---> Milli Saraylar
Sarayın İnşaasıyla İlgili Yapılan Çalışmalar
Sultan Abdülaziz 1861'de tahta çıktığında Çırağan Sarayı inşaatı kendisini beklemekteydi. Yeni Padişah saltanatının ilk yıllarında uyguladığı tasarruf tedbirlerini kısa süre sonra bir yana bırakarak 20 Ocak 1863 günü sarayın yapımını başlatır.
Sarayın mimarı Nikoğos Balyan'dır. Sultan Abdülmecid döneminde binanın yeniden inşaasıyla ile ilgili olarak yapılan çalışmalar esnasında kendisine bu görev verilmiş, O da Yeni Çırağan Sarayı'nın planlarını hazırlamıştır. Fakat hem devletin içinde bulunduğu maddi darboğaz, hem de kendisinin 1858'de ölümü üzerine hazırladığı planlar uygulanma fırsatı bulamaz. Ölümünden beş yıl sonra bu planları kardeşi Serkis Balyan kullanacaktır.
Yeni Çırağan Sarayı'nın mimarı olarak birçok kaynakta Serkis Balyan'ın ismi geçmesine rağmen, saray ile ilgili olarak incelenen hiçbir belgede bu bilgiyi doğrulayacak açık bir kayda rastlanılmamıştır. Saray inşaatında görevli kalfalardan biri olarak görülen Serkis Bey, Kardeşi Agop Balyan ile birlikte sarayın müteahhitliğini de yapmıştır. Ancak Serkis Balyan'a saray inşaat alanında bir "resim odası" oluşturulmuştu. Bu oda için alınan malzemelerden anlaşıldığına göre (İngiliz ve Fransız kağıtları, resim kağıdı, metrelik kağıt, boya takımı, resim fırçası, kurşun kalem, cetvel tahtası ve gönye tahtası) burası Balyan'ın bazı detay plan çizimlerini yaptığı bir merkezdi. Ayrıca yine bu bölümde Osmanlı Mimarisi'nde bir gelenek olarak uygulanan, yapılacak olan binanın bir maketinin hazırlanması işi de Serkiz Bey tarafından gerçekleştirilmiş ve Çırağan Sarayı'nın maketi hazırlanarak Sultan Abdülaziz'in beğenisine sunulmuştur.
İnşaat alanı içerisinde yer alan Beşiktaş Mevlevihanesi Fındıklı'daki Karacehennem İbrahim Paşa Konağı'na nakledilir. Mevlevihane buradan da önce Maçka'ya ve daha sonra da Bahariye'ye taşınır.
Sarayın yapımı için gerekli olan malzeme alımı ve ödemeleri; usta, sanaatkâr ve işçilerin ücret ve yevmiyelerinin kayıt ve kontrollarının yapılması konusunda oldukça detaylı bir teşkilatlanmaya gidilmiştir.
Saray inşaatında çalışan görevli memurların başında Ahmet Rıfat Efendi bulunmaktaydı. Onun denetimi altında Hafız Rıfat Efendi ve Samak Efendi olmak üzere iki kâtip, Kemal Ağa ve Esteban Efendi adında iki ambar memuru çalışmaktaydı. Ayrıca bütün malzeme alımlarını kontrol altında tutan Hasan Efendi, Samador ve Petrak Efendiler daimi olarak tetkikte bulunmaktaydılar. Geceleri saray inşaat alanını korumak üzere on yedi bekçi istihdam olunmuştu. Bütün harcamaları kayıt altına alan on sekiz kişilik mutemed kadrosu oluşturulmuştu. Çalışmalar sırasında meydana gelebilecek kaza ve yararlanmalara karşılık Cerrah Osman Ağa isminde bir doktor görevlendirilmişti. Perakende olarak yapılan malzeme alımlarını Pazarcı Hulusi Efendi ve ortağı Tevfik Efendi gerçekleştirmekteydiler.
Başlangıçta gerçekleştirilen bu düzenleme, saray inşaatı ilerlediğinde yapılan her bir birim için ayrı kâtipler, mutemetler ve gece bekçileri şekline dönüşür.
Yeni Çırağan Sarayı'nın yapımı ile ilgili bilgiler dörder haftalık icmaller halinde hazine defterlerine kaydedilmekteydi. Malzeme alımlarıyla ilgili ayrıca kontrat defterleri oluşturulmuştu. Kontrat defterlerinde alınacak malzemenin bütün özellikleri sırasıyla sayılmakta ve bir numune üzerinde gösterilmekteydi. Teslim edilen malın gösterilen numunesine uygun olmaması ve belirtilen özelliklerde bulunmaması durumunda hiçbir ücretin ödenmeyeceği vurgulanmaktaydı. Ülke içerisinde uzak bölgelerden temin edilen kereste ve sair malzemenin hangi yollardan İstanbul'a taşınacağı ve gerekirse ulaşımda güçlük çekilen bölgelerde devlet tarafından acilen yol yapımı çalışmalarının başlatılacağı teminat altına alınmaktaydı. Ödemelerin ne şekilde yapılacağı, karşılıklı gecikme durumlarında uygulanacak faizin miktarı da yine aynı kontrat maddeleri arasında yer almaktaydı.
Ancak bu düzenlemelere rağmen, bazı kayıtların âdi kağıtlara yapıldığı görülmüştü. Bunun üzerine 19 Nisan 1865 tarihi bir duyuru ile bütün kayıtlarının özel olarak hazırlanmış evrak üzerinde tutulması ihtar edilerek alelâde kağıtlar üzerine yazılmış olan hesabın Hazine-i Hassa tarafından ödenmeyeceği ve bunu icra eden memurun cezaya uğrayarak, evraktaki miktarın iki katını ödemek zorunda kalacağı belirtiliyordu.
Yeni Çırağan Sarayı inşaasıyla birlikte birçok köşk ve kasrın da yapım veya onarımına başlanmıştır. Malta Kasrı, Kalender Kasrı, Tarabya Kasrı, Yeniköy Kasrı, Dolmabahçe'de Gümüşsuyu yakınında Konaklar ve Küçük Çekmece'de iki kasrın inşaasına bu dönemde geçilir. Yıldız Kasrı ve Kâğıthane Kasrı'nın da onarımları yapılmaktaydı. Beylerbeyi Sarayı'nı yapımı da aynı anda sürdürülmekteydi. Bütün bu köşk ve kasırların inşaası için ve hatta Beylerbeyi Sarayı için Çırağan'a alınan malzemelerden kullanılıyordu.
Sarayın yapım çalışmaları, devletin içinde bulunduğu mali sıkıntılara rağmen bir an önce bitirilebilmesi yolunda ayırdığı kaynaklara ve gösterilen gayretin aksine oldukça uzar. 7 Şubat 1870'de Harbiye Reisi Mahmud Paşa, sarayın kalfaları ve aynı zamanda müteahhitliğini yapmakta olan Serkiz ve Agop Balyan ile görüşerek gecikmeden dolayı devletin duyduğu sıkıntıyı ve zararı dile getirir ve kendilerine sarayın noksansız olarak bitirilmesi için aynı yılın Kasım ayına kadar süre tanınır. Ayrıca iki kardeşe 240.000 liralık son bir ödeme yapılarak, bundan başka herhangi bir para talebinde bulunmaması istenir. Alınan bu tedbirlere rağmen inşaat, öngörülen tarihten yaklaşık on ay sonra, 27 Eylül 1871'de tamamlanabilmiştir.
Sarayın Yapımında Kullanılan Malzemelerin Temini ve Orijinleri
Çırağan Sarayı yapımında kullanılan malzemeler oldukça değişik merkezlerden ve yörelerden temin edilmişti. Başlıca inşaat malzemeleri olan; taş, demir, kereste, tuğla, kireç ve sütunların gerek yurtiçinden ve gerekse yurtdışından yapılan alımlarında oldukça titiz ve dikkatli bir seçim sözkonusuydu. Alınan malzemelerle ilgili olarak, önce istenilen malın cinsini, ebatını ve özelliklerini taşıyan bir numune üzerinde açıklamalarda bulunulup, teslim edilecek bütün malların gösterilen numuneye harfiyyen uyması istenmekteydi.
Sarayın ana gövdesinde kullanılan taşların büyük çoğunluğu Şile'de açılan küfeki ocaklarından sağlanmaktaydı. Şile'den çıkarılan küfeki taşlarından başka en fazla kullanılan taş cinsleri Malta ve Triyeste taşları idi. Sarayın önünde yer alan rıhtımda tamamiyle Malta taşı kullanılmıştır. Saray içerisinde bulunan salonlarda ve bahçeye konulan arslan heykellerinin yapımında İtalyan Carrara mermerleri kullanılır.
Taş alımında inşaatın ilk dönemlerinde sarayın taşçı ustalarından Hoca Nişan görevlendirilmişti. Hoca Nişan, 13 Ocak 1864'te, Şile'de bulunan küfeki ocaklarından, Tüccar İsak aracılığı ile zira 40 kuruşa almak üzere 60.000 zira taş alımı yapmıştı. Tüccar İsak ile yapılan mukaveleye göre; 1864 Nisan ayından itibaren her ay 1.000 zira taş vererek altı ay zarfında bütün malı teslim edecekti. Nakliye masrafları hazineye ait olacak olan taşların numunesine uygun olmaması durumunda kabul olunmayacağı belirtilmekteydi.
Aynı yıl içerisinde, 7 Nisan 1864'te Lio Calarie adlı bir tüccar ile yapılan anlaşmayla, Kasapçayırı'nda bulunan ocaklardan çıkarılan küfeki taşından; uzunluğu 1 zira'dan 3 zira'a, genişliği 18 parmaktan 1,5 zira'a ve kalınlığı 12 parmaktan 24 parmağa kadar ziraı 100 kuruşa taş alımı yapıldı. Yapılan anlaşmaya göre Nisan ayından itibaren her ay 500 zira'dan az olmamak şartıyla teslimata başlanacaktı.
23 Mayıs 1864'te yapılan bir başka mukaveleyle aynı tüccarın Şile'de açılan ocaklarından çıkarmakta olduğu küfeki taşından 1864 Haziran ayından başlamak üzere her ay 1500 zira taş alımı yapılmıştı. Alınan taşın zira 75 kuruştan olup, belirtilen miktarda taş her ay verilmez ise fiyatında yüzde beş indirim uygulanacaktı.
Lio Calarie ile yapılan bir mukavele de triyeste taşı ile ilgilidir. 11 Haziran 1864 tarihli anlaşmayla zira 175 kuruştan 4.000 zira triyeste taşı İstanbul'a getirilmiştir.
Sarayın içini süsleyecek olan yeşil somaki sütunlar, Ege'de bulunan Paros Adası'ndan çıkarılmıştır. Sütunların alımı için Yunanlı tüccar Zigel ile iki kontrat yapılır. 21 Temmuz 1864 tarihli ilk mukavelenin hükmüne göre 10 ay zarfında 32 adet sütun teslim edilmesi gerekirken yalnızca iki adet sütun tesliminin gerçekleşmesi üzerine yapılan kontrat feshedilir. Ancak 1 Temmuz 1866'da ikinci bir kontratla tanesi 1300 frank olmak üzere 10 adet yeşil somaki sütun satın alınıyordu. Sütunların boyu 5 arşın 6 parmak, alt başının kalınlığı 14.5 parmak ve üst başının kalınlığı 12 parmak olacaktı. Sütunlar gayet cilalı ve parçasız olacak, eğer cilası uygunsuz ve parçalı olur ise kabul olunmayacaktı. Bütün sütunlar 45 gün içerisinde teslim edilecek, bununla beraber sütunların teslim tarihinden itibaren on gün içerisinde ücretleri ödenemez ise aylık yüzde bir buçuk faiz uygulanacaktı. Daha sonraki tarihlerde de sarayda kullanılan bütün sütunlar aynı tüccardan temin edilir.
İnşaatta kullanılan demirin büyük çoğunluğu İngiltere'den getirilir. Osmanlı Devleti'nin Londra Konsolosu bu işi üstlenmişti. Ayrıca İstanbul'da da Tüccar Rali'den gerektiği zamanlarda demir alımı yapılmaktaydı.
Sarayda kullanılan keresteler, bina memuru Ahmed Rıfat Efendi tarafından Bolu, Sinop ve Viranşehir Sancakları'ndan temin ediliyordu. Yurtdışından da 15 Ağustos 1863'te Avusturyalı Tüccar Kuntder ile Rus Tüccar Şariyov'dan, Avusturya malı kereste alımı yapılmıştır.
Tuğla olarak, Çırağan Sarayı müteahhitlerinden Kirkor Ağa vasıtasıyla alınan Marsilya tuğlası kullanılmaktaydı. Ancak saray için özel olarak tuğla üretimi yapan ocaklar da vardı. Bunlar Hasköy'de Kara Mehmed Ağa ve Toros Efendi ocaklarıydı.
İnşaatta kullanılan kireçler, İstanbul'da bulunan birçok kireç ocağından sağlanmaktaydı. Kireç ocaklarının daha çok Kuleli civarında yoğunlaştığı görülmektedir. Kuleli'de, Palabıyık Kirkor, Kocabaş Dimitri, Papasoğluyan, Hacı Hamparson, Anastasoğlu, Kasti, Hacı Simon ve Hristo adlı kişilerin kireç ocakları sarayın bu ihtiyacını karşılıyorlardı. Yine İstinye'de de Kostaki ocağı kireç alınan merkezlerden biriydi.
Sarayın Yapımında Çalışan Sanatçı ve Ustalar
Osmanlı Saray Mimarisi içerisinde özel bir yere sahip olan ve yapımına çok özen gösterilen bir sarayın ortaya çıkışında hiçbir şüphe yok ki devrin en önde gelen sanatçı ve ustaları çalışmıştı. Bu kişilerin seçiminde de oldukça titiz davranılmıştır.
Çırağan Sarayı inşatında çalışan usta ve sanatçılar hakkında, Hazine-i Hassa defterlerinde, bazı belge ve kaynaklarda çok ayrıntılı olmasa da önemli bilgilere rastlamaktayız.
Sarayın temel kazısı ve harfiyat işleri Lağımcı Osman Ağa'nın organizesinde gerçekleştirilmiştir. İnşaatta gerekli olan bütün demir işleri, Demirci Andranik ve ortağı Agop tarafından yapılmıştır. Çeşitli bölgelerden satın alınan ağaçların biçilip ahşap malzeme haline getirilerek kullanılmasını Bıçkıcı İbrahim Usta sağlıyordu. Sarayın deniz cephesinde yer alan 664 m. uzunluğundaki rıhtımın yapımı, Rıhtımcı Levon'a aitti. Temellerin sağlam bir şekilde araziye oturması ve aynı zamanda yapıların binlerce tonluk ağırlıklarıyla denize doğru kaymasını önleme amacıyla, sarayın hem kara tarafına hem de deniz tarafına meşe ağacından imal edilen kazıkların yere çakılması Bayburtlu Şaban ve ortakları Abdullah ile Evanis ustalar tarafından yapılmıştır.
Yapının en göz alıcı unsurlarından olan taş işçiliği, Taşçıbaşı Mustafa Efendi'nin idaresi altında gerçekleştirilmiştir. Triyeste ve küfeki taşından imal edilen saçakları, kornişleri, pencere alınlıkları ve abidevi saltanat kapıları, Hoca Nişan, Kiğork, Eras ve Kirkor adlı ustaların ürünüydü.
Çırağan Sarayı'nın içini süsleyen nakış ve resimleri, Resimcibaşı Hacı Mıgırdiç Kalfa, duvar ve tavan bezemelerini Sapon Bezirciyan ve aynı zamanda ünlü tiyatro sanatçısı olan Ohannes Acemyan ile Tavit Tıryants yapmışlardır. Mıgırdiç Civanyanda dekoratör ve müzehhib olarak çalışmışlardı.
Sarayın ahşap bölümlerinin yapımı için Beşiktaş' ta buhar ile çalışan bir atölye kurularak yönetimi Vortik Kemhaciyan Efendi'ye bırakılmıştı. Çırağan'ın paha biçilmez işlemeli, sedef kakmalı sanat mucizesi sayılan kapılarının bin altın değerinde olan her biri Kemhaciyan'ın elinden çıkmıştı.
Vortik Kemhaciyan, sarayın Doğramacıbaşısı olarak uzun süre hizmet etmiş biriydi. Kendisine başarılarından dolayı da 25 Ekim 1864'te dördüncü rütbeden Mecidi Nişanı verilmiştir.
Sultan II. Abdülhamid döneminde bu sedef kakma kapılardan birkaç tanesi sökülüp inşa edilen Şale Köşkü'nde kullanılmıştır. Alman İmparatoru II. Wilhelm, II. Abdülhamid'in konuğu olarak geldiği İstanbul'da Şale Köşkü'nde misafir edilmişti. İmparator, Şale'de gördüğü kapıları çok beğendiğinden kendisine bu kapılardan hediye edilir. O da bunları Almanya'ya ***ürerek Berlin Müzesi'ne yerleştirmiştir.
Vortik Kemhacıyan, sarayın içerisinde kullanılacak olan masa, koltuk ve benzeri mobilyaları da aynı atölyede imal etmiştir.
İtalyan dekoratör Marlo padişahın isteği ile sarayın tavanını süsleyen birçok resim yapmıştır.
Sarayın İç Döşemesi İçin Alınan Eşyalar
Çırağan Sarayı'nın iç döşemesi için yapılan çalışmalar, daha sayın inşa faaliyetleri devam ederken başlar. Sarayın tasarımını yapanlar genel bir bütünlük içerisinde yapının dizaynına uygunluk sağlayacak iç dekorasyon malzemelerini, o malzemelerin en kaliteli üretildiği merkezlere, düşünülen tarzlarda siparişler vererek imal ettirme yoluna giderler. Bu uygunluğu sağlayabilmek kaygısıyla - kullanılacak mobilyalarda olduğu gibi - gerektiğinde sırf Çırağan Sarayı için faaliyette bulunacak özel atölyeler dahi kurulmuştur.
Sarayda kullanılacak halıların Gördes'te dokutturulmasına karar verilir. Bu amaçla 25 Ocak 1868'de Uşaklı Ali Zâde Ahmed Bey ile bir mukavele yapılmış ve toplam 26593 arşın "kaliçe" sipariş edilmiştir. Sarayın üst katı için Gördes kaliçelerinin en alâsından olmak üzere 8901 arşın, orta kat için yine birinci sınıf kırmızı boyalı olarak 9036 arşın ve bodrum kat için de aynı özelliklerde 5500 arşın halının imaline karar verilmiştir. Ayrıca sarayın diğer köşk ve merdivenleri için de 3125 arşın kaliçe dokunacaktı.
Mukavelesi yapılan 26593 arşın kaliçenin toplam fiyatı 1.261.766 kuruş olup, bu paranın ödenmesine 1968 yılı Ocak ayından başlanıp Aralık ayına kadar tamamlanacaktı. Ocak ayından Kasım ayına kadar on bir ay 105.000 kuruş ve Aralık ayında da 106.766 kuruş verileceği belirtiliyordu.
Üretilen kaliçeler 1868 Kasım ayına kadar teslim olunacak ve eğer bu tarihten yirmi beş gün sonrasına kadar yetiştirilemez ise fiyatında % 20 indirim yapılacaktı. Taşıma ve nakliye ücretleri tüccara ait olup, sadece gümrük vergisini hazine ödeyecekti.
Kaliçeler dokunurken içlerine pamuk karıştırılmayıp, has ve temiz yapağıdan üretilecek ve kök boya kullanılacaktı. Halıların üzerinde "şeş-per" adı verilen altıgen madalyon motifleri kullanılacaktı. Küçük odalar için üretilecek olanlar odanın büyüklüğünde yekpâre olarak dokunacaktı.
Geçimlerini ürettikleri halılardan sağlayan Gördes halkı, Çırağan Sarayı'nda kullanılacak halıların kendi memleketlerinde dokutturulmasından dolayı son derece mutluluk duymuşlardır. Çünkü uzun süreden beri batılı büyük şirketlerin ve bazı yerli azınlık tüccarların ucuz ve kalitesiz malları piyasaya sürmelerinden dolayı kendi dokumalarına rağbet azalmış, bunun sonucunda da tezgahları birer birer susmuştur. Böylesine büyük bir ihalenin elde edilmesinden dolayı âtıl durumda olan tezgahlar yeniden çalışmağa başlar. Üretimin gününde teslim edilebilmesi için yetmişinin üzerinde bulunan insanlar dahi halıların dokunmasına yardımcı olurlar.
İzmir ve İstanbul'da bulunan halı tüccarları bu durumdan pek hoşnut olmazlar. Elde edemedikleri yüzbinlerce kuruş nedeniyle, Gördes'lilerin çürük yapağı ve kalp boya kullandıkları şeklinde asılsız iddialarla devletin bu ihaleden vazgeçmesini sağlamağa çalışırlar. Bu durumdan haberdar olan Gördes halkı Sultan Abdülaziz'e bir teşekkürname yazarak, padişahın yeni sarayında kullanılacak halıların üretim işinde kendilerinin seçilmesinden dolayı mutluluklarını dile getirmişler ve ortaya atılan iddiaların gerçeği yansıtmadığını vurgulamışlardı.
Çırağan Sarayı'nın tavanlarını süsleyen billur avizeler ve salonlarında kullanılacak şamdanların alımları Hazine-i Hassa Nazırı Rüştü Paşa tarafından yapılmıştır. Rüştü Paşa'nın İngiliz Tüccar Wefrie ve oğlu ile yapmış olduğu kontrat bize bu malzeme hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Tüccar Wefrie ve oğlu tarafından hazırlanan kataloglar üzerinde saraya en uygun seçimler yapılmıştı. 17 Şubat 1870 tarihli mukavele ile çapı 8 kadem (300 cm.) ve uzunluğu 14 kadem (525 cm.) büyüklüğünde 80 mumlu bir avize ve yine aynı ebatlarda 60 mumlu bir diğer avize alınmıştı. Şamdanlardan da, yüksekliği 10 kadem (375 cm.), üst çapı 4 kadem (150 cm.) ve alt çapı 3 kadem (112,5 cm.) büyüklüğünde 46 mumlu dört adet ve yine aynı ölçülerde 36 mumlu dört adet olmak üzere sekiz şamdan alımı yapılmıştı. Şamdanlar parkeye vidalanacak şekilde yapılacaktı.
Alınan eşyaların bedeli 5.000 Sterlin olup, bu meblağ ya aynen Sterlin olarak ödenecek veya 110 Osmanlı lirası 100 Sterlin kabul edilip , Osmanlı lirası üzerinden yapılacaktı. Bu miktarda üç taksite bölünüp üçte biri kontratın imzasında diğer üçte biri bu tarihten üç ay sonra ve kalan kısmı da eşyanın kusursuz ve ek***siz olarak tesliminden sonra yapılacaktı. Belirtilen eşyalar kontratın imzasından itibaren dokuz aylık bir süre içerisinde teslim edilecek ve aynı zamanda şamdanları ve avizeleri yerlerine monte etmek üzere Londra'dan bir uzman gönderilecekti.
Mösyö Wefrie ve oğlundan alınan avizelerden başka 1870 ve 1871'li yıllarda İngiltere'den çok sayıda başka avizeler de getirtilmiştir. 10 Aralık 1870'de elli sandık, 5 Ocak 1871'de on üç sandık ve 26 Mart 1871'de üç sandık içerisinde avize takımları ve yine 30 Temmuz 1871'de üç avize Çırağan Sarayı için alınmıştır.
Serkiz Balyan tarafından, Avrupa'dan on sekiz adet mermer saksı alımı yapılır. Bu saksıların her biri 15 altın değerinde olup toplam 270 altına malolur.
Sarayın mefruşatı için beyaz zeminli, göğez çiçekli 392 arşın ve beyaz zeminli, yeşil çiçekli 436 arşın "Üsküdar Çatması" kullanılmıştır.
Çırağan Sarayı için, Dolmabahçe Sarayı'nda olduğu gibi yurtdışından mobilya alımı yapılmamıştır. Çırağan'ın bütün mobilyaları daha önce de belirtildiği üzere sarayın Doğramacıbaşısı Vortik Kemhacıyan tarafından yapılır. Abanoz ve ceviz ağacından sedef-bağa işçiliğindeki bu mobilyalar toplam 9.890.860 kuruş masrafla vücuda gelmiştir.
Sultan II. Abdülhamid'in tahta çıkışından bir süre sonra Dolmabahçe Sarayı'nda kullanılmak üzere, Çırağan Sarayı'ndan ***ürülen eşyaların listesi oldukça ilgi çekicidir.
25 Ekim 1876'da İkinci Mabeynci Osman Efendi tarafından Dolmabahçe Sarayı Mâbeyn-i Hümayunu'na taşınan eşyalar, Çırağan Sarayı Haremi'nde oluşturulan bir komisyon tarafından tespit edilmiştir. İki yüz elli bir parça mücevherli, incili, gümüşlü kapkaçak ve porselen eşya, on beş adet yatak çarşafı, on dört adet yatak puşidesi (örtüsü), yüz otuz altı adet yüz yastığı, elli dört adet yorgan ve çok sayıda değerli eşyanın nakli yapılmıştır.
Bu eşyalardan bazılar şunlardı: Yedi adet gümüş ve yaldızlı kahve takımı, on dört adet gümüş ve yaldızlı tatlı takımı, beş adet ikişer mumlu ve dörder köşeli büyük gümüş fener, bir adet küre şeklinde dört ayaklı ve kapaklı mangal (mangalın üzerinde kuş resmi vardır), bir adet dört tarafı camlı ve mücevherlerle süslenmiş çekmece saati, bir adet ortası çiçekli ve etrafı oymalı büyük gümüş sini, bir adet altın üzerine mineli tepeliği pırlanta ve zümrüt ile süslenmiş kapaklı tabak ve tatlı hokkası, bir adet Çanakkale işi musluklu güğüm, on adet mavi çay takımı, on iki adet yaldızlı ve kapaklarının mineleri kuşlu saksunya yemek takımı, dört adet etrafı pirinç çemberli, ayaklı, musluklu ve kapaklı büyük billur su küpü, iki adet limonküfü üzerine güllü ve kapaklı hoşaf kasesi, dört adet çekmeceli küçük ayna, bir adet küçük ayaklı masa, bir adet kenarı sedefli ve oymalı el aynası, bir adet üzeri sedef oymalı yazı çekmecesi, on adet pirinçten üretilen dört köşeli, ikişer mumlu cam fener, dört adet Kaşgar işi ipekli ve yünlü güzel halı, bir adet billur sehpa. İki adet demir kasa, on dört adet Paris işi büyük ayak halısı (bunlardan dördü göbekli ve güllü, dördü ortaları resimli, ikisi kenarları saçaklı ve güllü ve dördü de parça halinde).
Çırağan'da kullanılan halıların Gördes'te imal ettirilmesine karar verildiğinde yabancı şirket ve tüccarların bu işten pay alamamalarından dolayı telaşa kapılıp ihaleyi iptal ettirmek için asılsız iddialarla girişimlerde bulundukları belirtilmişti. Ancak yukarıda yer alan listeden anlaşıldığı üzere, bu gurupların baskısı sonucu, sarayda sadece Gördes mamulatı halılar kullanılmamış, yurtdışından da çeşitli cins ve ebatlarda halı alımı yapılmıştır.
Sarayın Bahçe Düzenlemesi
Çırağan Sarayı, yapılan çalışmalarla oldukça büyük ve düzenli bir bahçeye sahip olmuştu. Esasen kıyının hemen arkasında yer alan koruluk, burada tarih boyunca inşa edilen yapıların doğal bahçesi olma niteliğini de taşıyordu. Nitekim Sultan II. Mahmud devrinde yapılan Eski Çırağan Sarayı ile birlikte artık bu koruluğun resmen sarayın mabeyn bahçesi olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu geniş bahçede büyük ve gölgeli yemiş ağaçları, orman, tarhlar, çiçekler, turfandalar, meyvelik bostan, suni derecik, kuşhaneler ve kameriyeler vardı. Sultan Abdülmecid bu koruluğun en üst tarafına annesi Bezmiâlem Valide Sultan için bir köşk yaptırmış ve İstanbul'u her yönden gördüğü için "Yıldız" adı verilmişti.
Yeni Çırağan Sarayı yapılırken bu koruluk, Beşiktaş-Ortaköy arasında yer alan yol üzerine bir köprü yapılmak suretiyle saraya bağlanmıştır. Bu yıllarda koruluk içerisinde bir takım inşa faaliyetlerine de girişilir. Malta Köşkü yaptırılırken, Yıldız Kasrı onartılmış, yeni ahır binaları kurulmuş ve birçok sed ve yol çalışması yapılmıştır.
Sarayın ana yapılarının yer aldığı alanda da Avrupa Sarayları'nda görülen bahçe düzenlemelerine gidilmiştir. Sultan Abdülmecid'in son dönemlerinde Eski Çırağan Sarayı'nın yıktırılıp yenisinin inşaası yolunda yapılan çalışmalar arasında bahçesine konulmak üzere İngiltere'de bir limonluk yaptırılması düşünülmüştü. Bu amaçla devrin Tophane Müşiri Ahmed Fethi Paşa vasıtasıyla İngiliz Tüccar Mr. Peill'e bir limonluk sipariş edilir. Ancak Fethi Paşa'nın vefatı ve ekonomik buhran nedeniyle bütün inşa çalışmalarının durdurulması sonucu limonluk İngiltere'de unutulur. Bu durum Tüccar Peill'in diğer konularda alacaklarından dolayı Osmanlı Devleti'ne başvurmasıyla ortaya çıkmış ve gerekli inceleme neticesinde Çırağan Sarayı için 32.015 Şilin değerinde bir limonluğun bedelinin ödendiği halde üç yıldan beri Londra'da imal edildiği fabrikada beklediği anlaşılmıştır.
1859 yılında Mr. Peill tarafından Londra'da Mösyö Vested Buyly ve ortaklarına yaptırılan bu limonluk Osmanlı Devleti'nin Londra konsolosunun girişimleriyle 13 Haziran 1864'te İstanbul'a getirilir.
Limonluğun kurulabilmesi için Chelsea'den Mühendis John Meir ile anlaşılmıştı. Kendisine ayda 25 sterlin verilecekti. Mühendis John Meir'e limonluğu yapan Vested Buyly ve ortakları tarafından otuz dört adet resmi içeren bir kuruluş şeması verilmiş ve bu resimlerle limonluğun sekiz ay zarfında kurulabileceği belirtilmişti. Mühendis Karadeniz'e işleyen gemilerden birisiyle, baş kamarada olmak üzere ve yiyecek-içeceği temin edilmek şartıyla İstanbul'a gelecekti. İşini bitirdikten sonra da en geç iki ay içerisinde İngiltere'ye geri dönecekti. Limonluğun kurulmasına 17 Ağustos 1864'te başlanır. Mühendisin çalışabilmesi için gerekli malzeme ve iş gücü de kendisine sağlanır ve belirtilen süre içerisinde limonluk kurulur.
Özenle hazırlanan ve zorlu uğraşlarla Çırağan Sarayı bahçesine kurulan bu limonluğun ömrü ne yazık ki çok uzun süreli olmaz. Sarayın tamamlanmasından iki yıl sonra, 6 Şubat 1873'te sökülerek arkada bulunan büyük koruluğa nakledilir. Yerine de "Çini Köşk" adı verilen bir köşk yapılır. Bu köşk de 1905 yılında yapılan tamiratta hayli harap olmasından dolayı yıkılmıştır.
Limonluğun camlarının kalitesinden dolayı "Billur Köşk" adıyla da anıldığı olmuştur. O tarihler de İstanbul'da bulunmuş olan bir Rus yazarı Billur Köşk hakkında şu bilgileri vermektedir: "Çırağan Sarayı'nda evvelce tıpkı Londra Billur Sarayı gibi billurdan bir limonluk yapılmış ve içine binlerce öter kuş salıverilmişti. Halbuki saray inşaasının sonrasında Sultan Aziz kuşların fazla gürültüsünden ve limonluğun güneş hararetiyle pek fazla ısınmasından rahatsız olarak Billur Köşk'ü yıktırdı."
Limonluğun yanında sarayın müteahhitlerinden Kirkor Kalfa tarafından 22 Mayıs 1872'de 1.058.568 kuruş masrafla bir kuşluk da yapılmıştı. Ayrıca sarayın bahçesinde beşi büyük olmak üzere birçok havuz yapılmıştı.
Sultan Abdülaziz'in hayvanlara karşı olan ilgisinden dolayı ve özellikle arslan sevgisi nedeniyle bahçede bir "Arslanhane" inşa edilmişti. Padişahın bu tutkusundan dolayı çeşitli ülkelerden ve yurt içinden yetiştirilmek üzere İstanbul'a hayvanlar getirtilmekteydi. Örneğin 4 Mart 1863'te Sultan Abdülaziz için Bağdat civarından yüz altmış beş Arap atı, üç arslan, bir Van kedisi ve bir sansar satın alınmıştı. Çırağan Sarayı bahçesinde, zürefalar için de bir yer yapılması, burada küçük bir hayvanat bahçesinin oluşturulduğunu gösteriyor.
Padişahın arslan sevgisi o denli yüksekti ki , bu hayvanların heykellerinin yapılması için İtalya'da Carraro'dan mermerler getirtilmişti. Yapılan heykeller bahçenin çeşitli yerlerini süslerken, sarayın yanması üzerine iki arslan heykeli Dolmabahçe Sarayı bahçesine gönderilmişti.
Çırağan Sarayı'nın Kullanıma Başlanması
Çırağan Sarayı inşaatının 27 Eylül 1871'de tamamlanması üzerine, Sultan Abdülaziz gerekli hazırlıkların yapılmasından sonra 1872 yılı mayıs ayı başlarında yeni sarayına yerleşir. Saray inşaat alanında geriye kalan malzemelerin Ortaköy'de Fatma Sultan için yapılmakta olan binada kullanılmasına karar verilir (6 Ağustos 1872).
Sultan Abdülaziz, yapımında hiçbir fedakârlıktan kaçınılmayan ve hazineye oldukça pahalıya mal olan Çırağan Sarayı'nda çok uzun süre oturmadı. Sarayı ilk ziyaretinde üst kat salonunda parkeden ayağı kayıp düşmesi, halk arasında, mevlevihanenin yıktırılarak saray arasına katılmasının padişaha uğursuzluk getirdiği gibi dedikoduların çıkmasına yol açmıştı. Sarayın bir türlü ısıtılamaması da Sultan'ın yeniden Dolmabahçe Sarayı'na dönmesine sebep oldu. Ancak Harem'in bir kısmı sarayda oturmaya devam etmişti. Sultan Abdülaziz son kez 1876 yılının 11 Mart'ında buraya gelerek bir süre ikâmet etti.
30 Mayıs 1876'da tahttan indirilen Sultan Abdülaziz Dolmabahçe Sarayı'ndan, Topkapı Sarayı'na gönderildi. Burada kendisine amcası III. Selim'in dairesinin ayrılmış olduğunu görünce oldukça üzüldü. Üstelik dairede oturacak yer de yoktu. Kendisinin ve çocuklarının o sırada yağan yağmurdan sırılsıklam olmuş bir halde ortada kalması eski hükümdarı büsbütün incitmişti. Bir müddet sonra hazırlanan odaya geçince de Sultan V. Murad'a bir mektup yazarak kendi isteğiyle Çırağan Sarayı'nın üst tarafında , karakolhaneye bitişik fer'iyye dairelerinden birine yerleştirildi (1 Haziran 1876). Fakat 4 Haziran 1876 günü odasında bilek damarları kesilmiş halde bulundu.
Sultan Abdülaziz'in naaşı, yan tarafta bulunan karakolhanenin kahve ocağına taşında ve bir ot yatağının üzerine yatırılıp üzerine bir perde örtüldü. İstanbul'da bulunan elçilik hekimlerinin de katıldığı ondokuz kişiden kurulu doktorlar heyetinin Sultan Abdülaziz'i muayene ederek bir rapor hazırlaması kararlaştırıldı. Ancak Marko Paşa başta olmak üzere bazı doktorlar, eski hükümdarın naaşının karakolda bulunduğu durumdan üzüntü duyarak, muayeneye fiilen katılmadılar. Yüzeysel bir muayeneden sonra Sultan Aziz'in bir makasla intihar ettiğine karar verildi. Raporun hazırlanmasından sonra, Sultan Abdülaziz'in naaşı Topkapı Sarayı'na nakledilerek burada yıkandı ve babası II. Mahmud'un Divanyolu'ndaki türbesine defnedildi.
Sultan II. Abdülhamid'in saltanatı döneminde, Sultan Abdülaziz'in öldürüldüğüne dair bazı söylentilerin ortaya çıkması üzerine bir mahkeme heyeti oluşturuldu (30 Mayıs 1881). Onun hal'inde ve hal'inden önce hizmetinde bulunanlar ve dönemin devlet adamları teker teker sorguya çekildiler.
Sonuçta Sultan Abdülaziz'in öldürüldüğüne karar verildi. Mahkeme kararına göre Pehlivan Mustafa, Hacı Mehmed ve Cezayirli Mustafa ile Mabeynci Fahri Bey bilfiil taammüden öldürme olayına katıldıklarından dolayı; Midhat, Mahmud, Nuri Paşalar'la, Binbaşı Necib ve Binbaşı Namık Paşazade Ali Beyler de suç ortağı sayıldıklarından idama mahkum oldular. Daha sonra idam cezaları ömür boyu hapse çevrildi. Mahkumların cezalarını Taif'te çekmelerine karar verildi.
Sultan Abdülaziz'in hal'inden sonra tahta çıkan Sultan V. Murad'ın (30 Mayıs 1876) saltanatı uzun sürmedi ve akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle 31 Ağustos 1876'da tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na gönderilir. Artık Sultan V. Murad için Çırağan'da yirmi sekiz yıllık bir hapis hayatı başlıyordu.