ashli
Bayan Üye
Muamma
Safranski, Kotuluk adli kitabinda dine bir ozellik ilave eder. Soyle yazar: Din, dunyanin aciklamayan ve anlasilamayan yonlerine saygilidir. Inancin isiginda dunya oldugundan daha buyuk olur, cunku onun gizemini saklar, ve insan kendisini onun bir parcasi olarak algilar. Bir muammanin oldugunu kabul etmek, baslangicin da nedeni olabilir mi??
Otantik dinlerle temsilcileri arasinda ayirim yapiyorum: Birincisi tanri kavraminin anlasilmasi zor, kompleks olusuna saygi duyar, dolayisiyla onun yarattigi dunyaya da. Bu, tanriya karsisinda, mutevazi, saygili bir tutuma veya tevazuya yol acar. Ikinciler ise dini dramatik bir sekilde basite indirger, hakiki yasam konusunda receteler sunar, tek bir aptal aciklamaya dayatir, ve fanatik duygulardan hareket ederler. Dinler arasinda cok buyuk varkliliklar yoktur. Augustinus yazdigi herseyde sunu soyler: o nu ben simdi boyle soyluyorum, ama suphesiz siz daha iyi biliyorsunuz; sen, tanimadigin, dev gibi bir kitada bulunuyorsun, ve sen kendin de kendine bir muamma olarak gorunuyorsun. Bu farkindaliktadir iste esas dindarlik. Basit bir sekilde soylersek: anlasilmasi mumkun olmayan bir dunyada zeki, akla uygun bir tarzda yasayabilmektir.
Bu tutum dini olmak zorunda degildir. Montaignenin, dunyanin gizemini anlayabilmesi icin Tanriya ihtiyaci yoktu. O kendisini yeteri kadar gizemli buluyordu zaten.
Dini isin icinesokmayabilirsin pek tabii ki. Mogtaigne benim icin en onemli dusunurlerden biridir. O tam bir humanisttir. O kendini yasamdan geri cekiyor, kendi derinliklerine bakiyor ve ne goruyor? Her sey ari kovani gibi. Soyle soyluyor zaten: Kendini yeteri kadar incelersen, otomatikman deniz tutmus gibi olursun. Insani kesin cizgilerle goruntulemiyor, kesin cizgilerle goruntulemeye cesareti yok, ama kendisini ve dunyayi surekli cok dikkatli bir sekilde incelemeye tabi tutuyor. Bu saygi duyulacak bir humanismdir.
Safranski, Insan ne kadar kuresellesme kaldirabilir??de bir bilincdegisimi gerektigini soyluyor: ?Sahneyi bir kere olsun ters cevirmeliyiz ve kafamizin dunyanin icinde oldugunu dusunmenin yanisira, dunyanin da kafamizin icinde olduguna kendi kendimizi ikna etmeliyiz. Kesinlikle, birey ait oldugu butunden ayri bir sey degildir. Ama tersi de dogrudur: eger bu butun kafamiza, her bir bireyin kafasina aksetmese, varolmazdi.?
Bu kuresellesme ve kitlesel medyanin dunyasinda, o bilicdegisiminin gerceklesme sansini ne kadar yuksek goruyor?
Ah, akil duzleminde olusturulan herseyin icinde sen sadece bir belirti, bir emaresin, bunun bilincindeyim. Bireyin serefini yeniden olusturalim desem, bu, o sorunun zaten uzerinde dusunuldugu entellektueller arasinda olacaktir. Ben insanliga yapmasi gereken seyleri anlatan, tecrit edilmis bir peygamber degilim. Bu tur surecler yavas yavas ve farkedilmeksizin surerler. Onemli olan kendimin buna inaniyor olmasi. Sonra ne olur, goruruz.'
NRC Handelsblad'in aylik dergisi, ocak 2004
Safranski, Kotuluk adli kitabinda dine bir ozellik ilave eder. Soyle yazar: Din, dunyanin aciklamayan ve anlasilamayan yonlerine saygilidir. Inancin isiginda dunya oldugundan daha buyuk olur, cunku onun gizemini saklar, ve insan kendisini onun bir parcasi olarak algilar. Bir muammanin oldugunu kabul etmek, baslangicin da nedeni olabilir mi??
Otantik dinlerle temsilcileri arasinda ayirim yapiyorum: Birincisi tanri kavraminin anlasilmasi zor, kompleks olusuna saygi duyar, dolayisiyla onun yarattigi dunyaya da. Bu, tanriya karsisinda, mutevazi, saygili bir tutuma veya tevazuya yol acar. Ikinciler ise dini dramatik bir sekilde basite indirger, hakiki yasam konusunda receteler sunar, tek bir aptal aciklamaya dayatir, ve fanatik duygulardan hareket ederler. Dinler arasinda cok buyuk varkliliklar yoktur. Augustinus yazdigi herseyde sunu soyler: o nu ben simdi boyle soyluyorum, ama suphesiz siz daha iyi biliyorsunuz; sen, tanimadigin, dev gibi bir kitada bulunuyorsun, ve sen kendin de kendine bir muamma olarak gorunuyorsun. Bu farkindaliktadir iste esas dindarlik. Basit bir sekilde soylersek: anlasilmasi mumkun olmayan bir dunyada zeki, akla uygun bir tarzda yasayabilmektir.
Bu tutum dini olmak zorunda degildir. Montaignenin, dunyanin gizemini anlayabilmesi icin Tanriya ihtiyaci yoktu. O kendisini yeteri kadar gizemli buluyordu zaten.
Dini isin icinesokmayabilirsin pek tabii ki. Mogtaigne benim icin en onemli dusunurlerden biridir. O tam bir humanisttir. O kendini yasamdan geri cekiyor, kendi derinliklerine bakiyor ve ne goruyor? Her sey ari kovani gibi. Soyle soyluyor zaten: Kendini yeteri kadar incelersen, otomatikman deniz tutmus gibi olursun. Insani kesin cizgilerle goruntulemiyor, kesin cizgilerle goruntulemeye cesareti yok, ama kendisini ve dunyayi surekli cok dikkatli bir sekilde incelemeye tabi tutuyor. Bu saygi duyulacak bir humanismdir.
Safranski, Insan ne kadar kuresellesme kaldirabilir??de bir bilincdegisimi gerektigini soyluyor: ?Sahneyi bir kere olsun ters cevirmeliyiz ve kafamizin dunyanin icinde oldugunu dusunmenin yanisira, dunyanin da kafamizin icinde olduguna kendi kendimizi ikna etmeliyiz. Kesinlikle, birey ait oldugu butunden ayri bir sey degildir. Ama tersi de dogrudur: eger bu butun kafamiza, her bir bireyin kafasina aksetmese, varolmazdi.?
Bu kuresellesme ve kitlesel medyanin dunyasinda, o bilicdegisiminin gerceklesme sansini ne kadar yuksek goruyor?
Ah, akil duzleminde olusturulan herseyin icinde sen sadece bir belirti, bir emaresin, bunun bilincindeyim. Bireyin serefini yeniden olusturalim desem, bu, o sorunun zaten uzerinde dusunuldugu entellektueller arasinda olacaktir. Ben insanliga yapmasi gereken seyleri anlatan, tecrit edilmis bir peygamber degilim. Bu tur surecler yavas yavas ve farkedilmeksizin surerler. Onemli olan kendimin buna inaniyor olmasi. Sonra ne olur, goruruz.'
NRC Handelsblad'in aylik dergisi, ocak 2004