ParadokS
Kayıtlı Üye
Laboratuvar insanlarının işleri zor. Gün boyu kan, idrar, gaita, boğaz ve enfekte alanlardan alınmış örnekleri kullanarak hastalıklara tanı koymaya çalışıyorlar. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Laboratuvarındaysa uzmanların başını kaşıyacak vakti yok...
Zira onlar çok önemli projelere de imza atıyorlar. Mesela, yetiştirdikleri Lucilia Sericatanın (yeşil et sineği) larvaları ile 5 yıldan beri 200ün üzerinde hastada kapanmayan yaraları tedavi ettiklerini, ayrıca bu larvalarla başka hastalıklara karşı yeni yöntemler de geliştirdiklerini biliyoruz. Ama her gün bakteri ve virüslerin peşine düşen, yetmedi bir de yeni tedavi yöntemleri keşfeden bu stratejik mekânın yerini pek kimse bilmiyor.
Proje sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Erdal Polat Önce İsraildeki Hebrew Üniversitesinden bir koloni yeşil sinek larvası (yaklaşık 1500 kadar) alarak bu işe giriştik diyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin giriş kapısına yakın binalardan birinin alt katında bulunan laboratuvar, pek de konforlu görünmüyor. Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalına bağlı birimin tam adı, Bioterapi Araştırma Geliştirme Laboratuvarı. Epey küçük, hatta toplamda 9-10 metrekare bir alanda çalışıyorlar.
Üstelik larvaların yetiştiği odanın kokusu başlı başına mesele. Ama Polat söze, üniversitelere bağlı mikrobiyoloji laboratuvarlarının artık merkez biyokimya laboratuvarları haline getirildiğini ve sadece araştırma yapan bu tür birimlerin pek azının ayakta kaldığını söyleyerek başladı.
Polata göre, Cerrahpaşa, Çapa Tıp ve Ege Tıp Fakültesi gibi birkaç üniversite hastanesi dışında çok az yerde araştırma yapan laboratuvarlar var.
LABORATUVARDA BİR GÜN
9 bölümden oluşan Mikrobiyoloji Laboratuvarında gün, saat 08.30da başlıyor. 09.00 gibi asistanların çalıştıkları hasta materyalleri öğretim üyeleri tarafından değerlendiriliyor, materyallerle ilgili doğru karar verip vermedikleri irdeleniyor. Yapılan bu işlemin adı vizit. Devamında yeni gelen asistanların eğitimine geçiliyor. Gün içinde hastanede yatan ya da ayakta tedavi olan pek çok hastanın mikrobiyolojiyle ile ilgili tüm tahlilleri geliyor. Yılda yaklaşık 80 bin hastanın verileri değerlendiriliyor ve günde 600 kadar test çalışılıyor. Akşam 16.30a kadar çalışmanın devam ettiği laboratuvarın çalışanları ise sadece 7 kişi. Bakteriyoloji, Viroloji, Mikoloji ve Parazitoloji bölümleri de olan laboratuvardaki iş aslında günlük rutin bitince başlıyor. 24 saat havalandırma sisteminin çalıştığı laboratuvarın içinden geçilen 2-3 metrekarelik başka bir odada koloniler halinde sinek yetiştiriliyor. Bu sinekler tavuk karaciğeriyle besleniyorlar. 10 gün içinde erişkin oluyorlar ve nemli bir ortam istiyorlar.
Dış etkenlere karşı çok duyarlı sinekler çok nazik ve en ufak değişiklerden etkileniyorlar. Yoksa? Mesela odadaki nemi ayarlayan cihazın temizliğe gittiği bir gün sineklerin hepsi ölmüş. Tabii kaybedilen sinek kolonisi, yeni tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışırken kaybedilen zaman demek. Sineklerin bazıları odada uçuşuyor ama burası yine de steril bir ortam ve insan sağlığı için sorun yok diyor Polat. 2006da kurulan bu araştırma ünitesinde larva salgılarından şark çıbanının tedavisinde de faydalanılıyor. Ve bu dünyada bir ilk. Çünkü larvaların salgıladıkları enzimler parazitlerin ölmesini sağlıyor. Şimdi aynı larvaların tüberküloz ve diğer etkenlere karşı işe yarayıp yaramayacağı araştırılıyor.
Zira onlar çok önemli projelere de imza atıyorlar. Mesela, yetiştirdikleri Lucilia Sericatanın (yeşil et sineği) larvaları ile 5 yıldan beri 200ün üzerinde hastada kapanmayan yaraları tedavi ettiklerini, ayrıca bu larvalarla başka hastalıklara karşı yeni yöntemler de geliştirdiklerini biliyoruz. Ama her gün bakteri ve virüslerin peşine düşen, yetmedi bir de yeni tedavi yöntemleri keşfeden bu stratejik mekânın yerini pek kimse bilmiyor.
Proje sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Erdal Polat Önce İsraildeki Hebrew Üniversitesinden bir koloni yeşil sinek larvası (yaklaşık 1500 kadar) alarak bu işe giriştik diyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin giriş kapısına yakın binalardan birinin alt katında bulunan laboratuvar, pek de konforlu görünmüyor. Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalına bağlı birimin tam adı, Bioterapi Araştırma Geliştirme Laboratuvarı. Epey küçük, hatta toplamda 9-10 metrekare bir alanda çalışıyorlar.
Üstelik larvaların yetiştiği odanın kokusu başlı başına mesele. Ama Polat söze, üniversitelere bağlı mikrobiyoloji laboratuvarlarının artık merkez biyokimya laboratuvarları haline getirildiğini ve sadece araştırma yapan bu tür birimlerin pek azının ayakta kaldığını söyleyerek başladı.
Polata göre, Cerrahpaşa, Çapa Tıp ve Ege Tıp Fakültesi gibi birkaç üniversite hastanesi dışında çok az yerde araştırma yapan laboratuvarlar var.
LABORATUVARDA BİR GÜN
9 bölümden oluşan Mikrobiyoloji Laboratuvarında gün, saat 08.30da başlıyor. 09.00 gibi asistanların çalıştıkları hasta materyalleri öğretim üyeleri tarafından değerlendiriliyor, materyallerle ilgili doğru karar verip vermedikleri irdeleniyor. Yapılan bu işlemin adı vizit. Devamında yeni gelen asistanların eğitimine geçiliyor. Gün içinde hastanede yatan ya da ayakta tedavi olan pek çok hastanın mikrobiyolojiyle ile ilgili tüm tahlilleri geliyor. Yılda yaklaşık 80 bin hastanın verileri değerlendiriliyor ve günde 600 kadar test çalışılıyor. Akşam 16.30a kadar çalışmanın devam ettiği laboratuvarın çalışanları ise sadece 7 kişi. Bakteriyoloji, Viroloji, Mikoloji ve Parazitoloji bölümleri de olan laboratuvardaki iş aslında günlük rutin bitince başlıyor. 24 saat havalandırma sisteminin çalıştığı laboratuvarın içinden geçilen 2-3 metrekarelik başka bir odada koloniler halinde sinek yetiştiriliyor. Bu sinekler tavuk karaciğeriyle besleniyorlar. 10 gün içinde erişkin oluyorlar ve nemli bir ortam istiyorlar.
Dış etkenlere karşı çok duyarlı sinekler çok nazik ve en ufak değişiklerden etkileniyorlar. Yoksa? Mesela odadaki nemi ayarlayan cihazın temizliğe gittiği bir gün sineklerin hepsi ölmüş. Tabii kaybedilen sinek kolonisi, yeni tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışırken kaybedilen zaman demek. Sineklerin bazıları odada uçuşuyor ama burası yine de steril bir ortam ve insan sağlığı için sorun yok diyor Polat. 2006da kurulan bu araştırma ünitesinde larva salgılarından şark çıbanının tedavisinde de faydalanılıyor. Ve bu dünyada bir ilk. Çünkü larvaların salgıladıkları enzimler parazitlerin ölmesini sağlıyor. Şimdi aynı larvaların tüberküloz ve diğer etkenlere karşı işe yarayıp yaramayacağı araştırılıyor.