' Kontes..
Bayan Üye
Çocukluk Günlerimin Tek Arkadaşı
Bir babannem vardı benim.
Onu geçen yıl kaybettim..
Şimdi de her an yanımda eminim.
Tek arkadaşıydı çocukluk günlerimin.
İçerisinde bambaşka dünyalar varederdi bir çocuk için
minicik bir evin.
Dört duvar arasında
kendi çocukluğundan bildiği,
kendi yetiştiği yerlerde bellediği
ve belki yaşayamadığı
ama sadece kendi içinde hayal ettiği
oyunlarla unuttururdu
bir çocuğun, çalışan anne ve babasına duyduğu özlemi.
'Üç çocuğuma vermedim, derdi
sana verdiğim emeği,
Büyüdüğünde benden isteyecekler seni.
Ben de diyeceğim ki
'Kırkılmadık kırk koyunun,
ellenmedik elli altının var mı? '
Çok hoşuma giderdi
babannemin ulaşılması güç şeyleri
bana paha biçmesi.
Beni omzuna alıp ayaklarımdan tuttuğunda
ve oda oda dolaştırıp,
oda kapılarıyla pekmez pazarlığı yaptığında
başımı sırtının arkasından sarkıtıp
'lıkır lıkır lıkır' diyerek pekmez sattığında
dünyalar benim olurdu.
O zaman öğrenmiştim insanın isterse
cansız varlıklara ruh verebileceğini.
O zaman öğrenmiştim yalnız günlerimin
en güzel, hatta tek eğlencesinin
babannem olabileceğini.
Ya mahalledeki kedilere çingene salıncağı yapar sallardık,
ya da ne kadar tencere, tava varsa bahçeye çıkarır
evcilik oynardık.
Ya İstanbul'daki halama gittiğimizde
Güllü Dere'ye koşar çiçek toplardık,
ya da kardeşimi ana okulundan almak için gittiğimiz Yenişehir'de piknik yapardık.
Ya kuzenimle babannemin pişirdiği sahanda yumurtaları yeme yarışı yapardık,
ya da tadını asla unutamayacağım
tahinli peksemetleri sayardık.
Ya bildiği birkaç yanık türküyü söyletir
sıla hasreti çeken yüreğini ağlatırdık
ya da ilk gençlik günlerimde
babamla yaşadığımız buhranlarla bunaltırdık.
Sonra iki kardeşim daha oldu.
O hep bizimleydi, bizimle varoldu.
Üniversteye gittikten sonra da
mesleğe atıldıktan sonra da
evlendikten sonra da en çok onu özledim.
O hep beklerdi.
Rüyalarında ya halalarımı görür özlerdi,
ya da torunların hayalleriyle konuşur
yollarını gözlerdi.
Son günlerinde bile
parkinsonun yatağa mahkum ettiği bedenini
bizlere bir şeyler hazırlamak için
kaldırabileceğini umudederdi.
Ölümüne yetişemedim.
Yaşam telaşıyla uzun süredir ayrı kalmıştık
Cansız yüzünü gördüğümde
gözleri sanki birilerini bekler gibiydi, aralık...
Yok olmuştu gözlerindeki parlaklık...
Umutları zamana yenik mi düşmüştü ne?
Yoksa yaşı kaç olursa olsun,
çocuk yüreğindeki sevgileri ekeceği
bir yer mi kalmamıştı artık?
Seni çok seviyorum babanneciğim.
Allah'a emanet ol...
Belki de orada özlediklerinle berabersin.
Biliyorum ki geleceksem
beni orda bekleyeceksin.
Mutlu ol babanneciğim.
Şimdi mutlu olma zamanı.
Nasıl olsa bizi oradan da göreceksin...
Bir babannem vardı benim.
Onu geçen yıl kaybettim..
Şimdi de her an yanımda eminim.
Tek arkadaşıydı çocukluk günlerimin.
İçerisinde bambaşka dünyalar varederdi bir çocuk için
minicik bir evin.
Dört duvar arasında
kendi çocukluğundan bildiği,
kendi yetiştiği yerlerde bellediği
ve belki yaşayamadığı
ama sadece kendi içinde hayal ettiği
oyunlarla unuttururdu
bir çocuğun, çalışan anne ve babasına duyduğu özlemi.
'Üç çocuğuma vermedim, derdi
sana verdiğim emeği,
Büyüdüğünde benden isteyecekler seni.
Ben de diyeceğim ki
'Kırkılmadık kırk koyunun,
ellenmedik elli altının var mı? '
Çok hoşuma giderdi
babannemin ulaşılması güç şeyleri
bana paha biçmesi.
Beni omzuna alıp ayaklarımdan tuttuğunda
ve oda oda dolaştırıp,
oda kapılarıyla pekmez pazarlığı yaptığında
başımı sırtının arkasından sarkıtıp
'lıkır lıkır lıkır' diyerek pekmez sattığında
dünyalar benim olurdu.
O zaman öğrenmiştim insanın isterse
cansız varlıklara ruh verebileceğini.
O zaman öğrenmiştim yalnız günlerimin
en güzel, hatta tek eğlencesinin
babannem olabileceğini.
Ya mahalledeki kedilere çingene salıncağı yapar sallardık,
ya da ne kadar tencere, tava varsa bahçeye çıkarır
evcilik oynardık.
Ya İstanbul'daki halama gittiğimizde
Güllü Dere'ye koşar çiçek toplardık,
ya da kardeşimi ana okulundan almak için gittiğimiz Yenişehir'de piknik yapardık.
Ya kuzenimle babannemin pişirdiği sahanda yumurtaları yeme yarışı yapardık,
ya da tadını asla unutamayacağım
tahinli peksemetleri sayardık.
Ya bildiği birkaç yanık türküyü söyletir
sıla hasreti çeken yüreğini ağlatırdık
ya da ilk gençlik günlerimde
babamla yaşadığımız buhranlarla bunaltırdık.
Sonra iki kardeşim daha oldu.
O hep bizimleydi, bizimle varoldu.
Üniversteye gittikten sonra da
mesleğe atıldıktan sonra da
evlendikten sonra da en çok onu özledim.
O hep beklerdi.
Rüyalarında ya halalarımı görür özlerdi,
ya da torunların hayalleriyle konuşur
yollarını gözlerdi.
Son günlerinde bile
parkinsonun yatağa mahkum ettiği bedenini
bizlere bir şeyler hazırlamak için
kaldırabileceğini umudederdi.
Ölümüne yetişemedim.
Yaşam telaşıyla uzun süredir ayrı kalmıştık
Cansız yüzünü gördüğümde
gözleri sanki birilerini bekler gibiydi, aralık...
Yok olmuştu gözlerindeki parlaklık...
Umutları zamana yenik mi düşmüştü ne?
Yoksa yaşı kaç olursa olsun,
çocuk yüreğindeki sevgileri ekeceği
bir yer mi kalmamıştı artık?
Seni çok seviyorum babanneciğim.
Allah'a emanet ol...
Belki de orada özlediklerinle berabersin.
Biliyorum ki geleceksem
beni orda bekleyeceksin.
Mutlu ol babanneciğim.
Şimdi mutlu olma zamanı.
Nasıl olsa bizi oradan da göreceksin...
Meral Demir