sensiz olmaz
Kayıtlı Üye
M.Ö. 3000 yılında Girit Adası'nda ( Yunanistan) kurulan başkentleri Knosos olan Minos Uygarlığı ; M.Ö. 1200 lerde Dorların Girit Adasını ele geçirmeleriyle sona ermiştir. Aslında Minos ,efsane ile tarih arasında bir kişiliğe sahiptir. Bölgedeki korsanları yenerek Girit Merkezli bir devlet kuran Minos'un adı zamanla efsanelere karışırken öte yandan Minos adı özel ad olmaktan çıkıp bir hanedana mensup olanların ünvanı niteliğini (firavunlar gibi) kazanmıştır. Dolayısıyla zaman içinde Girit'le özdeşleşen bu unvan aynı zamanda Girit te doğan uygarlığın da adı olur.
GİRİT TARİHİNİN ANAHATLARI
Günümüzde de Girit kronolojisi , bütünüyle olmasa da , Evansın yaptığı çalışmalara dayanmakta ve onun terminolojisini kullanmaktadır.
İlk Çağ Girit tarihini şu ana başlıklarla özetleyebiliriz :
1. Neolitik dönem ( MÖ 6000 - 2600 )
Girit paleolitik dönem boyunca iskan edilmemiş gibi gözükmektedir. Adaya ilk gelenlerin Anadoludan geldikleri sanılmakta ve adada Neolitik dönemin bu şekilde başladığı kabul edilmektedir.
Bu dönemde konut inşaatı ve alet kullanımı gelişmiş ve ilk ana tanrıça idolleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu dönemde Girit çevresindeki adalarla ilişki içine de girmeye başlamıştır.
2. Eski Minos Dönemi ( MÖ 2600 - 2100 )
Bu dönem aynı zamanda adada ilk metalin kullanıldığı zamanlardır. Evansa göre adada ilk metal kullanımı buraya kaçan Mısırlılar tarafından başlatılmıştır. Ancak bu görüş zamanla terk edilmiş ve adadaki metal kullanımına geçişte kaynağın Anadolu olduğu anlaşılmıştır. Böylece adanın doğu bölümünün de uygarlaşmada Anadolu ile bir köprü teşkil ettiği görülmüştür.
Bu dönemde Girit çevresindeki adalarla da ticaret ilişkilerini geliştirmiştir. Bu da büyük ölçüde Giritin denizcilikte , bölgedeki diğer uygarlıklara göre , ileri olmasından kaynaklanmıştır.
Bu dönemin sonuna doğru Knossos önem kazanmaya başlamıştır.
3. Orta Minos Dönemi ( MÖ ~ 1600 - 1400 )
Bu dönemde Girit Uygarlığında hızlı bir ilerleme kaydedilmiştir. Bu dönemin en önemli özelliği Anadolu ile olan ilişkilerin zayıflaması , buna karşılık Mısır ile olan ilişkilerin kuvvetlenmesidir. Buna bağlı olarak Giritin doğusu zamanla önemini kaybetmiş ve orta kısımlar kuvvetlenmeye başlamıştır.
Girit Kronolojisinde bu dönem sarayların yapımına göre Eski ve Yeni Saraylar Devirleri olmak üzere ikiye ayrılır.
Eski Saraylar Devri MÖ 2000 ile 1700 yılları arasına tarihlenir. Bu dönemde Girit yüzünü Ege adaları ve Mısıra çevirmiş ve buralarda yoğun ekonomik ilişkilere girmiştir. Öte yandan Anadolu ile olan ilişkiler zayıflamaya başlamıştır. Ekonominin ağırlığının doğudan orta bölgelere kayması da bu dönemde hızlanmıştır. MÖ 2000 yılında adanın doğu bölgesinde , Malliada inşa edilen bir sarayın 1900de itibaren kullanılmamaya başlanması bu bölgenin ekonomik gerileyişi hakkında da ipuçları vermektedir.
Eski Saraylar devrinde Orta Girite bulunan iki şehir ön plana çıkmıştır. Bunlardan birincisi Ege adaları ile ticareti geliştiren Knossos öteki de Mısır ile ticareti geliştiren Paestosdur. Bu şehirlerdeki ekonomik zenginlik kalıntıları gün ışığına çıkartılan saraylarla da ortaya konmuştur . Her iki şehir arasında zaman zaman çekişmeler olsa da Knossos üstünlüğünü ortaya koymuştur.
Bu dönemin sonunda bölgedeki binalarda bir yıkım göze çarpmaktadır. Bu yıkımın kaynağı büyük bir olasılıkla adaya dışarıdan gelen istilacılar olmakla birlikte daha araştırılmaktadır.
Yeni Saraylar devrinde ise , Girit uygarlığı sanki hiç bir kesintiye uğramamış gibi devam etmektedir. Knossosda , Phaestosda ve Malliada yeni saraylar inşa edilmiş , eskileri de onarılmıştır.
Bu dönemde Girit şehirleri arasında rekabet devam etmiş de olsa Knossos her bakımdan üstünlüğünü ortaya koymuştur.
4. Yakın Minos Dönemi ( MÖ ~ 1600 - 2100 )
Bu dönem Knossos krallığının egemen olduğu dönemdir. Evans bu dönem uygarlığını , efsanevi kral Minosdan ötürü , Minos uygarlığı diye adlandırmayı uygun bulmuştur.
Bu dönemde Knossosda Minos diye bir kralın bulunduğuna dair tarihi belgeler yoktur , ancak MÖ 1700-1400 yılları arasında hüküm süren bir hanedanın krallarının Minos ya da buna benzer bir isimle adlandırıldığı düşünülmektedir.
Bu dönemde Giritin büyük bir deniz üstünlüğüne sahip olduğu bilinmektedir. Thukydides bu konuda şöyle yazmaktadır :
Geleneğe göre bir donanmaya ilk olarak Minos sahip oldu ; bugün Yunan Denizi adını verdiğimiz şeyin büyük bir kısmına gücünü kabul ettirdi ; Kyklades adalarına boyun eğdirdi ve Karialıları kovduğu bu adalarda ilk olarak koloniler kurdu; adalara vali olarak öz oğullarını yerleştirmişti ; ayrıca vergilerin toplanmasını daha kolayca sağlamak amacıyla korsanlığı elinden geldiğince ortadan kaldırdı. ( Peloponnesos Savaşı 1 , 4)
Knossos ayrıca , bu dönemde diğer Ege adalarına hükmetmeye başlamış ve gücünü Yunanistana , anakaraya kadar genişletmiştir. Mısırda , On sekizinci sülale de Keftiu ülkesine yani Girite hediyeler göndermiştir.
Ancak Girit uygarlığının sonu MÖ 1400 yılına doğru bir yıkımla gelmiştir.Bu dönem saraylarında, yapılarında bir yangın izine rastlanmaktadır. Yıkımın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte dışarıdan gelen bir istila ya da içeriden bir ayaklanma olasılıkları tartışılmaktadır.
Bu yıkımdan sonra ise gelen Akha istilaları adayı Helenleştirmiş ancak uzun yıllar boyunca eski kültürü ve dili koruyanlar olmuştur.
Daha sonraları Miken egemenliğine giren Girit MÖ 1100 yıllarında da Dor hakimiyeti altına girmiştir. Bu dönemde bir kere daha yakıp yıkılan Girit artık bir Yunan şehri olarak eski, görkemini kaybetmiştir.
GİRİT İLE İLGİLİ KLASİK KAYNAKLAR VE EFSANELER
Klasik Yunan Mitolojisinde Girit ile ilgili anılar yerini mitoslara bırakmış ve burası ile ilgili değişik mitler oluşmuştur.
Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Minos ile ilgili olan mitlerdir.
Minos adının belli yaşamış bir krala mı ait olduğu yoksa Midas , Cæsar gibi yaşamış kişilerden alınan bir unvan mı olduğu tartışmalıdır. Ancak mitolojik öykülerde Girit dönemini anlatmak için kullanılmaktadır. Mitolojide de Minos boğa kültünden ayrı olarak geçmez.
Mitolojiye göre Minos Zeus ile Europenin üç çocuğundan biridir. Minos efsanesini Azra Erhat şöyle anlatır :
Minos Girit tahtına çıkmak isteyince üç kardeş arasında kavga kopmuş, ama Minos tanrıların kendisinden yana olduklarını ileri sürmüş, bunu kanıtlamak üzere de Poseidon tanrıdan bir dilek dilemiş, denizden bir boğa çıkarmasını istemiş ve bu boğayı da gene tanrıya kurban etmeye söz vermiş. Dilediği gibi olmuş, denizden köpükler gibi ak bir boğa çıkagelmiş. Minos boğayı almış, tahta oturmuş ama hayvanı tanrıya kurban etmeyi unutmuş. Güzelim ak boğayı sürülerinin arasına damızlık olarak göndermiş. Bu duruma çok kızan deniz tanrı, ak boğayı Minosun başına bela etmiş; bir efsaneye göre de hayvan kudurmuş , ortalığı kasıp kavurduğu bir sırada Heraklesin elinden öldürülmüş, ama iş bununla da kalmamış, kralın karısı Pasiphae bu boğaya doğadışı bir aşkla tutulmuş ve onunla birleşmiş. Kral Minos güneş tanrı Heliosun kızlarından Pasiphae ile evlenmişti. Bir zamanlar Europe gibi boğaya vurulan Pasiphae ak boğayla birleşebilmek için Daidalosa bir inek heykeli yaptırır, içine girer ve gebe kalarak Minotaurosu doğurur. Ondan sonra da doğurur. Ondan sonra da Girit sarayının yaşamı karmakarışık olur. Helios döllerinin hepsi gibi Pasiphae de büyücüdür, seviştiği boğayı öldürttü diye Minosu büyüler, yatağından yılanlar, çıyanlar, akrepler çıkmasını sağlar. Bunlar işi çapkınlığa vuran Minosun yatağına giren her kadını sokup öldürmekteymişler.
Minos hakkında anlatılagelen bu efsaneler de Minosun Yunan mitolojisinde Midasa benzer bir yer aldığını göstermektedir. Bu efsanede boğa kültünün önemi de dikkat çekmektedir. Burada Minosun boğayı kurban etmemesi ve sonrasında da bu boğayı öldürmesi sonucu bir tür lanetlenme ile karşı karşıya kalması anlatılmaktadır. Başka bir efsaneye göre de bu yılanların,çıyanların ve kreplerin Minosun sperminden çıkması , Girit kraliyet soyuna karşı da bir tepki olduğunu göstermektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da Pasiphae olarak gözükmektedir. Pasiphaenin, Helios soyundan olması ve büyücü olması boğa ile ilintili ay kültü ile güneş kültü arasındaki bir karşıtlığı yansıtmaktadır.
Bütün bunların yanında Minos, Yunanlılara göre halkının üzerinde adil ve düzgün bir şekilde hüküm sürmüş bir hükümdardır.
Minosun hükümdarlığı da , doğu kültürlerinde olduğu gibi tanrısaldır. Minos da kanunları Zeusun iradesi ile yapmaktadır. Bunu kanıtlamak için de her dokuz yılda bir İda mağarasına gitmektedir ve burada tanrısal ilhamı da almaktadır.
Minosun mitolojide bir çok yere gitmiş olması da Girit kolonilerinin buralara uzandığını göstermektedir.
Minos ile ilgili en ünlü efsanelerden biri de yukarıda kısaca sözü geçen Minotauros efsanesidir.
Azra Erhat , Mitoloji Sözlüğünde (bkz Kaynakça) Minotaurosu şöyle anlatır:
Adı Minosun boğası anlamına gelen Minotauros insan bedenli boğa başlı bir canavarmış. Tanrı Poseidonun kral Minosa gönderdiği bir boğa ile Minosun karısı Pasiphaeden doğmaymış. Minos bu korkunç yaratığı saklamak için mimarı Daidalosa Labyrinthos sarayını yaptırmış. Theseus Minosun kızı Ariadnenin yardımı ile Minotaurosu öldürmüş. Minotauros Girit sarayında derin izler bırakmış olan Girite özgü bir boğa kültünün simgesi olsa gerek.
Aslında bu efsane çok önemli ipuçları da vermektedir. Minotauros sadece Minosun boğası anlamına gelmemekle birlikte bir bileşik isim olarak Boğa Minos anlamına da gelmektedir. Eğer Minosu bir unvan olarak düşünürsek Boğa Kral gibi bir anlam kazanabilir. Bu ise daha eski dönemlerden kalan bir unvanı ya da bir tapınakta duran bir Boğa-tanrı heykeli ile ilişkili bir kültü düşündürtmektedir.
GİRİTTE MİNOS DÖNEMİ İNANÇLARI
Bütün eski topluluklarda olduğu gibi Giritte de din toplumsal hayatta önemli bir yer tutuyordu. Yapılan kazılar önemli dini merkezleri ortaya çıkartmış ve dönemin inançları hakkında bilgi vermiştir. Ancak o dönemlerden kalan yazılı belge eksikliği nedeniyle bazı dinsel törenlerin içeriği tespit edilememiş , sembollerin açıklanması tam olarak yapılamamış ve Girit halkının dini yaşayışları tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.
Giritte de Anadoluda olduğu gibi ilk zamanlarda anaerkil bir kültün var olduğu bulunan ana tanrıça figürlerinden anlaşılmaktadır. Araştırmalar Giritte bir çok farklı ana tanrıça kültünün de varlığını göstermiştir.
Girit dininin en büyük özelliği yaygın sembol kullanımıdır. Bugün tamamı çözülmemiş olsa da bir çok sembolün tanrısal kuvvetleri simgelemek için kullanıldığı tespit edilmiştir.
En sık rastlanılan sembollerden biri boynuz çifti idi. Boğa kültünün yaygın olduğu bir yerde boynuz sembolizminin olması da doğaldır. Ayrıca doğuda olduğu gibi yukarı bakan boynuz çiftinin ay kültü ile de ilişkili olduğu düşünülebilir.
Sık rastlanan bir başka dini sembol de , klasik dönem boyunca da Zeusun simgesi olarak önemini koruyacak olan çift başlı baltadır. Çeşitli törenlerde tören aleti olarak gördüğümüz çift başlı balta çeşitli dini betimlemelerde de yer almaktadır .
Çift başlı balta ilginç bir etimolojiye de ışık tutmaktadır. Yunanca da labr j / labris diye adlandırılan çift başlı balta LabÚrinqoj/Labirent sözcüğünün kökeninde bulunmaktadır. Knossos sarayına eskiden LabÚrinqoj denildiği düşünülürse bu ismin bu sarayda sık sık sembolü bulunan çift başlı baltadan geldiği düşünülebilinir. Bu sözcükten türeme sıfatların klasik çağda Zeusa da verildiğini görmekteyiz.
Girit dinine ait bir ilginç sembol de haçtır. Haç tekerlek ya da gamalı haç olarak bazen de başka görüntülerle resmedilmekteydi. Alexiuo en akla yakın teoriye göre , haç ve tekerlek , yıldız ve güneşi simgeliyordu . Haçın kolları güneşin veya bir yıldızın ışınlarını , tekerlek de , ilkel insan tarafından göğü boylu boyunca kateden bir arabanın tekerleği olarak düşünülen güneş kursunu temsil ediyordu. demektedir. Bizim görüşümüze göre haçın daha derin bir sembolizmi vardır ve diğer doğu dinlerinde de görülen bu sembolizmin açıklanması başka bir çalışmanın konusudur.
Diğer ilkel dinlerde olduğu gibi burada da fetişizme ait buluntular mevcuttur. Yapılan kazılarda , halkın üzerlerinde çeşitli idoller taşıdıkları , göktaşlarını ve bazı özel taşları bir kült nesnesi olarak kullandıkları tespit edilmiştir.
Girit uygarlığının ilk çağlarında çıplak kadın figürleri sık kullanılan idoller arasındaydı. Ayrıca bu dönemlerde çan biçimli idoller de sık kullanılıyordu.
Eski Girit dininde ağaç ve hayvan kültleri de önemli bir yer tutmaktadır. Bir çok yerde kutsal ağaçlar olduğu , ve bunların yanında kült merkezlerinin oluşturulduğu bugün bilinmektedir.
Bazı dini tasvirlerden görüldüğü üzere kutsal ağaçlar çitle çevriliyor ve buralarda dini ayin yapılıyordu. Törenin tam olarak nasıl olduğu tam bilinmemekle birlikte töreni gerçekleştirenlerin ağaca dokundukları , etrafında dans ettikleri tespit edilmiştir. Bazı törenlerde ağacın kökünden sökülmesi de gerçekleşmekteydi. Ayrıca ağaç figürleri ile birlikte çift başlı balta figürlerinin de görülmesi ilginçtir.
Hayvan kültleri arasında ise en önemli yer tutan kuşkusuz boğa kültüdür. Boğa kültü Yunan mitolojisindeki bir çok mit içinde yer almaktadır. Boğa kültünün Anadolu kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Ancak Girite kültür olarak yakın olan Mısırda da boğa ile ilgili Apis ve Hather kültlerinin olması kültürel etkileşimin daha karmaşık olduğunu göstermektedir.
Dini tasvirlerde ayrıca , hayvan başlı , insan vücutlu tasvirler de görülmektedir. Bunların maske takılarak yapılan dini törenlerle ilişkili oldukları düşünülmektedir. Bu varlıkların aynı zamanda libasyon hizmetinde bulunduklarının da görülmesi bu törenlerle olan ilişkiyi güçlendirmektedir.
Girit kültüründeki insan biçimli tanrıların ne zaman ve nasıl ortaya çıktıkları ise tam olarak bilinememektedir.
Ana tanrıça figürleri , tıpkı Anadoluda ve Mezopotamyada olduğu gibi bitki ve hayvan dünyasına hükmeder biçimde ortaya konmuşlardır. Yine Anadolu ve Mezopotamyada olduğu gibi Ana tanrıça burada da hayat ağacı ve çeşitli hayvanlarla birlikte resmedilmektedir.
Ana tanrıça gösterimleri yere bağlı olarak da değişebilmektedir. Örneğin bir dağ yakınında ana tanrıça bir dağ tanrıçası görünümünü almakta , ekili alanlar yakınında ise tarımla ilgili özellikleri taşımaktadır.
Bir önemli ana tanrıça tasviri de yılanlı tanrıçadır. Bir görüşe göre kişileştirilmiş yılan tasviri olan bu figürler başka bir görüşe göre ise yılan sembolizmi ile ana tanrıçanın yer altı dünyasına da hükmettiğini gösteren bir figürdür. Ancak bizim görüşümüze göre bu ana tanrıçanın yılanlardan koruma özelliğini de gösteriyor olabilir.
Bunun yanında ana tanrıça figürü ile birlikte bir erkek figürüne sık rastlanmamaktadır. Bu durum bazı araştırmacılara Giritte tek tanrılı bir din olabileceğini düşündürtmüşse de bu konuda kesin kanıtlar bulunamamıştır. Zeus ile ilgili inançlarda bile Girittin bu kadar önemli olması orada da Ana tanrıçaya eşlik eden bir tanrı olduğunu düşündürtmektedir. Ayrıca bulunan bazıtasvirlerde erkek tanrının aslanlarla beraber olması ve silahlı olarak resmedilmesi Giritte erkek tanrı tapımı olduğunu göstermektedir.
KÜLT MERKEZLERİ
Yapılan kazılar Giritte bir çok kült merkezini açığa çıkartmıştır. Bu kültürde klasik Yunan kültüründe örnekleri olduğu gibi büyük tapınaklar inşa edilmediği için kült merkezleri ancak oralarda bulunan mücevher , heykel , silah gibi sunularla ya da kutsal kaplar , libasyon kapları , üç ayaklı kazanlar gibi eşyalarla tanınabilmektedir.
Önemli kült merkezleri en eski zamanlardan beri kullanılmış olan ve mitlere konu olmuş mağaralardır. Giritte bir çok mağarada kült töreni yapılmaktaydı. Yapılan araştırmalarda bir çok mağarada adak idollerinin bulunması bu görüşü desteklemektedir.
Mağaralar içinde en önemli olanı , klasik devirde de içinde Rheanın Zeusu doğurduğuna inanılan , Dikta mağarasıdır. Bu mağaranın en eski dönemlerden itibaren bir kült merkezi olduğu bilinmektedir.
Orta Minos devrinin ilk dönemlerinde , dağ tepelerinde , kutsal bir ağacın civarında , kaynak kenarlarında ve kayalıklarda kült merkezleri oluşturulmuştur. Yine aynı dönemde ev içlerinde de kutsal yerler belirlenmeye başlamıştır.
Dağ tepelerine ya da çıkılabilen sarp kayalıklara duvar örülüyor ve buralardaki kutsal alanlar belirleniyordu. Bu alanlarda festival zamanlarında törenler yapılmaktaydı. Ayrıca buralarda yaz ve kış gündönümlerinde ateş yakılarak tören yapıldığı ve ateşlere adak eşyaları atıldığı da ortaya çıkarılmıştır.
DİNSEL TÖRENLER
Diodorusa göre Giritliler tanrılara yakarışların , kurban törenlerinin ve gizemlerin kendi buluşları olduklarını ve diğer toplumların bunları kendilerinden aldıklarını söylerler.
İçerikleri tam bilinmese de bu törenlerin Girit kültüründe büyük rol oynadıkları kesindir.
Giritte kanlı kurban ayinleri de önemli bir yer tutmaktaydı. Boğa , keçi ve domuz sık kurban edilen hayvanlar arasındaydılar. Kurban töreni sırasında aynı zamanda meyve ve başka yiyecekler de sunuluyordu.
Hagia Triadada bulunan bir lahit üzerindeki betimlemelere göre Alexiou bir kurban törenini şöyle anlatmaktadır :
Hagia Triada lahdinde tahta bir masa üzerine sıkıca bağlanmış bir boğa betimlenmiştir : Hayvan henüz öldürülmüştür , boğazından kan akmakta ve bu bir kabın içinde toplanmaktadır ; bu arada daha küçük başka hayvanlar da, muhtemelen keçi ve koçlar masanın altında kurban edilme sıralarını beklemektedir. Kurban kesimi flüt eşliğinde cereyan eder. Sonunda içleri kan dolu kaplar , kulplarından bir sırık geçirilerek , bunu omuzuna yerleştiren bir kadın tarafından götürülür. Rahibe kapları alır ve iki çifte balta arasında duran daha büyük bir kovanın içine kanları boşaltır. Şüphesiz ki bu , kurban töreninin doruk noktası , en kutsal anıdır. Yedi telli bir Lyranın nağmeleri buna eşlik eder. Knossosda , Büyük Rahibin Evinde olduğu gibi, diğer bazı durumlarda da , kan veya bir başka sıvı yerdeki bir çukura boşaltılır , buradan bir oluk ile akıtılır. Diğer dinlerdeki paralellerine dayanarak , kurban töreninde hazır bulunan inananların , kutsal hayvanın vücudundan birer parça aldıkları düşünülebilir. Kurban edilen hayvanların derileri tapınağa adanır. Hagia Triada reliefli kasesindeki işte bu konuyu işler . Yine muhtemeldir ki , kurban töreni sırasında , tıpkı Homerosun anlattığı gibi , kesilecek hayvanın başından aşağı öğütülmüş tahıl serpilirdi.
Ayrıca Girit halkının hayvan idollerini de tapınaklara adadıkları bilinmektedir.
Bayram zamanları ise danslarla kutlanıyordu. Dans ele geçen buluntulara göre en önemli dinsel törenlerden biri sayılmaktadır. Çeşitli kaplarda , mühürlerde hatta saray duvarlarında dans eden figürler rastlanmaktadır. Bayram zamanlarında ateş yakmak , salıncakta sallanmak sık yapılan törenler arasındaydılar. Ele geçen tasvirlere göre boğa oyunları da yılın belli zamanları yapılıyor ve önemli bir yer tutuyordu.
Festival zamanları tören alayları oluşturmak , tıpkı diğer bazı doğu dinlerinde olduğu gibi , Giritte de sık rastlanan bir uygulama idi.
Bayram zamanları tam olarak saptanamamış olmakla birlikte en önemli iki bayram İlkbahar bayramı ve zeytin toplama zamanı idi.
Girit kültüründe ayrıca bir ölüler kültü olduğu da söylenebilir. Ölülerin eşyaları ile , hatta lamba ile gömüldüğü göz önüne alınırsa Girit halkının ölümden sonra bir hayatın varlığına inandıkları söylenebilir. Lahitler üzerindeki dinsel figürlerin bolluğu da bu nedenle olmalıdır. Ayrıca mezar civarlarında sunular bulunması da bu görüşü güçlendirmektedir.
Kült gerekleri rahipler değil rahibeler tarafından yerine getirilmekteydi. Bunun da ana tanrıça kültünden ötürü doğal olması gerekmekteydi. Rahipler ise daha geç devirlerde ortaya çıkmışlardır.
Betimlemelerde gördüğümüz üzere rahip ve rahibeler törenlerde hazır bulunmaktaydılar. Rahip ve rahibeler törene katılan diğer kişilerden üzerlerindeki kıyafetlerle ayırt edilebilmekteydiler. Rahip ve rahibelerin törenler sırasında doğu kökenli giysiler giymeleri ise Girit dininin doğu kökenleri hakkında düşündürtücüdür.
KAYNAKÇA
ALEXIOU Stylianos , Minos Uygarlığı ( çev. Elif Tül Tulunay ) , Arkeoloji ve Sanat Yayınları , İstanbul , 1991
COTTRELL Leonard , The Anvil of Civilization , Mentor Books , New York , 1957
ERHAT Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1978
HAFNER German , Art of Crete , Mycenae , and Greece , Harry N. Abrams, Inc , New York , 1968
HIGGINS Reynold , Minoan and Mycenaean Art , Thames and Hudson , London , 1997
MACKENZIE Donald , Crete & Pre-Hellenic Europe , Senate , London , 1995
MANSEL Arif Müfid , Ege ve Yunan Tarihi , Türk Tarih Kurumu Yayınları , Ankara , 1971
PLATON Nicolas , Crète , Les Editions Nagel , Genève , 1968
TAYLOUR Lord William , The Mycenaeans , Thames and Hudson , London , 1994
THUKYDIDES , Peloponnesos Savaşı ( çev. Tanju Gökçöl ) , Hürriyet Yayınları , İstanbul , 1976
TULARD Jean , Histoire de la Crète , Presses Universitaires de France , Paris , 1979
WALTZ Pierre , Le Monde Egéen Avant les Grecs , Collection Armand Colin , Paris , 1947