ashli
Bayan Üye
Müzikal Anlatım - Müzikal Anlatım hakkında
Müzikal anlatım, müzik yorumunun salt notaların ötesine geçen ögesidir. Batı Müziği seslerinin göreli uzunluğunu belirleyen nota sistemi ile yazılır. Hız, ses, gürlüğü gibi etkenler genellikle sözcüklerle ya da kısaltmalarla gösterilir. Çoğunlukla belli müziksel sonuçlar veren teknik yönergeler de genellikle sözcüklerle iletilir. Buna karşılık bazı müziksel inceliklerin gösterilmesi zordur ve bunlar özünde yorumcunun kendisine ya da alışık olduğu tekniğe kalmıştır. Bu nedenle bir müziğin bestecisinin düşündüğü yoruma ulaşması için yorum geleneğinin oluşması gerekmektedir.
19. yüzyıldan önceki Avrupa müziğinde yorumcunun sorumluluğu tıpkı cazda ve Avrupa dışı müziğin büyük bölümünde olduğu gibi, yalnızca ince ayrımları değil, çoğu zaman notaları da kapsıyordu. Örneğin, 17. ve 18. yüzyıl müziğinin büyük bölümünde besteci solo partisinin yalnızca belli başlı yapısal notalarını yazıyor, süslemelerin doğaçlamayla gerçekleştirilmesini yorumcuya bırakıyordu. Yorumcunun trill (titreme) ve glissandro (kaydırma) gibi özel süslemeler yapması ve birçok durumda da notada yazılı ritmi önemli ölççüde değiştirmesi bekleniyordu. Kendisine sadece sürekli bas verilmiş eşlikçi de bu eşliği doğru tarzda gerçekleştirmeliydi.
Tarza ilişkin ipuçları, parçanın başlığından (donanım), ölçüsünden veya temposundan çıkarılabilirdi. Bunlardan tarihi en eskilere dayananlar, tempoya ilişkin yönergelerdi. Daha 9. yüzyılda düz şarkı el yazmalarında, "c" (celeriter; çabuk) ve "t" (trahere; yavaş) işaretlerine rastlanıyordu. Ama bu dönemde yorumcular müzik repertuarını çok iyi bildiklerinden ve yazılı kaynaklar sadece başvuru amacına hizmet ettiğinden bu gibi işaretler kuraldışıydı. 16. yüzyılda ise tempo sık sık belirtilmeye başlandı; İspanyol Luis Milan'ın vihuela (lavta biçiminde akort edilen altı telli gitar) ve Alman Hans Neusidler'in lavta kitapları gibi çeşitli müzik formları ve üslupları içeren derlemelerde görüldü. Çoğunlukla dolambaçlı olan bu gibi ilk yönergeler daha sonra tempo işaretlerine doğru gelişti. Başlangıçta parçanın tipinin tanımlanmasıyla tempoya da işaret ediliyordu. Örneğin pavane bir dans türünü gösterdiği gibi parçanın ağırbaşlı ve sakin bir biçimde çalınacağını da gçsteriyordu. 18. yüzyılda alemand, gavot ve courante gibi başka dans adları yorumun hızı ve üslubu konusunda kesin bilgi veriyordu. 17. yüzyılda, günümüze değin kullanılagelen İtalyanca terimler ortaya çıktı. Kesin anlamlar taşımamakla birlikte bunlar yavaştan hızlıya doğru adagissimo, adagio, lento, andante, andantino, allegretto, allegro, presto, prestissimo biçiminde uzanıyordu.
Gürlük belirteçleri daha basit ve dolaysızdı. 16. yüzyılda Venedikli Giovanni Gabrieli notalarında piano (yavaş) ve forte (kuvvetli) sözcüklerini kullandı. Bu terimler en hafifinden en kuvvetlisine kadar bütün olası türleriyle pianissimo'dan (pp) fortissimo'ya (ff) kadar uzanan sistemin temelini oluşturdu. Sforzato (sfz) ani keskin bir vurguyu, sforzando (sf) ise bunun biraz hafifini gösterir. Gürlükteki çoğalmalar ve azalmalar "<" ve ">" gibi işaretlerle grafik olarak gösterildiği gibi crescendo (cresc.) ve diminuendo (dim.) olarak da yazılabilir.
Çoğu İtalyanca olmakla birlikte teknik yönergelere başka bazı dillerde de rastlanır. Bunlar surdinlerin takılması ya da çıkarılması (con sordino; senza sordino), telin akordunu değiştirmek (scordatura), bir üfleme çalgının kalağını havaya kaldırmak (genellikle Alman müziğinde, Schalltrichter auf!) gibi eylemleri kapsar.
İnce ayrımların ve duyguların doğrudan işaretlerle dile getirilmesi zordur. Mit Empfindung (duygulu), espressivo ve expressif sözcükleri 19. yüzyıl notalarında çok sık rastlanan anlatımı açık sözcüklerdir. Özellikle 20. yüzyılda birçok besteci notalarına kendi dillerinde yönergeler koymuşsa da, İtalyanca hala müzikçiye temel notalama ilkeleriyle bir arada öğretilen uluslararası sözcük hazinesinin kaynağıdır.
alıntıdır..
Müzikal anlatım, müzik yorumunun salt notaların ötesine geçen ögesidir. Batı Müziği seslerinin göreli uzunluğunu belirleyen nota sistemi ile yazılır. Hız, ses, gürlüğü gibi etkenler genellikle sözcüklerle ya da kısaltmalarla gösterilir. Çoğunlukla belli müziksel sonuçlar veren teknik yönergeler de genellikle sözcüklerle iletilir. Buna karşılık bazı müziksel inceliklerin gösterilmesi zordur ve bunlar özünde yorumcunun kendisine ya da alışık olduğu tekniğe kalmıştır. Bu nedenle bir müziğin bestecisinin düşündüğü yoruma ulaşması için yorum geleneğinin oluşması gerekmektedir.
19. yüzyıldan önceki Avrupa müziğinde yorumcunun sorumluluğu tıpkı cazda ve Avrupa dışı müziğin büyük bölümünde olduğu gibi, yalnızca ince ayrımları değil, çoğu zaman notaları da kapsıyordu. Örneğin, 17. ve 18. yüzyıl müziğinin büyük bölümünde besteci solo partisinin yalnızca belli başlı yapısal notalarını yazıyor, süslemelerin doğaçlamayla gerçekleştirilmesini yorumcuya bırakıyordu. Yorumcunun trill (titreme) ve glissandro (kaydırma) gibi özel süslemeler yapması ve birçok durumda da notada yazılı ritmi önemli ölççüde değiştirmesi bekleniyordu. Kendisine sadece sürekli bas verilmiş eşlikçi de bu eşliği doğru tarzda gerçekleştirmeliydi.
Tarza ilişkin ipuçları, parçanın başlığından (donanım), ölçüsünden veya temposundan çıkarılabilirdi. Bunlardan tarihi en eskilere dayananlar, tempoya ilişkin yönergelerdi. Daha 9. yüzyılda düz şarkı el yazmalarında, "c" (celeriter; çabuk) ve "t" (trahere; yavaş) işaretlerine rastlanıyordu. Ama bu dönemde yorumcular müzik repertuarını çok iyi bildiklerinden ve yazılı kaynaklar sadece başvuru amacına hizmet ettiğinden bu gibi işaretler kuraldışıydı. 16. yüzyılda ise tempo sık sık belirtilmeye başlandı; İspanyol Luis Milan'ın vihuela (lavta biçiminde akort edilen altı telli gitar) ve Alman Hans Neusidler'in lavta kitapları gibi çeşitli müzik formları ve üslupları içeren derlemelerde görüldü. Çoğunlukla dolambaçlı olan bu gibi ilk yönergeler daha sonra tempo işaretlerine doğru gelişti. Başlangıçta parçanın tipinin tanımlanmasıyla tempoya da işaret ediliyordu. Örneğin pavane bir dans türünü gösterdiği gibi parçanın ağırbaşlı ve sakin bir biçimde çalınacağını da gçsteriyordu. 18. yüzyılda alemand, gavot ve courante gibi başka dans adları yorumun hızı ve üslubu konusunda kesin bilgi veriyordu. 17. yüzyılda, günümüze değin kullanılagelen İtalyanca terimler ortaya çıktı. Kesin anlamlar taşımamakla birlikte bunlar yavaştan hızlıya doğru adagissimo, adagio, lento, andante, andantino, allegretto, allegro, presto, prestissimo biçiminde uzanıyordu.
Gürlük belirteçleri daha basit ve dolaysızdı. 16. yüzyılda Venedikli Giovanni Gabrieli notalarında piano (yavaş) ve forte (kuvvetli) sözcüklerini kullandı. Bu terimler en hafifinden en kuvvetlisine kadar bütün olası türleriyle pianissimo'dan (pp) fortissimo'ya (ff) kadar uzanan sistemin temelini oluşturdu. Sforzato (sfz) ani keskin bir vurguyu, sforzando (sf) ise bunun biraz hafifini gösterir. Gürlükteki çoğalmalar ve azalmalar "<" ve ">" gibi işaretlerle grafik olarak gösterildiği gibi crescendo (cresc.) ve diminuendo (dim.) olarak da yazılabilir.
Çoğu İtalyanca olmakla birlikte teknik yönergelere başka bazı dillerde de rastlanır. Bunlar surdinlerin takılması ya da çıkarılması (con sordino; senza sordino), telin akordunu değiştirmek (scordatura), bir üfleme çalgının kalağını havaya kaldırmak (genellikle Alman müziğinde, Schalltrichter auf!) gibi eylemleri kapsar.
İnce ayrımların ve duyguların doğrudan işaretlerle dile getirilmesi zordur. Mit Empfindung (duygulu), espressivo ve expressif sözcükleri 19. yüzyıl notalarında çok sık rastlanan anlatımı açık sözcüklerdir. Özellikle 20. yüzyılda birçok besteci notalarına kendi dillerinde yönergeler koymuşsa da, İtalyanca hala müzikçiye temel notalama ilkeleriyle bir arada öğretilen uluslararası sözcük hazinesinin kaynağıdır.
alıntıdır..