meridyen2
Kayıtlı Üye
Müstağniyet (kendini yeterli görme) Büyük Bir Tehlikedir
Müstağniyet niçin büyük bir tehlikedir?
Kendini yeterli gören insanların belirgin tavırları nelerdir?
Sayın Adnan Oktar müstağniyet tehlikesini hangi örneklerle açıklamıştır?
İnsan nefsinin, güzellikleri olduğu kadar sınırsız günah ve kötülükleri de barındırdığı Kuranda bildirilmiştir. Allahın gösterdiği yolu izleyen kişi için nefsi bu kötülüklerden arındırıp temizlemek son derece kolaydır. Ancak kimi insanlar bu uğurda hiçbir çaba harcamazlar. Kendilerini oldukları haliyle iyi ve yeterli görür, daha mükemmel bir ahlaka ulaşmak için içlerinde ciddi bir istek ve ihtiyaç hissetmezler. Bu da bu insanlarda Allahın Kuranda yasakladığı müstağniyet hissinin gelişmesine neden olur.
Kendini Yeterli Gören İnsanların Belirgin Tavırları
Din ahlakından uzak yaşayan kimseler, sabit fikirli olmak, ısrarcı davranmak, inatçılık gibi özellikleri nedeniyle doğruyu gördükleri halde kabul etmemekte direnirler. İşte bütün bu kötü ahlak özelliklerinin temelinde yatan ise müstağniyet yani kendini yeterli görme hastalığıdır. Bu insanların geliştirdiği ortak birtakım karakter özellikleri vardır:
Kendilerini Hemen Her Konuda Yeterli Görmeleri:
Hali, düşünceleri ya da tavırları her ne kadar eksik ve yanlış olursa olsun hepsi şaşırtıcı bir şekilde kendisinden emindir. Bu yüzden de doğruya, iyiye, güzele yönelik bir arayışları yoktur. Çünkü kendisini beğenen ve yeterli gören bir insan gelişmeye ihtiyaç duymaz. Kendisine bu konuda öyle bir telkin yapar ki hata ya da eksiklerini fark edemeyecek duruma gelir. Başkaları kendisine hatalarını fark ettirmeye çalıştığında ise yine dinlemez ve kendi bildiklerine uyar. Yüce Allah bir ayette bu kişilerin durumunu şöyle bildirir:
Bu, kendilerine apaçık belgelerle elçiler geldiği halde bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak? demeleri ve bu yüzden inkar edip saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğanidir, Hamiddir. (Teğabün Suresi, 6)
Kendilerini Allahın Azabından ve Cehennemden Müstağni Görmeleri:
Müstağniyet, din ahlakından uzak yaşayan insanların tepki ve yorumlarında, konuşmalarında kısacası tüm tavırlarında kendini gösterir. Öyle ki en sonunda bu kişiler kendilerini (Allahı tenzih ederiz) Allahın azabından ve cehennemden bile müstağni görür hale gelirler. Oysa Rabbimiz kendini müstağni gören kişinin durumunu ayetlerde şöyle bildirmiştir:
Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse ve en güzel olanı yalan sayarsa, Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız. (Leyl Suresi, 8-10)
Bir insan için en önemli kayıplardan biri kuşkusuz ki uyarılıp korkutulduğu azabı bizzat yaşamadığı sürece bu azabın gerçekliğine inanmayacak bir ruh hali içerisinde olmasıdır. Allahın Kuranda bizlere aktardığı bu kıssa, kendilerine verilen öğüdü ve yapılan uyarıları dinlemeyen insanlara müstağniyet konusunda önemli bir ibrettir.
Kendi Eksik ve Hatalarındansa Başkalarının Hatalarını Görmeleri:
Bu insanlar için konu bir başkası olduğunda hiç düşünmeksizin bu kişiyi eleştirebilir, çeşitli kusur ve eksiklerini bulabilirler. Çünkü özellikle de kusur arama gözüyle bakılacak olunduğunda, bir başkasını tenkit etmek, eleştirmek oldukça kolaydır. Buna karşılık kendilerine bir eleştiri yapıldığı ya da bir öğüt verildiği zaman, bu gibi insanlar büyük bir hassasiyet gösterirler. Kendilerini iyi ve yeterli gördükleri için, yapılan eleştiriyi kabullenmek istemez, çeşitli bahanelerle nefislerini korumaya kalkarlar. Oysa bu hatalı tavır, insana ciddi zararlar verir.
Aslında bu hataya düşen insanlar, kendilerini kusurlardan müstağni görmeyip hatalarını anlamaya çalışsalar, vicdanları onlara hemen doğruyu gösterecek, onları daha iyiye, daha güzele yöneltecektir. Kuranda hatasını telafi etmek yerine gurur yapıp nefislerini temize çıkarmaya uğraşan kimselerin durumu şöyle haber verilir:
Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir... (Nisa Suresi, 49)
Kurandaki bir başka ayette ise müstağniyetin nasıl bir sonuç getireceği şöyle bildirilmektedir:
Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi, 6-7)
Tebliğ Ulaştığında İnsanın Kendini Müstağni Görmemesi, Anlatılanlardan Sonuç Çıkarması Gerekir
Allah her dönemde kavimlere uyarıp korkutan elçiler göndermiştir. Bu elçiler ve beraberlerindeki müminler içinde yaşadıkları halkı Allahın sınırlarını korumaya, yani haram ve helallere dikkat etmeye davet etmişlerdir. Ayrıca Kuran ahlakına uymaya; örneğin sabretmeye, merhametli, affedici ve barışçı olmaya, samimi ve dürüst davranmaya, salih amellerde bulunmaya insanları teşvik etmek için çalışmışlardır. Amaçları ise kavimlerinin Yüce Rabbimiz Allahın hoşnutluğunu kazanacak ihlas sahibi, inançlı kimseler olmalarına vesile olmaktır.
Bunların tümü o insanları içinde bulundukları zulümden kurtaracak, dünyada ve ahirette güzel bir hayatla yaşatacak, hatalarından eksikliklerinden arındıracak, iyiliğe, güzelliğe ve de hepsinden önemlisi Allahın rızasına iletecek öğütlerdir.
Ne var ki insanların büyük çoğunluğu bu öğütlere uymamışlardır.
Düşünebilen ve düşündüklerinden sonuç çıkarabilen bir kimsenin böyle bir durumda -fikri ne kadar farklı olursa olsun- ikna olması gerekmektedir. Çünkü bilmediklerini öğrenmek, eksik olduğu noktalarda kendini geliştirmek, daha güzel ahlaklı, daha iyi düşünen, doğruyu yanlıştan ayırt edebilen insan olmak normal şartlarda herkesin sahip olmak isteyeceği özelliklerdir.
Tüm Eksikliklerden Münezzeh Olan Yüce Allahtır
İnsanın nefsindeki kötülükleri fark ettiği halde, bunları etrafına iyilikmiş gibi göstermeye çalışması büyük bir yanılgıdır. Çünkü insan her ne kadar kusurlarını, hatalarını kabullenmek istemese de etrafındaki insanlar zaten bu eksiklikleri açıkça görmektedirler. Bu durumda kişinin mükemmellik iddiasında olması ya da nefsini temize çıkarmaya çalışması sadece boş bir çabadan ibarettir. Dahası kendisini kusursuz göstermeye çalışarak, bu tavrıyla çevresinde sempati toplayıp sevileceğini düşünen kişi aslında tam tersi bir etkiyle karşılaşır. Ne kadar kibirli ve ne kadar kendini beğenen bir tavır içerisinde olursa, çevresi tarafından o kadar itici olarak değerlendirilir.
Halbuki kusurlarını kabul eden ve tevazulu davranan kişi, samimi olduğu sürece müminler tarafından şefkat görür. Büyüklük iddiasında olmadığı için hatasını her ne kadar telafi ederse etsin, kendisini yine de yeterli görmez. Hiçbir zaman için ben artık bu konuda olabilecek en mükemmel ahlaka ulaştım şeklinde bir düşünceye kapılmadığı için sürekli olarak kendisini geliştirme imkanı olur. Öyle ki en eksik, en hatalı olduğu konularda bile, tüm Müslümanlara örnek olacak bir ahlak seviyesine ulaşabilir.
Eksiklerini sürekli olarak telafi etme imkanı bulabildiği için ahlakı giderek güzelleşir; böylece daima huzurlu ve güzel bir hayat sürer. Hatasını bilip Allaha yönelmesi ve istiğfar etmesi ise tevazusunu, Allaha olan yakinini, maneviyatını artırır.
Kuranda, O, onların dediklerinden münezzeh, yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir. Yedi gök, yer ve bunların içindekiler Onu tesbih eder; Onu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 43-44) ayetlerinde bildirildiği gibi her türlü eksiklikten münezzeh olan sadece üstün güç sahibi olan, herşeyin Yaratıcısı Rabbimiz Allahtır. Bu nedenle kişinin kendisinin yeterli olduğunu düşünmesi, aklını beğenmesi, kendisini kusursuz sanması büyük bir gaflet halidir. Unutulmamalıdır ki ayette bildirildiği üzere, Göklerde ve yerde her ne varsa Onundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Gani)dır, övülmeye layık olandır. (Hac Suresi, 64)
Müstağni kelimesi Kuranda hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan kişiler için kullanılır. Oysa hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, müstağni olan yalnızca Allahtır. İnsanlar ve diğer tüm canlılar da Allahın yarattığı ve her an Onun dilemesiyle yaşamlarını sürdüren aciz, ihtiyaç içinde olan varlıklardır. Allah insanlara acizliklerini bir Kuran ayetinde şöyle haber vermektedir:
Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allahın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için biraraya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. (Hac Suresi, 73)
Kuranda Bağ Sahipleri Kıssasında Kendisini Müstağni Gören Kişinin Durumuna Dikkat Çekilmiştir
Kuranda biri mümin, diğeri ise inkarcı olan iki kişinin durumunu haber veren ayetler şöyledir:
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm. Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum dedi. Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım. (Kehf Suresi, 32-36)
Dikkat edilecek olursa malca zengin olan bağ sahibi, bağının kuruyup yok olabileceği konusunda kendisini müstağni gördüğü gibi, kıyamet saatini inkar ederek ahiret azabından da müstağni görmektedir. Buna karşılık yanında bulunan mümin kişi ise onu son derece samimi ve güzel bir üslupla Allaha çağırırken bir yandan da Allahın azabından kendisini müstağni göremeyeceğini hatırlatmaktadır. Ayette bildirildiğine göre bağına girdiği zaman Maşallah Allahtan başka kuvvet yoktur demesi gerektiğini söyler. Ve eğer kendisini mal ve çocuk bakımından daha az güçte görüyorsa; Allahın kendisine onun bağından daha hayırlısını verebileceğini, onunkinin üstüne ise gökten bir afet gönderebileceğini veya onun suyunu keserse onu arayıp bulmaya güç yetiremeyeceğini hatırlatır. (Kehf Suresi, 37-41)
Fakat ayetlerde bildirildiği üzere müminlerin hatırlatma ve uyarılarına uymayan bu insanların üzerine bir süre sonra azap hak olur. Azabın kendilerine gelmeyeceğini düşünen bu kimseler, bundan sonra pişman olsalar da artık sonuç değişmeyecektir. Nitekim ayetlerin devamında bağ sahibinin ancak bahçesine gelen afetten sonra eski müstağniyetinin yerini pişmanlığın aldığı bildirilmiştir:
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de söyle diyordu: Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım. (Kehf Suresi, 42)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 87. sayı (Eylül 2011) 36. sayfada yayınlanmıştır.
Müstağniyet niçin büyük bir tehlikedir?
Kendini yeterli gören insanların belirgin tavırları nelerdir?
Sayın Adnan Oktar müstağniyet tehlikesini hangi örneklerle açıklamıştır?
İnsan nefsinin, güzellikleri olduğu kadar sınırsız günah ve kötülükleri de barındırdığı Kuranda bildirilmiştir. Allahın gösterdiği yolu izleyen kişi için nefsi bu kötülüklerden arındırıp temizlemek son derece kolaydır. Ancak kimi insanlar bu uğurda hiçbir çaba harcamazlar. Kendilerini oldukları haliyle iyi ve yeterli görür, daha mükemmel bir ahlaka ulaşmak için içlerinde ciddi bir istek ve ihtiyaç hissetmezler. Bu da bu insanlarda Allahın Kuranda yasakladığı müstağniyet hissinin gelişmesine neden olur.
Kendini Yeterli Gören İnsanların Belirgin Tavırları
Din ahlakından uzak yaşayan kimseler, sabit fikirli olmak, ısrarcı davranmak, inatçılık gibi özellikleri nedeniyle doğruyu gördükleri halde kabul etmemekte direnirler. İşte bütün bu kötü ahlak özelliklerinin temelinde yatan ise müstağniyet yani kendini yeterli görme hastalığıdır. Bu insanların geliştirdiği ortak birtakım karakter özellikleri vardır:
Kendilerini Hemen Her Konuda Yeterli Görmeleri:
Hali, düşünceleri ya da tavırları her ne kadar eksik ve yanlış olursa olsun hepsi şaşırtıcı bir şekilde kendisinden emindir. Bu yüzden de doğruya, iyiye, güzele yönelik bir arayışları yoktur. Çünkü kendisini beğenen ve yeterli gören bir insan gelişmeye ihtiyaç duymaz. Kendisine bu konuda öyle bir telkin yapar ki hata ya da eksiklerini fark edemeyecek duruma gelir. Başkaları kendisine hatalarını fark ettirmeye çalıştığında ise yine dinlemez ve kendi bildiklerine uyar. Yüce Allah bir ayette bu kişilerin durumunu şöyle bildirir:
Bu, kendilerine apaçık belgelerle elçiler geldiği halde bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak? demeleri ve bu yüzden inkar edip saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğanidir, Hamiddir. (Teğabün Suresi, 6)
Kendilerini Allahın Azabından ve Cehennemden Müstağni Görmeleri:
Müstağniyet, din ahlakından uzak yaşayan insanların tepki ve yorumlarında, konuşmalarında kısacası tüm tavırlarında kendini gösterir. Öyle ki en sonunda bu kişiler kendilerini (Allahı tenzih ederiz) Allahın azabından ve cehennemden bile müstağni görür hale gelirler. Oysa Rabbimiz kendini müstağni gören kişinin durumunu ayetlerde şöyle bildirmiştir:
Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse ve en güzel olanı yalan sayarsa, Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız. (Leyl Suresi, 8-10)
Bir insan için en önemli kayıplardan biri kuşkusuz ki uyarılıp korkutulduğu azabı bizzat yaşamadığı sürece bu azabın gerçekliğine inanmayacak bir ruh hali içerisinde olmasıdır. Allahın Kuranda bizlere aktardığı bu kıssa, kendilerine verilen öğüdü ve yapılan uyarıları dinlemeyen insanlara müstağniyet konusunda önemli bir ibrettir.
Kendi Eksik ve Hatalarındansa Başkalarının Hatalarını Görmeleri:
Bu insanlar için konu bir başkası olduğunda hiç düşünmeksizin bu kişiyi eleştirebilir, çeşitli kusur ve eksiklerini bulabilirler. Çünkü özellikle de kusur arama gözüyle bakılacak olunduğunda, bir başkasını tenkit etmek, eleştirmek oldukça kolaydır. Buna karşılık kendilerine bir eleştiri yapıldığı ya da bir öğüt verildiği zaman, bu gibi insanlar büyük bir hassasiyet gösterirler. Kendilerini iyi ve yeterli gördükleri için, yapılan eleştiriyi kabullenmek istemez, çeşitli bahanelerle nefislerini korumaya kalkarlar. Oysa bu hatalı tavır, insana ciddi zararlar verir.
Aslında bu hataya düşen insanlar, kendilerini kusurlardan müstağni görmeyip hatalarını anlamaya çalışsalar, vicdanları onlara hemen doğruyu gösterecek, onları daha iyiye, daha güzele yöneltecektir. Kuranda hatasını telafi etmek yerine gurur yapıp nefislerini temize çıkarmaya uğraşan kimselerin durumu şöyle haber verilir:
Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir... (Nisa Suresi, 49)
Kurandaki bir başka ayette ise müstağniyetin nasıl bir sonuç getireceği şöyle bildirilmektedir:
Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi, 6-7)
Tebliğ Ulaştığında İnsanın Kendini Müstağni Görmemesi, Anlatılanlardan Sonuç Çıkarması Gerekir
Allah her dönemde kavimlere uyarıp korkutan elçiler göndermiştir. Bu elçiler ve beraberlerindeki müminler içinde yaşadıkları halkı Allahın sınırlarını korumaya, yani haram ve helallere dikkat etmeye davet etmişlerdir. Ayrıca Kuran ahlakına uymaya; örneğin sabretmeye, merhametli, affedici ve barışçı olmaya, samimi ve dürüst davranmaya, salih amellerde bulunmaya insanları teşvik etmek için çalışmışlardır. Amaçları ise kavimlerinin Yüce Rabbimiz Allahın hoşnutluğunu kazanacak ihlas sahibi, inançlı kimseler olmalarına vesile olmaktır.
Bunların tümü o insanları içinde bulundukları zulümden kurtaracak, dünyada ve ahirette güzel bir hayatla yaşatacak, hatalarından eksikliklerinden arındıracak, iyiliğe, güzelliğe ve de hepsinden önemlisi Allahın rızasına iletecek öğütlerdir.
Ne var ki insanların büyük çoğunluğu bu öğütlere uymamışlardır.
Düşünebilen ve düşündüklerinden sonuç çıkarabilen bir kimsenin böyle bir durumda -fikri ne kadar farklı olursa olsun- ikna olması gerekmektedir. Çünkü bilmediklerini öğrenmek, eksik olduğu noktalarda kendini geliştirmek, daha güzel ahlaklı, daha iyi düşünen, doğruyu yanlıştan ayırt edebilen insan olmak normal şartlarda herkesin sahip olmak isteyeceği özelliklerdir.
Tüm Eksikliklerden Münezzeh Olan Yüce Allahtır
İnsanın nefsindeki kötülükleri fark ettiği halde, bunları etrafına iyilikmiş gibi göstermeye çalışması büyük bir yanılgıdır. Çünkü insan her ne kadar kusurlarını, hatalarını kabullenmek istemese de etrafındaki insanlar zaten bu eksiklikleri açıkça görmektedirler. Bu durumda kişinin mükemmellik iddiasında olması ya da nefsini temize çıkarmaya çalışması sadece boş bir çabadan ibarettir. Dahası kendisini kusursuz göstermeye çalışarak, bu tavrıyla çevresinde sempati toplayıp sevileceğini düşünen kişi aslında tam tersi bir etkiyle karşılaşır. Ne kadar kibirli ve ne kadar kendini beğenen bir tavır içerisinde olursa, çevresi tarafından o kadar itici olarak değerlendirilir.
Halbuki kusurlarını kabul eden ve tevazulu davranan kişi, samimi olduğu sürece müminler tarafından şefkat görür. Büyüklük iddiasında olmadığı için hatasını her ne kadar telafi ederse etsin, kendisini yine de yeterli görmez. Hiçbir zaman için ben artık bu konuda olabilecek en mükemmel ahlaka ulaştım şeklinde bir düşünceye kapılmadığı için sürekli olarak kendisini geliştirme imkanı olur. Öyle ki en eksik, en hatalı olduğu konularda bile, tüm Müslümanlara örnek olacak bir ahlak seviyesine ulaşabilir.
Eksiklerini sürekli olarak telafi etme imkanı bulabildiği için ahlakı giderek güzelleşir; böylece daima huzurlu ve güzel bir hayat sürer. Hatasını bilip Allaha yönelmesi ve istiğfar etmesi ise tevazusunu, Allaha olan yakinini, maneviyatını artırır.
Kuranda, O, onların dediklerinden münezzeh, yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir. Yedi gök, yer ve bunların içindekiler Onu tesbih eder; Onu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 43-44) ayetlerinde bildirildiği gibi her türlü eksiklikten münezzeh olan sadece üstün güç sahibi olan, herşeyin Yaratıcısı Rabbimiz Allahtır. Bu nedenle kişinin kendisinin yeterli olduğunu düşünmesi, aklını beğenmesi, kendisini kusursuz sanması büyük bir gaflet halidir. Unutulmamalıdır ki ayette bildirildiği üzere, Göklerde ve yerde her ne varsa Onundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Gani)dır, övülmeye layık olandır. (Hac Suresi, 64)
Müstağni kelimesi Kuranda hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan kişiler için kullanılır. Oysa hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, müstağni olan yalnızca Allahtır. İnsanlar ve diğer tüm canlılar da Allahın yarattığı ve her an Onun dilemesiyle yaşamlarını sürdüren aciz, ihtiyaç içinde olan varlıklardır. Allah insanlara acizliklerini bir Kuran ayetinde şöyle haber vermektedir:
Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allahın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için biraraya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. (Hac Suresi, 73)
Kuranda Bağ Sahipleri Kıssasında Kendisini Müstağni Gören Kişinin Durumuna Dikkat Çekilmiştir
Kuranda biri mümin, diğeri ise inkarcı olan iki kişinin durumunu haber veren ayetler şöyledir:
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm. Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum dedi. Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım. (Kehf Suresi, 32-36)
Dikkat edilecek olursa malca zengin olan bağ sahibi, bağının kuruyup yok olabileceği konusunda kendisini müstağni gördüğü gibi, kıyamet saatini inkar ederek ahiret azabından da müstağni görmektedir. Buna karşılık yanında bulunan mümin kişi ise onu son derece samimi ve güzel bir üslupla Allaha çağırırken bir yandan da Allahın azabından kendisini müstağni göremeyeceğini hatırlatmaktadır. Ayette bildirildiğine göre bağına girdiği zaman Maşallah Allahtan başka kuvvet yoktur demesi gerektiğini söyler. Ve eğer kendisini mal ve çocuk bakımından daha az güçte görüyorsa; Allahın kendisine onun bağından daha hayırlısını verebileceğini, onunkinin üstüne ise gökten bir afet gönderebileceğini veya onun suyunu keserse onu arayıp bulmaya güç yetiremeyeceğini hatırlatır. (Kehf Suresi, 37-41)
Fakat ayetlerde bildirildiği üzere müminlerin hatırlatma ve uyarılarına uymayan bu insanların üzerine bir süre sonra azap hak olur. Azabın kendilerine gelmeyeceğini düşünen bu kimseler, bundan sonra pişman olsalar da artık sonuç değişmeyecektir. Nitekim ayetlerin devamında bağ sahibinin ancak bahçesine gelen afetten sonra eski müstağniyetinin yerini pişmanlığın aldığı bildirilmiştir:
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de söyle diyordu: Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım. (Kehf Suresi, 42)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 87. sayı (Eylül 2011) 36. sayfada yayınlanmıştır.