TÜRKİYENİN YILLARDIR BULUNDUGU DURUMDAN KURTARACAK VE ONU DÜNYANIN EN GÜÇLÜ DEVLETİ YAPACAK PROJE MİLLİ EKONMİ MODELİDİR BUYRUN BUDA KISA BİR ANLATIM
Selim KOTİL, Bağımsız Sanayici ve İşadamları Derneği Genel Başkanı
Milli Ekonomi Modeli’nin isminin milli olması sizleri yanıltmasın.
Aslında MEM yepyeni evrensel bir iktisat teorisidir. Bu teori paraya getirdiği yeni tanımlarla insana, kaynağa getirdiği yeni yaklaşımlarla yepyeni bir denge analizi ile birlikte, köhnemiş olan, çökmüş olan liberal ve kapitalist anlayışların yerine, gelecekte dünyada insanlığın tek çıkış noktası olacak bir model olacaktır.
Bugün kalkınmakta olan ülkelerin önüne çözüm olarak konulan liberal-kapitalist formüllerin aslında hiçbir temeli yoktur.
ABD’de son dönemlerde en çok satan kitabın yazarı John Perkins “Ekonomi Tetikçileri” eserinde Endonezya’dan, Malezya’dan, Panama’dan, Ekvator’a ve hatta İran’a kadar birçok ülkenin nasıl batırıldığını, batırılmak istendiğini anlatmaktadır.
Bir iki örnek vermek gerekirse, bizim gibi kalkınmak isteyen ülkelere siz kendi paranızla emisyonunuzla kalkınmayın, yurtdışından Dünya Bankası kanalıyla aldığınız parayla kalkının denmektedir.
70’li yılların başında bizim gibi yurt dışından borç alarak kalkınma yoluna giden ülkelerin hiçbirinin borcu yokken bugün itibariyle bu ülkeler 2.5 trilyon dış borç, 2.5 trilyon doları aşkın iç borçla karşı karşıyadır.
Bu örneği özelleştirmeyle çoğaltabiliriz.
Bu örneği tarıma getirilen tahdit kanunlarıyla çoğaltabiliriz.
Yani globalleşme adı altında, liberal kapitalist anlayışların bizim gibi ülkelere söylediği ve dayattığı anlayışlar, bizim yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın bu ülkelere transfer edilmesinden başka bir şey değildir ve hiçbir ilmi temeli yoktur.
Ve şu da unutulmasın ki MEM globalizmin karşıtı da değildir.
Aksine bugün globalizmi sömürme aracı olarak kullanan, yani suyun başında oturan ABD batmıştır.
825 milyar dolar dış borcuyla bir çıkış aramaktadır.
Globalizmi kullanıp sömüren bu ülkeler dahi, çözüm olara Prof. Dr. Haydar Baş’a ve onun bu modeline muhtaçtırlar.
Bir modelin bilimsel nitelik kazanması, uygulanma ve deneylerin sonucunda doğruluğunun ispatlanmasıyla olur.
150 yıldır uygulanan kapitalist anlayışlar, hangi dönemde gelir dağılımını sağlamıştır, hangi dönemde işsizliği çözmüştür.
Şu anda doğal işsizlik adı altında bir kavram ürettiler, peki hangi dönemde yeryüzünde sürekli büyüme adlı bir kavram getirdiler.
Konjöktürel dalgalanmalar bu modelin sonucudur.
Dolayısıyla ampirik çalışmalar ve uygulamalar, bu modelin bilimsel bir temel üzerine oturmadığını gösteriyor.
Bunu hepimiz biliyor ve yaşıyoruz.
Ama bugün farklı bir amaçla buradayız.
Sadece yanlışın ne olduğunu değil, çözümün de ne olduğunu biliyoruz.
Yani çözüm için burada bulunuyoruz
Bu modelin 3 temel noktasının altı çizilmeli.
Bu noktalardan birisi şudur.
Kapitalizm serbest piyasalar kavramı üzerine oturur.
Serbest piyasa arzın talebe eşit olma mantığıdır.
Üretim faktörleri yapılan harcamalardan elde edilen gelirin, üretilen miktarı satın alacak bir tüketim oluşturması demektir.
Buna üretim teorisi Fisher Denklemi’de diyebilirsiziniz.
Oysa Prof. Dr. Haydar Baş üretimin, üretim esnasında yapılan harcamalarla elde edilen gelirle karşılanamayacağını kitabında yeni para formülüyle örnekle ispat etmiştir.
Yani serbest bırakılan piyasaların dengeye oturması bir hayaldir.
Dengeye oturmayan piyasalar arasında bir açık kalır.
İşte bu açığı tamamlamak üzere Prof. Dr. Haydar Baş yepyeni bir denge analizi getirmiştir.
Tüketim yanlı bir model getirmiştir, ve modelin açılımı sosyal devlet kavramını oluşturur. Bu model sadece iktisatta bir açılım getirmiyor.
Evet serbest piyasa kavramını matematik denklemiyle bıraktık.
Yerine sosyal devleti getirdik.
Şu ana kadar matematik ya da fizikte yaşanan gelişmeler genelde iktisadı etkilerdi.
Newton’un serbest bırakılan madde kendi kendine yerine oturur anlayışından etkilenen Adam Smith bu anlayışı hayata geçirdi.
Ama Prof. Dr. Haydar Baş yepyeni bir fikir, yeni bir açılım getiriyor.
Bu fikirle fiziğe, kimyaya baktığımız zaman farklı şeylerle karşılaşacağız.
Bu modelde ikinci nokta ise parayla ilgilidir.
Prof. Dr. Haydar Baş paraya 2 yeni tarif getiriyor.
Bunlardan birincisi paranın üretim ve tüketimi tahrik etme özelliği.
İkincisi ise paranın üretilen değerin karşılığı olmasıdır.
Paranın bu iki özelliği bir dualitedir.
Para kapitalist anlayışta olduğu gibi sadece tek bir özellikle ele alınmıyor.
Kaba bir mantıkla dolanım hızıyla ele alınmıyor.
Para yeri gelir vektörel bir özellik arz edip üretim ve tüketimi tahrik eder, yeri gelir sayısal bir özellik arz eder üretilen değerin karşılığı olur.
Bütün bunları birleştirdiğimizde yepyeni bir para denklemi karşımıza çıkıyor.
Kapitalizmin temel fikir babalarında Milton Friudman şu anda üretilen, üretim ile GSMH ile vadesiz mevduatın toplamı olan M1 arasındaki bağlantının ne olduğunu bilemediğini söylemektedir.
Bunu kapitalizmin en önemli fikir babalarından biri söylüyor.
Piyasada dolanımda bulunan para ile GSMH arasında bağlantının ne olduğunu bilemediğini ifade etmektedir.
Çünkü para hakkındaki bilgi ve tanımı eksiktir kapitalizmin.
Ama Prof. Dr. Haydar Baş paraya getirdiği bu iki özellikle 90’lı yılların başında Japon ekonomisine baktı, Avrupa ekonomisine baktı, Alman ekonomisinin resesyona gireceğini işsizliğin baş göstereceğini ve Almanya’nın ciddi anlamda dış borç alacağını söyledi.
Bunu da bilen tek insan Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
Bugün George Soros’a para sihirbazı diyorlar, olsa olsa paranın bunlar hırsızı olurlar.
Türkiye ve dünyada bir para sihirbazı, ekonomi üstadı varsa o da Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
Sözlerimi toparlarken önemli bir noktaya işaret etmek istiyorum.,
Bugün yapılması gereken piyasanın tüketim yönünü desteklemektir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın MEM’in de çok farklı bir açılım söz konusudur.
Bu modelde 10 birimlik bir emtiayla dar gelirli kesimi destekliyorsunuz, desteklemeyle birlikte tüketimi artırıyorsunuz.
Tüketimi artırmayla birlikte üretim artiyor, GSMH artıyor.
Bu şu anlama geliyor.
10 lira elinizle veriyorsunuz, paranın üretim ve tüketim hızına bağlı olarak bir sene sonunda belki 150 lira geri alıyorsunuz.
150 veriyorsunuz 1500 geri alıyorsunuz.
Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Şu ana kadar değil iktisatta hiçbir fen biliminde böyle bir anlayış oturmamıştır.
İnsanlığın en büyük hayali sürekli dönen bir tekerlek yapmaktı.
Yani bir sistemin devimini esnasında gerekli duyduğu enerjiyi, sistemin kendi içerisinde üretebilmesi şu ana kadar hayata geçirilmiş değildir.
Bu öyle bir anlayış, öyle bir model ki, sistem kendi içinde sürekli kendini büyütüyor.
Bunun materyalist anlayışta karşılığı yoktur.
Bunu bu milletin örfünde karşılığı vardır.
Bunu adı berekettir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın eli de bereketlidir, modeli de bereketlidir.
Bugün çıkmışlar kaynaklar sınırlı insan ihtiyaçları sınırsızdır diyorlar.
O zaman marjinal fayda niye azalıyor?
İnsanlar yemek yedikçe niye doyuyorlar?
İnsanlar bir şeyi kullandıkça niye ona olan talepleri azalıyor?
Asla bu unutulmamalıdır.
İhtiyaçlar sınırlıdır.
Dünya üzerindeki kaynaklara gelince bir maddeyi tüketmek onu yok etmek değildir.
Bir şeyi tüketmek onun formatını ve şeklini değiştirmektir.
Ben hava alıyorum ama oksijeni yok etmiyorum, karbondioksite dönüştürüyorum.
Kabondioksiti bitkiler alıyor tekrar oksijene çeviriyor.
Bu kainatta her şey bir döngü içerisinde, bir denge içersinde.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
O nedenle sınırlı olan insanın ihtiyaçlarıdır.
Sınırsız olansa kaynaklardır.
SELİM KOTİL.
NOT:ALINTIDIR.
Selim KOTİL, Bağımsız Sanayici ve İşadamları Derneği Genel Başkanı
Milli Ekonomi Modeli’nin isminin milli olması sizleri yanıltmasın.
Aslında MEM yepyeni evrensel bir iktisat teorisidir. Bu teori paraya getirdiği yeni tanımlarla insana, kaynağa getirdiği yeni yaklaşımlarla yepyeni bir denge analizi ile birlikte, köhnemiş olan, çökmüş olan liberal ve kapitalist anlayışların yerine, gelecekte dünyada insanlığın tek çıkış noktası olacak bir model olacaktır.
Bugün kalkınmakta olan ülkelerin önüne çözüm olarak konulan liberal-kapitalist formüllerin aslında hiçbir temeli yoktur.
ABD’de son dönemlerde en çok satan kitabın yazarı John Perkins “Ekonomi Tetikçileri” eserinde Endonezya’dan, Malezya’dan, Panama’dan, Ekvator’a ve hatta İran’a kadar birçok ülkenin nasıl batırıldığını, batırılmak istendiğini anlatmaktadır.
Bir iki örnek vermek gerekirse, bizim gibi kalkınmak isteyen ülkelere siz kendi paranızla emisyonunuzla kalkınmayın, yurtdışından Dünya Bankası kanalıyla aldığınız parayla kalkının denmektedir.
70’li yılların başında bizim gibi yurt dışından borç alarak kalkınma yoluna giden ülkelerin hiçbirinin borcu yokken bugün itibariyle bu ülkeler 2.5 trilyon dış borç, 2.5 trilyon doları aşkın iç borçla karşı karşıyadır.
Bu örneği özelleştirmeyle çoğaltabiliriz.
Bu örneği tarıma getirilen tahdit kanunlarıyla çoğaltabiliriz.
Yani globalleşme adı altında, liberal kapitalist anlayışların bizim gibi ülkelere söylediği ve dayattığı anlayışlar, bizim yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın bu ülkelere transfer edilmesinden başka bir şey değildir ve hiçbir ilmi temeli yoktur.
Ve şu da unutulmasın ki MEM globalizmin karşıtı da değildir.
Aksine bugün globalizmi sömürme aracı olarak kullanan, yani suyun başında oturan ABD batmıştır.
825 milyar dolar dış borcuyla bir çıkış aramaktadır.
Globalizmi kullanıp sömüren bu ülkeler dahi, çözüm olara Prof. Dr. Haydar Baş’a ve onun bu modeline muhtaçtırlar.
Bir modelin bilimsel nitelik kazanması, uygulanma ve deneylerin sonucunda doğruluğunun ispatlanmasıyla olur.
150 yıldır uygulanan kapitalist anlayışlar, hangi dönemde gelir dağılımını sağlamıştır, hangi dönemde işsizliği çözmüştür.
Şu anda doğal işsizlik adı altında bir kavram ürettiler, peki hangi dönemde yeryüzünde sürekli büyüme adlı bir kavram getirdiler.
Konjöktürel dalgalanmalar bu modelin sonucudur.
Dolayısıyla ampirik çalışmalar ve uygulamalar, bu modelin bilimsel bir temel üzerine oturmadığını gösteriyor.
Bunu hepimiz biliyor ve yaşıyoruz.
Ama bugün farklı bir amaçla buradayız.
Sadece yanlışın ne olduğunu değil, çözümün de ne olduğunu biliyoruz.
Yani çözüm için burada bulunuyoruz
Bu modelin 3 temel noktasının altı çizilmeli.
Bu noktalardan birisi şudur.
Kapitalizm serbest piyasalar kavramı üzerine oturur.
Serbest piyasa arzın talebe eşit olma mantığıdır.
Üretim faktörleri yapılan harcamalardan elde edilen gelirin, üretilen miktarı satın alacak bir tüketim oluşturması demektir.
Buna üretim teorisi Fisher Denklemi’de diyebilirsiziniz.
Oysa Prof. Dr. Haydar Baş üretimin, üretim esnasında yapılan harcamalarla elde edilen gelirle karşılanamayacağını kitabında yeni para formülüyle örnekle ispat etmiştir.
Yani serbest bırakılan piyasaların dengeye oturması bir hayaldir.
Dengeye oturmayan piyasalar arasında bir açık kalır.
İşte bu açığı tamamlamak üzere Prof. Dr. Haydar Baş yepyeni bir denge analizi getirmiştir.
Tüketim yanlı bir model getirmiştir, ve modelin açılımı sosyal devlet kavramını oluşturur. Bu model sadece iktisatta bir açılım getirmiyor.
Evet serbest piyasa kavramını matematik denklemiyle bıraktık.
Yerine sosyal devleti getirdik.
Şu ana kadar matematik ya da fizikte yaşanan gelişmeler genelde iktisadı etkilerdi.
Newton’un serbest bırakılan madde kendi kendine yerine oturur anlayışından etkilenen Adam Smith bu anlayışı hayata geçirdi.
Ama Prof. Dr. Haydar Baş yepyeni bir fikir, yeni bir açılım getiriyor.
Bu fikirle fiziğe, kimyaya baktığımız zaman farklı şeylerle karşılaşacağız.
Bu modelde ikinci nokta ise parayla ilgilidir.
Prof. Dr. Haydar Baş paraya 2 yeni tarif getiriyor.
Bunlardan birincisi paranın üretim ve tüketimi tahrik etme özelliği.
İkincisi ise paranın üretilen değerin karşılığı olmasıdır.
Paranın bu iki özelliği bir dualitedir.
Para kapitalist anlayışta olduğu gibi sadece tek bir özellikle ele alınmıyor.
Kaba bir mantıkla dolanım hızıyla ele alınmıyor.
Para yeri gelir vektörel bir özellik arz edip üretim ve tüketimi tahrik eder, yeri gelir sayısal bir özellik arz eder üretilen değerin karşılığı olur.
Bütün bunları birleştirdiğimizde yepyeni bir para denklemi karşımıza çıkıyor.
Kapitalizmin temel fikir babalarında Milton Friudman şu anda üretilen, üretim ile GSMH ile vadesiz mevduatın toplamı olan M1 arasındaki bağlantının ne olduğunu bilemediğini söylemektedir.
Bunu kapitalizmin en önemli fikir babalarından biri söylüyor.
Piyasada dolanımda bulunan para ile GSMH arasında bağlantının ne olduğunu bilemediğini ifade etmektedir.
Çünkü para hakkındaki bilgi ve tanımı eksiktir kapitalizmin.
Ama Prof. Dr. Haydar Baş paraya getirdiği bu iki özellikle 90’lı yılların başında Japon ekonomisine baktı, Avrupa ekonomisine baktı, Alman ekonomisinin resesyona gireceğini işsizliğin baş göstereceğini ve Almanya’nın ciddi anlamda dış borç alacağını söyledi.
Bunu da bilen tek insan Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
Bugün George Soros’a para sihirbazı diyorlar, olsa olsa paranın bunlar hırsızı olurlar.
Türkiye ve dünyada bir para sihirbazı, ekonomi üstadı varsa o da Prof. Dr. Haydar Baş’tır.
Sözlerimi toparlarken önemli bir noktaya işaret etmek istiyorum.,
Bugün yapılması gereken piyasanın tüketim yönünü desteklemektir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın MEM’in de çok farklı bir açılım söz konusudur.
Bu modelde 10 birimlik bir emtiayla dar gelirli kesimi destekliyorsunuz, desteklemeyle birlikte tüketimi artırıyorsunuz.
Tüketimi artırmayla birlikte üretim artiyor, GSMH artıyor.
Bu şu anlama geliyor.
10 lira elinizle veriyorsunuz, paranın üretim ve tüketim hızına bağlı olarak bir sene sonunda belki 150 lira geri alıyorsunuz.
150 veriyorsunuz 1500 geri alıyorsunuz.
Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Şu ana kadar değil iktisatta hiçbir fen biliminde böyle bir anlayış oturmamıştır.
İnsanlığın en büyük hayali sürekli dönen bir tekerlek yapmaktı.
Yani bir sistemin devimini esnasında gerekli duyduğu enerjiyi, sistemin kendi içerisinde üretebilmesi şu ana kadar hayata geçirilmiş değildir.
Bu öyle bir anlayış, öyle bir model ki, sistem kendi içinde sürekli kendini büyütüyor.
Bunun materyalist anlayışta karşılığı yoktur.
Bunu bu milletin örfünde karşılığı vardır.
Bunu adı berekettir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın eli de bereketlidir, modeli de bereketlidir.
Bugün çıkmışlar kaynaklar sınırlı insan ihtiyaçları sınırsızdır diyorlar.
O zaman marjinal fayda niye azalıyor?
İnsanlar yemek yedikçe niye doyuyorlar?
İnsanlar bir şeyi kullandıkça niye ona olan talepleri azalıyor?
Asla bu unutulmamalıdır.
İhtiyaçlar sınırlıdır.
Dünya üzerindeki kaynaklara gelince bir maddeyi tüketmek onu yok etmek değildir.
Bir şeyi tüketmek onun formatını ve şeklini değiştirmektir.
Ben hava alıyorum ama oksijeni yok etmiyorum, karbondioksite dönüştürüyorum.
Kabondioksiti bitkiler alıyor tekrar oksijene çeviriyor.
Bu kainatta her şey bir döngü içerisinde, bir denge içersinde.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
O nedenle sınırlı olan insanın ihtiyaçlarıdır.
Sınırsız olansa kaynaklardır.
SELİM KOTİL.
NOT:ALINTIDIR.