Salvo
Kayıtlı Üye
Büyük velîlerden. İsmi Mûsâ bin Mâhîn ez-Zûhî'dir. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Mîlâdî on ikinci asırda yaşadı. Mardin'de vefât etti. Şeyh Mûsâ kabristanlığına defnedildi.
Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin talebelerindendir. Hocası, onun yetişip, büyük bir velî olacağını önceden müjdeledi ve; "Ey Bağdât halkı, yakında öyle biri gelecek, öyle bir güneş doğacak ki, öyle birisi daha size gelmedi." buyurdu. "O zât kimdir?" denilince, Mûsâ bin Mâhîn olduğunu işâret etti. Hocalarının huzûruna geleceği zaman, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin gönderdikleri kimseler tarafından, çok uzaklarda karşılandı. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin huzûruna girince, kalkıp kucakladı.
Allahü teâlâ, Mûsâ bin Mâhîn hazretlerine çok ihsânda bulunmuş, gayblar âleminin sırlarına kavuşturmuştur. Çok kerâmeti görüldü. Herkes heybetine ve fazîletine hayran olup, onu severdi. Âlimler ve velîler onun sohbetlerine devâm ettiler. Irak'ta pekçok kimse ondan icâzet aldı. O, duâsı kabûl edilen büyük bir velî idi. Gözleri kör bir kimseye duâ etse, Allahü teâlânın izniyle gözleri açılırdı. Fakire duâ etse, zengin olur, bir kimseye bereket için duâ etse, berekete kavuşurdu. Hastaya duâ etse, sıhhate kavuşurdu. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri mübârek eliyle demire dokunsa, demir mum gibi erir akardı. İnsanlar onun himmet ve duâları ile büyük musîbetlerden kurtuldular.
Bir zaman Mardin şehrinde büyük bir yangın çıktı. İnsanlar ne yaptılarsa yangının önünü alamadılar. Herkesi büyük bir korku kapladı. Çâresizlik içindeMûsâ bin Mâhîn hazretlerinin dergâhına koşup durumu anlattılar ve duâ istediler. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri bunun üzerine onlara elindeki asâyı verdi ve; "Bunu alın ve yangının en alevli yerine atın." buyurdu. Gelenler asâyı alıp yangın mahalline döndüler ve buyrulduğu şekilde onu alevlerin en kabarık yerine attılar. Çok geçmeden alevlerin durduğu, yangının söndüğü görüldü. Herkes çok sevindi. Sonra atılan asâyı arayıp buldular. Hiçbir şey olmadığını, renginin bile değişmediğini gördüler. Alıp doğruca Mûsâ bin Mâhîn hazretlerine teslim ettiler. Hürmet, minnet ve teşekkürlerini arzettiler. Bunun üzerine Mûsâ bin Mâhîn hazretleri; "Allahü teâlâ bize elimizin değdiği hiçbir şeyi ateşin yakmayacağını ilhâm etti." buyurdu. Yangın onun kerâmeti olarak sönmüştü.
Kabri Mardin'de olup, ziyâret edilmektedir. Cenâzesi kabre konulduğunda, kabirde, kalkıp namaz kıldı. Kabri birden genişledi. Defnetmek için kabre inenler, bu hâli görünce bayıldılar.
OKU DEYİNCE
Oğlu Ahmed Mardînî, babasından naklen onun hakkında şöyle anlatmıştır: "O, Peygamberimizi sallallahü aleyhi ve sellem çok görür, hallerinde hep Resûlullah'a uyardı. Bir kadın, dört aylık çocuğunu ona getirdi. Çocuğa duâ edince, çocuk yürümeye başladı. İhlâs sûresini çocuğa okuyup, ona da oku deyince, çocuk gâyet açık bir şekilde İhlâs sûresini okudu. Bu telkinden dolayı, gâyet güzel bir fesâhat ve ifâde güzelliğine kavuştu. Bu hâli uzun müddet devâm etti. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri vefât ettiğinde, o çocuk otuz yaşında olduğu halde, aynı fesâhatle konuşuyordu.
1) Kalâid-ül-Cevâhir; s.96
2) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.270
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.139
4) Menâkıbü'l-Ârifîn, Üniversite Kütüphânesi, No: 558; v.166
Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin talebelerindendir. Hocası, onun yetişip, büyük bir velî olacağını önceden müjdeledi ve; "Ey Bağdât halkı, yakında öyle biri gelecek, öyle bir güneş doğacak ki, öyle birisi daha size gelmedi." buyurdu. "O zât kimdir?" denilince, Mûsâ bin Mâhîn olduğunu işâret etti. Hocalarının huzûruna geleceği zaman, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin gönderdikleri kimseler tarafından, çok uzaklarda karşılandı. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin huzûruna girince, kalkıp kucakladı.
Allahü teâlâ, Mûsâ bin Mâhîn hazretlerine çok ihsânda bulunmuş, gayblar âleminin sırlarına kavuşturmuştur. Çok kerâmeti görüldü. Herkes heybetine ve fazîletine hayran olup, onu severdi. Âlimler ve velîler onun sohbetlerine devâm ettiler. Irak'ta pekçok kimse ondan icâzet aldı. O, duâsı kabûl edilen büyük bir velî idi. Gözleri kör bir kimseye duâ etse, Allahü teâlânın izniyle gözleri açılırdı. Fakire duâ etse, zengin olur, bir kimseye bereket için duâ etse, berekete kavuşurdu. Hastaya duâ etse, sıhhate kavuşurdu. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri mübârek eliyle demire dokunsa, demir mum gibi erir akardı. İnsanlar onun himmet ve duâları ile büyük musîbetlerden kurtuldular.
Bir zaman Mardin şehrinde büyük bir yangın çıktı. İnsanlar ne yaptılarsa yangının önünü alamadılar. Herkesi büyük bir korku kapladı. Çâresizlik içindeMûsâ bin Mâhîn hazretlerinin dergâhına koşup durumu anlattılar ve duâ istediler. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri bunun üzerine onlara elindeki asâyı verdi ve; "Bunu alın ve yangının en alevli yerine atın." buyurdu. Gelenler asâyı alıp yangın mahalline döndüler ve buyrulduğu şekilde onu alevlerin en kabarık yerine attılar. Çok geçmeden alevlerin durduğu, yangının söndüğü görüldü. Herkes çok sevindi. Sonra atılan asâyı arayıp buldular. Hiçbir şey olmadığını, renginin bile değişmediğini gördüler. Alıp doğruca Mûsâ bin Mâhîn hazretlerine teslim ettiler. Hürmet, minnet ve teşekkürlerini arzettiler. Bunun üzerine Mûsâ bin Mâhîn hazretleri; "Allahü teâlâ bize elimizin değdiği hiçbir şeyi ateşin yakmayacağını ilhâm etti." buyurdu. Yangın onun kerâmeti olarak sönmüştü.
Kabri Mardin'de olup, ziyâret edilmektedir. Cenâzesi kabre konulduğunda, kabirde, kalkıp namaz kıldı. Kabri birden genişledi. Defnetmek için kabre inenler, bu hâli görünce bayıldılar.
OKU DEYİNCE
Oğlu Ahmed Mardînî, babasından naklen onun hakkında şöyle anlatmıştır: "O, Peygamberimizi sallallahü aleyhi ve sellem çok görür, hallerinde hep Resûlullah'a uyardı. Bir kadın, dört aylık çocuğunu ona getirdi. Çocuğa duâ edince, çocuk yürümeye başladı. İhlâs sûresini çocuğa okuyup, ona da oku deyince, çocuk gâyet açık bir şekilde İhlâs sûresini okudu. Bu telkinden dolayı, gâyet güzel bir fesâhat ve ifâde güzelliğine kavuştu. Bu hâli uzun müddet devâm etti. Mûsâ bin Mâhîn hazretleri vefât ettiğinde, o çocuk otuz yaşında olduğu halde, aynı fesâhatle konuşuyordu.
1) Kalâid-ül-Cevâhir; s.96
2) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.270
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.139
4) Menâkıbü'l-Ârifîn, Üniversite Kütüphânesi, No: 558; v.166