A$Koliq ^^
Bayan Üye
![2qjzur4.png](http://img26.imageshack.us/img26/1134/2qjzur4.png)
Bir tebessümü küçümseyenler kainat ayaklarına serilince mutlu olabilir mi ? Aldıkları nefesin ferahlığıyla mutlu olamayanlar, mutluluk bizim hakkımızdır deme cesaretini nereden alıyorlar? Peki mutluluk nerededir? Geçici heveslerde, parada, malda, mülkte, içkide mi? Bir gün kaybedebileceğiniz, zamanla azalabilen ve hatta ruhen, bedenen zarar göreceğiniz şeylerde sürekli mutluluk aranamaz. Mutluluğu, gerçek ve sürekli mutluluğu sadece kendi içimizde kendimiz bulabiliriz. Eğer bir başkasının bize huzur ve mutluluk aşılamasını beklersek, kıyamete kadar bekleriz!
Mutluluk, güzellikleri görüp sevmek değil, çirkinliklerin bile güzel yanlarını görebilmektir. Bu, insana iç huzuru ve zorluklara karşı direnç verecektir. Bir insanın mağlup edilmesi demek onun ruhunun yenilmesi, bükülmesi demektir. Ruhlar bükülmedikçe bileklerin bükülmesi para etmez! Ruhunuzun bükülmemesi için çelik gibi bir iradeye ihtiyacınız vardır. Her ne şart olursa olsun yenilgiyi kabul etmeyen, saf ve iyi niyetlerinin karşılığını almak için çalışan ruhlar ancak, başarıyı elde edebilirler. Niyetlerimize ulaşmak, yenilgiler karşısında direnmektir. Ruhu güçlü tutmak için güzel, yani olumlu görmeliyiz. Her kötülükte bile iyilik aramalıyız ki duygularımızı yağmalamaya kalkışanlar karşısında, dimdik durabilelim. Mutluluk; irade ve başarı arasındaki ilişki budur.
İnsan her gün kendi içinden ve çevresinden yüzlerce telkinle karşılaşır. Ayrıca etrafta gördüğümüz her şeyin bize bir telkini vardır. Bunların geneli olumsuz mesajlardır. Çünkü çoğunluk dışarıyla iletişim gereksinimini yakınma, dert yanma olarak karşılıyor. Dolayısıyla çoğunluğun rol aldığı olaylar da olumsuz içerik taşır. Eğer bu olumsuz telkin tehlikesini savamazsak gün gelir dayanma gücümüz kırılır, eşik değer aşılır, çıkılması zor bunalımlara gireriz ve hatta çıldırırız.
Etrafımızda yaşanan olayların geneli üzerinde yaptırım gücümüz yoktur. İşin seyrini ancak kendi payımıza düştüğü kadarıyla değiştirebiliriz. Kimi şeylerin o kadar tesiri altında oluruz ki belki olayın kendisinden çok daha vahim sonuçlara maruz kalırız. Peki etrafımızdaki bunca olaya, duyduğumuza, gördüğümüze rağmen ruh sağlığımızı nasıl koruruz? İletişimde anlatılan değil, anlaşılan esastır. Çoğu sorunlar yanlış anlamadan dolayı çıkmıyor mu? İşte püf noktası burada! Olayları değiştirmeye gücümüz yetmeyebilir. Ancak onlara verdiğimiz anlamları değiştirirsek, sonuçları da değiştiririz. Küçük bir örnek; "Bir kadın ölür. Küçük kızı ağlamakta ve babasına sormaktadır: "Annemi bir daha hiç göremeyeceğim değil mi baba?" Baba cevap verir: "Hayır kızım. Elbet göreceksin. Annen cennete gitti. Bizi oradan izliyor. O cennette, mutlu bir şekilde bizi bekliyor olacak." Çocuk cevap verir: "O zaman bizi bekliyorsa, biz de oraya gidelim baba…" İşte olayları değiştirmeye gücü olmayan mutsuz küçük kız, babasının, annesinin ölümden çıkardığı anlamı değiştirmesiyle bir nebze de olsa rahatlamış ve bu yükü daha rahat sırtlamıştır. Yani mutlu olmanın yollarından biri de olayların etkisini değiştirmek için, anlamını değiştirmektir.
Mutlu olmanın diğer bir yolu da hayatı farkında olarak yaşamaktır. Yaşamı tüm yönleriyle mümkün mertebe gözlemlemektir. Kampüste yüzlerce insan hareket halinde. Şehirlerde canlılık sokakların kalabalığından ve hareketliliğinden ileri gelir. Dünya hep döner, güneş hep ışık saçar. Evrende duran her ne varsa, yok olmaya mahkumdur. Çünkü varoluşun temeli eylem ve harekettir. İşte bu önemsiz gibi görünen şeyleri fark edince hayatın sırrına biraz daha vâkıf olmuyor muyuz? Siz bunu keşfettikten sonra hareket halindeyken evrenin yasalarına uyduğunuz için, varlığınızı bir şekilde ispat ettiğiniz için mutluluk duymaz mısınız? Belki de asıl mutluluk, hiç farkında olmadığımız, halbuki gözümüzün önünde keşfedilmeyi bekleyen inceliklerdedir.
Pratikte kişinin içi ve dışı çatışamaz. Yani kedere boğulup hüngür hüngür ağlarken, en komik fıkraları anlatamazsınız. İç dünyanızla dış görünüşünüz aksi istikamette hareket edemez. Dolayısıyla içinizde bir huzursuzluk hakim olduğunda idareyi ele alıp gülümsemeyi denemelisiniz. Ama ısrarlı bir şekilde bunu sürdürmelisiniz. Sonunda içiniz dış görünüşünüze kayıtsız kalamayacak ve mutlulukları üretmeye başlayacaktır. Denemesi bedava.
Sahip olduklarımıza bakmalı ve elimizdekilerin kıymetini bilmeliyiz. Eğer bir kişi neden gözlerim yeşil değil diye üzülüyorsa ve kendisinin sahip olduğu görme yetisini elde edebilmek için çok şeyleri feda edebilecek olanları fark etmiyorsa, kendi yarattığı mutsuzluğundan onu kimse kurtaramaz. Bir yazar şöyle diyor: "Gülün sevilmeyi başarmasının yolu sevilmeyi istemesi değil, sevgiyi hak edecek güzellikte kokmayı istemesidir." Dolayısıyla kendimize öyle amaçlar bulmalıyız ve o amaçların peşinden koşmalıyız ki, mutluluğu hak edelim.
CEM CİVAN