Salvo
Kayıtlı Üye
Osmanlı âlim ve velîlerinden. Fâtih Sultan Mehmed Hânın ilk hocalarındandır. Nerede, ne zaman doğduğu ve vefât târihi bilinmemektedir. Hocaları ve talebeleri ile olan münâsebetlerinden, On beşinci asrın ikinci yarısında vefât ettiği anlaşılmaktadır. Bursa'da vefât edip, Zeynîler kabristanına defnedildiği tahmin edilmektedir.
Küçük yaşta keskin zekâsı ile ilim meclislerine giren MollaAyas, Ayasolug (Selçuk) Çelebisi adıyla tanınan Ayasolug kadısı oğlu Mehmed Çelebi'den ilim tahsîl etti. Hocazâde Muslihuddîn Bursavî ile berâber ders görüp, ilim öğrenirlerdi. Daha sonra Bursa Sultan Medresesi müderrislerinden Hızır Beye dânişmend oldu. Din ve fen ilimlerinde tahsîlini tamamladı. Genç yaşta ilimde olgunlaştı. Onun bu ilminden haberdâr olan Sultanİkinci Murâd Hân, şehzâdesi Mehmed'e hoca tâyin etti. Birkaç sene Fâtih Sultan Mehmed Hâna ilim öğreten MollaAyas, Zeynüddîn Hâfî hazretlerinin talebelerinden Abdüllatîf Makdisî'nin talebesi olan Tâcüddîn İbrâhim Karamânî'nin hizmetine girdi. Onun kalblere şifâ, gönüllere devâ olan mübârek bakışlarını üzerinde hissetmek, bulunmaz sohbetlerinden istifâde etmek için gayret gösterdi. Sıkı riyâzetler çekti. İlâhî cezbelere, feyzlere kavuştu. Ledünnî ilminde üstâd oldu. İnsanlara doğru yolu öğretmek vazifesi verildi. Bursa'ya yerleşti. Ömrünün sonuna kadar orada kaldı. Pekçok talebe yetiştirdi. Talebelerinin geçimini de kendisi karşılar, Allahü teâlânın kendisine ihsân ettiği maldan, ihtiyâç sâhiplerine bol bol ikrâmda bulunurdu. Dünyâ ve dünyâ ehlinden ayrılıp, bütün varlığı ile Allahü teâlâya yöneldi. Vakitlerini ilim öğrenmek ve öğretmek, Allahü teâlâya ibâdet etmekle geçirirdi. İnsanlara sık sık nasîhatlerde bulunur, Allahü teâlânın dînini öğrenip, O'nun rızâsına kavuşmak için gayret etmelerini tenbih ederdi.
Molla Ayas, yetiştirmiş olduğu talebeler yanında, birçok kitaba hâşiyeler ve tashîhler yaptı. Kitaplarda görülen yanlışlıkları düzeltmeye çok önem verirdi. Bu işte tanındı. Evinde aynı kitabın birkaç nüshası bulunurdu. Bakanlar, herbirinin baştan sona tashîh edilmiş, anlaşılmayan yerlerinin de açıklanmış olduğunu görürdü.
ZAMÂNIN KUTBU
Sultan Bâyezîd-i Velî ve Yavuz Sultan Selîm Hân devri velîlerinin büyüklerinden olan Seyyîd-i Velâyet anlatır: "Hocam Âşıkpaşazâde Şeyh Ahmed'le berâber hacca gittik. (Âşıkpaşazâde Ahmed, Abdüllatîf Makdisî hazretlerinin halîfesi idi.) Arafât'a yaklaşırken, hocam bana; "Oğlum, Arafât'ta imâmın sağında duran zât, zamânın kutbudur. Dikkat et bakalım, onu tanıyabilecek misin." dedi. Biraz sonraArafât'a vardık. Namaz vakti gelince, imâma en yakın yerde durduk. İyice baktım. İmâmın sağında duran zât, bizim Bursa'da bırakıp geldiğimiz MollaAyas'tan başkası değildi. MollaAyas'ın burada olabileceğini hiç hatırıma getirmediğim için, acabâ o mu veya bir başkası mı diye düşünüp, hocama da durumu arz ettim. O da baktı. Ben de tekrar baktım. Gerçekten Molla Ayas'tan başkası değildi. Haccı îfâ edip Bursa'ya dönünce, bizi karşılamaya gelenlerden biri; "Arafât'ta Kutb-i zamânı gördün mü? Onun kim olduğunu bilebildin mi?" dedi. Ben de; "Gördüm, Molla Ayas idi." dedim. O gece şiddetli bir hastalığa yakalandım. Ölümümün yaklaştığını hissettim. Sabaha doğru kendime geldim. Hocam Âşıkpaşazâde Ahmed'le berâber, Molla Ayas'ı ziyârete gittik. Evine girdik. Bizi karşılayıp buyur ettikten sonra, Molla Ayas, bana pek dikkatli baktı. Hocama; "Bu kimdir?" diye sordu. O da; "Bu benim oğlumdur, efendim." dedi. Bunun üzerine Molla Ayas; "Bu, benim sırrımı gizlemeyip açığa çıkardı. Bu gece Allahü teâlâya bunun vefâtı için üç defâ yalvardım. Fakat Resûlullah efendimizin rûh-i şerîflerinin şefâati bereketiyle helâk olmaktan kurtuldu. Ben de bunun, gerçekten Resûlullah efendimizin soyundan olduğunu anladım" dedi. Sonra yine bana dönüp; "Sırrı yaymak büyük tehlikedir. Böyle şeyleri yaymaktan sakınıp, gizlemek lâzımdır." dedi.
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.189
2) Tâc-üt-Tevârih, (Ulemâ kısmı)
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12, s.275
Küçük yaşta keskin zekâsı ile ilim meclislerine giren MollaAyas, Ayasolug (Selçuk) Çelebisi adıyla tanınan Ayasolug kadısı oğlu Mehmed Çelebi'den ilim tahsîl etti. Hocazâde Muslihuddîn Bursavî ile berâber ders görüp, ilim öğrenirlerdi. Daha sonra Bursa Sultan Medresesi müderrislerinden Hızır Beye dânişmend oldu. Din ve fen ilimlerinde tahsîlini tamamladı. Genç yaşta ilimde olgunlaştı. Onun bu ilminden haberdâr olan Sultanİkinci Murâd Hân, şehzâdesi Mehmed'e hoca tâyin etti. Birkaç sene Fâtih Sultan Mehmed Hâna ilim öğreten MollaAyas, Zeynüddîn Hâfî hazretlerinin talebelerinden Abdüllatîf Makdisî'nin talebesi olan Tâcüddîn İbrâhim Karamânî'nin hizmetine girdi. Onun kalblere şifâ, gönüllere devâ olan mübârek bakışlarını üzerinde hissetmek, bulunmaz sohbetlerinden istifâde etmek için gayret gösterdi. Sıkı riyâzetler çekti. İlâhî cezbelere, feyzlere kavuştu. Ledünnî ilminde üstâd oldu. İnsanlara doğru yolu öğretmek vazifesi verildi. Bursa'ya yerleşti. Ömrünün sonuna kadar orada kaldı. Pekçok talebe yetiştirdi. Talebelerinin geçimini de kendisi karşılar, Allahü teâlânın kendisine ihsân ettiği maldan, ihtiyâç sâhiplerine bol bol ikrâmda bulunurdu. Dünyâ ve dünyâ ehlinden ayrılıp, bütün varlığı ile Allahü teâlâya yöneldi. Vakitlerini ilim öğrenmek ve öğretmek, Allahü teâlâya ibâdet etmekle geçirirdi. İnsanlara sık sık nasîhatlerde bulunur, Allahü teâlânın dînini öğrenip, O'nun rızâsına kavuşmak için gayret etmelerini tenbih ederdi.
Molla Ayas, yetiştirmiş olduğu talebeler yanında, birçok kitaba hâşiyeler ve tashîhler yaptı. Kitaplarda görülen yanlışlıkları düzeltmeye çok önem verirdi. Bu işte tanındı. Evinde aynı kitabın birkaç nüshası bulunurdu. Bakanlar, herbirinin baştan sona tashîh edilmiş, anlaşılmayan yerlerinin de açıklanmış olduğunu görürdü.
ZAMÂNIN KUTBU
Sultan Bâyezîd-i Velî ve Yavuz Sultan Selîm Hân devri velîlerinin büyüklerinden olan Seyyîd-i Velâyet anlatır: "Hocam Âşıkpaşazâde Şeyh Ahmed'le berâber hacca gittik. (Âşıkpaşazâde Ahmed, Abdüllatîf Makdisî hazretlerinin halîfesi idi.) Arafât'a yaklaşırken, hocam bana; "Oğlum, Arafât'ta imâmın sağında duran zât, zamânın kutbudur. Dikkat et bakalım, onu tanıyabilecek misin." dedi. Biraz sonraArafât'a vardık. Namaz vakti gelince, imâma en yakın yerde durduk. İyice baktım. İmâmın sağında duran zât, bizim Bursa'da bırakıp geldiğimiz MollaAyas'tan başkası değildi. MollaAyas'ın burada olabileceğini hiç hatırıma getirmediğim için, acabâ o mu veya bir başkası mı diye düşünüp, hocama da durumu arz ettim. O da baktı. Ben de tekrar baktım. Gerçekten Molla Ayas'tan başkası değildi. Haccı îfâ edip Bursa'ya dönünce, bizi karşılamaya gelenlerden biri; "Arafât'ta Kutb-i zamânı gördün mü? Onun kim olduğunu bilebildin mi?" dedi. Ben de; "Gördüm, Molla Ayas idi." dedim. O gece şiddetli bir hastalığa yakalandım. Ölümümün yaklaştığını hissettim. Sabaha doğru kendime geldim. Hocam Âşıkpaşazâde Ahmed'le berâber, Molla Ayas'ı ziyârete gittik. Evine girdik. Bizi karşılayıp buyur ettikten sonra, Molla Ayas, bana pek dikkatli baktı. Hocama; "Bu kimdir?" diye sordu. O da; "Bu benim oğlumdur, efendim." dedi. Bunun üzerine Molla Ayas; "Bu, benim sırrımı gizlemeyip açığa çıkardı. Bu gece Allahü teâlâya bunun vefâtı için üç defâ yalvardım. Fakat Resûlullah efendimizin rûh-i şerîflerinin şefâati bereketiyle helâk olmaktan kurtuldu. Ben de bunun, gerçekten Resûlullah efendimizin soyundan olduğunu anladım" dedi. Sonra yine bana dönüp; "Sırrı yaymak büyük tehlikedir. Böyle şeyleri yaymaktan sakınıp, gizlemek lâzımdır." dedi.
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.189
2) Tâc-üt-Tevârih, (Ulemâ kısmı)
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12, s.275