Salvo
Kayıtlı Üye
MODA ve MARKA
Günümüzde,giysilerimiz yaşam duygularımızın içinde bulunduğumuz zamanın ruhunu,kişiliğimizi ,yaşam tarzımızı yansıtmaktadır.Dolayısıyla yaşam ile iç içe olan modayı salt bir örtünme olarak algılayamayacağımız doğaldır.
Modanın en güzel ve çarpıcı yönü ise şöyle ifade edilebilir:
Moda,bir yandan iştahımızı kabartıyor,ama diğer yandan ise bizleri doyuma ulaştırmıyor.
Ama yine de insana hoş geleni seçtiriyor ve kendi zevki doğrultusunda ona karar verdirtiyor.
Modanın giderek küresel bir ticarete dönüştüğü görülmektedir.Çevremize baktığımızda bir çok şirketin birleştiğini ,büyüdüğünü ve birbirlerince satın alındığını görmekteyiz.Bununla birlikte yeni yeni trendler birbirini kovalamakta her dönem yeni bir koleksiyon,yepyeni moda giysileri yaratılmaktadır.Özetle günümüzde moda ve yaşam tamamen iç içedir.
Günümüzde modayı caddelerde, sokaklarda kovalayan ve yaratıcı kadrolarının çalışmalarını “Marka”ya dönüştürebilen şirketler,çok büyük yatırımlar yaparak ,pazarlardan yüksek primlerini topluyorlar.Yinede şu dikkatimizi çekiyor . Sadece “Marka” değil Marka’nın arkasındaki isim de önemlidir.
Eğer bu isim müşterinin isteklerine karşılayabiliyorsa onu memnun edebiliyorsa ve ona sürekli güven duygusu verebiliyorsa ,bu ismin sahibi sürekli kazanıyordur.Özetle güven veren niteliğini koruyabilen üretici,marka sahibi,toptancı,mağazacı,sürekli olarak siparişini alabiliyor ve satışını da yapabiliyor.Bugün Türkiye tekstil sektöründe dünyada önemli bir konumdayken dünya pazarlarında henüz “Moda ve marka üreten bir ülke” konumunda bulunmamaktadır.Maalesef sektörün özverili çalışmaları,performansı yeterli değildir.Yani ne kadar çabalarsa çabalasın ,sektör salt kendi girişimleri ile bir “Moda ve Marka Ülkesi” olamamaktadır.
Pazar ekonomisinin gelişmesiyle birlikte sektörel bir yapı oluşturan Türk Konfeksiyon Sanayisi kurulup geliştiği 40 yıl içinde iç pazarda dünya modasının iyi bir uyarlayıcısı,dış pazarda ise dünya markalarının fason üreticisi rolünü başarıyla oynamıştır.Bu dönem içinde sektör sadece ülke ekonomisinin lokomotifi olmakla ve tek başına ihracatın yaklaşık % 40’ını gerçekleştirmekle kalmamış, aynı zamanda yabancı markalı ürünlerin deneyimlerinden faydalanarak kalite standartları, üretim yöntemleri ve teknolojileri ile moda ve tasarım alanlarında oldukça geniş bilgiye sahip olmuştur.Fakat maliyetlerin artması,düşük maliyet ve pazara daha yakınlık avantajı olan Doğu Avrupa ülkelerinin de pazara girmesi ,Gümrük Birliği Anlaşması,kota engelleri vs. sonucu dış pazardaki avantajını kaybeden sektör iç pazarda da yabancı markaların yarattığı yoğun rekabet sonucu yerli müşterilerini de kaybetmeye başlayınca moda-marka yaratma ve pazarlama gereği ile yüzleşmiştir.Varolan dünya markası yaratmanın alt yapısının yanı sıra önemli olan ,bu pahalı yatırımı göze alarak Türk tasarımcılarına yatırım yapmaktır.Moda’yı belirleyerek markalı üretim yapmak,ihracat gelirlerini artırmanın en önemli yollarından biridir.
Moda yaratan ülke olmada neden bu kadar geç kaldığımız hakkında Nejat Onursoy’un görüşleri “Modacı bir ülke ,tekstilin devi vs. olabilmek için makine yatırımlarının ve bol pamuk üretmenin yeterli olmadığı bir kere daha çıktı ortaya.Yani her işin başında eğitimin geldiğini bir kere daha öğrendik.Eğitiminde salt üniversitelerde verilen tekstil mühendisliği ya da tasarımcılık eğitimi ile sınırlı olmaması gerektiğini daha da iyi kavradık.Bizler bile ,ilkokula gittiğimiz yıllarda, şu “el işi-resim işi” dersinin neye yaradığını sorgulamışızdır.Oysa işte o derslerin insanları vardırdığı noktalar ortada.Biz pamuk tarımı yapıyoruz ondan zengin olup makine alıyoruz ve yine “el işi “dersini ciddiye alanların tasarımlarını ,siparişlerini dikmeye devam ediyoruz.Onlar ise her çizdiklerinin kenarına adlarını yazıp dünyanın dört bir yanına satabiliyorlar.”
Markalaşma bilinci geliştikçe bütün önemli üreticiler “Markalı” mal satmaya yönelmektedirler.Moda Marka danışmanlığı yapan Olgün Oral,”Öncelikle Türk tasarımcıları, AR-GE’ye yatırım yapmayı göze almalılar.Bazı şirketlerimiz bunun önemini anladı.Yöreselden evrensele uzanan çizgide,her ulustan insanın tercih edeceği bir içeriğin yansıması lazım markada.İnsanlar gibi markanın da kişiliği vardır.Şu Karaca ,şu Vakko deriz.Marka bir titizliktir.Her üründe aynı kişiliğin yansıtılması titizliğidir.Marka ürünün aidiyetidir.Kalite ve hizmette ’düzeyliliği ‘ temsil eder.Hedef kitlesi bellidir.O kesimin beklentileri markada yansıtılır.Pazarlama da bu kişiliğin bir parçasıdır.Üreticilerin bu aşamadan da büyük aşama yaptığını söyleyebilirim.İmaj ve satış rakamları farklıdır.Şirketlerimiz markalı mal üretme ve markalarına prestij kazandırma açısından eskiye oranla ciddi bir uyanış içindeler” diyor.Rakamlar bu tespiti doğrulamaktadır.Tasnif sorunu yüzünden tekstilde ne kadar markanın tescilli olduğu tam olarak bilinmemekle beraber konfeksiyonda tescil edilmiş marka sayısı 4000 ‘i geçmektedir.
Türkiye 2000’li yıllarda dünya moda ve marka ülkeleri safında kalıcı yerini alabilmesi için büyük reformlar gerçekleştirmesi gerekmektedir.Şayet sektördeki firmalarımız dış pazarlarda yerleşik düzene geçebilselerdi ve buna paralel olarak moda ülkesi Türkiye platformunda sağlıklı ,kalıcı yerlerini alabilselerdi ülkemiz,dünya konfeksiyon ticaretinde bir “İkinci İtalya” konumuna oldukça yaklaşmış olabilirdi.
Yetmişli yılların ikinci yarısından sonra konfeksiyon üretim ve ihracatını yoğun çabalar kazandırdığımız yüksek gelişme hızı ve ana pazarlarımızdaki modadaki gelişme trendlerini zamanında yakalamak üzere acil,çağdaş önlemler alınabilseydi,yani özetle, sektör “Dünya Koşulları” ile çalışabilseydi; sektörün Türk ekonomisine sağlayabileceği “döviz girdisi” ve “istihdam olanakları” bugün katlanmış olabilirdi.
Günümüzde,giysilerimiz yaşam duygularımızın içinde bulunduğumuz zamanın ruhunu,kişiliğimizi ,yaşam tarzımızı yansıtmaktadır.Dolayısıyla yaşam ile iç içe olan modayı salt bir örtünme olarak algılayamayacağımız doğaldır.
Modanın en güzel ve çarpıcı yönü ise şöyle ifade edilebilir:
Moda,bir yandan iştahımızı kabartıyor,ama diğer yandan ise bizleri doyuma ulaştırmıyor.
Ama yine de insana hoş geleni seçtiriyor ve kendi zevki doğrultusunda ona karar verdirtiyor.
Modanın giderek küresel bir ticarete dönüştüğü görülmektedir.Çevremize baktığımızda bir çok şirketin birleştiğini ,büyüdüğünü ve birbirlerince satın alındığını görmekteyiz.Bununla birlikte yeni yeni trendler birbirini kovalamakta her dönem yeni bir koleksiyon,yepyeni moda giysileri yaratılmaktadır.Özetle günümüzde moda ve yaşam tamamen iç içedir.
Günümüzde modayı caddelerde, sokaklarda kovalayan ve yaratıcı kadrolarının çalışmalarını “Marka”ya dönüştürebilen şirketler,çok büyük yatırımlar yaparak ,pazarlardan yüksek primlerini topluyorlar.Yinede şu dikkatimizi çekiyor . Sadece “Marka” değil Marka’nın arkasındaki isim de önemlidir.
Eğer bu isim müşterinin isteklerine karşılayabiliyorsa onu memnun edebiliyorsa ve ona sürekli güven duygusu verebiliyorsa ,bu ismin sahibi sürekli kazanıyordur.Özetle güven veren niteliğini koruyabilen üretici,marka sahibi,toptancı,mağazacı,sürekli olarak siparişini alabiliyor ve satışını da yapabiliyor.Bugün Türkiye tekstil sektöründe dünyada önemli bir konumdayken dünya pazarlarında henüz “Moda ve marka üreten bir ülke” konumunda bulunmamaktadır.Maalesef sektörün özverili çalışmaları,performansı yeterli değildir.Yani ne kadar çabalarsa çabalasın ,sektör salt kendi girişimleri ile bir “Moda ve Marka Ülkesi” olamamaktadır.
Pazar ekonomisinin gelişmesiyle birlikte sektörel bir yapı oluşturan Türk Konfeksiyon Sanayisi kurulup geliştiği 40 yıl içinde iç pazarda dünya modasının iyi bir uyarlayıcısı,dış pazarda ise dünya markalarının fason üreticisi rolünü başarıyla oynamıştır.Bu dönem içinde sektör sadece ülke ekonomisinin lokomotifi olmakla ve tek başına ihracatın yaklaşık % 40’ını gerçekleştirmekle kalmamış, aynı zamanda yabancı markalı ürünlerin deneyimlerinden faydalanarak kalite standartları, üretim yöntemleri ve teknolojileri ile moda ve tasarım alanlarında oldukça geniş bilgiye sahip olmuştur.Fakat maliyetlerin artması,düşük maliyet ve pazara daha yakınlık avantajı olan Doğu Avrupa ülkelerinin de pazara girmesi ,Gümrük Birliği Anlaşması,kota engelleri vs. sonucu dış pazardaki avantajını kaybeden sektör iç pazarda da yabancı markaların yarattığı yoğun rekabet sonucu yerli müşterilerini de kaybetmeye başlayınca moda-marka yaratma ve pazarlama gereği ile yüzleşmiştir.Varolan dünya markası yaratmanın alt yapısının yanı sıra önemli olan ,bu pahalı yatırımı göze alarak Türk tasarımcılarına yatırım yapmaktır.Moda’yı belirleyerek markalı üretim yapmak,ihracat gelirlerini artırmanın en önemli yollarından biridir.
Moda yaratan ülke olmada neden bu kadar geç kaldığımız hakkında Nejat Onursoy’un görüşleri “Modacı bir ülke ,tekstilin devi vs. olabilmek için makine yatırımlarının ve bol pamuk üretmenin yeterli olmadığı bir kere daha çıktı ortaya.Yani her işin başında eğitimin geldiğini bir kere daha öğrendik.Eğitiminde salt üniversitelerde verilen tekstil mühendisliği ya da tasarımcılık eğitimi ile sınırlı olmaması gerektiğini daha da iyi kavradık.Bizler bile ,ilkokula gittiğimiz yıllarda, şu “el işi-resim işi” dersinin neye yaradığını sorgulamışızdır.Oysa işte o derslerin insanları vardırdığı noktalar ortada.Biz pamuk tarımı yapıyoruz ondan zengin olup makine alıyoruz ve yine “el işi “dersini ciddiye alanların tasarımlarını ,siparişlerini dikmeye devam ediyoruz.Onlar ise her çizdiklerinin kenarına adlarını yazıp dünyanın dört bir yanına satabiliyorlar.”
Markalaşma bilinci geliştikçe bütün önemli üreticiler “Markalı” mal satmaya yönelmektedirler.Moda Marka danışmanlığı yapan Olgün Oral,”Öncelikle Türk tasarımcıları, AR-GE’ye yatırım yapmayı göze almalılar.Bazı şirketlerimiz bunun önemini anladı.Yöreselden evrensele uzanan çizgide,her ulustan insanın tercih edeceği bir içeriğin yansıması lazım markada.İnsanlar gibi markanın da kişiliği vardır.Şu Karaca ,şu Vakko deriz.Marka bir titizliktir.Her üründe aynı kişiliğin yansıtılması titizliğidir.Marka ürünün aidiyetidir.Kalite ve hizmette ’düzeyliliği ‘ temsil eder.Hedef kitlesi bellidir.O kesimin beklentileri markada yansıtılır.Pazarlama da bu kişiliğin bir parçasıdır.Üreticilerin bu aşamadan da büyük aşama yaptığını söyleyebilirim.İmaj ve satış rakamları farklıdır.Şirketlerimiz markalı mal üretme ve markalarına prestij kazandırma açısından eskiye oranla ciddi bir uyanış içindeler” diyor.Rakamlar bu tespiti doğrulamaktadır.Tasnif sorunu yüzünden tekstilde ne kadar markanın tescilli olduğu tam olarak bilinmemekle beraber konfeksiyonda tescil edilmiş marka sayısı 4000 ‘i geçmektedir.
Türkiye 2000’li yıllarda dünya moda ve marka ülkeleri safında kalıcı yerini alabilmesi için büyük reformlar gerçekleştirmesi gerekmektedir.Şayet sektördeki firmalarımız dış pazarlarda yerleşik düzene geçebilselerdi ve buna paralel olarak moda ülkesi Türkiye platformunda sağlıklı ,kalıcı yerlerini alabilselerdi ülkemiz,dünya konfeksiyon ticaretinde bir “İkinci İtalya” konumuna oldukça yaklaşmış olabilirdi.
Yetmişli yılların ikinci yarısından sonra konfeksiyon üretim ve ihracatını yoğun çabalar kazandırdığımız yüksek gelişme hızı ve ana pazarlarımızdaki modadaki gelişme trendlerini zamanında yakalamak üzere acil,çağdaş önlemler alınabilseydi,yani özetle, sektör “Dünya Koşulları” ile çalışabilseydi; sektörün Türk ekonomisine sağlayabileceği “döviz girdisi” ve “istihdam olanakları” bugün katlanmış olabilirdi.