Moleküllerin Hiç Bitmeyen Hareketliliği

meridyen2

Kayıtlı Üye
Moleküllerin Hiç Bitmeyen Hareketliliği

Sakin bir şekilde odanızda oturuyorsunuz. Etrafınızda hiç ses yok. Çevrenizde hiçbir hareketin olmadığını düşünüyorsunuz. Oysa etrafınızdaki herşey, sizi çevreleyen hava bile hiç durmadan sürekli hareket etmektedir. Bizi serinleten rüzgarı oluşturan, mutfaktan güzel yemek kokuları taşıyan, ellerimizi birbirine sürttüğümüzde ısınmasını sağlayan, moleküllerin hareketliliğidir…

Etrafımızda gördüğümüz her şey, kendi bedenimiz de dahil olmak üzere, sadece 109 atomun kombinasyonundan oluşmaktadır. 109 ayrı atom bir araya gelir ve dağları, suları, bitkileri, eşyaları, binaları, tatlıyı-acıyı, zehirliyi-faydalıyı, güzel kokuyu, güzel rengi ve birbirinden çeşitli canlıları oluşturur. Bu, gerçekten büyük bir mucizedir.

Atomlar bir araya geldiklerinde, birleşerek özel dizaynlar meydana getirirler. Oluşan özel dizaynlar, yani moleküller, birbirinden farklı maddesel özelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Elinizde tuttuğunuz kalem de, eliniz de, içtiğiniz su da benzer atomların çeşitli şekillerde bileşmelerinin bir sonucudur. Bazen moleküle tek bir atom eklenmesiyle içilen su bir zehire dönüşebilir. Moleküle eklenen veya molekülden ayrılan tek bir atom, yenilemez bir şeyi yenilebilir hale, keskin ve çirkin bir kokuyu muhteşem gül kokusuna dönüştürebilir. Aynı atomların farklı şekillerde birbirlerine bağlanmaları, molekülün rengini değiştirebilir, akışkan bir maddeyi katı yapabilir.

Kendi bedenimiz ve tüm kainat moleküllerden meydana gelmiştir. Bu moleküller pek de düşük sayılamayacak değerlere sahip bir hızla hareket ederler. Moleküllerin en küçük parçası olan elektronlar saniyede 1000 km. gibi muazzam bir hızda sürekli olarak dönmeye devam ederler. Bunun dışında sizi çevreleyen, hatta sizi oluşturan moleküllerin kendileri de hiç durmadan hareket halindedirler. Boşlukta dolaşan moleküllerin hızları saniyede 1000 metreyi aşar, bu bir tabancadan atılan merminin hızına eşittir. Şu anda bulunduğunuz odadaki moleküllerin hızları ise saniyede 500 metre civarındadır. Şu halde insan her an yüzüne, gözlerine kısacası tüm bedenine son derece hızlı bir biçimde aralıksız olarak çarpan yoğun bir molekül bombardımanı ile karşı karşıyadır.

Normal koşullarda böyle yoğun bir bombardımanın bize büyük bir acı vermesi gerekir. Çünkü yapılan hesaplara göre moleküllerin, örneğin sadece gözümüze çarpması ile 1 kg'lık kütlenin ağırlığına eşdeğer bir kuvvet uyguladığını göstermektedir. Oysa ki biz hiçbir şey hissetmeden, hiçbir acı duymadan günlük hayatımıza büyük bir rahatlıkla devam ederiz. Hatta çevremizde oluşan moleküllerin bu hızlı hareketlerinden haberimiz bile olmaz. Çünkü Yüce Allah bizi bu koşullara uygun mükemmel özelliklerle yaratmıştır.

Moleküllerin Hareketliliğini Hissettiğimiz Bir Durum: Rüzgar

Moleküllerin hareketliliği kimi zaman bizim hissedebileceğimiz boyutlara ulaşabilir. Bu bazen bizi üşütecek kadar hafif bir esinti, bazen de ağaçları devirecek, binaları yıkacak kadar güçlü ve şiddetli bir rüzgar olabilir. Peki rüzgarı nasıl hissederiz? Rüzgarı iki sebepten dolayı hissederiz.

* Havanın Bedenimize Uyguladığı İtme Kuvveti

Vücudumuzun bir tarafına çarpan hava molekülleri, diğer tarafına çarpanlara oranla daha fazla itme uygular. Böylece rüzgarın aktığı yöne doğru itiliriz. Buna karşın, eğer havada rüzgar yoksa, her tarafımıza aynı miktarda itme uygulandığından, toplam itme sıfırdır. Bu durumda moleküllerin tenimize çarpmasının tek etkisi üzerimize uyguladığı basınçtır ki bu, vücudumuzdaki özel yapı sayesinde kolay hissedilecek bir durum değildir.

* Rüzgarın Verdiği Üşüme Hissi

İnsan teni küçük sıcaklık değişimlerini kolay algıladığından çok hafif hava akımlarını bile hissedebiliriz. Tenimizin açıkta kalan (elimiz, yüzümüz gibi) bir bölgesi diğerlerinden daha fazla üşüdüğü için, hava akımının nereden geldiğini de anlayabiliriz. Peki moleküllerin oluşturduğu bu hava akımları bizi neden üşütür?

Eğer hava akımı yoksa, tenimizi çevreleyen hava tabakasındaki moleküller çok az yer değiştirir ve biz de bu akımı hissetmeyiz. Çünkü bir saniye içinde milyarlarca çarpışma olduğu halde moleküller en fazla 1 cm kadar yer değiştirebilirler. Fakat rüzgarda vücudumuzun çevresindeki hava tabakasını oluşturan moleküllerin hepsi itme kuvveti ile aynı yöne doğru hareket ederek yerlerini daha soğuk havanın almasına neden olurlar. Tenle temas eden yeni tabaka hızla ısınacağından, bu durum ısı kaybımızı artırır.

Üşüme hissine sebebiyet veren bir diğer neden rüzgarın tenimizi çevreleyen su buharını uzaklaştırmasıdır. Buharlaşma çevredeki ısıyı emdiği için bu, üşümeye neden olur. Islak veya terli tenimizde hava akımlarını daha çok hissetmemiz, vücudumuzun kendini soğutmak için terlemesi ve sıcak çorbaları üfleyerek soğutabilmemizin nedeni de budur.

Moleküllerin Vücudumuza Çarpmasını Neden Hissetmeyiz?

Bu sorunun yanıtı bedenimizin yaratılış mucizesinde saklıdır. Çünkü beynimize ağrı sinyallerini gönderen sinirlerimiz, atmosfer basıncının vücudumuzda meydana getirdiği değişimi başka bir deyişle moleküllerin vücudumuza çarpması ile oluşan basıncı bir sinyale dönüştürmezler. Sinir hücreleri sadece, basıncın büyük değişim gösterdiği durumlarda sinyal üretirler.

Yüce Allah sinir hücrelerini dış etkilere karşı büyük bir uyum içinde yaratmıştır. Örneğin, kolumuza parmağımızla sürekli bir biçimde bastırırsak, oluşan ağrı hissinin giderek azaldığını ve bir süre sonra da tamamen kaybolduğunu hissederiz. Kuşkusuz bu Allah'ın kullarına bahşettiği büyük bir nimettir. Aksi durumda elbiselerimizin meydana getireceği dokunma hissi, beynimize baş edemeyeceği kadar çok ve gereksiz sinyal gönderir ve biz de giysilerimizden sürekli rahatsız olurduk.

Moleküllerin Hareketleri Bir Düzen İçerisindedir

Sıvılarda birbirlerinin üzerinden kayan, gazlarda birbirlerinden uzaklaşan, katılarda ise birbirlerine sıkıca yaklaşan moleküller Yüce Allah'ın belirlediği bir düzen içinde hareket ederler. Bir bardağı oluşturan moleküller hiçbir zaman sebepsiz yere dağılıp birbirlerinden ayrılmazlar. Bardağı moleküllerinden ayırmak için belirli bir ısı gerekmektedir.

Moleküllerin ısıdan etkilenerek çeşitli hallere geçebilmeleri de bu hareketliliklerinin ve enerjilerinin bir sonucudur. Örneğin su, moleküllerinin birbirine en yakın olduğu zaman katı halini almaktadır. Isınıp sıvı hale geçtiğinde moleküller, sürekli hareket halinde olmalarının bir sonucu olarak, birbirlerinin üzerinden kayarlar. Sıvının akışkan bir halde olmasının, yani bizim sıvıyı "karıştırabilmemizin" nedeni budur. Suyun, daha da ısınıp moleküllerinin iyice birbirlerinden ayrılmasını sağlayan aşaması ise gaz halidir. Suyun, moleküllerine ayrışmasını sağlayan ısı oranı da bellidir. Ama aynı ısı, suyun içinde bulunduğu tencereyi moleküllerine ayrıştırmaz. İşte bu nedenle tencere içinde rahatlıkla su kaynatabiliriz. Tencere moleküllerinin birbirlerinden uzaklaşabilmeleri için daha yüksek bir ısı gerekmektedir. Buhara dönüşen su, birbirinden gitgide uzaklaşan moleküllerden oluşmaktadır. Birbirinden uzaklaşan bu moleküller, sürekli hareket halinde olduklarından etrafa kolaylıkla yayılabilirler. Mutfakta pişen bir yemeğin kokusunu işte bu nedenle arka odadan duyabilirsiniz.

Moleküllerin Bombardımanı

Havada bulunan milyarlarca molekül, her saniye milyarlarca kere birbirlerine çarpar ve birbirleriyle tekrar çarpışıncaya kadar dönmeye devam ederler. Dolayısıyla siz, sakin ve tek başınıza bir odada oturduğunuzu zannederken aslında bir molekül bombardımanının tam ortasında bulunursunuz. Bazen şiddetli bir rüzgar haline gelen bu molekül bombardımanı, ağaçları düşürecek ve binaları yıkacak kadar güçlü olabilmektedir. Hareket eden yalnızca havadaki moleküller değildir. Derinizdeki, masanızdaki, elinizde tuttuğunuz kalemdeki moleküller de sürekli titreşim halindedirler. Bu yoğun harekete rağmen, çevremizde her zaman sağlam ve dengeli bir görüntü vardır.

Ellerinizi birbirine sürttüğünüzde ellerinizin aşırı ısınmasının, bir tahta parçası üzerinde döndürdüğünüz tahta çubuğun ateş almasının nedeni de moleküllerin hareketidir. Ellerinizi birbirine sürttüğünüzde sürtünmeden etkilenen moleküller daha hızlı hareket etmeye başlarlar. Ellerinizdeki sıcaklık hissi bu hareketten doğan enerjinin bir sonucudur.

Moleküller hiç bitmeyen bir harekete sahip olmalarına rağmen, bizler bunu çoğu zaman hissetmeyiz. Masa örtünüzdeki milimetrik desenlerde bulunan moleküller de hareket halindedir, ama söz konusu desenlerin bozulduğuna veya birbirine karıştığına hiç şahit olmazsınız. Yüzünüzü de moleküller oluşturur ve bu moleküller de hareket halindedirler. Ama yüzünüzde asla bu sebepten kaynaklanan bir şekil bozukluğu meydana gelmez. Yeryüzündeki herşey, en ince milimetrik oranlara sahip olanlar bile böyle bir hareketliliğe sahiptir. Fakat çevrenizde buna dair en ufak bir delil yoktur.

Yüce Allah Tüm Evreni Bir Düzen İçerisinde Yaratmıştır

Böyle hassas ve sınırlı bir denge, bunu sağlayan ve bilim adamlarının adına "doğa kanunu" dedikleri değişmeyen standartlar var olmasıydı ne olurdu? Bilim adamlarının "doğa kanunu" adını verdikleri bu hassas denge olmasaydı, evrendeki herşey ısıdan, suyun etkilendiği oranda etkilenseydi, kendi vücudumuzdaki proteinleri ve hücreleri oluşturan moleküller de dahil olmak üzere evrende hiçbir şey sabit kalmazdı. Böyle bir denge olmasaydı o zaman yeryüzündeki herşey belirli bir sıcaklıkta eriyebilirdi. Ayrıca bu moleküllerin sahip olduğu hareket hızlarını ve bize büyük bir süratle çarptıklarını hissetseydik yaşam bizim için dayanılmayacak derecede zorlaşırdı. Çünkü hem çevremizi ve bedenimizi oluşturan moleküllerin dağılıp ayrılmalarına engel olmaya, hem de çarparak bize zarar vermelerini önlemeye çalışacak ve başka hiçbir iş yapamaz hale gelecektik. Ama hiçbir zaman böyle bir tehlike ile karşı karşıya gelmeyiz. Çünkü evrendeki herşey için belirlenmiş bir denge ve oran vardır. Her molekül, yeryüzünün şu anki düzenini sağlayacak bir özelliğe sahiptir. Bu da elbette herşey için bir ölçü belirleyen ve her ölçüyü birbiri ile kusursuz bir uyum içinde yaratan Allah'ın kudretinin bir göstergesidir. Allah bir ayetinde şöyle bildirir:

“… Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır.” (Nisa Suresi, 86)

Yüce Allah evrendeki kusursuz düzende hiçbir çarpıklık ve eksiklik olmadığını Kuran'da şu şekilde haber vermiştir:

“O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4) (makale harun yahya)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst