Muhammed el Konyevi hz Hayatı

'hayaL

Bayan Üye
Seyda-i Muhammed el-Konyevi (Kuddise Sirruh), miladi 1942 yılında Mardin ilinin merkezine bağlı Konaklı köyünde doğdu. Şu an hayatta olup Konya sivil havaalanı civarında bulunan Reyhani köyünde insanlara Allah-u Zülcelal'ın emir ve nehylerini anlatmak suretiyle insanların dünyada ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmaktadır. Sevenleri arasında Seyda namıyla tanınmıştır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh), anne tarafından Hz. Ömer (Radiyallahu Anh)'in soyundan olup, daha küçük yaşlarda büyük bir zat ve insanlara hidayet rehberi olacağı belliydi. İlim tahsiline başlamadan önce bir süre kendi keçilerine çobanlık yaptı.

O zaman köyleri kuraklık idi. Keçileri otlatmak için gece yola çıkarken, sabah namazını düşünerek suyunu yanında götürürdü. Herhangi bir sebeble suyu zayi olduğu zaman;
"Sabah namazının abdestini nasıl alacağım." diye geceyi uyumadan, hep düşünerek geçirirdi. Epey uzaklıktaki köye doğru karanlıkta giderdi.

Köye gelirken sabah namazının vaktinin geçmesinden, güneşin doğmasından hep endişe ederdi. Köye vardığında ise Allah-u Zülcelal'in bir lütfu olarak henüz sabah namazı vakti girmemiş olurdu.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bunların hepsinin Allah-u Zülcelal'in bir ikramı, O'nun bir ni'meti olduğunu ifade ederdi. Bütün bunları; kendi kemalatı olduğunu açıklamak için değil, Allah-u Zülcelal'in kendi üzerindeki bir ni'meti olduğunu açıklamak için söylerdi.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) daha küçük yaşlardayken bile cemaati kaçırmazdı. Köy halkından o yaştakiler arasında camiiye gelende yoktu. Köyün imamlığını yapan akrabası, ona nazar değmesinden korkardı. Bunları, hiç kimse ona zahiri irşad yapıp, tavsiye etmediği, anlatmadığı halde ibadetlerine devam ediyordu. Bu da gösteriyor ki bütün bunlar, Allah-u Zülcelal'in ona bir ikramıydı.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bir süre sonra ilim uğruna bir medreseye yerleşti. Medrese günlerinden bahsederken şöyle buyurdu;
"O günlerin tadı bambaşka idi. İlim ve din aşkı bizi öyle sarmıştı ki; eve geldiğim zaman, akrabalarımız, ilim ve din aşkından deli olacaksın diye üzülürlerdi."

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh)'nin zahiri hocalarından birisi onun için; "Yalnız o talebeliğin hakkını veriyordu." buyurmuştu.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh), Muhammed Diyauddin (Kuddise Sirruh)'in torunlarından molla Takyeddin'in halifesi molla Abdulbaki ve Seyda-i Süleyman Banihi'den de ilim tahsil etti. Birkaç Alimden daha ilim tahsil ederek en son Gavs-ı Bilvanisi (Kuddise Sirruh)'nin halifelerinden Abdussamed-i Ferhendi (Kuddise Sirruh)'nin yanına geldi. Onun yanında bir yıl kaldıktan sonra zahiri ilimlerden icazet aldı. Daha sonra Allah-u Zülcelal nasip ettiğinden, Abdussamed-i Ferhendi (Kuddise Sirruh), onun güzel ahlakından dolayı kızıyla evlendirdi.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh), Abdussamed-i Ferhendi (Kuddise Sirruh)'nin yanında iken icazetine iki ay kala şöyle bir rüya gördü;

"Şah-ı Hazne (Kuddise Sirruh)'nin oğlu, Şeyh Aleaddin'nin bir elçisi, şeyh Aleaddin'in;
"Ben filan yerdeyim, bekliyorum, acele gel!" dediğini nakletti. Bu rüyanın işaretiyle Şeyh Aleaddin'nin yanına giderek ona intisap etti. Kısa bir zaman sonra Şeyh Aleaddin vefat edince, köyüne döndü. O zamanlar dayısı o köyün imamı idi. Dayısı görevden ayrılınca, köy halkı ona imamlık yapmasını teklif ettiler. Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) kendi köyü olması sebebiyle ilk önce kabul etmek istemedi. Ancak çok ısrar üzerine onlara iki şart koştu.

Bu şartlardan birincisi; çalgılı düğünlerin terkedilmesi ve kadınlarla erkeklerin bir arada oynamamaları idi. ikincisi; beraberinde getirdiği talebelerin, bakımının üstlenilmesi idi. Köylüler bu şartları kabul ettiler. Orada küçük bir medrese yaparak üç yıl ikamet etti.

Üç yıl sonra kendi tabirleriyle oradaki nasibi bitti. Köylülerden birisi düğününü çalgılı bir şekilde yapınca, oradan ayrıldı. Bazı geceler hayırlı bir yer ve hayırlı bir nasip dileyerek ağladığı söylenir. Allah-u Zülcelal onun bu duasını kabul etti.
O sıralarda Gavs-ı Bilvanisi (Kuddise Sirruh) vefat etmiş ve oğlu Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh), insanlara Allah-u Zülcelal'in emir ve nehylerini anlatmak suretiyle irşada başlamıştı. Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh), Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh)'nin daveti üzerine, kayınpederi Abdussamed-i Ferhendi (Kuddise Sirruh) ile birlikte Menzil köyüne geldi. Yirmi yıldan fazla Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh)'nin yanında kaldı ve hizmetinde bulundu. Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) o günleri anarken;
"Keşke bütün ömrümüz onun hizmetinde geçseydi." buyurmuştu.

Bazı insanlar, Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh)'nin, bazı nedenlerle oradan ayrılma söylentisi üzerine, Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh)'nin şöyle dediğini nakletmişlerdir;
"Ey Molla Muhammed! Senin Menzilden ayrılman benim yüz ölümüme bedeldir. Ben bulunduğum müddetçe burada olacaksın. Benimle geldin ve benimle gideceksin."

Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh), Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh)'yi çok severdi. Hatta bazı insanlar söyleyemedikleri meseleleri onun aracılığıyla Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh)'e iletirlerdi. Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh)'ye;
"Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh) sizi çok seviyor. Bunun hikmeti nedir?" dedikleri zaman; "O benim kemalatımdan değil, Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh)'nin şevkat ve merhametindendir." buyururdu.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh), Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh)'nin vefatından sonra bir yıla yakın teberrüken Menzil'de kaldı. Daha sonra Seyyid Muhammed Raşid (Kuddise Sirruh)'nin işareti üzerine Konya'ya hicret etti. Halen Konya'da insanlara Allah-u Zülcelal'in emir ve nehylerini anlatmak suretiyle onların dünyada ve ahirette saadete kavuşmalarına vesile olmaktadır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh), sevenlerine daima Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ve ashab-ı kiramın yolundan gitmelerini tavsiye ederdi. Sevenlerine, Allah-u Zülcelal'in rahmetinden, nefsin ve dünyanın kötülüğünden çok bahsederdi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ashab-ı kiram ve ilmiyle amel eden alimlerin ahlakından bahseder ve onlar gibi ahlaklanmalarını söylerdi.
 
---> Muhammed el Konyevi hz Hayatı

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh), bu kitaptan başka insanların dünyada ve ahirette saadete kavuşmaları için manevi ilaç niteliğinde başka kitaplar da yazmıştır.

Bu kitaplardan birincisi: "CENNET YOLUNUN REHBERİ" isimli kitaptır.
Bu kitapta; cennete giden yolu ve Cemalullah'ı görmenin yollarını, yani Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmanın ilacını sunmaktadır. Bu yolda hangi engeller ile karşılaşılabilir ve bu karşılaşılan engellerden nasıl kurtulup Allah-u Zülcelal'in yoluna dahil olunur ve insanları bu yoldan uzaklaştırmaya çalışan düşmanlar nasıl bertaraf edilir, bunları anlatmaktadır. Bu kitap ayrıca, insanların istikametini bozmadan Allah-u Zülcelal'in yoluna gidebilmenin, bu günah asrında imanı muhafaza edebilmenin, salih amel yapabilmenin ve cennet yolunun sırlarının ipuçlarını vermektedir.
İkinci kitap: "Mü'minin Kendine Nasihati NEFSE HİTAP" isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, insanlara nefsini bilmek yolunda Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in tavsiye ve emirlerini aktarmıştır.

Nefsin mahiyeti, mertebeleri, nefsi kontrol altında tutmanın ehemmiyeti ve yolları, insanın iç dünyası, akıl, nefs ve kalb gibi manevi aletlerin nasıl işlediği ve işleyişi insanın ahiret hayatı açısından karlı bir duruma nasıl getireceği anlatılmaktadır.
Ayrıca; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in, ashab-ı kiramın ve ilmiyle amel eden alimlerin vakit ni'metini en güzel şekilde değerlendirdikleri yer almaktadır. Hayatlarını Tasavvufun kural ve kaidelerine uyarak nasıl verimli kıldıkları anlatılmaktadır.

Bir sohbet ve nasihat tarzında olan bu kitap, gerçek yönüyle dünyaya ve içindekilere gönülden bağlı olan nefsin, ahtapot gibi kollarını dünyadan ve kalb'ten sökecek ve Allah-u Zülcelal'e bağlanmanın o en taze ve enfes soluklarına ulaşmaya vesile olan bir kitaptır.

Üçüncü kitap: "İSLAMİ HAYAT" isimli kitaptır.
Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, insanlara kul olmanın ve kulluk yapmanın eşsiz hazzını tattırırken, Allah-u Zülcelal'in ayetleri ve Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hadis-i şerifleri ışığında saf ve temiz ibadet yolunu anlatmaktadır. Bu eser, Allah-u Zülcelal'in emrettiği gibi yaşamak isteyen ve Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sünnetine uymak isteyen insanlar için eşsiz bir kaynak ve rehberdir.
Dördüncü kitap: "ÂDÂB" isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hadis-i şerifleri ışığında her müslümanın günlük hayatında karşısına çıkan adabları anlatmıştır.
Beşinci kitap: "İLMİHAL" isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, Allah-u Zülcelal'in ibadet konusunda emir ve nehylerini yalnızca bir pencereden bakarak değerlendirmek yerine, zahiri pencerenin yanında insanlara birde gönül penceresinin olduğunu ve o pencereden bakıldığında ibadetlerin, emir ve yasakların nasıl bir sır ve manevi zenginlik içerisinde bulunduğunu öğretmiştir.
Bu kitap insanlara ilim öğretirken, öğrenilen ilimle amel ettiğinde manevi olarak neler kazanabileceğini açıklarken ve yapılan amellerin sırlarına vakıf olmanın hazzını da tattırmaktadır.

Altıncı kitap; "TASAVVUF" isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta tasavvufu, Kur'an'ı anlamaktan ve idrakten yoksun bazı gönüllere, içine düşmüş oldukları inkar bataklığından kurtulabilmeleri ve Allah-u Zülcelal'e zahiri ve manevi manada, saf kulluk yapabilmeleri için bulunmaz reçeteler ve nasihatler sunmaktadır.

Yedinci kitap: "MÜ'MİN KARDEŞLİĞİ" isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, tüm insanlara Allah-u Zülcelal'in ayet-i kerimelerde emrettiği, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hadis-i şeriflerde tavsiye ettiği mü'min kardeşliğini kendi uslubu ile anlatmakta ve insanların faidesine sunmaktadır.

Sekizinci kitap: "HAC ve UMRE REHBERİ" isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, Haccın zahiri ve manevi şartlarını ve Haccın edeblerini ve Hacc'da okunacak duaları yazmıştır.

Dokuzuncu kitap: "MANEVİ HAYAT" isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, insanın dünya hayatı boyunca kendisini en üst derecede meşgul eden ve tüm zamanını alan zahiri hayatının yanı sıra, ebedü'l-ebed olan ahiret hayatını düzenlemede ve ebedi saadete ulaşmada en önemli temel nokta olan ama dünyanın meşguliyeti ve nefsin hileleri yüzünden dikkatlerden kaçan manevi hayatımızın da, aynı zahiri hayatımız gibi bir düzen ve güzellik içerisinde olması gerektiğini anlatırken, bunun nasıl ve ne şekilde olabileceğinin yollarını ve manevi hastalıklardan kurtulabilmenin reçetelerini sunmaktadır. Allah-u Zülcelal'in emirlerine uymanın ve nehylerinden sakınmanın faydalarını, ihlas, muhabbet ve amele teşvik hallerini anlatmaktadır.

Onuncu kitap: ASRIMIZ MESELELERİNE FETVALAR isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, insanların kötülüklerden kurtulup, yanlış yollardan dönüp kudret ve kudret sahibi Allah-u Zülcelal'in pak yoluna dönmeleri için insanların güncel sorularına Kur'an ve sünnet ışığında verdiği cevapları insanların faidesine sunmaktadır.

Onbirinci kitap: EBEDİ HAYATIN HUZURU isimli kitaptır.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, her müslümanın bilmesi ve uyması gereken dini konuları, herkesin anlayabileceği bir biçimde ele almış ve ebedi hayatta huzur bulma yollarını göstererek insanlığın istifadesine sunmuştur.

Onikinci kitap: ÖLÜM VE KIYAMETE BAKIŞ isimli kitaptır.
 
---> Muhammed el Konyevi hz Hayatı

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu kitapta, ölümün gerçekliğini, kıyametin alametlerini ve sonrasında oluşabilecek hadiseleri bizlere anlatırken, her zaman olduğu gibi yine dünya gözümüzü kullanarak olaylara bakmak yerine, bu kitapta okuduğumuz konulara hiçbir şekilde yanılgıya düşmeyen gerçek gözümüzle, yani kalp gözümüzle bakmamızı tavsiye etmektedir.

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) ayrıca, "Namaz Hocası" ve "Hanefi ve Şafiilere Göre Tesbihat" isimli küçük kitaplarda yazmıştır.
Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh)'nin, insanları dünyada ve ahirette saadete kavuşmaları için yapmış olduğu nasihatler, sohbetler isimli sekiz ciltlik kitaplarda toplanmıştır. Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) bu sohbetlerde, ilim eczanesinden insanlara kıymetli terkiplerden oluşan reçeteler hazırlamış ve insanoğlunun istifadesine sunmuştur. Manevi bir ilaç niteliğinde olan bu sohbetlerinden bazıları şöyledir;
Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) tevbe ni'meti hakkında buyurdu ki;
"İnsanoğlunun gece gündüz Allah-u Zülcelal'e karşı tevbe etmesi lazımdır. Tevbe, Allah-u Zülcelal'in öyle büyük bir merhamet kapısıdır ki, maalesef onun kıymetini idrak edemiyoruz. Ancak kıyamet gününde onun kıymetini tam olarak bileceğiz. İnsan bilhassa mürid çok şuurlu olmalıdır. Nasıl bir hasta kendi hastalığının azaldığını veya çoğaldığını hissedebiliyorsa, müridde bu şekilde kendisinin doktoru olmalıdır. İnsan günahların içinde manen hasta olur. Bu hastalığı tedavi etmek için tevbeye kaçan ve kendisine verilen görevleri yerine getiren kimse, gün gün nasıl ilerlediğini kendisi de görebilir. Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur;
'Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve Allah'a sımsıkı sarılanlar, Allah'ın rızası için dinlerini halis kılanlar müstesnadır. Çünkü bunlar mü'minlerle beraberdirler. Mü'minlere ise Allah çok büyük mükafat verecektir.' (Nisa; 146)

Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur;
'Ancak tevbe edip inanan ve salih amel işleyenler, işte Allah onların günahlarını sevaplara çevirecektir. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir' (Furkan;70)

Tevbe, mü'min için imandan sonra en büyük ni'mettir. Tevbe, insan için çok mühimdir. Bilhassa bu ahirzamanda, sokaklar ve çarşılar günah denizi gibi olduğu için çok daha mühim olmuştur. Bir insan denize girdiği halde ben ıslanmadım diyebilir mi? Her kim olursa olsun bu günah denizinin içinde mutlaka ıslanır.

İşte bundan muhafaza olmanın çaresi tevbedir. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur;
'Ben Allah'a günde yüz defa tevbe ederim.' (Müslim)

Biz onun ümmetinden değil miyiz? O böyle ederken, ben tevbe etmeyeceğim deyip sonra da onun ümmetindenim demek çok yanlıştır. Tevbe insanın kurtulmasına sebebtir.

Tevbenin değerini ne kadar anlatsam da sonunu getiremem. İnsanlar dünyada perişan olmamak için bir sanat sahibi oluyorlar. İnsanın ahiret yönünden de sanat sahibi olması gerekir. Çünkü orada baki olan bir hayat vardır. İnsan, ahirette perişan olmamak için tevbeyi kendine sanat yapması lazımdır. Tevbekar olan kimse anasından doğduğu günkü gibi tertemiz olur.

Tevbe'nin bir Allah dostunun yanında yapılması çok makbuldür. O Allah dostu ki, bir zincirin halkaları gibi Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e kadar ulaşır. Oradan Hz. Cebrail (Aleyhisselam)'e, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)'den de Allah-u Zülcelal'e ulaşır. Çünkü Allah-u Zülcelal Cebrail (Aleyhisselam) vasıtasıyla emirleri yeryüzüne nazil etti. Cebrail (Aleyhisselam), Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e, ondan Hz. Ebu Bekir-i Sıddık (Radiyallahu Anh)'a, ondan da Selman-ı Farisi (Radiyallahu Anh)'ye olmak üzere, şu an hayatta olan hayatta olan halkaya kadar birbirlerine izin vermişlerdir.

Nakşibendiyye yolu bizlere bu yolla ulaşmıştır. Onların himmet ve bereketi, hatta Allah-u Zülcelal'in kuvveti o tevbe eden kişinin üzerine gelir. Onun içindir ki, o insan tevbesinde istikameti yakalayabiliyor.

İnsan tevbe ettikten sonra da yalnız o tevbe ile kalmamalıdır. Olabilir ki yine bir hata işler, daha sonra yine tevbe etmelidir. İşte tevbe insanın görevidir. Çünkü insan, tevbe ile Allah-u Zülcelal'e kulluk vazifesini yerine getirebilir. Tevbe tüm hayırların anahtarıdır ve Mü'minlerin kurtuluşu tevbededir. Bu yüzdendir ki, Allah-u Zülcelal her mü'mine tevbe etmeyi emrederek şöyle buyurmuştur;
'Ey Mü'minler! Nasuh tevbesi ile tevbe ederek Allah'a yöneliniz.'(Tahrim;

Rivayete göre Allah-u Zülcelal, şeytanı dergahından kovduğu zaman, şeytan Allah-u Zülcelal'den kıyamet gününe kadar yaşama mühleti istedi. Allah-u Zülcelal bu isteği kabul edince, Şeytan;
'İzzetin hakkı için, kulunun canı çıkmadıkça, bende onun kalbinden çıkmayacağım.' dedi. Şeytanın bu sözlerine karşılık, Allah-u Zülcelal de;
'İzzet ve celalim hakkı için, kulumun canı çıkmadıkça, yüzüne tevbe kapısını kapatmayacağım.' buyurdu.
İşte Allah-u Zülcelal'in kullarına dönük rahmetine ve esirgeyiciliğine bakın! O ne kadar çok merhamet sahibidir. O kullarını affetmek için küçük bir bahane arıyor. Onun için her zaman tevbe ederek Allah-u Zülcelal'e yönelmeliyiz ve beş vakit namazı zamanında kılmaya gayret etmeliyiz.

Çünkü Allah-u Zülcelal, beş vakit namazı, büyükleri dışında kalan tüm günahlardan arınma vesilesi kılmıştır. Allah-u Zülcelal bizlere çok büyük fırsatlar vemiştir. İşte bu fırsatları vakit geçirmeden değerlendirmek gereklidir."

Seyda-i Konyevi (Kuddise Sirruh) dünyanın kötülüğü hakkında buyurdu ki;
"Bilindiği gibi Allah-u Zülcelal insanı dünyaya göndermiştir. Bu dünya da nefsinin arzularına uyan ve dünyaya dalan kimse nefsine çok büyük haksızlıklar yapmış olur. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur;
"Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın." (Lokman; 33)

Çok kısa olan dünya hayatı için rahatsız olmayıp keyf-ü sefaya dalmak, nefsin arzularının peşinde koşmak ve ebedül-ebed olan ahiret hayatını azabla geçirmeye razı olmak büyük akılsızlıktır.

Dünya hayatı ahiret hayatının yanında denizden bir damla gibidir. Deniz gibi olan ahiret hayatını terkedip, bir damla misali olan dünya hayatına dalmak, hep onunla meşgul olmak, insanın nefsine yaptığı en büyük haksızlık ve zulümdür.
İnsan dünyaya nasıl geldiğini ve nasıl gideceğini biraz düşünmelidir. Bu dünya bizim değil, bizden sonrakilerinindir. Bu dünya bizden öncekilerden bize emanet kaldı. Bizde kendimizden sonrakilere emanet edeceğiz.

İnsanlar bu dünyayı birbirlerine emanet olarak teslim ederler. Son olarak hakikatte herşey Allah-u Zülcelal'indir. Allah-u Zülcelal bu dünyayı bizlere emanet olarak vermiştir. Peki emanetin kimseye faydası var mıdır? Bir kişi birisine bir müddet sonra almak üzere bir emanet bıraktığında, bu emanetin o kişiye bir faydası olmaz. Nihayet müddet dolduktan sonra sahibi gelir ve geri alır.

İşte dünya da böyledir. Herkesin elinde emanettir. Onun için insanın hakiki malı, Allah-u Zülcelal'e karşı yaptığı salih amellerdir.

Bu dünya insanoğlu için imtihan yeridir. İnsan dünyada iken bir şey yapmayıp, kıyamette hakikatı görünce, artık hiçbir şey elinden gelmez. Bizden öncekiler şimdi tekrar hayata dönmek, ibadet, zikir ve hizmet etmek istiyorlar. Şimdi onlar çok pişman olmuşlardır. Biz ise şimdi onların temenni ettiği fırsata sahibiz. Onun için bu dünyaya aldanmayıp, Allah yolundan, O'nun zikrinden, ibadetinden ve hizmetinden ayrılmamamız gerekir.

Bir gün Hz. Ömer (Radiyallahu Anh), Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bir hasır üzerinde yatmakta ve hasırın izinin mübarek teninde izler taşımakta olduğunu görünce ağlamaya başladı. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem);
"Niçin ağlarsın ya Ömer!" diye sordu. Hz. Ömer (Radiyallahu Anh) dedi ki;
"Niçin ağlamayayım Ya Resulallah! Kisra ve Kayser, bunca ni'metler içinde, kalın yataklarda gark olup yatarlar. Onlar Allah'ın düşmanlarıdır. Sen Allah'ın habibi iken, mübarek tenin hasır iziyle yol yol almuş. Ya Resulallah! Altına aba'dan bir döşek alsan olmaz mı?"

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hz. Ömer (Radiyallahu Anh)'in bu sözlerine karşılık şöyle buyurdu;
"Ya Ömer! Onlar öyle bir kavimdirler ki, ahiretin hoşnutluğunu istemeyip dünyanın rahatlığını tercih edip isterler. Biz ise öyle bir kavimiz ki, dünya ra-hatlığını terk ile ahiret rahatlığını tercih edip isteriz.

Ya Ömer! Bu dünya, ahirete nisbetle şuna benzer ki, bir kimse denize serçe parmağını soksa, o serçe parmakta ne kadar su ve yaşlık mevcut olursa olsun, sıcak bir yaz gününde ve kısa bir zamanda o yaşlık, buhar olup uçup gider. Dünyanın var olması serçe parmaktaki su gibidir. Bel bağlamaya gelmez. Bu dünyanın, bunun gibi olan hayaline aldanan kimseye yazıklar olsun!

Ya Ömer! Bu dünyayı hoşluk ile geçirenin, ahirette nasibi olmaz. Bu dünyayı zahmet ile geçiren ise, ahiretini rahat ve huzur içinde geçirir." (Ahmed b. Hanbel, Beyhaki, İbn Hıbban)
İşte işin gerçeği budur. Bu fani dünya, ne gönül verilecek ve ne de aldanacak bir yer değildir. Dünya ile mağrur olmayalım ve ona aldanmayalım.

Allah-u Zülcelal'in o bol rahmetine layık olabilmek için çareler arayalım. Allah-u Zülcelal kulunu affetmek için küçük bir bahane arar.

Mademki Allah-u Zülcelal bahane arıyor, bizde gayret edelim. Çok kıymetli bir sermaye olan ömrümüzü boşu boşuna sarfetmeyelim."
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst