meridyen2
Kayıtlı Üye
Müslümanlar her şeyi yalnızca Allah'tan isterler
Allah, her şeyi yaratan ve Kendisi'nden başka güç sahibi bulunmayan tek İlahtır. Rabbimiz'in bu gerçeği haber verdiği pek çok Kuran ayetinden bazıları şöyledir:
Allah dedi ki: "İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah'tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun." Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 51-52)
Allah; O'ndan başka İlah yoktur. En güzel isimler O'nundur. (Ta Ha Suresi, 8)
"Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Benden başka İlah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (Ta Ha Suresi, 14)
Allahın tek ilah olduğu gerçeğini kavrayan, tüm işleri yaptıranın, her olayı düzene koyanın Allah olduğunu bilen Müslümanlar Ona ait olan sıfatları başka bir varlığa atfetmez, tevhid inancından sapmaya ve dolayısıyla Allaha ortak koşmaya yol açacak bir tavır ve düşünce içine girmezler. Onlar Allaha ibadet eder ve yalnızca Ondan yardım dilerler.
Yalnızca Allahtan yardım istemek Müslümanların en önemli özelliklerinden biridir. İnsanların bir kısmı ise başka insanların kendilerine yardım edebileceğini, kendilerine bir hayırda bulunabileceğini, örneğin kendilerini iyileştirebileceklerini ya da kendilerine para ve imkan sağlayabileceklerini düşünerek onlardan medet umarlar. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Bütün yardım yalnızca Allahtandır. Allah bir ayette tek yardımcının Kendisi olduğunu şöyle bildirmektedir:
(Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 107)
Hiç şüphe yok ki bütün gücün Allaha ait olduğunu unutup insanlara müstakil güç ve irade isnat etmek Allahın Kuranda yasakladığı bir davranıştır:
Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar? Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe. (Araf Suresi, 191-192)
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın (Nisa Suresi, 36)
De ki: Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın (Enam Suresi, 151)
Allaha derin bir saygıyla ve imanla bağlı olan müminler yardımın ancak Allahtan olduğu konusunda asla yanılgıya düşmezler. Dolayısıyla rızkı ancak Allahın verdiğini, maddi manevi bütün güç ve imkanı yalnızca Allahın yarattığını, canı verenin ve onu alacak olanın da yalnızca Allah olduğunu, hastalığın Allahtan olduğu gibi, şifanın da ancak Allahtan olduğunu çok iyi bilir, Allaha ortak koşmadan, doğrudan Allahtan yardım isterler. Kuranın ilk suresi olan Fatiha Suresinde Rabbimiz, Müslümanların yalnızca Allaha ibadet ettiklerine ve yardımı yalnızca Allahtan istediklerini şöyle bildirmektedir:
Hamd Alemlerin Rabbinedir. Rahman ve Rahimdir. Din gününün malikidir. Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz (Fatiha Suresi, 1-4)
İlaç Allah dilerse kişiye etki eder
Allahın tek hakim olduğunu bilen bir insana düşen, yardım edenin, sıkıntıdan kurtaranın yalnızca Allah olduğunu, hastalandığında yalnızca Onun şifa vereceğini unutmamak, şifaya vesile olacak liaçları kullanırken bu ilaçlara ya da doktorlara özel güç atfetmemek, şifayı doğrudan Allahtan istemektir. Nitekim iyileştiren ne ilaç ne de doktor değildir. Elbette ki kişi ilaç alacak, doktora gidecek, ama ilacın da doktorun da yalnızca Allahın vesile olarak yarattığı varlıklar olduğunu unutmayacaktır.
Öte yandan şu da bir gerçektir ki, ilacı alan kişi mutlaka iyileşilecek diye bir kural yoktur. Nitekim kimi zaman kişi, sağlığına vesile olmasını umduğu bir ilacı alır, ama faydasını göremez. Kimi tedavi bir kişiye yarar sağlamazken, bir başkasına sağlar. Bu da, ilacın kendine has bir gücünün olmadığını, şifanın yalnızca Allahtan olduğunu gösteren bir durumdur.
Bu gibi örnekler günlük hayatta karşılaşılan diğer pek çok olay için de geçerlidir. Örneğin kişi bazen aynı cümleyi okur, ama hiçbir şey anlayamaz. Bir başka sefer okuduğunda ise cümledeki anlamı kavrayabilir. O zaman da daha önce nasıl anlayamadım diye kendine şaşırır. Bunun tek açıklaması vardır; anlamayı sağlayan Allahtır ve kişi ancak Allah dilediğinde bir şeyi anlayabilir.
Yemek yendiğinde doyma hissini yaratan da Allahtır. Allah bu hissi yaratmasa, kişi ne kadar yese de doyduğunu hissetmez.
Yapılan sporun beden sağlığına vesile olmasını sağlayan da Allahtır. Yoksa tek başına spor beden sağlığı için yeterli değildir. Yapılan spor eğer Allah, o sporu beden sağlığına vesile etmeyi takdir ederse fayda sağlar. Allah dilerse kişi yaptığı sporla bedenini sağlıklı ve zinde tutabilir.
Dinlenmeyi sağlayan, uykuyu dinlenmeye vesile kılan da Allahtır. Kişi dinlenmek amacıyla yatsa da, hiçbir şekilde dinlenememiş olarak kalkabilir. Ancak Allah kişiye rahatlık vermeyi dilerse uykusunu vesile ederek ona rahatlık verir.
Ezberlenen bir şeyi hafızada tutmak da yalnızca Allahın izniyle mümkündür. Kişi ezberlediği şeyi ancak Allahın dilemesiyle hatırlayabilir. Yoksa ne kadar uğraşırsa uğraşsın unutur.
Güzel bir besteyi kişi kendi kendine besteleyemez. Bütün notaları yaratan, onları biraraya getiren ve kulağa hoş gelen nağmeleri oluşturan Allahtır. Ancak Allah insana besteyi kendi yapıyormuş hissini verir.
Aynı şekilde, güzel bir yazıyı yazdıran da Allahtır. Cümleleri akla getiren, kelimelerin biraraya gelip anlam ifade etmelerini sağlayan Allahtır. Allah dilemese insan anlamlı tek bir cümle dahi yazamaz.
İşte Müslümanlar kendi nefislerinde ve etraflarında gördükleri her şeyi Allahın yarattığını bilen insanlardır. Hayatlarının her anında Allahın hakimiyetini, inayetini ve gücünü hissederler. Bu güzel sırrı bilmek ve kavramak Müslümanlar için hem çok kıymetli bir nimet hem de büyük bir manevi güçtür. Müslümanların her şeyin Allahtan olduğunu bilen tavırlarına Allah'In Kuranda haber verdiği bir örnek, Hz. İbrahimin şu sözleridir:
"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;"
"Bana yediren ve içiren O'dur;"
"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;"
"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,"
"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur." (Şuara Suresi, 78-82)
(alıntı harun yahya)
Allah, her şeyi yaratan ve Kendisi'nden başka güç sahibi bulunmayan tek İlahtır. Rabbimiz'in bu gerçeği haber verdiği pek çok Kuran ayetinden bazıları şöyledir:
Allah dedi ki: "İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah'tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun." Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 51-52)
Allah; O'ndan başka İlah yoktur. En güzel isimler O'nundur. (Ta Ha Suresi, 8)
"Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Benden başka İlah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (Ta Ha Suresi, 14)
Allahın tek ilah olduğu gerçeğini kavrayan, tüm işleri yaptıranın, her olayı düzene koyanın Allah olduğunu bilen Müslümanlar Ona ait olan sıfatları başka bir varlığa atfetmez, tevhid inancından sapmaya ve dolayısıyla Allaha ortak koşmaya yol açacak bir tavır ve düşünce içine girmezler. Onlar Allaha ibadet eder ve yalnızca Ondan yardım dilerler.
Yalnızca Allahtan yardım istemek Müslümanların en önemli özelliklerinden biridir. İnsanların bir kısmı ise başka insanların kendilerine yardım edebileceğini, kendilerine bir hayırda bulunabileceğini, örneğin kendilerini iyileştirebileceklerini ya da kendilerine para ve imkan sağlayabileceklerini düşünerek onlardan medet umarlar. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Bütün yardım yalnızca Allahtandır. Allah bir ayette tek yardımcının Kendisi olduğunu şöyle bildirmektedir:
(Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 107)
Hiç şüphe yok ki bütün gücün Allaha ait olduğunu unutup insanlara müstakil güç ve irade isnat etmek Allahın Kuranda yasakladığı bir davranıştır:
Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar? Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe. (Araf Suresi, 191-192)
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın (Nisa Suresi, 36)
De ki: Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın (Enam Suresi, 151)
Allaha derin bir saygıyla ve imanla bağlı olan müminler yardımın ancak Allahtan olduğu konusunda asla yanılgıya düşmezler. Dolayısıyla rızkı ancak Allahın verdiğini, maddi manevi bütün güç ve imkanı yalnızca Allahın yarattığını, canı verenin ve onu alacak olanın da yalnızca Allah olduğunu, hastalığın Allahtan olduğu gibi, şifanın da ancak Allahtan olduğunu çok iyi bilir, Allaha ortak koşmadan, doğrudan Allahtan yardım isterler. Kuranın ilk suresi olan Fatiha Suresinde Rabbimiz, Müslümanların yalnızca Allaha ibadet ettiklerine ve yardımı yalnızca Allahtan istediklerini şöyle bildirmektedir:
Hamd Alemlerin Rabbinedir. Rahman ve Rahimdir. Din gününün malikidir. Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz (Fatiha Suresi, 1-4)
İlaç Allah dilerse kişiye etki eder
Allahın tek hakim olduğunu bilen bir insana düşen, yardım edenin, sıkıntıdan kurtaranın yalnızca Allah olduğunu, hastalandığında yalnızca Onun şifa vereceğini unutmamak, şifaya vesile olacak liaçları kullanırken bu ilaçlara ya da doktorlara özel güç atfetmemek, şifayı doğrudan Allahtan istemektir. Nitekim iyileştiren ne ilaç ne de doktor değildir. Elbette ki kişi ilaç alacak, doktora gidecek, ama ilacın da doktorun da yalnızca Allahın vesile olarak yarattığı varlıklar olduğunu unutmayacaktır.
Öte yandan şu da bir gerçektir ki, ilacı alan kişi mutlaka iyileşilecek diye bir kural yoktur. Nitekim kimi zaman kişi, sağlığına vesile olmasını umduğu bir ilacı alır, ama faydasını göremez. Kimi tedavi bir kişiye yarar sağlamazken, bir başkasına sağlar. Bu da, ilacın kendine has bir gücünün olmadığını, şifanın yalnızca Allahtan olduğunu gösteren bir durumdur.
Bu gibi örnekler günlük hayatta karşılaşılan diğer pek çok olay için de geçerlidir. Örneğin kişi bazen aynı cümleyi okur, ama hiçbir şey anlayamaz. Bir başka sefer okuduğunda ise cümledeki anlamı kavrayabilir. O zaman da daha önce nasıl anlayamadım diye kendine şaşırır. Bunun tek açıklaması vardır; anlamayı sağlayan Allahtır ve kişi ancak Allah dilediğinde bir şeyi anlayabilir.
Yemek yendiğinde doyma hissini yaratan da Allahtır. Allah bu hissi yaratmasa, kişi ne kadar yese de doyduğunu hissetmez.
Yapılan sporun beden sağlığına vesile olmasını sağlayan da Allahtır. Yoksa tek başına spor beden sağlığı için yeterli değildir. Yapılan spor eğer Allah, o sporu beden sağlığına vesile etmeyi takdir ederse fayda sağlar. Allah dilerse kişi yaptığı sporla bedenini sağlıklı ve zinde tutabilir.
Dinlenmeyi sağlayan, uykuyu dinlenmeye vesile kılan da Allahtır. Kişi dinlenmek amacıyla yatsa da, hiçbir şekilde dinlenememiş olarak kalkabilir. Ancak Allah kişiye rahatlık vermeyi dilerse uykusunu vesile ederek ona rahatlık verir.
Ezberlenen bir şeyi hafızada tutmak da yalnızca Allahın izniyle mümkündür. Kişi ezberlediği şeyi ancak Allahın dilemesiyle hatırlayabilir. Yoksa ne kadar uğraşırsa uğraşsın unutur.
Güzel bir besteyi kişi kendi kendine besteleyemez. Bütün notaları yaratan, onları biraraya getiren ve kulağa hoş gelen nağmeleri oluşturan Allahtır. Ancak Allah insana besteyi kendi yapıyormuş hissini verir.
Aynı şekilde, güzel bir yazıyı yazdıran da Allahtır. Cümleleri akla getiren, kelimelerin biraraya gelip anlam ifade etmelerini sağlayan Allahtır. Allah dilemese insan anlamlı tek bir cümle dahi yazamaz.
İşte Müslümanlar kendi nefislerinde ve etraflarında gördükleri her şeyi Allahın yarattığını bilen insanlardır. Hayatlarının her anında Allahın hakimiyetini, inayetini ve gücünü hissederler. Bu güzel sırrı bilmek ve kavramak Müslümanlar için hem çok kıymetli bir nimet hem de büyük bir manevi güçtür. Müslümanların her şeyin Allahtan olduğunu bilen tavırlarına Allah'In Kuranda haber verdiği bir örnek, Hz. İbrahimin şu sözleridir:
"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;"
"Bana yediren ve içiren O'dur;"
"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;"
"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,"
"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur." (Şuara Suresi, 78-82)
(alıntı harun yahya)