' Kontes..
Bayan Üye
Evimiz
Yıllar önce babamın tayiniyle çıkmıştık memleketten.
Ardından dayılarım amcalarım derken,
En yaşlımız babaannemizi de almıştık zaten,
Nasıl olmuş da düşmüştük yollara bilmem.
Bir de bakmışız
Bursa’ya gelivermişiz Kars ilinden.
Babam gezmeyi severmiş.
Ya İzmir’e ya Bursa ‘ya yerleşeceğim dermiş…
Annem feryat figan eylemiş ayrılırken.
Hatta bazı bavulları bir yıl açmamış,
Nasıl olsa döneriz diye düşündüğünden…
Ama çocuğuz ya,
Pek sevmişiz değişik yerlerde oynamayı..
Değişik insanlarla tanışmayı…
Belki de biraz değişik konuşmayı…
Babaannem de gün geçtikçe alışmış ya,
Yine de hep özleyip durduğunu söylermiş
Kars’taki evimizin bahçesinde
Akasyaların arasındaki kamelyada
Sandalyesini yarı uyur yarı uyanık sallamayı…
Havasında can bulduğu iklimi solumayı…
Okul, iş, evlilik derken
Dünya telaşesiyle
Saatin akrep ve yelkovanını gözetleyip dururken
Aklımıza pek nadir gelir olmuş evimiz…
Sanki biz,
kavakların yaprakları ile okşadığı o evde büyümemişiz! ...
Sanki biz
iki ev arasındaki boşlukta
Lunaparkta alınan zevklere taş çıkaran
Oyunlarla terlememişiz! …
Sanki biz
Hava kararsa da
Uykumuz gelene kadar
Adımlayıp durduğumuz bahçenin topraklarında
Tepinmemişiz! ...
Sanki biz olgunlaşmasını
Gün gün seyrettiğimiz meyvelerin dallarında
Şarkılar söylememişiz! …
Sanki biz
Soğuk kış günlerinde bile
Pencereden pencereye
Sevgi dolu muhabbetlerimizi göndermemişiz! …
Sanki biz
İlk aşklarımızın heyecanlarını yaşadığımız sancıları
O bahçedeki ağaçların gövdelerine işlememişiz! …
Sanki biz
Dışarı çıkma cezası aldığımızda
Renk renk çiçeklerle dolu balkonuna yatıp
yıldızları seyretmemişiz! …
Sanki biz
Sokakta bulduğumuz yavru kedileri saklamak için
Seçtiğimiz çatı arasına çıkarken
Merdivenlerinden düşmemişiz…
Nasıl olmuş da unutturmuş büyük şehir toprağımızı?
Nasıl olmuş da bir yaprak gibi savrulmuşuz
Aramamışız dalımızı budağımız? ı…
Annem dönmeyeceğimizi anlayınca
Taksit taksit açmıştı istiflediği kutuları…
Kars’ı bir kez daha göremeden öldüğünde
Yatağının altında hala açılmamış bir çıkın vardı.
Bir de çatal iğne ile bir kenarına iliştirilmiş
Kendisi ile birlikte ölen geri dönme umutları…
Geçen yıl ablam çok istedi diye
Topladık çocukları gittik evimize…
Sandık ki bıraktığımız gibi,
Bıraktığımız yerde,
Ve bıraktığımız günkü hislerle bizi beklemekte…
Büyük bir hevesle adımladık taş yolları…
Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi koşarak gitmek istedik
Ya da uçmak ulaşmak için bir an önce…
Yollar mı daralmıştı ne?
Her gün okula geliş gidiş için
Koştura koştura geçtiğimiz yerler buralar mıydı?
Olsun nasıl olsa yolun sonunda evimiz vardı.
Nasıl olsa az sonra kucaklaşıp hasret giderecektik…
Birbirimizin yüzüne hasretle gülecektik…
Hiç ağlamayacak
Ayrılırken olduğu gibi ellerimizi kenetleyecektik…
İşte orda bizi bekliyordu evimiz…
Ama o da ne?
Neden bakmıyordu yüzümüze?
Neden kapalıydı hiç açılmamış gibi pencerelerimiz?
Nereden çıkmıştı bu yabani sarmaşık?
Her yerini esir almıştı evimizin…
Neden o günkü kadar alımlı değildi bu balkon?
Ve neden bu kapı kolu eskiden olduğu gibi parlak? ! ...
Ya bu tokmak…
Her defasında
Kapıya ilk gidenin kendimiz olacağını umarak…
Büyük bir zevkle
Parmaklarımızın ucunda erişmeye çalışıp
Tık tık tık vurarak…
Ne kadar küçükmüş meğer o iki evin arası!
Burada mı oynamışız, burada mı gülmüşüz? …
Kocaman bir dünya vardı
Ne kadar büyüktü bizim için orası! ...
Merdivenlerine oturur çatlayıncaya kadar gülerdik…
O zaman da mı böyle yıpranmıştı burası?
Yok …Yok…
Ne çocukluğumuz kalmış bıraktığımız yerde;
Ne eş, dost, ahbap…
Hani nerde?
Damağımızda hoş bir tat var yalnız…
Yüreğimizde tarifi zor bir sancı…
Meğer insan kendine ne kadar kolay
Olabiliyormuş yabancı...
O çocukluk benim değilmiş…
Öksüz bırakılmış ev, terk edilmiş bahçe…
Saklambaç oynayan çocukların çığlıkları geliyor kulağıma
İp atlayanların tekerlemeleri
Sayışmalar…
Anlaşılamadığı için itişip kakışmalar…
Gülüş cümbüş sesleri…
En yakın arkadaşımın elini hissediyorum omzumda…
Öğretmenimin okulun bahçesinde seslenişini…
Borçlu bir geçmiş vardı …
Belli ki ne dönebilirdik ne bakabilirdik eve…
Satmaya karar verdik, sattık ve döndük
Artık memleket bildiğimiz yere
Bilmem şimdi çocuklar var mıdır evin bahçesinde
Kesilmiş midir sarmaşıkların fazlası
Kapı tokmağı parlatılmış mıdır yine
Yine kocaman mıdır birileri için iki evin arası?
Yollar yayla gibi gelir mi bilmem birilerine?
Yavru kediler kendilerini saklayacak birilerini bulurlar mı?
Meyvelerin dalları bir salıncak gibi yine çocukları sallar mı?
Ve her şeyden önemlisi
Her birimizin dünyaya gelişinde
Annemin doğum çığlıklarına şahitlik eden
Annemle birlikte her sıkıntımızda
Göz yaşlarını saklayan evimiz
Bizleri affeder mi acaba?
Ne dersiniz?
Yıllar önce babamın tayiniyle çıkmıştık memleketten.
Ardından dayılarım amcalarım derken,
En yaşlımız babaannemizi de almıştık zaten,
Nasıl olmuş da düşmüştük yollara bilmem.
Bir de bakmışız
Bursa’ya gelivermişiz Kars ilinden.
Babam gezmeyi severmiş.
Ya İzmir’e ya Bursa ‘ya yerleşeceğim dermiş…
Annem feryat figan eylemiş ayrılırken.
Hatta bazı bavulları bir yıl açmamış,
Nasıl olsa döneriz diye düşündüğünden…
Ama çocuğuz ya,
Pek sevmişiz değişik yerlerde oynamayı..
Değişik insanlarla tanışmayı…
Belki de biraz değişik konuşmayı…
Babaannem de gün geçtikçe alışmış ya,
Yine de hep özleyip durduğunu söylermiş
Kars’taki evimizin bahçesinde
Akasyaların arasındaki kamelyada
Sandalyesini yarı uyur yarı uyanık sallamayı…
Havasında can bulduğu iklimi solumayı…
Okul, iş, evlilik derken
Dünya telaşesiyle
Saatin akrep ve yelkovanını gözetleyip dururken
Aklımıza pek nadir gelir olmuş evimiz…
Sanki biz,
kavakların yaprakları ile okşadığı o evde büyümemişiz! ...
Sanki biz
iki ev arasındaki boşlukta
Lunaparkta alınan zevklere taş çıkaran
Oyunlarla terlememişiz! …
Sanki biz
Hava kararsa da
Uykumuz gelene kadar
Adımlayıp durduğumuz bahçenin topraklarında
Tepinmemişiz! ...
Sanki biz olgunlaşmasını
Gün gün seyrettiğimiz meyvelerin dallarında
Şarkılar söylememişiz! …
Sanki biz
Soğuk kış günlerinde bile
Pencereden pencereye
Sevgi dolu muhabbetlerimizi göndermemişiz! …
Sanki biz
İlk aşklarımızın heyecanlarını yaşadığımız sancıları
O bahçedeki ağaçların gövdelerine işlememişiz! …
Sanki biz
Dışarı çıkma cezası aldığımızda
Renk renk çiçeklerle dolu balkonuna yatıp
yıldızları seyretmemişiz! …
Sanki biz
Sokakta bulduğumuz yavru kedileri saklamak için
Seçtiğimiz çatı arasına çıkarken
Merdivenlerinden düşmemişiz…
Nasıl olmuş da unutturmuş büyük şehir toprağımızı?
Nasıl olmuş da bir yaprak gibi savrulmuşuz
Aramamışız dalımızı budağımız? ı…
Annem dönmeyeceğimizi anlayınca
Taksit taksit açmıştı istiflediği kutuları…
Kars’ı bir kez daha göremeden öldüğünde
Yatağının altında hala açılmamış bir çıkın vardı.
Bir de çatal iğne ile bir kenarına iliştirilmiş
Kendisi ile birlikte ölen geri dönme umutları…
Geçen yıl ablam çok istedi diye
Topladık çocukları gittik evimize…
Sandık ki bıraktığımız gibi,
Bıraktığımız yerde,
Ve bıraktığımız günkü hislerle bizi beklemekte…
Büyük bir hevesle adımladık taş yolları…
Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi koşarak gitmek istedik
Ya da uçmak ulaşmak için bir an önce…
Yollar mı daralmıştı ne?
Her gün okula geliş gidiş için
Koştura koştura geçtiğimiz yerler buralar mıydı?
Olsun nasıl olsa yolun sonunda evimiz vardı.
Nasıl olsa az sonra kucaklaşıp hasret giderecektik…
Birbirimizin yüzüne hasretle gülecektik…
Hiç ağlamayacak
Ayrılırken olduğu gibi ellerimizi kenetleyecektik…
İşte orda bizi bekliyordu evimiz…
Ama o da ne?
Neden bakmıyordu yüzümüze?
Neden kapalıydı hiç açılmamış gibi pencerelerimiz?
Nereden çıkmıştı bu yabani sarmaşık?
Her yerini esir almıştı evimizin…
Neden o günkü kadar alımlı değildi bu balkon?
Ve neden bu kapı kolu eskiden olduğu gibi parlak? ! ...
Ya bu tokmak…
Her defasında
Kapıya ilk gidenin kendimiz olacağını umarak…
Büyük bir zevkle
Parmaklarımızın ucunda erişmeye çalışıp
Tık tık tık vurarak…
Ne kadar küçükmüş meğer o iki evin arası!
Burada mı oynamışız, burada mı gülmüşüz? …
Kocaman bir dünya vardı
Ne kadar büyüktü bizim için orası! ...
Merdivenlerine oturur çatlayıncaya kadar gülerdik…
O zaman da mı böyle yıpranmıştı burası?
Yok …Yok…
Ne çocukluğumuz kalmış bıraktığımız yerde;
Ne eş, dost, ahbap…
Hani nerde?
Damağımızda hoş bir tat var yalnız…
Yüreğimizde tarifi zor bir sancı…
Meğer insan kendine ne kadar kolay
Olabiliyormuş yabancı...
O çocukluk benim değilmiş…
Öksüz bırakılmış ev, terk edilmiş bahçe…
Saklambaç oynayan çocukların çığlıkları geliyor kulağıma
İp atlayanların tekerlemeleri
Sayışmalar…
Anlaşılamadığı için itişip kakışmalar…
Gülüş cümbüş sesleri…
En yakın arkadaşımın elini hissediyorum omzumda…
Öğretmenimin okulun bahçesinde seslenişini…
Borçlu bir geçmiş vardı …
Belli ki ne dönebilirdik ne bakabilirdik eve…
Satmaya karar verdik, sattık ve döndük
Artık memleket bildiğimiz yere
Bilmem şimdi çocuklar var mıdır evin bahçesinde
Kesilmiş midir sarmaşıkların fazlası
Kapı tokmağı parlatılmış mıdır yine
Yine kocaman mıdır birileri için iki evin arası?
Yollar yayla gibi gelir mi bilmem birilerine?
Yavru kediler kendilerini saklayacak birilerini bulurlar mı?
Meyvelerin dalları bir salıncak gibi yine çocukları sallar mı?
Ve her şeyden önemlisi
Her birimizin dünyaya gelişinde
Annemin doğum çığlıklarına şahitlik eden
Annemle birlikte her sıkıntımızda
Göz yaşlarını saklayan evimiz
Bizleri affeder mi acaba?
Ne dersiniz?
Meral Demir