İzlediğimiz birçok filmde şehirler, hikayenin geçtiği fondan öteye gidemezken bazıları ise şehrin dokusunu başarıyla hikayeleri ile uyumlu hale getirirler. Hayır, Muhteşem Güzellik onlardan biri değil. Yönetmen Paolo Sorrentino, eşsiz kahramanı Jepi anlatırken Roma ne bir fon ne de hikaye ile uzlaşma içerisinde. Roma hikayenin ve başkarakterin ta kendisi.
Filmin öyküsünü dört-beş satırla açıklamak mümkün: Başkarakterimiz Jep Gambardella Roma kentinin ihtişamının tadını sonuna kadar çıkaran, zamanında başarılı bir kitap çıkarmış olsa da ikinci romanını asla yazamamış ve yaptığı vasat röportajlarla edebi yönünü satışa çıkarmış bir adam. 65. yaşını kutlarken karşılaştığımız Jep, doğum günü partisinden sonra kendi geçmişiyle ve geleceğiyle yüzleşmeye karar verir. Bu yüzleşmede dostları, anıları ve yaşadığı şehir hep onunla birlikte olacaktır.
Hikayenin oldukça duygusal yüzleşmelerle, insani ilişkiler üzerinden geveze bir biçimde ele alınması oldukça mümkün ve garantili bir yol olarak görünürken Sorrentino, farklı bir yol deniyor. Onun hayat hikayesini, Romanın hayat hikayesiyle paralel ele alıyor. Doğal olarak sanat ve özellikle edebiyat, öykünün doğal parçaları olarak işlev görüyorlar.
Örneğin açılış sahnesinde Gianicolo tepesine gidiyoruz. Bu tepe, eski bir Roma tanrısı olan Janusun büstünün bulunduğu yer. Janusun özelliği tek yüzlü, iki kafalı, bilinmeyen kapıların ve geçitlerin tanrısı olması. Böylece daha açılış sahnesinden yönetmen bizi bilinmezliğin çekiciliğine davet ederken Janusun bakışını takip ederek Jepin doğum günü partisine geçiş yapıyoruz. Hıristiyanlık öncesi Romadan çılgın bir partiye; A capelladan Bob Sinclare geçiş tek bir kesmeyle mümkün kılınıyor.
Ustaca kullanılan bu tezatlık filmin her köşesine sinmiş durumda. Kolezyuma bakan balkonunda Romanın görkemli geçmişini içine çeken Jepin mağrur ifadesi, şehrin karanlık sokaklarına indiğinde değişime uğruyor. Orada eski kentini arıyor ama umutsuzluğa kapılıyor. Özellikle kahramanını sürekli olarak arkasından takip eden kamera, akıllara Dantenin İlahi Komedyasını getiriyor. Romanın cehenneminde ve arafında gezerken kendimizi Jepe eşlik eden şair Virgil gibi hissediyoruz. Roma destanını yazan Virgilin gözünden görüntü yönetmeni Luca Bigazzinin mükemmel çalışmasıyla kentin destanının yeniden yazılışına tanık oluyoruz. Woody Allenın Romadan Sevgilerle (From Rome With Love)de yaptığının aksine bize bir fon değil, yaşayan mekanlar sunuluyor. Jepin korkularını birebir olarak mekanlarda deneyimliyor, gelenek ve modernizm arasındaki çizgide gelip giderken yok olma korkusunu iliklerimiz kadar hissediyoruz. Jep, İtalyadaki en iyi trenler bizde, neden biliyor musun? Çünkü hiçbir yere gitmiyorlar derken umutsuzluk içinde değişime karşı koymaya çalışsa da bir yandan da devinim içindeki dünyayla mücadele edemeyecek kadar güçsüz hissediyor.
Jepin yıllardır hayatında olan ya da hayatına girip çıkan kişilerin gelip geçiciliği ve sığındıkları küçük fikir barınaklarında günlerini gün ederek kaçınılmaz sona yaklaşmaları, entelejansiyanın değişim içerisindeki etkisizliğini gözler önüne seriyor. Muhteşem güzelliği arayan kahramanımız yeri geldiğinde edebiyatı ve dini referans almaktan çekinmiyor. Ama belki de muhteşem güzellik, kendisine cennette eşlik edecek Beatrice aracılığıyla ulaşabileceği bir kavramdır. Çünkü filmin başında Ferdinand Celineden yapılan alıntıda söylendiği gibi: Seyahat etmek yararlıdır, hayal gücünü geliştirir. Geriye kalan her şey hüsran ve angaryadır.
Paolo Sorrentinonun Umberto Contrello ile ele aldığı ufuk açıcı ve bol referanslı metni ve Jep rolünde Toni Servillonun mükemmel performansıyla Muhteşem Güzellik sinemaseverlerin kaçırmaması gereken bir yolculuk. Özellikle İstanbulun geleceğiyle ilgili endişelerimizin haklı olarak arttığı son dönemlerde ne bir gökdelenin ne de bir AVMnin yer aldığı Romayı farklı bir bakışla keşfetmek için bulunmaz nimet.
-
Batu Anadolu -