ashli
Bayan Üye
Modernliğin Felsefi Söylemi adlı kitabında Habermas; Foucault, Bataille ve Derrida'yı 'neo-struktüralist' olarak eleştirir .Hegel'in ilk olarak kullandığı bir sözcük olan 'modernite' "der, Habermas, "tarihi bir bağlamda kullanılmıştır. Bu İngiltere'deki 'yeni zamanları' belirlemektedir. Aynı zamanda Fransa'da da 'les temps modernes' kullanilmıştır." Bu aşağı yukarı 1800'lü yılları içermektedir. O tarihlerde ise 'modernite' geçmiş olan üç yüz yılı kapsamaktaydı Yeni Dünya'nın bulunuşu, Rönesans ve Reform (bütün bunlar 1500'lü yıllan içeren olaylardır). Yani Orta Çağ ile modern zamanlar arasındaki tarihi eşiği içerir. Hegel aynı şekilde bu modern sözcüğünü Hıristiyan Germanik dünyasını tanımlamak için de kullanır. Ki bu da greko-romen bir Antikiteden gelmektedir. Bu şekilde görüldüğü gibi,modern sözcüğü tarihi uzantısı belli olmayan ama mekânı Avrupa kıtası olarak belirlenen bir yeri kapsamaktadır. Bir Çin uygarlığı veya Hindistan için veya doğu bilimi için 'modernlik' sözcüğü kullanılmamaktadır. Antikite ve Ortaçağ sonrasının eklemlenmesinin ancak modern zamanlar Modernliğin yine Hıristiyanlıkta kullanılan anlamı, Batı dünyası içinde geleceğin anlamını taşımaktadır, yani Tanrı' nın son yargısından sonra gelecek olan zaman 'modern zamandır' Hegel Tinin Görüngübilimi'nin giriş yazısında içinde olduğumuz zamanın bir Zeitgeist (zaman ruhu) olduğunu yazar. Zamanımızın bir geçiş dönemi olduğunu belirtir. Yani hızlı gelişmenin bilinci ve değişik bir geleceğin beklentisi arasında tüketilen bir geçiş anından bahseder. "Tin şimdiye kadar gelmiş olan dünya ile' gerek varlığında gerekse temsiliyetinde" bir kopukluk oluşturmuştur. Yeni birşey beklenmekte, bu hazırlanıp durmaktadır. Bu ufalanan güneşin doğuşuyla ki, bu ani bir parlamadır, durdurulamaz, ama tek bir defada yeni bir dünyanın inşaasını ortaya çıkarır. Bu yeni dünya eskisinden ayrıldığı ve geleceğe doğru açıldığı ölçüde yeni tarihi bir dönemin başlangıcı, şimdiki zamanın her anındaki, yeniye gebedir, kendini yeniden üretir ve süreklendirir. Bu nedenle modernliğin tarih bilinci "şimdiki zaman ile yeni zaman arasında bir sınırsızlık oluşturmaktadır. Şimdiki zamanın tarihi olarak içinde bulunduğumuz zaman, yeni dünyaların zamanının ufkunda önemli bir seçenek oluşturur."
Hegel'e göre, içinde bulunduğu zaman Fransız İhtilali'nin başlattığı zamandır." Yani 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başlangıcıdır. Yine Hegel'e göre "güneşin doğduğu bu muhteşem an bizi dünyamızın ve günümüzün tarihine son yaklaştıran andır Bu zaman sürekli yenilenir bir şekilde geçmiş ile yeni zamanlar arasında bir kopuş meydana getirir. 18. yüzyıl yeni zamanlar sözcüğünü kullanırken, aynı zaınanda da yeni bir paradigmanın oluşmasını belirler. Bunlar devrim, ilerleme, özgürleşme evrim, bunalım, zaman ruhu gibi kavramlardır. 'Tüm-bunIar hareketi belirlemek için kullanılmışlardır. Tüm bu terimler modernliğin başlangıcım oluşturan Hegel için anahtar terimlerdir.
Estetik boyutunda da modernlik analizi ile karşılaştığımızda ortaya şu çıkmaktadır: Eskilerle yeniler arasındaki tartışma , antik sanat ile kopuş temasını, 18. yüzyılda belirler. Modernlerin tarafını tutanlar Fransız sanatındaki klasikliğe karşı çıkarlar. Bunlar Aristo'nun modern bilimlerde düşündüğü mükemmellik ve ilerleme fikrine benzer. Modernler tarihi ve eleştirel kriterlere dayanarak antik modelin taklit edilmesine karşı çıkmaktadırlar. Mutlak sayılan ve zamanı içermeyen bir güzellik fikrine karşı, belirli bir dönemi içeren ve Fransız aydınlıkçılarının düşündükleri anlamda bir güzellik fıkrini savunuyorlardı. Modernitas antikiteden ayrılmak için daha evvel kullanılmış bile olsa, Hint-Avrupa dillerinde 'modern zaman' sözcüğü ancak 18. yy. sonunda kullanılmıştır. Bu, özellikle, güzel sanatlar alanında kullanılan bir sözcüktür. Bu nedenden dolayı da 'modern' ve 'modernlik' sözcükleri hep 'avangard' anlamında güzel sanatlar için kullanılan bir sözcük olmuştur.
Örneğin , Baudlaire için estetik deney , tarihi deney ile karışmıştır. Bu nedenle de baudlaire için günlük yaşamdaki sanat eseri güncel ile ebedi arasında bir yere oturtulmaktadır. “modernlik geçiciliktir, geçiştir, bitişikliktir, sanatın yarısıdır, diğer yarısı ise kımıldamayan ve ebedi olandır. Güncel ile ebedi arasındaki kontrast ile sanat eseri , modernlik bağlamında, geçicidir ve geçicilikten kurtulmayı başaramaz, ama bu şekilde bayalığı aşar. Baudlaire için bu geçiş anı gelecek olan bir şimdiki zamanın otantik bir geçmişi olarak tanınacaktır. Anlaşılacağı gibi Baudlaire için de sanat eseri hem şimdiki zamanı içerecek hem de bir ebedilik taşıyacaktır. Bu ebedilik için ise günlük bayalığı (günümüz için kiç veya arabesk sözcüklerini kullanabiliriz) aşacak, bunun için de gelecek olanın otantik bir geçmiş ile kesişmesini sağlayacaktır.
Baudelaire de Querelle des Anciens et des Modernes tartışmasından yola çıkar, ama buna bir değişiklik katar; ve bu değişiklik de, mutlak güzel ile görece güzel arasındaki farktadır: "Güzel hem ebedi, değişmez bir ögeden, hem de o andaki rastlantıya ait görece bir ögeden oluşur. Bu ikinci dönem, çağ, moda, ahlak, tutkuyu içerecek “Bır sanat eleştirmeni olarak Baudlaire resimde "şu andaki yaşama ait, . geçici uçucu bir güzellikten " bahseder. Modern olan yeni kullanımının bilincinde olan, terminolojik olarak orijinal olanı içerir. Walter Benjamin'in Baııdelaire üzerine yaptığı araştırmadan da ortaya çıkan; gerekli olup töze ait olan ile uçuveren arasındaki birleşikliğin diyalektik imgesidir. Bu güncellik ile sanat eseri arasında kurulan paralellik sanat, moda, yeni, tembelliğin bakış açısı, dahinin ve çocuğunki gibi tanımlar üzerine kurulmuştur.
Walter Benjamin, Tarih Felsefesi Üzerine Tezler adlı çalışmasında, Baudelaire'inkine benzer hem geçmişi hem şimdiki zamanı hem de gelecek zamanı birleştiren bir kavram geliştirir: Zamandışılık (A- present). Hem sürrealist hem de mistik Yahudi temasının birlikteliğini kapsayan bu kavram modern sözcüğünün zamanın dışına taşınmasını getirir. Burada Benjamin, zaman-dışılık için yenilikçi bir şimdiki zamanın otantik anında, türdeş (bağdaşık) tarihin sürekliliğinin dışına çıkarak, hem din dışının şokunun parıltısı hem de Mehdi'nin görüntüsünün ortaya çıktığı mistik birleşmeyi içerdiğini belirtir. Bu iki öğe hem birinciyi hem de ikinciyi billurlaştırır ve şimdiki zamanda üretir. "Geleceğe doğru temel bir yönelim, şimdiki zamanlarda, öyle bir duruma bürünür ki, geçmişe doğru daha radikal bir yönelime dönüşür."
Modernitenin en önemli adlarından biri sayılan Baudelaire'deki bu uçarılık, değişkenliği Spleende de Paris kitabının hemen başındaki Yabancı adli yazısında görmek mümkündür. Kendisiyle bir diyalog-monolog içindeki yazar, yabancıya neyi ve kimi sevdiğini sorar. "Ne ana, ne baba, ne dostlar, ne yurt, ne güzellik, ne altın"ı sevdiğini söyleyen Baudelaire, şöyle bitirir: "Peki neyi seversin öyleyse sen garip yabancı?" Yanıt şudur: "Bulutları severim... İşte bu... Şu geçip giden bulutları... Eşsiz bulutları!" Kalıcı olma- yan, geçmişe aileye ve belli bir toprağa dahil olmayan, sadece biçimlerinin bile belirlenemeyeceği bulutlardır bu modernlik... Ama bu ileriye dönük olan ve zamanından daha önce duran avangard ile anlama çekilmemeli Baudelaire, şimdiki zamanı önemsemekteydi ve geçmişin ebediliğinden kopmamıştı. , halbuki 20.yy. avangardizmi ileriye dönük, tamamen geçmişten kopan bir sanatı arzulamaktaydı. Rimbaud’nun “Şiir eylemin ritmini vermeyecek , şiir daha önce olacak” dediği zaman öncülük söz konusu edilmektedir. Fakat Baudelaire yine Spleende Paris kitabında şöyle yazar: "İnsan ha- yatında bir müjde veren, herkeste anlatılmaz bir korku uyandıran müjdeyi veren bir tek Saniye vardır". Bu tek saniye o anlık ebediliktir. Buradan da anlaşılacağı gibi bu tartışma içinde öncü olan ile ebedi olan arasındaki fark, zaman içinde, birbirine karışıp modernlik ve postmodernlik tartışmaları içinde eridi: Postmodern olan ebediliği içinde taşıyıp , eski ögeler arasındaki ayrışık yapıyı koruyor. Modernlik ise geleneğin eleştirisinden yola çıkarak , sonunda eleştirinin gelenek haline girmesini sağlamaktan öteye gidemedi.
Ali Akay
Hürriyet Gösteri Dergisi
Hegel'e göre, içinde bulunduğu zaman Fransız İhtilali'nin başlattığı zamandır." Yani 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başlangıcıdır. Yine Hegel'e göre "güneşin doğduğu bu muhteşem an bizi dünyamızın ve günümüzün tarihine son yaklaştıran andır Bu zaman sürekli yenilenir bir şekilde geçmiş ile yeni zamanlar arasında bir kopuş meydana getirir. 18. yüzyıl yeni zamanlar sözcüğünü kullanırken, aynı zaınanda da yeni bir paradigmanın oluşmasını belirler. Bunlar devrim, ilerleme, özgürleşme evrim, bunalım, zaman ruhu gibi kavramlardır. 'Tüm-bunIar hareketi belirlemek için kullanılmışlardır. Tüm bu terimler modernliğin başlangıcım oluşturan Hegel için anahtar terimlerdir.
Estetik boyutunda da modernlik analizi ile karşılaştığımızda ortaya şu çıkmaktadır: Eskilerle yeniler arasındaki tartışma , antik sanat ile kopuş temasını, 18. yüzyılda belirler. Modernlerin tarafını tutanlar Fransız sanatındaki klasikliğe karşı çıkarlar. Bunlar Aristo'nun modern bilimlerde düşündüğü mükemmellik ve ilerleme fikrine benzer. Modernler tarihi ve eleştirel kriterlere dayanarak antik modelin taklit edilmesine karşı çıkmaktadırlar. Mutlak sayılan ve zamanı içermeyen bir güzellik fikrine karşı, belirli bir dönemi içeren ve Fransız aydınlıkçılarının düşündükleri anlamda bir güzellik fıkrini savunuyorlardı. Modernitas antikiteden ayrılmak için daha evvel kullanılmış bile olsa, Hint-Avrupa dillerinde 'modern zaman' sözcüğü ancak 18. yy. sonunda kullanılmıştır. Bu, özellikle, güzel sanatlar alanında kullanılan bir sözcüktür. Bu nedenden dolayı da 'modern' ve 'modernlik' sözcükleri hep 'avangard' anlamında güzel sanatlar için kullanılan bir sözcük olmuştur.
Örneğin , Baudlaire için estetik deney , tarihi deney ile karışmıştır. Bu nedenle de baudlaire için günlük yaşamdaki sanat eseri güncel ile ebedi arasında bir yere oturtulmaktadır. “modernlik geçiciliktir, geçiştir, bitişikliktir, sanatın yarısıdır, diğer yarısı ise kımıldamayan ve ebedi olandır. Güncel ile ebedi arasındaki kontrast ile sanat eseri , modernlik bağlamında, geçicidir ve geçicilikten kurtulmayı başaramaz, ama bu şekilde bayalığı aşar. Baudlaire için bu geçiş anı gelecek olan bir şimdiki zamanın otantik bir geçmişi olarak tanınacaktır. Anlaşılacağı gibi Baudlaire için de sanat eseri hem şimdiki zamanı içerecek hem de bir ebedilik taşıyacaktır. Bu ebedilik için ise günlük bayalığı (günümüz için kiç veya arabesk sözcüklerini kullanabiliriz) aşacak, bunun için de gelecek olanın otantik bir geçmiş ile kesişmesini sağlayacaktır.
Baudelaire de Querelle des Anciens et des Modernes tartışmasından yola çıkar, ama buna bir değişiklik katar; ve bu değişiklik de, mutlak güzel ile görece güzel arasındaki farktadır: "Güzel hem ebedi, değişmez bir ögeden, hem de o andaki rastlantıya ait görece bir ögeden oluşur. Bu ikinci dönem, çağ, moda, ahlak, tutkuyu içerecek “Bır sanat eleştirmeni olarak Baudlaire resimde "şu andaki yaşama ait, . geçici uçucu bir güzellikten " bahseder. Modern olan yeni kullanımının bilincinde olan, terminolojik olarak orijinal olanı içerir. Walter Benjamin'in Baııdelaire üzerine yaptığı araştırmadan da ortaya çıkan; gerekli olup töze ait olan ile uçuveren arasındaki birleşikliğin diyalektik imgesidir. Bu güncellik ile sanat eseri arasında kurulan paralellik sanat, moda, yeni, tembelliğin bakış açısı, dahinin ve çocuğunki gibi tanımlar üzerine kurulmuştur.
Walter Benjamin, Tarih Felsefesi Üzerine Tezler adlı çalışmasında, Baudelaire'inkine benzer hem geçmişi hem şimdiki zamanı hem de gelecek zamanı birleştiren bir kavram geliştirir: Zamandışılık (A- present). Hem sürrealist hem de mistik Yahudi temasının birlikteliğini kapsayan bu kavram modern sözcüğünün zamanın dışına taşınmasını getirir. Burada Benjamin, zaman-dışılık için yenilikçi bir şimdiki zamanın otantik anında, türdeş (bağdaşık) tarihin sürekliliğinin dışına çıkarak, hem din dışının şokunun parıltısı hem de Mehdi'nin görüntüsünün ortaya çıktığı mistik birleşmeyi içerdiğini belirtir. Bu iki öğe hem birinciyi hem de ikinciyi billurlaştırır ve şimdiki zamanda üretir. "Geleceğe doğru temel bir yönelim, şimdiki zamanlarda, öyle bir duruma bürünür ki, geçmişe doğru daha radikal bir yönelime dönüşür."
Modernitenin en önemli adlarından biri sayılan Baudelaire'deki bu uçarılık, değişkenliği Spleende de Paris kitabının hemen başındaki Yabancı adli yazısında görmek mümkündür. Kendisiyle bir diyalog-monolog içindeki yazar, yabancıya neyi ve kimi sevdiğini sorar. "Ne ana, ne baba, ne dostlar, ne yurt, ne güzellik, ne altın"ı sevdiğini söyleyen Baudelaire, şöyle bitirir: "Peki neyi seversin öyleyse sen garip yabancı?" Yanıt şudur: "Bulutları severim... İşte bu... Şu geçip giden bulutları... Eşsiz bulutları!" Kalıcı olma- yan, geçmişe aileye ve belli bir toprağa dahil olmayan, sadece biçimlerinin bile belirlenemeyeceği bulutlardır bu modernlik... Ama bu ileriye dönük olan ve zamanından daha önce duran avangard ile anlama çekilmemeli Baudelaire, şimdiki zamanı önemsemekteydi ve geçmişin ebediliğinden kopmamıştı. , halbuki 20.yy. avangardizmi ileriye dönük, tamamen geçmişten kopan bir sanatı arzulamaktaydı. Rimbaud’nun “Şiir eylemin ritmini vermeyecek , şiir daha önce olacak” dediği zaman öncülük söz konusu edilmektedir. Fakat Baudelaire yine Spleende Paris kitabında şöyle yazar: "İnsan ha- yatında bir müjde veren, herkeste anlatılmaz bir korku uyandıran müjdeyi veren bir tek Saniye vardır". Bu tek saniye o anlık ebediliktir. Buradan da anlaşılacağı gibi bu tartışma içinde öncü olan ile ebedi olan arasındaki fark, zaman içinde, birbirine karışıp modernlik ve postmodernlik tartışmaları içinde eridi: Postmodern olan ebediliği içinde taşıyıp , eski ögeler arasındaki ayrışık yapıyı koruyor. Modernlik ise geleneğin eleştirisinden yola çıkarak , sonunda eleştirinin gelenek haline girmesini sağlamaktan öteye gidemedi.
Ali Akay
Hürriyet Gösteri Dergisi