; Hamzanâme’lerden çıkıp gelmişlerdi sanki. İkisi de ahir ömürlerinde İstanbul’u ziyaret etmişti. Her vakit olduğu gibi ikisinin de istikameti Kâbe-i Muazzama idi. Farklı zamanlarda İstanbul’da bir müddet kalıp hac farizası için yola koyuldular. Kâbe’yi doya doya tavaf eylediler, Hacer-i Esved’e yüz sürdüler, Arafat’ta vakfeye durdular, Mescid-i Nebevî’de uzun, beyaz sakallarını gözyaşlarıyla ıslata ıslata kırk vakit namaz kıldılar. Yorgun ve yaşlıydılar. Şeyh Şamil Medine’de 1871 Şubat’ında, Barat Hacı Mekke’de 2003 Şubat’ında Hakk’a yürüdü. Şimdi biri Cennetü’l-Bakî’de, diğeri Cennetü’l-Muallâ’da haşr’e uyanacakları günü bekliyorlar. Bu iki mücahidin cihadını, hayat çizgisini, sîretini ve suretini birbirine benzeten ilâhi takdir, adeta onların duruşlarındaki benzerliğin de tesadüf olmadığını ima ediyor bize. Onca eza cefaya rağmen bu iki yiğidin dik ve kararlı duruşlarında bir sır olduğunu fısıldıyor.
‘Namazı geçirdim mi yoksa?’
Yıl 1832. Kafkas müslümanlarının yirmi sene kadar önce Şeyh Mansur önderliğinde başlattığı hürriyet mücadelesi bütün şiddetiyle devam etmektedir. Çar orduları, Şeyh Şamil’in de doğduğu köy olan Gimri’ye saldırmış, Gazi Muhammed komutasındaki Dağıstan mücahitleri Ruslarla amansız bir savaşa tutuşmuştur. İmam Gazi Muhammed’in şehit düştüğü bu savaşta Şeyh Şamil, kırılan köprücük ve kaburga kemiklerine rağmen vuruşmaya devam ederken göğsünden girip sırtından çıkan bir Rus süngüsüyle yere düşer, hareketsiz kalır. Arkadaşları onu hemen yakındaki bir mağaraya götürür, yaralarını sararlar. İki gün sonra Ruslar püskürtülünce alıp Unsokul köyüne getirirler bu yiğitler yiğidini.
Yaraları çok ağırdır ve sürekli baygın halde yatmaktadır. Halbuki bütün bir Kafkasya’nın ümididir o. İlmiyle, gözü karalığıyla, dirayetiyle eşine az rastlanır bu yiğidin yaşaması için dualar edilir, türlü eczadan merhemler yapılır. Şeyh Şamil tam yirmi beş gün kendine gelemeden yatağa mahkûm kalır. Yirmi beş günün sonunda uyanır, başucunda bekleyen anasını görür. Telaşla iki yana bakınır sonra. Gözlerinde, anasının ilk kez şahit olduğu bir endişe vardır. Kendilerinden yüz kat daha kalabalık Çar orduları karşısında bile böyle bir endişeye kapılmayan Şamil’e ne olmuştur acaba?
– Ana, diyebilir, halsiz ve kaygılı; namazı geçirdim mi yoksa?
Barat Hacı gibi namaza durmak
Yıl 1981. Çin hapishanelerinde aralıksız yirmi bir yıl çile çeken Barat Hacı salıverilmiş, memleketine, ailesine dönmektedir. Hapishane hayatının önemli bir kısmını daracık bir beton hücrede elleri ayakları zincire vurulmuş bir halde tek başına geçirmiştir. Yirmi bir yıl boyunca akla hayale gelmez işkencelere maruz kalmış, yirmi bir yıl boyunca kendisine günde tek öğün sadece bir parça mısır ekmeği verilmiştir. Bir gün yiyip bir gün oruç tutarak hayatta kalmaya çalışır ama boylu poslu bu heybetli adam hapisten çıktığında otuz sekiz kiloya düşmüştür. Bu kadar zaman içinde ailesiyle görüşmeye bir kere izin verilmiştir. Çin hapishanelerinden sağ çıkan ender mahkumlardandır o. Şimdi yetmişini geçmiş, zayıf, halsiz bir ihtiyar olarak evine dönmektedir.
Sabah namazına yakın bir vakitte ailesinin bulunduğu şehre girer. Bunca yıldır sevdiklerine doya doya sarılamamıştır. Bunca yıldır rahat bir uyku yüzü görmemiş, mısır ekmeğinden başka bir şey yiyememiştir. Ve artık bütün bunlara hasret sona erecektir. Fakat o eve değil, şehrin girişindeki mescide yönelir. Arı sudan abdest alır, sabah namazının vaktini beklemeye koyulur. Abdesti, rükuu, secdeleri olan, cemaatle kılınan bir namazı öyle özlemiştir ki... Gerçi yirmi bir yıl boyunca bir vakit namazını bile geçirmemiştir. Ama çoğu zaman teyemmümle kılmıştır. Daracık bir hücrede elleri ayakları prangaya vurulduğu için gözleriyle kılmak zorunda kalmıştır namazlarını.
Cemaate karışır, saf tutar, tekbir alıp el bağladığında dünyalar onun olur. Barat Hacı namaza durmuştur. Yirmi bir yıl sonra ilk kez ağlamakta, gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülmektedir.
Şeyh Şamil ile Barat Hacı’yı birbirine benzeten bu namaz hassasiyetidir işte. Sır budur. Siz namazı dosdoğru kılarsanız, namaz da sizi dosdoğru kılar. Siz namazı hakkıyla ikâme ederseniz, namaz da sizi kâim kılar, dik tutar. Bütün ağırlığıyla üstünüze gelse de altında kalmaz, üstesinden gelirsiniz dünyanın. Tıpkı Şeyh Şamil gibi. Tıpkı Barat Hacı gibi.
Kaynak: Ahmet Nafiz Yaşar
Semerkand Dergisi - Aylık Tasavvufî Dergi