Mektep - Mustafa Kemal Atatürk

AnKaRaLiM

Kayıtlı Üye
Mektep - Mustafa Kemal Atatürk

basyazimektep.jpg


Arkadaşlar, büyük davamız en uygar ve en müreffeh ulus olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde de temelli bir devrim yapmış olan büyük Türk ulusunun dinamik idealidir. Bu ideali en kısa zamanda gerçekleştirmek için fikir ve eylemi birlikte yürütmek zorundayız. Bu girişimde basarı ancak süreli bir planla ve en akılcı biçimde çalışmakla elde edilebilir. Bu nedenle, okuyup yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği elemanları yetiştirmek, ülkenin davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak ve kuşaktan kuşağa yaşatacak kişi ve kurumları yaratmak, bu önemli ilkeleri en kısa zamanda sağlamak Kültür Bakanlığının üzerine aldığı büyük ve ağır sorumluluklardır. İşaret ettiğim ilkeleri Türk gençliğinin dimağında ve Türk ulusunun bilincinde hep canlı bir halde tutmak üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca görevdir.

Hanımlar, Beyler, İstanbul'dan geliyorsunuz. Safa geldiniz. İstanbul'un nur ocaklarını temsil eden yüce heyetiniz karşısında duyduğum zevk sonsuzdur. Yüreklerinizdeki duyguları ve beyinlerinizdeki fikirleri gözlerinizde ve alınlarınızda okumak benim için olağanüstü bir şeydir. Bu dakikada huzurunuzda duyduğum en candan duyguyu izninizle söyleyeyim: İsterdim ki çocuk olayım ve sizin nur saçan çemberiniz içinde bulunayım. Sizden ışık alayım, siz beni yetiştiresiniz. O zaman ulus için daha yararlı olurdum. Ama, ne yazık ki gerçekleşemez bir fikir karşısındayız. Bunun yerine sizden başka bir istekte bulunacağım: Bugünün evlatlarını yetiştiriniz. Onları ülkeye, ulusa yararlı birer insan yapınız. Bunu sizden istiyor ve rica ediyorum.

Bayan öğretmenler, bay öğretmenler, belki de "muallime" demediğim için beni kınıyorsunuz. Ben dilimizde sözcükleri dişi, erkek ayırımı yaparak kullanmak zorunda olmadığımızı sanıyorum. Evet, öğretmen hanımlar ve öğretmen beyler, bilirsiniz ki ulusumuz büyük bir felaket geçirdi. Devletimiz bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Varlığımız aleyhine birçok cinayetler işlendi. Çok çalıştık, bugünkü başarıya ulaştık.

Hanımlar, Beyler, bir ulusu uğradığı bir felaketten kurtarmakta, bir ulusa doğru yolu göstermede, önde gelenlerinin önemi yadsınamaz. Hatta diyebiliriz ki, bugünü görmek ulus önde gelenlerinin namusu, temizliği, vatanseverce ulusal çabalan ve özellikle kişisel çıkar duygularını horlamaları sayesinde gerçekleşmiştir. Ama bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Bu fikrimi açıklayayım: Bir ulusun felaketle karşılaşması demek o ulusun hasta, hastalıklı olması demektir. Öyleyse kurtuluş toplumumuzdaki hastalığın açıklanması ve sağaltılmasıyla olur. Hastalığın sağaltılması bilimsel ve fenni yoldan olursa iyileşme olur. Yoksa hastalık kronikleşir ve sağaltılamaz hale gelir. Bir toplumun hastalığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, geliştiren ve ilerleten güçler vardır: fikir gücü, sosyal güçler... Fikirler anlamsız, mantıksız safsatalarla dolu olursa o fikirler hastalıklıdır. Keza sosyal yaşam akıl ve mantıktan uzak, yararsız ve zararlı birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felçli demektir.

Önce fikir ve toplum güçlerinin kaynaklarını temizlemekle işe başlamak gerekir. Ülkeyi, ulusu kurtarmak isteyenler için vatanseverlik, iyi-niyet, özveri gerekli olan niteliklerdir. Ama, bir toplumdaki hastalığı görmek, onu sağaltmak, toplumu çağın gereklerine göre ilerletebilmek için bu nitelikler yetmez. Bunların yanı sıra bilim ve fen de gereklidir. Bilim ve fen konusundaki girişimlerin eylem merkezi ise okuldur. Öyleyse okul gereklidir. Okul adını hep birlikte ululayarak ve saygıyla analım. Okul genç beyinlere; insanlığa saygıyı, ulus ve ülke sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğünde onu kurtarmak için izlenmesi uygun olan en salim yolu belletir. Ülkeyi ve ulusu kurtarmaya çalışanların aynı zamanda birer namuslu uzman ve birer bilim adamı olmaları gerekir. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu yoldan her türlü girişimin mantıklı sonuçlara erdirilmesi olanaklıdır. Hanımlar, beyler, ülkemizin en bakımlı, en güzel, en şirin yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanın yenildiği zaferin gizi nerededir bilir misiniz? Orduların yönetim ve yöneltiminde bilim ve fen kuramlarının kılavuz edinilmesindedir. Ulusumuzu yetiştirmek için temel olan okullarımızın, üniversitelerimizin kuruluşunda aynı yolu izleyeceğiz. Evet, ulusumuzun siyasi ve sosyal yaşamında, ulusumuzun fikir yönünden terbiyesinde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği bilim ve fen sayesinde Türk ulusu, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı tüm güzellikleriyle gelişir. Hanımlar, beyler, uygar fikirlerini, çağdaş ilerlemelerin ülkemizde aralıksız olarak yayılması, gelişmesi gerekir. Bunun için tüm bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı namus borcu bilmesi şarttır.

a4yd7.jpg


Öğretmen hanımlarımız, öğretmen beylerimiz, şairlerimiz, edebiyatçılarımız, yazarlarımız bu felaket günlerini ve onun gerçek nedenlerini ulusa açık ve kesin biçimde sürekli olarak söyleyecek, anlatacaklardır. Bu kara günlerin geri dönmemesi için yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye'nin varlığını tanımak istemeyenlere onu tanıtmak zorunda olduğumuzu anımsatacaklardır.

Hanımlar, beyler, görülüyor ki en önemli ve verimli görevimiz eğitim işleridir. Eğitim işlerinde ne yapıp yapıp başarılı olmalıyız. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak böyle olur. Bu zaferin sağlanması için hepimiz tek can, tek fikir halinde ve bir temel program üzerinde çalışmalıyız. Bence bu programın temel noktalan ikidir:

1. Sosyal yaşamımızın gereksinimimize uygun olması.

2. Çağdaş gereklere uymasıdır. Gözlerimizi kapayıp kendi başımıza yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünyadan kopuk yaşayamayız. Aksine ileri, uygar bir ulus olarak uygarlık alanında yaşayacağız. Bu yaşam ancak bilim ve ferde olur. Bilim ve fen neredeyse oradan alacağız ve her ulus bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve koşul yoktur.

Hiçbir mantıklı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inançların korunmasında direnen ulusların ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz. İlerlemede kayıt ve koşulu aşamayan uluslar yaşamı makul ve pratik olarak gözlem-leyemez. Yaşam felsefesi geniş olan ulusların egemenliği altına girmeye ve onun tutsağı olmaya mahkumdur. Öğretmen hanımlar, öğretmen beyler, tüm bu gerçeklerin ulusça iyi karşılanması ve iyi sindi-rilebilmesi için her şeyden önce cahilliğin yok edilmesi gerekir. Öyleyse eğitim programımızın, eğitim siyasetimizin temel taşı cahilliğin yok edilmesidir.

Bu ortadan kaldırılmadıkça yerimizde sayanz. Yerinde sayan bir şey ise geriye gidiyor demektir. Bir yandan genel olan cahilliği ortadan kaldırmaya çalışırken öte yandan sosyal hayatta doğrudan doğruya etmen, etkili ve yararlı öğeleri yetiştirmeliyiz. Bu da ilk ve ortaöğretimin pratik olmasıyla olanaklıdır. Toplumlar ancak bu sayede iş işadamlarına, sanatkarlara sahip olur. Doğal olarak ulusal dehamızı geliştirecek, duygulanmızı layık olduğu dereceye yüceltecek yüksek meslek elemanlannı da yetiştireceğiz. Çocuklanmızı da aynı öğrenim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz.

Hanımlar, beyler, kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan uluslar zayıftır, hastalıklıdır. Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sının ne olursa olsun, onlara temel olarak şunları öğreteceğiz:

1.Ulusuna,
2.Türkiye Devletine,
3.Türkiye Büyük Millet Meclisine

düşman olanlarla mücadele nedenleri ve araçlarıyla donanmamış uluslar için var olma hakkı yoktur. Mücadele lazımdır. Hanımlar, beyler, açıkça söyleyelim ki üç buçuk yıl öncesine kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Üç buçuk yıldır tam anlamıyla ulus olarak yaşıyoruz. Bunun somut ve belirgin tanığı hükümet biçimimiz ve hükümetimizin niteliğidir ve yasa bunu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı.

Tüm dünya hiç duraksamasın, Türkiye devletinin tek ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Küçük çıkarları için ve kendilerini koruma kaygısıyla ulusun bağımsızlığını ve ülkeyi düşmanlara vermekte sakınca görmeyen, ulusun bağımsızlığının yok edilmesi koşullarını içeren Sevr Anlaşmasını kabul eden egemen kişilerin, sultanların, padişahların hikayelerini, bu tür zorla el koymalarını Türk ulusu artık ancak ve yalnız tarihte okur.

Hanımlar, beyler, ordularımızın kazandığı zafer sizin ve sizin ordularınızın zaferi için sadece yer hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacak ve sürdüreceksiniz, ne pahasına olursa olsun başarılı olacaksınız. Ben ve tüm arkadaşlarım sarsılmaz bir inanla sizi izleyeceğiz ve sizin önünüze çıkacak engelleri kıracağız. Son bir söz: Sizin değerli bir heyet halinde Bursa'ya gelmeniz yalnız Bursalıları değil Anadolu'daki tüm kardeşlerinizi memnun etti. İstanbul'dan getirdiğiniz selamlan tüm ulusa ileteceğiz. Ben de sizden oradaki kardeşlerimize selamlanmızı iletmenizi rica edeceğim. İstanbul'un talihi İstanbul'da yaşayan katıksız Türklerin yürek ve vicdanlarındaki dilek gibi belirecektir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst