Mor karanlıktı düşünceler…

bal_böceği

€q0iSt
Prenses
Kayıtlı Üye
Geceydi…
Mor karanlıktı düşünceler… Mor karanlıktı düşünceler…
Boşa gelmiş
boşa geçen bir sevdanın bedeliydi bu… Yüreğin ödediği bedel…

İhanetle gelen içimdeki çitlenbik taneleri bu acılarla biriken… Di…

Geceydi
Ve
morkaranlık seslerle çığlık çığlığa uğulduyordu…
ve
sessizlik gecenin içine çöküyordu…

Ardından yüreğin inlemeleri duyuluyordu bedenin sırt kaburgaları arasından derin nefeslerle…
Ve
titremeler kulak arkalarından aşağıya doğru soğuk terler akıtıyordu…
Omuz diplerinden ter boşanıyordu belkemiğinin yoluna doğru…

Ve
sanki gece duruyordu...


Derin bir iç çıkıntısı bu
gecenin moralacasıyla başlayan…

Aynaların parlak cidarındaki yüzümün yansımasını fark edemeyecek kadar geceye koyulaşmış düşüncelerim…

Hangi bakılara sahiptim ki O an seni ilk sevmeye başladığım zaman?
Kendimi yanardağ içinde hissettiğim yangın…

Herkesin bakışları öyle mi yansırdı sevgi zamanlarındaki bakışları O aynanın parlak yüzeyini kaybedercesine…
Nasıl tarifsiz bir bakışlardır ki onlar kendi kendini tanıyamaz insan…
Nadir yakalanan gülmeleri anımsatan daimi sevgi bakışları…
Bir alev çemberi parlaklığı sadece kendi etrafını aydınlatan bir utangaçlık hissi aşka… Ne büyüksün sen sevgi bakışları mutluluğa yapışan gözler ve dudaklardan dökülen bu cümle…
Ne hoştur bu sessiz bakış…
Ve
kaç kez görünür bu çile yükleri arasında bu bakışlar…
Belki de özlemi hep çekilen hep buydu… Belki de bu olacak…

Hani yorgun şarkı sözlerilar vardır gramofonun küt iğnesi ile çıkan çok iç acıtan kanatan şarkı sözlerilar vardır… Çatlak ses tınısına aldırmadan kulaklarda iz bırakan volümleri ile dudaklarımızla mırıldandığımız…
İşte o içli şarkı sözlerilardan biri dolanıyor bu zamanın radyolarının birinde…
İlk söylendiği günden bu güne yarım asırdan fazla geçmiştir ki O ses bu gün bütün can yakıcılığında içime damla damla akıyor… İnce ve aniden kalınlaşan sesle sanki ucu bedene giren bir kılıcın aniden böğründe açtığı can yakan kesikler gibi…

“Bu son fasıldır ey ömrüm” diyor nakarata yakın bir yerinde…
“Ey ömrüm” yaşayanın kendi yaşamında aciz kalışı ve geri kalan kısmı belki de bezmişliğe belki de pişmanlığa belki de umuda çaresizliğidir…

Kaç derin yaralar vardır bedenimizde her gün kabuğunu kendi ellerimizle kopardığımız?

Kaç acı çıkmazı vardır ki içinde dolanıp durduğumuz ve silbaştan yeniden dolanmaya başladığımız?

Kaç ışıktır bu içimizde sönen?
Ve
Kaçıncı eski mektuptur bu ki tekrar tekrar okumaya çalıştığımız ödünç aldığımız aşkın sesi?

Kaç eski mektup var daha elimizde de okunmasını bekliyor tekrarlarla?

Hayatımız eski mektupları bize okutarak tekrar tekrar günlerimizi gülmelerimizi eskitiyor bizden?

aşkın veya sevdiğimiz çok sevdiğimiz sevgimizin bütün solan sararan yapraklarını kendi yüreğimizde topluyoruz?

Bu kaçıncı kezdir ki deyişim bu eski mektupları son kezdir okuyuşum diye?
Başaramıyorum…
Seni
tek bir kalemle silip kalanlarını yüreğimden atamıyorum…

Başaracağım bir gün…
Bir saniyelik ömrümün kaldığı bir anda da olsa senin eskimiş mektuplarını okumamayı başaracağım…
Ve
ödünç aşkın bedelini ödemeden gitmeyeceğim bu yaşamdan… Gitmeyeceğim.
Göreceksin…

Sana geride hiç borcum kalmadan ödenmemiş hiç vereceğim kalmadan gitmeyeceğim bu yaşamdan…


Ben sen değilim…
Bir vedasız bakışı bile çok görerek senin gibi basıp giden olmayacağım…
Omuzlarında ne kadar ödünç aldığın sevgi varsa göreceksin sen de çekileceksin bu yaşamdan…
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst