sensiz olmaz
Kayıtlı Üye
Gelirin harcama vesilesile tekrar ve bütünüyle vergilendirilmesi için ortaya çıkarılmış vergi sistemlerinden ilkidir. Başka deyimle, harcamaları bir bütün olarak ve tutarlı bir sistem dahilinde kavramak iddiasile ortaya atılan ilk vergidir. Bundan önce de gerçi bir takım harcamalar vergiye konu olmuştur. Fakat o vergilendirme, sınırlı sayıda mal ve hizmet üzerine birbirinden bağımsız ve değişik oranlarla konan hususi istihlak vergisi uygulamalarından ibaret kalmıştır.
Muamele vergisi ilk defa Birinci Dünya Savaşının son yıllarında ve şiddetli enflasyonun hüküm sürdüğü Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde uygulanmış, oradan bütün dünyaya ve Türkiye'ye de yayılmıştır.
ilk uygulamada verginin mümkün olduğu kadar genel olması, buna karşılık oranlarının düşük tutulmasına dikkat edilmiş; yükün nihai tüketiciye yansıyacağı kabul edilmekle beraber, başlangıçta üretim - pazarlama sürecinde yer alan işletmelerin hemen hepsi ayrı ayrı yükümlü kılınmıştır. Verginin değer olarak, genellikle, bir işletmeden diğerine -mesela üreticiden toptan satıcıya- devirde malın haiz olduğu değer kabul edilmiştir.
Vergiyi ilk savunanlara iki düşünce hakim olmuştur: a) Kişiler yerine işletmelerden alınan bir verginin kontrolü daha kolaydır. Verginin oranları da -vergi genel olduğu için- çok düşük tutulabildiği için, yükünden kurtulma gayretine pek fazla kimse girmek istemiyecektir. Bu itibarla verginin randıman çok yüksek olacaktır. b) Ad valorem tarifeye dayandığı için enflasyon dönemlerinde reel geliri düşmeyecektir. '
Uygulamalar ikinci düşüncenin doğruluğunu ispatlamış, fakat birincisi gerçekleşmemiştir. Bu yüzden kısa bir süre sonra bir çok memleketlerde istisna ve muafiyetler arttırılarak verginin tatbik alanı daraltılmış, buna karşılık vergi oranları yükseltilmiştir. Zira, savaş yıllarında kuvvetlenmiş olmasına rağmen maliye idareleri bu derece geniş bir vergiyi ehliyetle uygulayamamışlardır. Kaldı ki; kısa bir müddet sonra, verginin büyümesinde esaslı mahzurlar olduğu meydana çıkmıştır. Bu mahzurların başlıcaları şunlardır :
a) Üretim -pazarlama sürecinin her safhasında yayılı alınması dolayısile entegre işletmeler lehine işlemekte ve entegrasyonu teşvik etmektedir. Bu etki, işletmelerin Ekonomi k etkinliğin azalmasına ve aynı malların değişik vergi yüklerine tabi olmasına sebebiyet vermektedir. Verginin bazı mal ve hizmetler için tek bir yerde (toplu) alınması, sistemin bünyesindeki bu kusuru -bütün mallar için aynı şeyi yapmadan- tam olarak ortadan kaldırmaya yetmemiştir.
b) Özellikle yayılı olarak işlediği, toplu olduğu zaman da toptan satış safhasından uzak bulunduğu hallerde ihraç mallarini yükümlülük dışı tutabilmek çok güçtür. Buna karşılık, ithalatı teşvik edici bir nitelik taşımaktadır.
c) Vergiye tahammülü az fakat tabi olduğu muamele adedi çok olan maddelerden, vergiye tahammülü çok olduğu halde tabi bulunduğu muamele adedi az olan maddelerden daha fazla vergi alınmaktadır. Bu yüzden vergi yükünün gelir grupları arasında dağılışı vergi adaleti normlarına kolaylıkla ters düşebilmektedir. Bu mahzur da, yayılı sistemden tamamile vaz geçilmedikçe ve vergi, nihai tüketim safhasına çok yakın bir muamelede konmadıkça bertaraf edilemez.
Alınan bütün tedbirlere rağmen, verginin Ekonomi k faaliyeti olumsuz etkilemişse, yükümlülerin devamlı şikayetleri önlenememiştir. Batı ülkelerinde bile maliye idareleri hiç bir vakit, zamanla gittikçe karışık bir hal alan, bu sistemi rahatlıkla tatbik edememişlerdir.
Bundan dolayı vergi zamanla tek safhalı (toplu) satış vergilerine dönüşmüş, Türkiye'de de 1954 yılında yerini gider vergileri sistemi içinde üretim vergisine terketmiştir.
Almancası : Umsatzsteuer.
Fransızcası : taxes sur le chiffre d'affaires.
İngilizcesi : turnover tax.
(Bk: gider vergileri, istihlak vergileri, katma değer vergisi, satış vergileri)
Muamele vergisi ilk defa Birinci Dünya Savaşının son yıllarında ve şiddetli enflasyonun hüküm sürdüğü Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde uygulanmış, oradan bütün dünyaya ve Türkiye'ye de yayılmıştır.
ilk uygulamada verginin mümkün olduğu kadar genel olması, buna karşılık oranlarının düşük tutulmasına dikkat edilmiş; yükün nihai tüketiciye yansıyacağı kabul edilmekle beraber, başlangıçta üretim - pazarlama sürecinde yer alan işletmelerin hemen hepsi ayrı ayrı yükümlü kılınmıştır. Verginin değer olarak, genellikle, bir işletmeden diğerine -mesela üreticiden toptan satıcıya- devirde malın haiz olduğu değer kabul edilmiştir.
Vergiyi ilk savunanlara iki düşünce hakim olmuştur: a) Kişiler yerine işletmelerden alınan bir verginin kontrolü daha kolaydır. Verginin oranları da -vergi genel olduğu için- çok düşük tutulabildiği için, yükünden kurtulma gayretine pek fazla kimse girmek istemiyecektir. Bu itibarla verginin randıman çok yüksek olacaktır. b) Ad valorem tarifeye dayandığı için enflasyon dönemlerinde reel geliri düşmeyecektir. '
Uygulamalar ikinci düşüncenin doğruluğunu ispatlamış, fakat birincisi gerçekleşmemiştir. Bu yüzden kısa bir süre sonra bir çok memleketlerde istisna ve muafiyetler arttırılarak verginin tatbik alanı daraltılmış, buna karşılık vergi oranları yükseltilmiştir. Zira, savaş yıllarında kuvvetlenmiş olmasına rağmen maliye idareleri bu derece geniş bir vergiyi ehliyetle uygulayamamışlardır. Kaldı ki; kısa bir müddet sonra, verginin büyümesinde esaslı mahzurlar olduğu meydana çıkmıştır. Bu mahzurların başlıcaları şunlardır :
a) Üretim -pazarlama sürecinin her safhasında yayılı alınması dolayısile entegre işletmeler lehine işlemekte ve entegrasyonu teşvik etmektedir. Bu etki, işletmelerin Ekonomi k etkinliğin azalmasına ve aynı malların değişik vergi yüklerine tabi olmasına sebebiyet vermektedir. Verginin bazı mal ve hizmetler için tek bir yerde (toplu) alınması, sistemin bünyesindeki bu kusuru -bütün mallar için aynı şeyi yapmadan- tam olarak ortadan kaldırmaya yetmemiştir.
b) Özellikle yayılı olarak işlediği, toplu olduğu zaman da toptan satış safhasından uzak bulunduğu hallerde ihraç mallarini yükümlülük dışı tutabilmek çok güçtür. Buna karşılık, ithalatı teşvik edici bir nitelik taşımaktadır.
c) Vergiye tahammülü az fakat tabi olduğu muamele adedi çok olan maddelerden, vergiye tahammülü çok olduğu halde tabi bulunduğu muamele adedi az olan maddelerden daha fazla vergi alınmaktadır. Bu yüzden vergi yükünün gelir grupları arasında dağılışı vergi adaleti normlarına kolaylıkla ters düşebilmektedir. Bu mahzur da, yayılı sistemden tamamile vaz geçilmedikçe ve vergi, nihai tüketim safhasına çok yakın bir muamelede konmadıkça bertaraf edilemez.
Alınan bütün tedbirlere rağmen, verginin Ekonomi k faaliyeti olumsuz etkilemişse, yükümlülerin devamlı şikayetleri önlenememiştir. Batı ülkelerinde bile maliye idareleri hiç bir vakit, zamanla gittikçe karışık bir hal alan, bu sistemi rahatlıkla tatbik edememişlerdir.
Bundan dolayı vergi zamanla tek safhalı (toplu) satış vergilerine dönüşmüş, Türkiye'de de 1954 yılında yerini gider vergileri sistemi içinde üretim vergisine terketmiştir.
Almancası : Umsatzsteuer.
Fransızcası : taxes sur le chiffre d'affaires.
İngilizcesi : turnover tax.
(Bk: gider vergileri, istihlak vergileri, katma değer vergisi, satış vergileri)