meridyen2
Kayıtlı Üye
Müslüman Dünyasında Akan Kanın Vebali, İttihad-ı İslam'ı İstemeyenlerin Üzerinedir
Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olması, Kuran-ı Kerimde haber verilen, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in hadis-i şeriflerinde bildirdiği, İslam alimlerinin de eserlerinde yer verdiği büyük bir müjdedir. Ancak bazı insanlara İttihad-ı İslam için mücadele etmek, hayatını vakfetmek zor gelmekte, bu nedenle İttihad-ı İslamın önemini anlatmaktan ve bu uğurda çaba harcamaktan şiddetle kaçınmaktadırlar. Oysa İttihad-ı İslamı istemek ve bu konuda fikri mücadelede bulunmak her Müslüman için farz olan bir ibadettir.
İslam dünyası üzerinde süren savaşlar ve çatışmalar ilk zamanlar herkesin ilgisini çekmiş, işkence gören, öldürülen kadınların, çocukların ve yaşlıların görüntüleri insanların içlerinde tepki ve birşeyler yapma isteğini uyandırmıştır. Ancak ardı arkası kesilmeyen haberler her gün yeni kişilerin ölmesi, kadınların tecavüze uğraması, çocukların kurşunlara hedef olması, mayınlara basıp kolunu ya da bacağını kaybetmesi zaman içinde normal karşılanmaya ve bazı insanların dikkatlerini çekmemeye başlamıştır. Bu insanların ilk günlerde verdikleri tepkiler yerini garip bir duyarsızlığa bırakmıştır. Hatta bazı kişiler gazeteleri aldıklarında, savaş haberlerinden çok, magazin içerikli haberlerle ilgilenmeye başlamışlardır. Filistinde, Afganistanda, Irakta, Keşmirde, Doğu Türkistanda, Suriyede veya Patanide her gün onlarca kişinin ölmesi, neredeyse sıradan bir haber haline gelmiştir.
Diğer taraftan bu vahşetleri sanki makul birer siyasi gelişme gibi gösteren bir propaganda da yürütülmektedir. Bu nedenle birçok insan Suriyede yaşanan büyük katliamları ülkenin bir iç sorunu, Filistin ve İsrail arasında yaşananları toprak mücadelesi olarak görmekte, Keşmir halkına yönelik Hint zulmünü ya da Doğu Türkistana yönelik Çin zulmünü veya Taylandın Patanili Müslümanlara yönelik uyguladığı şiddeti bölgenin stratejik konumundan kaynaklanan bir problem olarak düşünmektedir. Irak, Afganistan gibi ülkelere yönelik işgalleri ise uluslararası siyasi zorunluluk olarak değerlendirmektedirler. Diğer pek çok nedenin yanında, tarihi ve ekonomik nedenlerin de çatışmaların meydana gelmesinde etkili olduğu doğrudur. Ancak günümüzde yaşanan bu çatışmaların ana konularından biri bu sayılan ülkelerdeki halkın Müslüman olmasıdır. Bu nedenle ezilen Müslümanlara yardım etmek, İttihad-ı İslam için çaba harcamak çok büyük bir ibadettir. Yüce Rabbimizin emri bu yöndedir.
Tek bir Müslüman ülkenin bu işgal ve baskılardan kurtulması ise İslam alemi için asla yeterli olamaz. Çünkü tek bir ülkenin kurtuluşuyla İslam aleminin içinde bulunduğu baskı ve zülüm politikası son bulmamaktadır. Esas olan tüm İslam aleminin kurtuluşudur.
İttihad-ı İslam, Yüce Allahın Emri, Peygamberimiz (s.a.v.)in Vasiyetidir
Kuran; hükmü kıyamete kadar geçerli olan, müminlerin hayatının tüm alanlarını kapsayan, Rabbimizin her hükmünün eksiksiz yer aldığı mübarek bir kitaptır. Kuranın en büyük mucizelerinden biri, ilk vahyin inmesinden bu yana, her asırda yaşayan tüm Müslümanların Kuranda kendi çağlarına bakan işaretler bulmalarıdır. Hadislerde belirtildiğine göre İslam ahlakının dünyaya hakim olması, Peygamberimiz (s.a.v.)in vefatından sonra kıyamete kadar gerçekleşecek olan alametlerin en önemlilerindendir. Kuranın Nur Suresinin 55. ayetinde de İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı haber verilmektedir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaad etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
İttihad-ı İslam, Her Müslüman İçin En Büyük Farz Vazifedir
İman eden bir insan, her duyduğundan ve her gördüğünden sorumludur. Müslüman halkların çoğu işkenceler, zulüm ve baskı altındayken bazı Müslümanların bu konuyu görmezden gelmeleri çok büyük bir hatadır. Çünkü Yüce Allahın bu konudaki emri açıktır ve Allah Kuranda Müslümanlara şöyle emretmektedir:
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Allahın Müslümanlara İttihad-ı İslam için çalışmalarını açıkça emrettiği bu ayet dışında Kuranda birçok ayette İttihad-ı İslamın farz bir görev olduğu Müslümanlara bildirilir. Yüce Allahın açıkça İttihad-ı İslamı emrettiği ayetlerden biri de şöyledir:
Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allahın oluncaya kadar onlarla cehd (mücadele) edin. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir. (Enfal Suresi, 39)
Ayette İslam bütün dünyaya hakim oluncaya Kuran ahlakı tüm dünyada gerçek anlamda yaşanmaya başlayıncaya, savaş zulüm fitne ortadan kalkıncaya kadar Müslümanların mücadele etmeleri emredilmiştir. Ayetteki dinin hepsi Allahın oluncaya kadar emri İttihad-ı İslama ve Mehdiyete işaret etmektedir (Doğrusunu Allah bilir). Yüce Allahın emri bu kadar açıkken, akıl, basiret ve feraset gözüyle bakan samimi bir Müslüman bu gerçeği görüp hemen anlar.
Allahın ayetleri bu kadar açıkken iman ve vicdan sahibi kişilerin olan bitenlere gözlerini kapamaları, onları görmezlikten gelmeleri mümkün değildir. Bir Müslümanın dünya üzerinde böylesine şiddetli bir zulüm devam ederken, rahat yatağında kayıtsızca uyuması, boş işlerle oyalanması, yalnızca kendi eğlencesini ve çıkarlarını düşünmesi imkansızdır. Çünkü iman eden bir kişi haksız savaşların, katliamların, zulmün, açlığın, ahlaki dejenerasyonun, kısacası dünya üzerindeki tüm sorunların temel çözüm yolunun Kuran ahlakının insanlar arasında yaygınlaşması olduğunu bildiği için bu bilgi ona çok büyük bir sorumluluk yüklemiştir: Dünyaya İslam dinini ve dinin getirdiği güzellikleri anlatmak, Kuran ahlakını yaymak ve dinsizliğe karşı fikri bir mücadele yürütmek...
İttihad-ı İslam, Peygamberimiz (s.a.v.)in En Büyük Hedeflerindendir
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de en büyük hedefin İttihad-ı İslam olması gerektiğini haber vermiş, bu hedefin gerçekleşmesi görevini ise Yüce Allahın Hz. Mehdi (a.s.)a verdiğini bildirmiştir. Resullah (s.a.v.) hadislerinde Hz. Mehdi (a.s.)ın önderliğinde İslam dünyasındaki dağınıklığın son bulacağını Müslümanların Kuran ahlakında ittifak edeceklerini bildirmiş ve tüm Müslümanları Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde İttihad-ı İslamın mevcudiyeti için birliğe davet etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)in bu konudaki vasiyeti çok açıktır:
SİZDEN ONA KİM YETİŞİRSE, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA ONA GELSİN. ONA KATILSIN. ZİRA O, MEHDİDİR. (İbn Mace, Fiten, B 34, H 4082; İbn Ebi Şeybe, c. VII, s. 527; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)
Müslümanlar İttihad-ı İslam İçin Yarışmalıdır
Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona bir şahid-gözetleyici olarak Kitabı (Kuranı) indirdik. Öyleyse aralarında Allahın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allahadır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. (Maide Suresi, 48) ayetinde Yüce Allah ülkelere, mezheplere tarikatlara ayrılan, birbirleriyle uğraşan bir Müslüman topluluğu istemediğine, birleşmiş bir tane Müslüman topluluğu istediğine dikkat çekmiş ve Müslümanların İttihad-ı İslam için yarışmaları bu konuda ellerinden gelen çabayı en fazlasıyla sarf etmeleri gerektiğini buyurmuştur.
İslam ahlakının hakim olması Rabbimizin hükmüdür ve samimi ve şirk koşmadan iman eden kullarına bir vaadidir. Allahın izniyle bu hüküm, ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle gerçekleşecektir. Nasr Suresinde Rabbimiz bu gerçeği şöyle müjdelemiştir:
Allahın yardımı ve fetih geldiği zaman, Ve insanların Allahın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve Ondan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)
Sayın Adnan Oktar`ın 15 Haziran 2011 tarihli A9 Tv röportajında Müslümanların Kanının, İttihad-ı İslamı İstemeyenlerin Üzerine Olduğunu Şöyle açıklamıştır:
Adnan Oktar: Afganistanda, neredeyse iki milyonu buldu orada şehit edilenlerin sayısı. Alenen azılı katil adamlar, hatta kulaklarını kesip, kurutup Amerikaya götürüyorlar; dişlerini söküp Amerikaya götürüyorlar; parmağını kesip, kurutup Amerikaya götürüyorlar, hatıra olarak. Bunların yargılanması gerekmiyor mu? Gerekiyor. İlgilendiriyor mu bu arkadaşları? İlgilendirmiyor. Çünkü İttihad-ı İslama karşılar, çünkü Mehdiyete karşılar. Sırf Mehdiyete karşı olacağım diye İttihad-ı İslama da karşı oldular. İsrailin on tane askerini hadi hapis ettin, tutukladın; bunlar ne olacak? Bunlar ilgilendirmiyor işte adamı, adam kendini kenara çekmiş. Böyle olmaz. Türk-İslam Birliği olursa, İttihad-ı İslam olursa bu olaylar zaten meydana gelmez, başlangıcından olmaz, zemininden böyle bir olay olmaz.
Siz, suçu İttihad-ı İslamı aramayanlarda bulun. Bu kadar Müslümanın kanı onların boynunun üzerinedir. Hz. Mehdi (a.s)ı aramayanlar sorumludur, İttihad-ı İslamı istemeyenler sorumludur, Türk-İslam Birliğini istemeyenler sorumludur. Onları yargılayacağına sen kendini yargıla önce. Çünkü bunun sebebi sensin, sebep olmuşsun sen. İttihad-ı İslam olsa dokuz tane kardeşimi şehit edebilirler miydi? Mümkün mü? Hoş geldiniz, buyurun falan derlerdi, alkışlarla karşılarlardı. Alnına kurşun sıkıyorlarsa beş el, dört el; İttihad-ı İslamın olmamasındandır. İttihad-ı İslamın olmaması nedir?
Siz gidiyorsunuz orada, burada nargile kaynatıyorsunuz, göbeğinizi yayıp oturuyorsunuz. Ondan sonra da, şu yargılansın, bu yargılansın diye internet köşelerinden dedikodu yapıyorsunuz. Öyle olmaz. Allahın Katında asıl siz yargılanacaksınız. İttihad-ı İslamı istemediğiniz için, Türk-İslam Birliğini istemediğiniz için, Mehdiyeti istemediğiniz için siz yargılanacaksınız ahriette. Asıl bunu düşünün.
(makale harun yahya)
Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olması, Kuran-ı Kerimde haber verilen, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in hadis-i şeriflerinde bildirdiği, İslam alimlerinin de eserlerinde yer verdiği büyük bir müjdedir. Ancak bazı insanlara İttihad-ı İslam için mücadele etmek, hayatını vakfetmek zor gelmekte, bu nedenle İttihad-ı İslamın önemini anlatmaktan ve bu uğurda çaba harcamaktan şiddetle kaçınmaktadırlar. Oysa İttihad-ı İslamı istemek ve bu konuda fikri mücadelede bulunmak her Müslüman için farz olan bir ibadettir.
İslam dünyası üzerinde süren savaşlar ve çatışmalar ilk zamanlar herkesin ilgisini çekmiş, işkence gören, öldürülen kadınların, çocukların ve yaşlıların görüntüleri insanların içlerinde tepki ve birşeyler yapma isteğini uyandırmıştır. Ancak ardı arkası kesilmeyen haberler her gün yeni kişilerin ölmesi, kadınların tecavüze uğraması, çocukların kurşunlara hedef olması, mayınlara basıp kolunu ya da bacağını kaybetmesi zaman içinde normal karşılanmaya ve bazı insanların dikkatlerini çekmemeye başlamıştır. Bu insanların ilk günlerde verdikleri tepkiler yerini garip bir duyarsızlığa bırakmıştır. Hatta bazı kişiler gazeteleri aldıklarında, savaş haberlerinden çok, magazin içerikli haberlerle ilgilenmeye başlamışlardır. Filistinde, Afganistanda, Irakta, Keşmirde, Doğu Türkistanda, Suriyede veya Patanide her gün onlarca kişinin ölmesi, neredeyse sıradan bir haber haline gelmiştir.
Diğer taraftan bu vahşetleri sanki makul birer siyasi gelişme gibi gösteren bir propaganda da yürütülmektedir. Bu nedenle birçok insan Suriyede yaşanan büyük katliamları ülkenin bir iç sorunu, Filistin ve İsrail arasında yaşananları toprak mücadelesi olarak görmekte, Keşmir halkına yönelik Hint zulmünü ya da Doğu Türkistana yönelik Çin zulmünü veya Taylandın Patanili Müslümanlara yönelik uyguladığı şiddeti bölgenin stratejik konumundan kaynaklanan bir problem olarak düşünmektedir. Irak, Afganistan gibi ülkelere yönelik işgalleri ise uluslararası siyasi zorunluluk olarak değerlendirmektedirler. Diğer pek çok nedenin yanında, tarihi ve ekonomik nedenlerin de çatışmaların meydana gelmesinde etkili olduğu doğrudur. Ancak günümüzde yaşanan bu çatışmaların ana konularından biri bu sayılan ülkelerdeki halkın Müslüman olmasıdır. Bu nedenle ezilen Müslümanlara yardım etmek, İttihad-ı İslam için çaba harcamak çok büyük bir ibadettir. Yüce Rabbimizin emri bu yöndedir.
Tek bir Müslüman ülkenin bu işgal ve baskılardan kurtulması ise İslam alemi için asla yeterli olamaz. Çünkü tek bir ülkenin kurtuluşuyla İslam aleminin içinde bulunduğu baskı ve zülüm politikası son bulmamaktadır. Esas olan tüm İslam aleminin kurtuluşudur.
İttihad-ı İslam, Yüce Allahın Emri, Peygamberimiz (s.a.v.)in Vasiyetidir
Kuran; hükmü kıyamete kadar geçerli olan, müminlerin hayatının tüm alanlarını kapsayan, Rabbimizin her hükmünün eksiksiz yer aldığı mübarek bir kitaptır. Kuranın en büyük mucizelerinden biri, ilk vahyin inmesinden bu yana, her asırda yaşayan tüm Müslümanların Kuranda kendi çağlarına bakan işaretler bulmalarıdır. Hadislerde belirtildiğine göre İslam ahlakının dünyaya hakim olması, Peygamberimiz (s.a.v.)in vefatından sonra kıyamete kadar gerçekleşecek olan alametlerin en önemlilerindendir. Kuranın Nur Suresinin 55. ayetinde de İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı haber verilmektedir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaad etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
İttihad-ı İslam, Her Müslüman İçin En Büyük Farz Vazifedir
İman eden bir insan, her duyduğundan ve her gördüğünden sorumludur. Müslüman halkların çoğu işkenceler, zulüm ve baskı altındayken bazı Müslümanların bu konuyu görmezden gelmeleri çok büyük bir hatadır. Çünkü Yüce Allahın bu konudaki emri açıktır ve Allah Kuranda Müslümanlara şöyle emretmektedir:
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Allahın Müslümanlara İttihad-ı İslam için çalışmalarını açıkça emrettiği bu ayet dışında Kuranda birçok ayette İttihad-ı İslamın farz bir görev olduğu Müslümanlara bildirilir. Yüce Allahın açıkça İttihad-ı İslamı emrettiği ayetlerden biri de şöyledir:
Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allahın oluncaya kadar onlarla cehd (mücadele) edin. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir. (Enfal Suresi, 39)
Ayette İslam bütün dünyaya hakim oluncaya Kuran ahlakı tüm dünyada gerçek anlamda yaşanmaya başlayıncaya, savaş zulüm fitne ortadan kalkıncaya kadar Müslümanların mücadele etmeleri emredilmiştir. Ayetteki dinin hepsi Allahın oluncaya kadar emri İttihad-ı İslama ve Mehdiyete işaret etmektedir (Doğrusunu Allah bilir). Yüce Allahın emri bu kadar açıkken, akıl, basiret ve feraset gözüyle bakan samimi bir Müslüman bu gerçeği görüp hemen anlar.
Allahın ayetleri bu kadar açıkken iman ve vicdan sahibi kişilerin olan bitenlere gözlerini kapamaları, onları görmezlikten gelmeleri mümkün değildir. Bir Müslümanın dünya üzerinde böylesine şiddetli bir zulüm devam ederken, rahat yatağında kayıtsızca uyuması, boş işlerle oyalanması, yalnızca kendi eğlencesini ve çıkarlarını düşünmesi imkansızdır. Çünkü iman eden bir kişi haksız savaşların, katliamların, zulmün, açlığın, ahlaki dejenerasyonun, kısacası dünya üzerindeki tüm sorunların temel çözüm yolunun Kuran ahlakının insanlar arasında yaygınlaşması olduğunu bildiği için bu bilgi ona çok büyük bir sorumluluk yüklemiştir: Dünyaya İslam dinini ve dinin getirdiği güzellikleri anlatmak, Kuran ahlakını yaymak ve dinsizliğe karşı fikri bir mücadele yürütmek...
İttihad-ı İslam, Peygamberimiz (s.a.v.)in En Büyük Hedeflerindendir
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de en büyük hedefin İttihad-ı İslam olması gerektiğini haber vermiş, bu hedefin gerçekleşmesi görevini ise Yüce Allahın Hz. Mehdi (a.s.)a verdiğini bildirmiştir. Resullah (s.a.v.) hadislerinde Hz. Mehdi (a.s.)ın önderliğinde İslam dünyasındaki dağınıklığın son bulacağını Müslümanların Kuran ahlakında ittifak edeceklerini bildirmiş ve tüm Müslümanları Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde İttihad-ı İslamın mevcudiyeti için birliğe davet etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)in bu konudaki vasiyeti çok açıktır:
SİZDEN ONA KİM YETİŞİRSE, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA ONA GELSİN. ONA KATILSIN. ZİRA O, MEHDİDİR. (İbn Mace, Fiten, B 34, H 4082; İbn Ebi Şeybe, c. VII, s. 527; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)
Müslümanlar İttihad-ı İslam İçin Yarışmalıdır
Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona bir şahid-gözetleyici olarak Kitabı (Kuranı) indirdik. Öyleyse aralarında Allahın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allahadır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. (Maide Suresi, 48) ayetinde Yüce Allah ülkelere, mezheplere tarikatlara ayrılan, birbirleriyle uğraşan bir Müslüman topluluğu istemediğine, birleşmiş bir tane Müslüman topluluğu istediğine dikkat çekmiş ve Müslümanların İttihad-ı İslam için yarışmaları bu konuda ellerinden gelen çabayı en fazlasıyla sarf etmeleri gerektiğini buyurmuştur.
İslam ahlakının hakim olması Rabbimizin hükmüdür ve samimi ve şirk koşmadan iman eden kullarına bir vaadidir. Allahın izniyle bu hüküm, ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle gerçekleşecektir. Nasr Suresinde Rabbimiz bu gerçeği şöyle müjdelemiştir:
Allahın yardımı ve fetih geldiği zaman, Ve insanların Allahın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve Ondan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)
Sayın Adnan Oktar`ın 15 Haziran 2011 tarihli A9 Tv röportajında Müslümanların Kanının, İttihad-ı İslamı İstemeyenlerin Üzerine Olduğunu Şöyle açıklamıştır:
Adnan Oktar: Afganistanda, neredeyse iki milyonu buldu orada şehit edilenlerin sayısı. Alenen azılı katil adamlar, hatta kulaklarını kesip, kurutup Amerikaya götürüyorlar; dişlerini söküp Amerikaya götürüyorlar; parmağını kesip, kurutup Amerikaya götürüyorlar, hatıra olarak. Bunların yargılanması gerekmiyor mu? Gerekiyor. İlgilendiriyor mu bu arkadaşları? İlgilendirmiyor. Çünkü İttihad-ı İslama karşılar, çünkü Mehdiyete karşılar. Sırf Mehdiyete karşı olacağım diye İttihad-ı İslama da karşı oldular. İsrailin on tane askerini hadi hapis ettin, tutukladın; bunlar ne olacak? Bunlar ilgilendirmiyor işte adamı, adam kendini kenara çekmiş. Böyle olmaz. Türk-İslam Birliği olursa, İttihad-ı İslam olursa bu olaylar zaten meydana gelmez, başlangıcından olmaz, zemininden böyle bir olay olmaz.
Siz, suçu İttihad-ı İslamı aramayanlarda bulun. Bu kadar Müslümanın kanı onların boynunun üzerinedir. Hz. Mehdi (a.s)ı aramayanlar sorumludur, İttihad-ı İslamı istemeyenler sorumludur, Türk-İslam Birliğini istemeyenler sorumludur. Onları yargılayacağına sen kendini yargıla önce. Çünkü bunun sebebi sensin, sebep olmuşsun sen. İttihad-ı İslam olsa dokuz tane kardeşimi şehit edebilirler miydi? Mümkün mü? Hoş geldiniz, buyurun falan derlerdi, alkışlarla karşılarlardı. Alnına kurşun sıkıyorlarsa beş el, dört el; İttihad-ı İslamın olmamasındandır. İttihad-ı İslamın olmaması nedir?
Siz gidiyorsunuz orada, burada nargile kaynatıyorsunuz, göbeğinizi yayıp oturuyorsunuz. Ondan sonra da, şu yargılansın, bu yargılansın diye internet köşelerinden dedikodu yapıyorsunuz. Öyle olmaz. Allahın Katında asıl siz yargılanacaksınız. İttihad-ı İslamı istemediğiniz için, Türk-İslam Birliğini istemediğiniz için, Mehdiyeti istemediğiniz için siz yargılanacaksınız ahriette. Asıl bunu düşünün.
(makale harun yahya)