Çalışılan ve oturulan yerlerin, günün şartlarına, insanların zevklerine göre süslenmesine, değişik amaçlarla donatılmasına yarayan, portatif ve taşınabilir eşyalara mobilya denilmektedir. Dilimizde bu gibi yerlerde kullanılan masa, iskemle, koltuk, kanape, divan, dolap, kitaplık, büfe, karyola vb. eşyaları mobilya, bu eşyaları yapıp satanlara da mobilyacı denmektedir.
Mobilya ve mobilyacılığın târihçesi, Mîlâddan binlerce sene öncesine kadar uzanmaktadır. M.Ö.
yaşayan Asurlulara ait saray kalıntılarının duvarlarındaki süslü kabartmalar, tezyinatlı kapı kanatları,
iskemleler, aslan ayaklı ve diğer motiflerle süslü masaların bulunması; eski Mısır mezarlarında
(odalarında) süslü sehpaların, kabartmalı duvar taşlarının görülmesi, yaşadıkları asırların mobilya
örnekleri hakkında bilgi vermektedir. Bunun yanında eski Mısırlıların oturdukları iskemlelerin, yattıkları
kerevitlerin üstlerini hasırla döşeyerek şilteler serdikleri bilinmektedir. Yapılan arkeolojik kazılarda,
kullandıkları eşyâların pekçoğunun bugünkülere benzemekte olduğu anlaşılmıştır. Eski Mısır
mobilyalarının pek çoğuna bugün dünyâ müzelerinde rastlanmaktadır.
M.Ö. 8. ve 7. asırlarda Asurlular zamânında mobilya yapımında değişiklikler görülmeye başlandı. Bu
mobilyalar çok süslü ve işlemeliydi ve tunç, bakır gibi metallerin de mobilya işlemeciliğinde ve
yapımında kullanılmaya başlaması yine bu devirde olmuştu. Hükümdârların tahtları, koltukları,
karyolaları bu stil yeniliklerle süslenirdi. Hatta bâzı hükümdar tahtlarının som altından yapıldığı da târih
kitaplarında yazılıdır.
M.Ö. 5. yüzyıl sonlarına doğru mobilyacılık daha da gelişti. Bu değişiklik eski Yunan ve Roma
medeniyetinde de kendini gösterdi. Pompei Harâbelerinde yapılan arkeolojik araştırmalarda,
dağılmadan ve kırılmadan kalmış ev eşyâları, Romalıların mobilyacılığı hakkında yeterli bilgi
vermektedir.
İlk ve Ortaçağ Avrupası, doğuda gelişen diğer medeniyetlerin tesirinde kaldığı gibi, mobilya sanat
biçimlerinin de etkisine girdi. Mobilya süslemeleri büyük ölçüde değişti. On ikinci yüzyıldan sonra yapı
biçiminde mobilyalar kendini göstermeye başladı. Rönesanstan sonra sanatın değişik kolları meydana
çıktığı gibi, mobilyacılıkta da bu akım kendini gösterdi. Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya gibi
memleketlerde çeşitli mobilya şekilleri uygulandı. On dört, on beş ve on altıncı asırlarda ise Fransızlar
dünyâ mobilyacılığına hâkim oldular. Louis tipi mobilya örnekleri bugün bile hâkimiyetini
sürdürmektedir. On dokuzuncu yüzyılda ulaşımın ilerlemesi, devletlerarası münâsebetlerin artması
sonucu, mobilyacılık daha da gelişerek, ayrı bir ticâret kolu hâlini aldı.
Orta Asyada ve diğer yerlerde Türklerin göçebe hayâtı yaşadıkları dönemlerde mobilya kullanılmazdı.
Çadırda kullanılan eşyâlar, kolay taşınabilir ve basitti. Bu zamanlarda kullanılan eşyâlarda dokumalar
(halı, kilim vb.) hâkimdi. Yalnız hükümdâr ve oba beylerinin çadırlarında bâzı ağaç eşyâlar bulunurdu.
Mobilyalar, çevrenin ve günün ihtiyaçlarına göre şekil değiştirdiği gibi, her çağın zevkine, sanat
anlayışına, göz zevkine göre de çeşitli biçim ve isimler almıştır. Bunların bir çoğu müzelik olduğu
hâlde, bâzıları da antika eşyâ adı ile asıllarını veya bu tarzı taklit ederek yapılmış yeni kopyaları ile de
günümüzde kendilerini göstermektedir.
Mobilyalar, kullanıldıkları yerlere göre ad alırlar. Yatak odası, yemek odası, salon takımı vs. gibi isimler
altında satılırlar.
Mobilyaların bakımı ve konulduğu yer çok önemlidir. Ağaç eşyâlardan yapılan mobilyalar sıcaktan çok
zarar görür. Hele fırınlanmamış mobilyalar hemen çatlar, sağa sola eğilip bükülürler. Bunun için
mobilyaları, kışın soba yanında bulundurmamalı, yazın da sıcaktan korumalıdır. Zaman zaman
mobilyaların cilaları kontrol edilerek, ömürlerinin uzun olması sağlanmalıdır.
Mobilya ve mobilyacılığın târihçesi, Mîlâddan binlerce sene öncesine kadar uzanmaktadır. M.Ö.
yaşayan Asurlulara ait saray kalıntılarının duvarlarındaki süslü kabartmalar, tezyinatlı kapı kanatları,
iskemleler, aslan ayaklı ve diğer motiflerle süslü masaların bulunması; eski Mısır mezarlarında
(odalarında) süslü sehpaların, kabartmalı duvar taşlarının görülmesi, yaşadıkları asırların mobilya
örnekleri hakkında bilgi vermektedir. Bunun yanında eski Mısırlıların oturdukları iskemlelerin, yattıkları
kerevitlerin üstlerini hasırla döşeyerek şilteler serdikleri bilinmektedir. Yapılan arkeolojik kazılarda,
kullandıkları eşyâların pekçoğunun bugünkülere benzemekte olduğu anlaşılmıştır. Eski Mısır
mobilyalarının pek çoğuna bugün dünyâ müzelerinde rastlanmaktadır.
M.Ö. 8. ve 7. asırlarda Asurlular zamânında mobilya yapımında değişiklikler görülmeye başlandı. Bu
mobilyalar çok süslü ve işlemeliydi ve tunç, bakır gibi metallerin de mobilya işlemeciliğinde ve
yapımında kullanılmaya başlaması yine bu devirde olmuştu. Hükümdârların tahtları, koltukları,
karyolaları bu stil yeniliklerle süslenirdi. Hatta bâzı hükümdar tahtlarının som altından yapıldığı da târih
kitaplarında yazılıdır.
M.Ö. 5. yüzyıl sonlarına doğru mobilyacılık daha da gelişti. Bu değişiklik eski Yunan ve Roma
medeniyetinde de kendini gösterdi. Pompei Harâbelerinde yapılan arkeolojik araştırmalarda,
dağılmadan ve kırılmadan kalmış ev eşyâları, Romalıların mobilyacılığı hakkında yeterli bilgi
vermektedir.
İlk ve Ortaçağ Avrupası, doğuda gelişen diğer medeniyetlerin tesirinde kaldığı gibi, mobilya sanat
biçimlerinin de etkisine girdi. Mobilya süslemeleri büyük ölçüde değişti. On ikinci yüzyıldan sonra yapı
biçiminde mobilyalar kendini göstermeye başladı. Rönesanstan sonra sanatın değişik kolları meydana
çıktığı gibi, mobilyacılıkta da bu akım kendini gösterdi. Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya gibi
memleketlerde çeşitli mobilya şekilleri uygulandı. On dört, on beş ve on altıncı asırlarda ise Fransızlar
dünyâ mobilyacılığına hâkim oldular. Louis tipi mobilya örnekleri bugün bile hâkimiyetini
sürdürmektedir. On dokuzuncu yüzyılda ulaşımın ilerlemesi, devletlerarası münâsebetlerin artması
sonucu, mobilyacılık daha da gelişerek, ayrı bir ticâret kolu hâlini aldı.
Orta Asyada ve diğer yerlerde Türklerin göçebe hayâtı yaşadıkları dönemlerde mobilya kullanılmazdı.
Çadırda kullanılan eşyâlar, kolay taşınabilir ve basitti. Bu zamanlarda kullanılan eşyâlarda dokumalar
(halı, kilim vb.) hâkimdi. Yalnız hükümdâr ve oba beylerinin çadırlarında bâzı ağaç eşyâlar bulunurdu.
Mobilyalar, çevrenin ve günün ihtiyaçlarına göre şekil değiştirdiği gibi, her çağın zevkine, sanat
anlayışına, göz zevkine göre de çeşitli biçim ve isimler almıştır. Bunların bir çoğu müzelik olduğu
hâlde, bâzıları da antika eşyâ adı ile asıllarını veya bu tarzı taklit ederek yapılmış yeni kopyaları ile de
günümüzde kendilerini göstermektedir.
Mobilyalar, kullanıldıkları yerlere göre ad alırlar. Yatak odası, yemek odası, salon takımı vs. gibi isimler
altında satılırlar.
Mobilyaların bakımı ve konulduğu yer çok önemlidir. Ağaç eşyâlardan yapılan mobilyalar sıcaktan çok
zarar görür. Hele fırınlanmamış mobilyalar hemen çatlar, sağa sola eğilip bükülürler. Bunun için
mobilyaları, kışın soba yanında bulundurmamalı, yazın da sıcaktan korumalıdır. Zaman zaman
mobilyaların cilaları kontrol edilerek, ömürlerinin uzun olması sağlanmalıdır.