meridyen2
Kayıtlı Üye
Mekke’de doğan İslamiyet dünyaya nasıl yayıldı?
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Allah’ın kendisine öğrettiği İslam ahlakını hayatının sonuna kadar büyük bir gayretle tebliğ etmiştir. Allah'ın izni ile Peygamber Efendimiz (sav)’in samimi bir çabayla tek başına başlattığı bu tebliğ, onun samimiyeti, kararlılığı ve güzel ahlakı vesilesi ile kısa zamanda geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Peygamberimiz (sav)'den sonra da devam eden bu tebliğ milyonlarca kişinin imanına vesile olmuş; insanlar bu sayede Kuran ahlakına dayalı gerçek sevgiyi, barış ve adaleti öğrenmişlerdir.
Yüce Allah'ın, Kuran-ı Kerim'de “Alemlere Rahmet” olarak gönderdiğini bildirdiği Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Rabbimiz'in buyurduğu İslam ahlakını hayatının sonuna kadar büyük bir şevk ve heyecanla yaşamış ve bu yaşantısıyla insanlara da örnek olmuştur. Peygamberimiz (sav)’in tek başına başlattığı bu tebliğ, Allah'ın izni ile kısa zamanda geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Kendisinden sonra da, yine samimi müminlerin çabasıyla günümüzde de devam etmektedir. Son araştırmalara göre, dünyanın en hızlı yayılan dini olarak kabul edilen İslamiyet'in bu coşkulu yükselişi, Allah’ın izni ile Hz. İsa’nın ve Hz. Mehdi’nin ahir zamanda ortaya çıkışıyla beraber tüm dünyaya hakim olacaktır.
İslamiyet, indirildiği ilk dönemlerden itibaren Peygamberimiz (sav)’in gösterdiği kararlılık ve samimiyet vesilesi ile büyük bir hızla yayılmıştır. Peygamberimiz (sav)’i örnek alan o dönemdeki Müslümanların kararlılığı ve adaleti de pek çok Arap kabilesinin İslamiyet'i seçmesinde çok etkili olmuş; Kuran ahlakı, bölge halkının hayatında olumlu yönde değişikliklere sebep olmuş, cahiliye dönemine ait karmaşa, haksızlık ve kan davaları ortadan kalkarak yerini huzur, güven ve barışa bırakmıştır. Uzun süre sonra ilk defa bölge insanları arasında Kuran ahlakının bildirdiği, gerçek manada saygı, sevgi, merhamet ve adalete dayalı bir düzen kurulmuştur.
Peygamberimiz (sav)’in Miladi 8 Haziran 632 tarihinde vefatının ardından ise İslamiyet hızla yükselmeye devam etmiş, birkaç on yıl içinde tüm kuzeyde Mezopotamya'ya, batıda Afrika'ya yayılmış, doğuda ise Hindistan'a kadar ilerlemiştir. Kısa zaman önce din ahlakını tanımadan yaşayan bölge insanları, İslam ahlakının onlara kazandırdığı akıl, bilinç ve yüksek kültür sayesinde bir dünya imparatorluğunun yöneticileri haline gelmişlerdir. Bu, tarihte eşine az rastlanan çok hızlı bir büyüme olmuş, İslam İmparatorluğu, 100 yıl gibi bir süre içerisinde, eski Roma İmparatorluğu'ndan daha geniş bir alana yayılarak benzerlerinden çok daha güçlü bir yönetim kurmuştur. İslamiyet'in benzeri olmayan bu hızlı gelişmesinin temelinde, Rabbimiz'in, Hz. Muhammed (sav)’in üstün ahlakı, aklı, feraseti, kararlılığı ve samimi çabasını vesile kılması bulunmaktadır.
Peygamber Efendimiz (sav) yöntem olarak; Hicret'in hemen sonrasında tebliğ çalışmalarını başlatmış, çevre ülkelerin hükümdarlarını İslam ahlakına davet etmek üzere sahabeler görevlendirmiştir. Rabbimiz'in bu konudaki emrini en güzel şekilde yerine getiren Peygamber Efendimiz (sav), bu elçiler aracılığı ile insanları hikmetle ve güzel öğütle İslam ahlakına davet etmiştir:
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir." (Nahl Suresi, 125)
Sahabelerin Tebliğe Başlaması
Peygamberimiz (sav)’in seçtiği sahabeler yanlarında tebliğ için gidilen yerin hükümdarına verilmek üzere bir de mektup götürüyorlardı.
Gittikleri yerin lisanını çok iyi bilen sahabeler Peygamber Efendimiz (sav)’in öğütlerine göre hareket ediyor, göstedikleri güzel ahlak özellikleri, yaptıkları akılcı, hikmetli ve samimi anlatımlar ile kısa sürede insanların sevgisini ve saygısını kazanıyorlardı. Bu konuda bütün Müslümanların titizlik göstermesi gereken, Peygamber Efendimiz (sav)'in bir öğüdü şöyledir:
"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Uyuşun, ihtilafa düşmeyin. insanlara yumuşak davranın, şiddet göstermeyin." (Müslim, 3263)
Hükümdarların İslam Ahlakına Davet Edilmesi ve İslamiyet'in Yayılması
Habeş Meliki Necaşi’nin İslam’a Davet Edilmesi
Hicret'in 7. yılında Peygamber Efendimiz (sav) ilk önce Habeş Meliki Necaşi Ashame’ye, sahabe Amr b. Ümeyye’yi bir mektupla birlikte göndermiştir. Mektup şöyleydi:
Allah Resulü Muhammed’den, Habeş Meliki Necaşiye!...
Ey Melik! Müslüman olmanı dilerim.
Ben, senin namına, La İlahe İlla Hü, Melik, Kuddüs, Selam, Muheymin (sıfatlarına haiz) olan Allah’a hamd ü sena ederim.
Ve şehadet ederim ki, Meryem oğlu İsa, Allah’ın kulu ve Kelimesidir. Allah, O Kelime’yi (ki İsa’ya vucüd veren ‘’Kün’’ hitabıdır) ve o ruhu çok temiz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem’e nefhetti (ruhundan üfledi). Bu suretle Meryem, İsa’ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsa’yı yarattı.
Nasıl ki, Adem’i de Allah, kudret eliyle (ve bir mucize olarak) yaratmıştır.
Ey Melik!
Seni; eşi, ortağı olmayan bir tek Allah’a imana ve O’na ibadete, bana uymaya ve Allah tarafından bana gönderilenlere inanmaya davet ediyorum. Çünkü, ben, Allah’ın bunları tebliğe me’mur elçisiyim.
Seni ve halkını Aziz ve Celil olan Allah’a (imana) davet ediyorum.
Şimdi ben size (İslam esaslarını) tebliğ ettim ve nasihatta bulundum. Siz de nasihatımı kabul ediniz!
Selam hidayete tabi olanlara olsun.’’
Mektup kendisine okunduktan sonra Müslüman olduğunu çekinmeden açıklayan Habeş Meliki Necaşi, elçi Amr b. Ümeyye’ye bir mektup verdi. Mektupta Peygamberimiz (sav)’in isteklerini yerine getirdiğinden bahsediyordu. Ayrıca kendisine kıymetli hediyeler de gönderdiğini haber veriyor, arzu ettikleri takdirde kendisinin de yanına gelebileceğini açıkça ifade ediyordu. İlk olarak Hicret sırasında Habeşistan’a gelen muhacirler sayesinde İslam’dan haberdar olan bu ülke, günümüzde Eritre, Somali olarak bildiğimiz çevre halkların da etkilenerek İslam’ı seçmelerine vesile olmuştur.
Rum Kayseri Heraklius’un İslam’a Davet Edilmesi
Tarihi kaynaklara göre, Hicret'in 7. yılında, Peygamber Efendimiz (sav), Rum Kayseri Heraklius’u İslam’a davet etmek için sahabelerinden Dihye b. Halife el-Kelbi’yi göndermiştir.
Peygamber Efendimiz (sav), Rum Kayseri Heraklius’a da bir mektup göndermiş, mektubunda Al-i İmran Suresinin 64. ayetini tebliğ etmiştir:
“Bismillahirrahmanirrahim,
Allah'ın Elçisi Muhammed'den, Bizanslıların Reisi Heraklius'a:
Selam hakikat yolunu izleyene (olsun)! İlave edeyim ki, seni bütün olarak İslam'a davet ediyorum. İslam'ı kabul et ki felah bulasın. İslam'ı kabul et ki Allah değerini iki kat artırsın. Ama eğer kaçınırsan, tebeanın günahı da senin üzerine yüklenecektir. Ve siz, ey Kitab-ı Mukaddes'in insanları (Ey Ehl-i Kitab!) sizinle bizim aramızda aynı olan bir söze doğru geliniz; ki biz ancak Allah'a taparız, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayız ve aramızda kimse kimseyi, Allah'ın dışında sahib (Rab) edinmez. Şimdi, eğer kaçınırlarsa, şöyle deyiniz: Şahit olun biz Müslümanlardanız (Allah'a teslim olanlarız).”
Peygamberimiz (sav)’in seçtiği sahabeler, yanlarında, tebliğ için gidilen yerin hükümdarına verilmek üzere bir de mektup götürüyorlardı.
Sahabeler Peygamber Efendimiz (sav)’in öğütlerine göre hareket ediyor, göstedikleri güzel ahlak özellikleri ile kısa sürede insanların sevgisini ve saygısını kazanıyorlardı.
Yemen Valisi Bazan’ın İman Etmesi
Peygamberimiz (sav), dönemin Yemen valisi Bazan’a hitaben yazdırdığı mektupta, İran’ın yıkılacağını, Kisra’nın oğlu tarafından öldürüleceğini haber vermiştir. Bundan bir süre sonra Bazan, Kisra’nın oğlu Şireveyh’ten, babasını öldürdüğüne dair bir mektup almıştır.
Kisra’nın öldürülmesi, Peygamberimiz (sav)’in Bazan’a haber verdiği günün gecesinde ve gecenin de aynı saatinde gerçekleşmişti. Bunun üzerine Bazan iman etti ve Müslüman olduğunu Peygamberimiz (sav)’e bildirdi.
Yemame Emiri'nin İslam’a Davet Edilmesi
Yemame hükümdarı Hevze b. Ali bir Hristiyandı. Tarihi kaynaklara göre Peygamber Efendimiz (sav), bu hükümdarı da İslamiyet’e davet etmek üzere Salit bin Amr’ı görevlendirmişti.
Peygamber Efendimiz (sav)’in gönderdiği mektupta şöyle yazıyordu:
‘’Bismillahirrahmanirrahim’
Allah’ın Resulü Muhammed’den, Hevze b. Ali’ye!
Doğru yolda gidenlere selam olsun!
Şunu iyi bilmelisin ki: Benim dinim yakında dünyanın en uzak ufuklarına kadar parlayacaktır!
Binaenaleyh, ey Hevze!
Sen de Müslüman ol ki, selamete eresin!
Ben de, hükmün altındaki memleketin idaresini sana bırakayım!’’
Böylece, Peygamber Efendimiz (sav), gönderdiği elçiler ve tebliğ mektuplarıyla İslamiyet'i o zamanın bütün ileri gelen devlet adamlarına bildirmiş, bir çoğu daha sonra İslam dünyasına dahil olacak bu ülkelere ilk olarak İslamiyet'in sesini duyurmuştur.
Hz. Muhammed (sav)’in vefatından sonra, sırasıyla halife olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, Peygamber Efendimiz (sav)'in yolunu izlemiş, Kuran ahlakının hakim olduğu adil düzeni, daha geniş bir coğrafyaya yayarak devam ettirmişlerdir. Bu dönemde yapılan fetihlerle İslam Devleti, Arap Yarımadası’nın sınırlarını aşmaya başlamış, Batı’da Trablusgarp, Doğu’da Horasan ve Kuzey’de Kafkasya'ya kadar genişletilmiştir. Fethedilen yerlerdeki insanlar kısa sürede İslam ahlakını benimsemişlerdir. Kurulacak olan yeni devletlerin pek çoğunun temelleri de yine bu dönemde atılmıştır.
Dört Halife döneminden sonra Emevîler (661-750) ve Abbâsiler (750-1258) İslam ahlakının yayılmasına öncülük etmişlerdir. Abbâsiler döneminde bilhassa merkeze uzak bölgelerde yeni devletler kurulmuştur. Doğu'da; Gazneliler, Selçuklular, Delhi Sultanlığı, Timurlar, Altınordu ve Özbek hanlıkları ve Babürler. Batı’da, Endülüs Emevîleri, Murabitlar, Eyyubîler, Memlûkiler ve Osmanlı İmparatorluğu, kurdukları devletler ve yaptıkları çalışmalarla İslam ahlakının yayılmasına hizmet etmişlerdir.
Farklı Coğrafyalarda İslamiyet'in Yayılması
AFGANİSTAN
30 milyon kişinin yaşadığı düşünülen Afganistan'ın resmi dini İslam ve halkın % 99'u ise Müslümandır.
İslamiyet, Afganistan'a Hz. Osman (r.a.) veya Muaviye (r.a.)'ın Basra valisi Abdurrahman ibnu Semure'nin bu ülkeye gönderilmesiyle ulaşmıştır. Afgan halkının İslam ahlakı ile tanışmasından sonra hızla yayılmıştır.
Ülke uzun bir süre daha çeşitli boylar tarafından yönetildi. 9. yüzyılın ikinci yarısında büyük bir kısmı Sâmâniler'in eline geçen Afganistan'da daha sonra Gazneli Devleti kurulmuştur. Günümüzde 30 milyon kişinin yaşadığı düşünülen Afganistan'ın resmi dini İslam ve halkın % 99'u ise Müslümandır. Müslümanların yanı sıra az sayıda Hindu, Sih ve Yahudi yaşamaktadır. 1980'li yıllarda işgale karşı tek birlik olan Afganistan dünyanın sayılı maden yataklarına sahiptir.
CEZAYİR
Cezayir, Peygamberimiz (sav)'in vefatından kısa bir süre sonra İslam orduları tarafından fethedilerek İslam devletinin topraklarına katılmıştır.
Cezayir’de resmi din İslam'dır. 32 milyon nüfuslu halkın % 99'una yakını Müslümandır.
Cezayir halkı Kasım 1954'te yayınlanan bir bildiride, isteklerinin Cezayir'i işgalden kurtararak bu topraklar üzerinde İslam ahlakının yaşandığı bağımsız bir devlet kurmak olduğunu bildirmiştir. Uzun dönem süren baskı ve zulümlere rağmen Cezayir halkının İslamiyet'e olan bağlılığı, her zaman canlı ve güçlü olmuş, bu ülkede yetişmiş ilim adamlarının çalışmalarının zenginliği bunun önemli vesilelerinden birisi olmuştur. Bu alimlerden Emir Abdülkadir, Şeyh Abdülhamid bin Badis, Şeyh Abdüllatif, ünlü düşünür Malik bin Nebi ve Şeyh Ahmed Sahnun gibi alimler Cezayir halkının Kuran ahlakını öğrenmesinde öncülük etmişlerdir.
ENDONEZYA
Endonezya, çok çeşitli etnik unsurlardan meydana geldiği halde % 87’lik oran ve 230 milyon kişi ile dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesidir.
İslamiyet'in Endonezya’ya ulaşması daha önceleri olsa da kayıtlara göre ilk izlerin 1290’l? yıllarda olduğu belirtiliyor. Kaliforniya Üniversitesinde Tarih Profesörü olan Ira M. Lapidus tarafından hazırlanan “İslam Toplum Tarihi” adlı eserde, Marco Polo’nun 1292 yılında Sumatra adasının kuzeyinde Pasai bölgesinde Müslüman topluluklar bulduğu anlatılıyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nun, 1526’da Endonezya’daki topluluklarla çeşitli temaslarda bulunduğu bilinmektedir. Osmanlı tarafından, Portekiz saldırılarından ve Hollanda işgalinden kurtarılan bölge halkı, Osmanlı’ya ve halifeliğe karşı özel bir yakınlık duymuştur. Bu yakınlık çeşitli olaylarda da kendini göstermiş, örneğin o dönemde bağlılıklarını bildirerek camilerinde halife adına hutbe okutmaya başlanmıştır. Uzakdoğu ülkelerine ayrı bir önem veren II. Abdülhamid döneminde ilişkiler ZÇdaha da yoğunlaşmıştır. Bölge halkı, 1854 ile 1856 yılları arasında Kırım Savaşı’na giren Osmanlı’ya destek olmak için 10 bin İspanyol Florini göndermiştir. Ayrıca bölge halkı Osmanlı donanmasına destek olmak için 1909’da gizli olarak Osmanlı Donanma Cemiyeti’ni kurup para gönderirken, hem Balkan Harbi’nde hem de I. Dünya Savaşı sırasında İngiliz sömürge yönetimine rağmen Osmanlı İmparatorluğu'nu desteklediklerini açıklamışlardır. Kurtuluş Savaşı’nda Türkiye’ye yardım elini uzatan bölge halkı, Abdülhamid döneminde kurdukları Hamidiye Mektepleri’ni günümüze kadar yaşatmaya devam etmiştir. Nitekim, 2004’ün son günlerinde meydana gelen tsunami faciasından sonra belli bölgelere girmesine izin verilenlerin Türk ekipler olması da bu yakınlığın başka bir göstergesidir.
İslamiyet'in Yayılışı
İslam ahlakının benzeri olmayan yükselişinin haritası
Peygamberimiz (sav)’in tebliği, kısa zamanda geniş bir coğrafyaya ulaşmış, kendisinden sonra da hızla yayılmayı sürdürmüştür. Günümüzde de Allah'ın izniyle ve yine samimi müminlerin çabasıyla İslam ahlakının yayılışı devam etmektedir. Son araştırmalara göre, dünyanın en hızlı yayılan dini olarak kabul edilen İslamiyet'in bu coşkulu yükselişi, Allah’ın izni ile Hz. İsa’nın ve Hz. Mehdi’nin ahir zamanda ortaya çıkışıyla beraber tüm dünyaya hakim olacaktır.
FAS
İslam ahlakının Fas topraklarına ilk girişi 686 yılında Ukbe ibnu Nafi (r.a.) komutasındaki İslam orduları ile olmuştur. Bugün resmi dini İslam olan ve yaklaşık 34 milyon kişinin yaşadığı Fas’ta, halkın % 98.7'si Müslümandır. Fas toprakları İslami tarih kaynaklarında "el-Mağribu'l-Aksa (Uzak Batı)" olarak adlandırılır. Kuzeybatı Afrika ülkelerini içine alan toprakların tümüne birden de Mağrib denir. Musa İbnu Nusayr'in kumandanlarından olan Tarık İbnu Ziyad, Cebelitarık boğazını geçerek bugünkü İspanya topraklarına girmiş ve Endülüs İslam devletinin temelleri bu şekilde atılmıştır.
YEMEN
Başta da belirttiğimiz gibi, Yemen'de İslamiyet'in yayılması, Peygamberimiz (sav) hayattayken olmuştur. Yemen, Peygamber Efendimiz (sav)'in İslam Devletini ilk kurduğu dönemlerde, İran’ın kontrolündeydi ve İran tarafından görevlendirilen Bâzân adlı bir vali tarafından yönetiliyordu.
Bazan, Peygamberimiz (sav)'in elçilerinin daveti üzerine Müslüman olmuş ve Yemen valisi olarak görevine devam etmiştir. Pek çok ülkenin hüküm sürdüğü bu topraklar 1517' den sonra Osmanlıların kontrolü altına girdi. Resmi dini İslam olan, 16 milyon nüfuslu Yemen'de, halkın % 99'u Müslümandır.
MISIR
75 milyon nüfuslu Mısır'da halkın % 92'si Müslümandır.
İslamiyet Mısır’a, Hz. Ömer (r.a.) döneminde, Amr İbnu As (r.a.) aracılığı ile 639 - 642 yılları arasında girdi. İslamiyet'in halk arasında hızla
yayıldığı Mısır’da, 868 yılına kadar Halifelerin seçtiği valiler görev yaptı. Pek çok hanedanlığın hüküm sürdüğü Mısır, 1171'den 1250' ye kadar Haçlı ordularını yenilgiye uğratan Selahaddin Eyyubi'nin kurmuş olduğu Eyyubiler Devletinin hâkimiyetinde kaldı. Memlük ve Abbasilerden sonra 1517'de Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolüne giren Mısır, 1922’de bağımsızlığına kavuştu. Halkın % 92'sinin Müslüman olduğu 75 milyon nüfuslu Mısır’da, ikinci önemli etnik unsur nüfusun % 7'sini oluşturan Hristiyan Kıptilerdir.
75 milyon nüfuslu Mısır'da halkın % 92'si Müslümandır.
MALEZYA
İslamiyet'in bu bölgeye ulaşmasından önce, Brahmanistler ve Budistler bu bölgede çeşitli devletler kurmuşlardı. Farklı kaynaklara göre; İslamiyet'in Malezya'ya 1400 yılından sonra girdiği bilinmektedir. İslamiyet'in büyük bir hızla yayılmasında, Malakka Prensi Prameswara’nın, Pasai Kralının kızıyla evlenip Müslüman olması etkili oldu, Prameswara adını, Mecât Iskender Şah olarak değiştirdi. Onun Müslüman olmasından sonra yönetimi altındaki bölgelerde İslamiyet hızla yayılmaya başladi. 1446 yılında da Malakka Sultanlığına geçen Sultan Muzaffer Şah zamanında İslamiyet resmi din olarak kabul edildi. Aynı zamanda Malakka, Güneydoğu Asya'da İslamiyet'in merkezi halini aldi. Ticari ve ekonomik önemi de arttığı için, Müslüman tüccarlar burayı daha çok ziyaret etmeye başladılar. Malezya Konfederasyonu kuruldu. Günümüzde güçlü bir ekonomiye sahip olan Malezya’da özellikle gençler arasında İslamiyet'e büyük bir bağlılık vardır. 25 milyon nüfuslu ülkede, gençlerin % 70'i dini görevlerini yerine getirmektedir. Üniversite gençliği arasında da İslam ahlakına yöneliş çok güçlüdür.
SUDAN
639 yılında Mısır'ın İslam ahlakı ile tanışmasının ardından Mısır’a yerleşen Müslümanlar kısa süre sonra ticaret için Sudan pazarlarına gitmeye başladılar. Sudanlılar da bu vesile ile, İslamiyet'i tanıdılar. İslamiyet'in Sudan’da kısa sürede hızla yayılması ile daha önce Hristiyanlığı seçmiş olan pek çok kişinin İslamiyet'i tercih etmesine neden oldu. Bugün 28 milyon nüfuslu Sudan’ın %99’u Müslümandır.
TUNUS
Tunus'a İslamiyet'in girişi 648'de Abdullah bin Ebi Sarh tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk girişin ardından peşpeşe gelen fetihler tüm Tunus'un İslam Devletine bağlanmasına vesile olmuştur. Bölgenin, İslam Devleti topraklarına katılmasından sonra yerli halk kısa sürede Müslüman olmuş, 7. yüzyılda da Tunus halkının tamamı İslamiyet'i kabul etmiştir. 1881 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir eyaleti olarak kalan Tunus, 1956’da bağımsızlığına kavuşmuştur.
Resmi din olarak İslamiyet'i kabul eden olan 12 milyonluk Tunus nüfusunun %99.3'ü Müslümandır.
ÜRDÜN
6.5 milyon nüfuslu Ürdün'de halkın % 95'i Müslümandır.
Bugünkü Ürdün toprakları Raşid Halifeler döneminde Hz. Ömer (r.a.) tarafından İslam Devletine katıldı. Ürdün Haçlı Seferlerinin sonucu olarak
12. yüzyılda geçici bir süre için Haçlıların kontrolüne girdi. 1187'de Haçlıların elinden alındıktan sonra sırasıyla Eyyubilerin, Fatımilerin ve Memlüklerin kontrolünde kaldı. 1517'de Yavuz Sultan Selim tarafından alınarak Osmanlı topraklarına katıldı.
Resmi dini İslam olan 6.5 milyon nüfuslu Ürdün'de, halkın % 95'i Müslümandır.
İslamiyet'in benzeri olmayan hızlı gelişmesinin temelinde, Rabbimiz'in, Hz. Muhammed (sav)’in üstün ahlakını, aklını, ferasetini, kararlılığını ve samimi çabasını vesile kılması bulunmaktadır.
İslamiyet'in Yayılışı Hakkında
World Christian Encyclopedia'nın (Dünya Hristiyanlık Ansiklopedisi) rakamlarına göre 1990'da 962 milyon olan Müslüman nüfus bugün 6,2 milyar kişinin yaşadığı dünyada 1,2 milyara ulaştı. Bu rakamın 2025'te 1,8 milyara, 2060'ta 2,3 milyara ulaşması bekleniyor.
The Canadian Society of Muslims'in (Kanada Müslümanlar Topluluğu) tahminlerine göre 2025'te dünya nüfusunun yüzde 30'unu Müslümanlar oluşturacak.
U.S. Center for World Mission’a göre; 1997'de İslamiyet'in Hristiyanlıktan daha hızlı büyüdüğü görülmüştür. Her yıl % 2.9 olarak gerçekleşen bu rakam, giderek payını da artırıyor. Bu hızla İslam 2023'e kadar Hristiyanlığı geçerek dünyanın en büyük dini olacaktır.
İSLAMİYET'İN AYDINLIK GELECEĞİ
Günümüzde İslam dini, bir milyarı aşan nüfusa sahiptir ve dünyanın en hızlı yayılan dinidir. Dünyadaki devletlerin dörtte birinden fazlasında yaşayan halk Müslümandır. Son yirmi yıldır da, dünya genelinde Müslümanların sayısında istikrarlı bir artış söz konusudur. 1973 yılında yapılan istatistikler, dünya çapında Müslüman nüfusun 500 milyon olduğunu gösterirken, bugün bu rakam 1.5 milyara yaklaşmıştır. Her dört kişiden birinin Müslüman olduğu günümüzde, Müslümanların sayısının tarihte ilk defa Hristiyanların sayısını geçtiği belirtilmektedir. Müslüman nüfusun sayısının yakın gelecekte daha da artacağı ve İslam'ın dünyanın en yaygın dini haline geleceği tahmin edilmektedir.
Bu istikrarlı yükselişin nedeni, sadece Müslüman ülkelerin nüfuslarının artış hızı değil, aynı zamanda diğer dinlerden ve kültürlerden pek çok insanın İslam ahlakını seçmesidir.
Bilmek gerekir ki, yaşanan tüm bu gelişmeler Kuran'da bildirilen, "İnsanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile." (Nasr Suresi, 2-3) ayetlerinin tecelli edeceği vaktin çok yakın olduğunu, hatta yaşanmaya başladığını göstermektedir.
Rabbimiz'in en son hak kitap olan yüce Kuran-ı Kerim'i vahyettiği ve güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı Peygamber Efendimiz (sav)’in, kararlığı ve samimi çabasıyla başlattığı güzel ahlakın tebliği, bugün de tüm dünyayı aydınlatmaya devam etmektedir. Allah’ın izniyle bu aydınlık daha da artacak, şu an dünyanın pek çok yerinde hüküm süren savaş, karmaşa ve zulüm, İslam ahlakının nuru ile tamamen ortadan kalkacaktır. Kuran’da müjdelendiği ve Peygamber Efendimiz (sav)’in de hadislerinde bildirdiği üzere, içinde bulunduğumuz yüzyıl İslam ahlakının yeryüzüne hakim olduğu, dünyanın barış ve refah içinde yaşadığı kutlu bir çağ olacaktır. Yazıda anlattığımız, Peygamber (sav) döneminde başlayarak kısa zamanda 3 kıtaya yayılan İslam ahlakı, bu muhteşem yükselişinin bir eşini -Allah’ın izni ile- yine Altınçağ olarak adlandırılan ve Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin geleceği ahir zamanda da yaşayacaktır. Kuran’da bu müjde şöyle haber verilmektedir:
"Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile." (Saff Suresi, 8-9)
Rabbimiz bu vaadini muhakkak yerine getirecektir. İman edenlerin yapması gereken ise bu kutlu döneme, İslam ahlakını gereği gibi yaşayarak ve birbirlerini müjdeleyerek hazırlanmaktır. (makale harun yahya)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Allah’ın kendisine öğrettiği İslam ahlakını hayatının sonuna kadar büyük bir gayretle tebliğ etmiştir. Allah'ın izni ile Peygamber Efendimiz (sav)’in samimi bir çabayla tek başına başlattığı bu tebliğ, onun samimiyeti, kararlılığı ve güzel ahlakı vesilesi ile kısa zamanda geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Peygamberimiz (sav)'den sonra da devam eden bu tebliğ milyonlarca kişinin imanına vesile olmuş; insanlar bu sayede Kuran ahlakına dayalı gerçek sevgiyi, barış ve adaleti öğrenmişlerdir.
Yüce Allah'ın, Kuran-ı Kerim'de “Alemlere Rahmet” olarak gönderdiğini bildirdiği Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Rabbimiz'in buyurduğu İslam ahlakını hayatının sonuna kadar büyük bir şevk ve heyecanla yaşamış ve bu yaşantısıyla insanlara da örnek olmuştur. Peygamberimiz (sav)’in tek başına başlattığı bu tebliğ, Allah'ın izni ile kısa zamanda geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Kendisinden sonra da, yine samimi müminlerin çabasıyla günümüzde de devam etmektedir. Son araştırmalara göre, dünyanın en hızlı yayılan dini olarak kabul edilen İslamiyet'in bu coşkulu yükselişi, Allah’ın izni ile Hz. İsa’nın ve Hz. Mehdi’nin ahir zamanda ortaya çıkışıyla beraber tüm dünyaya hakim olacaktır.
İslamiyet, indirildiği ilk dönemlerden itibaren Peygamberimiz (sav)’in gösterdiği kararlılık ve samimiyet vesilesi ile büyük bir hızla yayılmıştır. Peygamberimiz (sav)’i örnek alan o dönemdeki Müslümanların kararlılığı ve adaleti de pek çok Arap kabilesinin İslamiyet'i seçmesinde çok etkili olmuş; Kuran ahlakı, bölge halkının hayatında olumlu yönde değişikliklere sebep olmuş, cahiliye dönemine ait karmaşa, haksızlık ve kan davaları ortadan kalkarak yerini huzur, güven ve barışa bırakmıştır. Uzun süre sonra ilk defa bölge insanları arasında Kuran ahlakının bildirdiği, gerçek manada saygı, sevgi, merhamet ve adalete dayalı bir düzen kurulmuştur.
Peygamberimiz (sav)’in Miladi 8 Haziran 632 tarihinde vefatının ardından ise İslamiyet hızla yükselmeye devam etmiş, birkaç on yıl içinde tüm kuzeyde Mezopotamya'ya, batıda Afrika'ya yayılmış, doğuda ise Hindistan'a kadar ilerlemiştir. Kısa zaman önce din ahlakını tanımadan yaşayan bölge insanları, İslam ahlakının onlara kazandırdığı akıl, bilinç ve yüksek kültür sayesinde bir dünya imparatorluğunun yöneticileri haline gelmişlerdir. Bu, tarihte eşine az rastlanan çok hızlı bir büyüme olmuş, İslam İmparatorluğu, 100 yıl gibi bir süre içerisinde, eski Roma İmparatorluğu'ndan daha geniş bir alana yayılarak benzerlerinden çok daha güçlü bir yönetim kurmuştur. İslamiyet'in benzeri olmayan bu hızlı gelişmesinin temelinde, Rabbimiz'in, Hz. Muhammed (sav)’in üstün ahlakı, aklı, feraseti, kararlılığı ve samimi çabasını vesile kılması bulunmaktadır.
Peygamber Efendimiz (sav) yöntem olarak; Hicret'in hemen sonrasında tebliğ çalışmalarını başlatmış, çevre ülkelerin hükümdarlarını İslam ahlakına davet etmek üzere sahabeler görevlendirmiştir. Rabbimiz'in bu konudaki emrini en güzel şekilde yerine getiren Peygamber Efendimiz (sav), bu elçiler aracılığı ile insanları hikmetle ve güzel öğütle İslam ahlakına davet etmiştir:
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir." (Nahl Suresi, 125)
Sahabelerin Tebliğe Başlaması
Peygamberimiz (sav)’in seçtiği sahabeler yanlarında tebliğ için gidilen yerin hükümdarına verilmek üzere bir de mektup götürüyorlardı.
Gittikleri yerin lisanını çok iyi bilen sahabeler Peygamber Efendimiz (sav)’in öğütlerine göre hareket ediyor, göstedikleri güzel ahlak özellikleri, yaptıkları akılcı, hikmetli ve samimi anlatımlar ile kısa sürede insanların sevgisini ve saygısını kazanıyorlardı. Bu konuda bütün Müslümanların titizlik göstermesi gereken, Peygamber Efendimiz (sav)'in bir öğüdü şöyledir:
"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Uyuşun, ihtilafa düşmeyin. insanlara yumuşak davranın, şiddet göstermeyin." (Müslim, 3263)
Hükümdarların İslam Ahlakına Davet Edilmesi ve İslamiyet'in Yayılması
Habeş Meliki Necaşi’nin İslam’a Davet Edilmesi
Hicret'in 7. yılında Peygamber Efendimiz (sav) ilk önce Habeş Meliki Necaşi Ashame’ye, sahabe Amr b. Ümeyye’yi bir mektupla birlikte göndermiştir. Mektup şöyleydi:
Allah Resulü Muhammed’den, Habeş Meliki Necaşiye!...
Ey Melik! Müslüman olmanı dilerim.
Ben, senin namına, La İlahe İlla Hü, Melik, Kuddüs, Selam, Muheymin (sıfatlarına haiz) olan Allah’a hamd ü sena ederim.
Ve şehadet ederim ki, Meryem oğlu İsa, Allah’ın kulu ve Kelimesidir. Allah, O Kelime’yi (ki İsa’ya vucüd veren ‘’Kün’’ hitabıdır) ve o ruhu çok temiz ve afif olan ve dünya hayatından tamamıyla çekilmiş bulunan Meryem’e nefhetti (ruhundan üfledi). Bu suretle Meryem, İsa’ya hamile kaldı. Böylece Allah, İsa’yı yarattı.
Nasıl ki, Adem’i de Allah, kudret eliyle (ve bir mucize olarak) yaratmıştır.
Ey Melik!
Seni; eşi, ortağı olmayan bir tek Allah’a imana ve O’na ibadete, bana uymaya ve Allah tarafından bana gönderilenlere inanmaya davet ediyorum. Çünkü, ben, Allah’ın bunları tebliğe me’mur elçisiyim.
Seni ve halkını Aziz ve Celil olan Allah’a (imana) davet ediyorum.
Şimdi ben size (İslam esaslarını) tebliğ ettim ve nasihatta bulundum. Siz de nasihatımı kabul ediniz!
Selam hidayete tabi olanlara olsun.’’
Mektup kendisine okunduktan sonra Müslüman olduğunu çekinmeden açıklayan Habeş Meliki Necaşi, elçi Amr b. Ümeyye’ye bir mektup verdi. Mektupta Peygamberimiz (sav)’in isteklerini yerine getirdiğinden bahsediyordu. Ayrıca kendisine kıymetli hediyeler de gönderdiğini haber veriyor, arzu ettikleri takdirde kendisinin de yanına gelebileceğini açıkça ifade ediyordu. İlk olarak Hicret sırasında Habeşistan’a gelen muhacirler sayesinde İslam’dan haberdar olan bu ülke, günümüzde Eritre, Somali olarak bildiğimiz çevre halkların da etkilenerek İslam’ı seçmelerine vesile olmuştur.
Rum Kayseri Heraklius’un İslam’a Davet Edilmesi
Tarihi kaynaklara göre, Hicret'in 7. yılında, Peygamber Efendimiz (sav), Rum Kayseri Heraklius’u İslam’a davet etmek için sahabelerinden Dihye b. Halife el-Kelbi’yi göndermiştir.
Peygamber Efendimiz (sav), Rum Kayseri Heraklius’a da bir mektup göndermiş, mektubunda Al-i İmran Suresinin 64. ayetini tebliğ etmiştir:
“Bismillahirrahmanirrahim,
Allah'ın Elçisi Muhammed'den, Bizanslıların Reisi Heraklius'a:
Selam hakikat yolunu izleyene (olsun)! İlave edeyim ki, seni bütün olarak İslam'a davet ediyorum. İslam'ı kabul et ki felah bulasın. İslam'ı kabul et ki Allah değerini iki kat artırsın. Ama eğer kaçınırsan, tebeanın günahı da senin üzerine yüklenecektir. Ve siz, ey Kitab-ı Mukaddes'in insanları (Ey Ehl-i Kitab!) sizinle bizim aramızda aynı olan bir söze doğru geliniz; ki biz ancak Allah'a taparız, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayız ve aramızda kimse kimseyi, Allah'ın dışında sahib (Rab) edinmez. Şimdi, eğer kaçınırlarsa, şöyle deyiniz: Şahit olun biz Müslümanlardanız (Allah'a teslim olanlarız).”
Peygamberimiz (sav)’in seçtiği sahabeler, yanlarında, tebliğ için gidilen yerin hükümdarına verilmek üzere bir de mektup götürüyorlardı.
Sahabeler Peygamber Efendimiz (sav)’in öğütlerine göre hareket ediyor, göstedikleri güzel ahlak özellikleri ile kısa sürede insanların sevgisini ve saygısını kazanıyorlardı.
Yemen Valisi Bazan’ın İman Etmesi
Peygamberimiz (sav), dönemin Yemen valisi Bazan’a hitaben yazdırdığı mektupta, İran’ın yıkılacağını, Kisra’nın oğlu tarafından öldürüleceğini haber vermiştir. Bundan bir süre sonra Bazan, Kisra’nın oğlu Şireveyh’ten, babasını öldürdüğüne dair bir mektup almıştır.
Kisra’nın öldürülmesi, Peygamberimiz (sav)’in Bazan’a haber verdiği günün gecesinde ve gecenin de aynı saatinde gerçekleşmişti. Bunun üzerine Bazan iman etti ve Müslüman olduğunu Peygamberimiz (sav)’e bildirdi.
Yemame Emiri'nin İslam’a Davet Edilmesi
Yemame hükümdarı Hevze b. Ali bir Hristiyandı. Tarihi kaynaklara göre Peygamber Efendimiz (sav), bu hükümdarı da İslamiyet’e davet etmek üzere Salit bin Amr’ı görevlendirmişti.
Peygamber Efendimiz (sav)’in gönderdiği mektupta şöyle yazıyordu:
‘’Bismillahirrahmanirrahim’
Allah’ın Resulü Muhammed’den, Hevze b. Ali’ye!
Doğru yolda gidenlere selam olsun!
Şunu iyi bilmelisin ki: Benim dinim yakında dünyanın en uzak ufuklarına kadar parlayacaktır!
Binaenaleyh, ey Hevze!
Sen de Müslüman ol ki, selamete eresin!
Ben de, hükmün altındaki memleketin idaresini sana bırakayım!’’
Böylece, Peygamber Efendimiz (sav), gönderdiği elçiler ve tebliğ mektuplarıyla İslamiyet'i o zamanın bütün ileri gelen devlet adamlarına bildirmiş, bir çoğu daha sonra İslam dünyasına dahil olacak bu ülkelere ilk olarak İslamiyet'in sesini duyurmuştur.
Hz. Muhammed (sav)’in vefatından sonra, sırasıyla halife olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, Peygamber Efendimiz (sav)'in yolunu izlemiş, Kuran ahlakının hakim olduğu adil düzeni, daha geniş bir coğrafyaya yayarak devam ettirmişlerdir. Bu dönemde yapılan fetihlerle İslam Devleti, Arap Yarımadası’nın sınırlarını aşmaya başlamış, Batı’da Trablusgarp, Doğu’da Horasan ve Kuzey’de Kafkasya'ya kadar genişletilmiştir. Fethedilen yerlerdeki insanlar kısa sürede İslam ahlakını benimsemişlerdir. Kurulacak olan yeni devletlerin pek çoğunun temelleri de yine bu dönemde atılmıştır.
Dört Halife döneminden sonra Emevîler (661-750) ve Abbâsiler (750-1258) İslam ahlakının yayılmasına öncülük etmişlerdir. Abbâsiler döneminde bilhassa merkeze uzak bölgelerde yeni devletler kurulmuştur. Doğu'da; Gazneliler, Selçuklular, Delhi Sultanlığı, Timurlar, Altınordu ve Özbek hanlıkları ve Babürler. Batı’da, Endülüs Emevîleri, Murabitlar, Eyyubîler, Memlûkiler ve Osmanlı İmparatorluğu, kurdukları devletler ve yaptıkları çalışmalarla İslam ahlakının yayılmasına hizmet etmişlerdir.
Farklı Coğrafyalarda İslamiyet'in Yayılması
AFGANİSTAN
30 milyon kişinin yaşadığı düşünülen Afganistan'ın resmi dini İslam ve halkın % 99'u ise Müslümandır.
İslamiyet, Afganistan'a Hz. Osman (r.a.) veya Muaviye (r.a.)'ın Basra valisi Abdurrahman ibnu Semure'nin bu ülkeye gönderilmesiyle ulaşmıştır. Afgan halkının İslam ahlakı ile tanışmasından sonra hızla yayılmıştır.
Ülke uzun bir süre daha çeşitli boylar tarafından yönetildi. 9. yüzyılın ikinci yarısında büyük bir kısmı Sâmâniler'in eline geçen Afganistan'da daha sonra Gazneli Devleti kurulmuştur. Günümüzde 30 milyon kişinin yaşadığı düşünülen Afganistan'ın resmi dini İslam ve halkın % 99'u ise Müslümandır. Müslümanların yanı sıra az sayıda Hindu, Sih ve Yahudi yaşamaktadır. 1980'li yıllarda işgale karşı tek birlik olan Afganistan dünyanın sayılı maden yataklarına sahiptir.
CEZAYİR
Cezayir, Peygamberimiz (sav)'in vefatından kısa bir süre sonra İslam orduları tarafından fethedilerek İslam devletinin topraklarına katılmıştır.
Cezayir’de resmi din İslam'dır. 32 milyon nüfuslu halkın % 99'una yakını Müslümandır.
Cezayir halkı Kasım 1954'te yayınlanan bir bildiride, isteklerinin Cezayir'i işgalden kurtararak bu topraklar üzerinde İslam ahlakının yaşandığı bağımsız bir devlet kurmak olduğunu bildirmiştir. Uzun dönem süren baskı ve zulümlere rağmen Cezayir halkının İslamiyet'e olan bağlılığı, her zaman canlı ve güçlü olmuş, bu ülkede yetişmiş ilim adamlarının çalışmalarının zenginliği bunun önemli vesilelerinden birisi olmuştur. Bu alimlerden Emir Abdülkadir, Şeyh Abdülhamid bin Badis, Şeyh Abdüllatif, ünlü düşünür Malik bin Nebi ve Şeyh Ahmed Sahnun gibi alimler Cezayir halkının Kuran ahlakını öğrenmesinde öncülük etmişlerdir.
ENDONEZYA
Endonezya, çok çeşitli etnik unsurlardan meydana geldiği halde % 87’lik oran ve 230 milyon kişi ile dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesidir.
İslamiyet'in Endonezya’ya ulaşması daha önceleri olsa da kayıtlara göre ilk izlerin 1290’l? yıllarda olduğu belirtiliyor. Kaliforniya Üniversitesinde Tarih Profesörü olan Ira M. Lapidus tarafından hazırlanan “İslam Toplum Tarihi” adlı eserde, Marco Polo’nun 1292 yılında Sumatra adasının kuzeyinde Pasai bölgesinde Müslüman topluluklar bulduğu anlatılıyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nun, 1526’da Endonezya’daki topluluklarla çeşitli temaslarda bulunduğu bilinmektedir. Osmanlı tarafından, Portekiz saldırılarından ve Hollanda işgalinden kurtarılan bölge halkı, Osmanlı’ya ve halifeliğe karşı özel bir yakınlık duymuştur. Bu yakınlık çeşitli olaylarda da kendini göstermiş, örneğin o dönemde bağlılıklarını bildirerek camilerinde halife adına hutbe okutmaya başlanmıştır. Uzakdoğu ülkelerine ayrı bir önem veren II. Abdülhamid döneminde ilişkiler ZÇdaha da yoğunlaşmıştır. Bölge halkı, 1854 ile 1856 yılları arasında Kırım Savaşı’na giren Osmanlı’ya destek olmak için 10 bin İspanyol Florini göndermiştir. Ayrıca bölge halkı Osmanlı donanmasına destek olmak için 1909’da gizli olarak Osmanlı Donanma Cemiyeti’ni kurup para gönderirken, hem Balkan Harbi’nde hem de I. Dünya Savaşı sırasında İngiliz sömürge yönetimine rağmen Osmanlı İmparatorluğu'nu desteklediklerini açıklamışlardır. Kurtuluş Savaşı’nda Türkiye’ye yardım elini uzatan bölge halkı, Abdülhamid döneminde kurdukları Hamidiye Mektepleri’ni günümüze kadar yaşatmaya devam etmiştir. Nitekim, 2004’ün son günlerinde meydana gelen tsunami faciasından sonra belli bölgelere girmesine izin verilenlerin Türk ekipler olması da bu yakınlığın başka bir göstergesidir.
İslamiyet'in Yayılışı
İslam ahlakının benzeri olmayan yükselişinin haritası
Peygamberimiz (sav)’in tebliği, kısa zamanda geniş bir coğrafyaya ulaşmış, kendisinden sonra da hızla yayılmayı sürdürmüştür. Günümüzde de Allah'ın izniyle ve yine samimi müminlerin çabasıyla İslam ahlakının yayılışı devam etmektedir. Son araştırmalara göre, dünyanın en hızlı yayılan dini olarak kabul edilen İslamiyet'in bu coşkulu yükselişi, Allah’ın izni ile Hz. İsa’nın ve Hz. Mehdi’nin ahir zamanda ortaya çıkışıyla beraber tüm dünyaya hakim olacaktır.
FAS
İslam ahlakının Fas topraklarına ilk girişi 686 yılında Ukbe ibnu Nafi (r.a.) komutasındaki İslam orduları ile olmuştur. Bugün resmi dini İslam olan ve yaklaşık 34 milyon kişinin yaşadığı Fas’ta, halkın % 98.7'si Müslümandır. Fas toprakları İslami tarih kaynaklarında "el-Mağribu'l-Aksa (Uzak Batı)" olarak adlandırılır. Kuzeybatı Afrika ülkelerini içine alan toprakların tümüne birden de Mağrib denir. Musa İbnu Nusayr'in kumandanlarından olan Tarık İbnu Ziyad, Cebelitarık boğazını geçerek bugünkü İspanya topraklarına girmiş ve Endülüs İslam devletinin temelleri bu şekilde atılmıştır.
YEMEN
Başta da belirttiğimiz gibi, Yemen'de İslamiyet'in yayılması, Peygamberimiz (sav) hayattayken olmuştur. Yemen, Peygamber Efendimiz (sav)'in İslam Devletini ilk kurduğu dönemlerde, İran’ın kontrolündeydi ve İran tarafından görevlendirilen Bâzân adlı bir vali tarafından yönetiliyordu.
Bazan, Peygamberimiz (sav)'in elçilerinin daveti üzerine Müslüman olmuş ve Yemen valisi olarak görevine devam etmiştir. Pek çok ülkenin hüküm sürdüğü bu topraklar 1517' den sonra Osmanlıların kontrolü altına girdi. Resmi dini İslam olan, 16 milyon nüfuslu Yemen'de, halkın % 99'u Müslümandır.
MISIR
75 milyon nüfuslu Mısır'da halkın % 92'si Müslümandır.
İslamiyet Mısır’a, Hz. Ömer (r.a.) döneminde, Amr İbnu As (r.a.) aracılığı ile 639 - 642 yılları arasında girdi. İslamiyet'in halk arasında hızla
yayıldığı Mısır’da, 868 yılına kadar Halifelerin seçtiği valiler görev yaptı. Pek çok hanedanlığın hüküm sürdüğü Mısır, 1171'den 1250' ye kadar Haçlı ordularını yenilgiye uğratan Selahaddin Eyyubi'nin kurmuş olduğu Eyyubiler Devletinin hâkimiyetinde kaldı. Memlük ve Abbasilerden sonra 1517'de Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolüne giren Mısır, 1922’de bağımsızlığına kavuştu. Halkın % 92'sinin Müslüman olduğu 75 milyon nüfuslu Mısır’da, ikinci önemli etnik unsur nüfusun % 7'sini oluşturan Hristiyan Kıptilerdir.
75 milyon nüfuslu Mısır'da halkın % 92'si Müslümandır.
MALEZYA
İslamiyet'in bu bölgeye ulaşmasından önce, Brahmanistler ve Budistler bu bölgede çeşitli devletler kurmuşlardı. Farklı kaynaklara göre; İslamiyet'in Malezya'ya 1400 yılından sonra girdiği bilinmektedir. İslamiyet'in büyük bir hızla yayılmasında, Malakka Prensi Prameswara’nın, Pasai Kralının kızıyla evlenip Müslüman olması etkili oldu, Prameswara adını, Mecât Iskender Şah olarak değiştirdi. Onun Müslüman olmasından sonra yönetimi altındaki bölgelerde İslamiyet hızla yayılmaya başladi. 1446 yılında da Malakka Sultanlığına geçen Sultan Muzaffer Şah zamanında İslamiyet resmi din olarak kabul edildi. Aynı zamanda Malakka, Güneydoğu Asya'da İslamiyet'in merkezi halini aldi. Ticari ve ekonomik önemi de arttığı için, Müslüman tüccarlar burayı daha çok ziyaret etmeye başladılar. Malezya Konfederasyonu kuruldu. Günümüzde güçlü bir ekonomiye sahip olan Malezya’da özellikle gençler arasında İslamiyet'e büyük bir bağlılık vardır. 25 milyon nüfuslu ülkede, gençlerin % 70'i dini görevlerini yerine getirmektedir. Üniversite gençliği arasında da İslam ahlakına yöneliş çok güçlüdür.
SUDAN
639 yılında Mısır'ın İslam ahlakı ile tanışmasının ardından Mısır’a yerleşen Müslümanlar kısa süre sonra ticaret için Sudan pazarlarına gitmeye başladılar. Sudanlılar da bu vesile ile, İslamiyet'i tanıdılar. İslamiyet'in Sudan’da kısa sürede hızla yayılması ile daha önce Hristiyanlığı seçmiş olan pek çok kişinin İslamiyet'i tercih etmesine neden oldu. Bugün 28 milyon nüfuslu Sudan’ın %99’u Müslümandır.
TUNUS
Tunus'a İslamiyet'in girişi 648'de Abdullah bin Ebi Sarh tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk girişin ardından peşpeşe gelen fetihler tüm Tunus'un İslam Devletine bağlanmasına vesile olmuştur. Bölgenin, İslam Devleti topraklarına katılmasından sonra yerli halk kısa sürede Müslüman olmuş, 7. yüzyılda da Tunus halkının tamamı İslamiyet'i kabul etmiştir. 1881 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir eyaleti olarak kalan Tunus, 1956’da bağımsızlığına kavuşmuştur.
Resmi din olarak İslamiyet'i kabul eden olan 12 milyonluk Tunus nüfusunun %99.3'ü Müslümandır.
ÜRDÜN
6.5 milyon nüfuslu Ürdün'de halkın % 95'i Müslümandır.
Bugünkü Ürdün toprakları Raşid Halifeler döneminde Hz. Ömer (r.a.) tarafından İslam Devletine katıldı. Ürdün Haçlı Seferlerinin sonucu olarak
12. yüzyılda geçici bir süre için Haçlıların kontrolüne girdi. 1187'de Haçlıların elinden alındıktan sonra sırasıyla Eyyubilerin, Fatımilerin ve Memlüklerin kontrolünde kaldı. 1517'de Yavuz Sultan Selim tarafından alınarak Osmanlı topraklarına katıldı.
Resmi dini İslam olan 6.5 milyon nüfuslu Ürdün'de, halkın % 95'i Müslümandır.
İslamiyet'in benzeri olmayan hızlı gelişmesinin temelinde, Rabbimiz'in, Hz. Muhammed (sav)’in üstün ahlakını, aklını, ferasetini, kararlılığını ve samimi çabasını vesile kılması bulunmaktadır.
İslamiyet'in Yayılışı Hakkında
World Christian Encyclopedia'nın (Dünya Hristiyanlık Ansiklopedisi) rakamlarına göre 1990'da 962 milyon olan Müslüman nüfus bugün 6,2 milyar kişinin yaşadığı dünyada 1,2 milyara ulaştı. Bu rakamın 2025'te 1,8 milyara, 2060'ta 2,3 milyara ulaşması bekleniyor.
The Canadian Society of Muslims'in (Kanada Müslümanlar Topluluğu) tahminlerine göre 2025'te dünya nüfusunun yüzde 30'unu Müslümanlar oluşturacak.
U.S. Center for World Mission’a göre; 1997'de İslamiyet'in Hristiyanlıktan daha hızlı büyüdüğü görülmüştür. Her yıl % 2.9 olarak gerçekleşen bu rakam, giderek payını da artırıyor. Bu hızla İslam 2023'e kadar Hristiyanlığı geçerek dünyanın en büyük dini olacaktır.
İSLAMİYET'İN AYDINLIK GELECEĞİ
Günümüzde İslam dini, bir milyarı aşan nüfusa sahiptir ve dünyanın en hızlı yayılan dinidir. Dünyadaki devletlerin dörtte birinden fazlasında yaşayan halk Müslümandır. Son yirmi yıldır da, dünya genelinde Müslümanların sayısında istikrarlı bir artış söz konusudur. 1973 yılında yapılan istatistikler, dünya çapında Müslüman nüfusun 500 milyon olduğunu gösterirken, bugün bu rakam 1.5 milyara yaklaşmıştır. Her dört kişiden birinin Müslüman olduğu günümüzde, Müslümanların sayısının tarihte ilk defa Hristiyanların sayısını geçtiği belirtilmektedir. Müslüman nüfusun sayısının yakın gelecekte daha da artacağı ve İslam'ın dünyanın en yaygın dini haline geleceği tahmin edilmektedir.
Bu istikrarlı yükselişin nedeni, sadece Müslüman ülkelerin nüfuslarının artış hızı değil, aynı zamanda diğer dinlerden ve kültürlerden pek çok insanın İslam ahlakını seçmesidir.
Bilmek gerekir ki, yaşanan tüm bu gelişmeler Kuran'da bildirilen, "İnsanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile." (Nasr Suresi, 2-3) ayetlerinin tecelli edeceği vaktin çok yakın olduğunu, hatta yaşanmaya başladığını göstermektedir.
Rabbimiz'in en son hak kitap olan yüce Kuran-ı Kerim'i vahyettiği ve güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı Peygamber Efendimiz (sav)’in, kararlığı ve samimi çabasıyla başlattığı güzel ahlakın tebliği, bugün de tüm dünyayı aydınlatmaya devam etmektedir. Allah’ın izniyle bu aydınlık daha da artacak, şu an dünyanın pek çok yerinde hüküm süren savaş, karmaşa ve zulüm, İslam ahlakının nuru ile tamamen ortadan kalkacaktır. Kuran’da müjdelendiği ve Peygamber Efendimiz (sav)’in de hadislerinde bildirdiği üzere, içinde bulunduğumuz yüzyıl İslam ahlakının yeryüzüne hakim olduğu, dünyanın barış ve refah içinde yaşadığı kutlu bir çağ olacaktır. Yazıda anlattığımız, Peygamber (sav) döneminde başlayarak kısa zamanda 3 kıtaya yayılan İslam ahlakı, bu muhteşem yükselişinin bir eşini -Allah’ın izni ile- yine Altınçağ olarak adlandırılan ve Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin geleceği ahir zamanda da yaşayacaktır. Kuran’da bu müjde şöyle haber verilmektedir:
"Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile." (Saff Suresi, 8-9)
Rabbimiz bu vaadini muhakkak yerine getirecektir. İman edenlerin yapması gereken ise bu kutlu döneme, İslam ahlakını gereği gibi yaşayarak ve birbirlerini müjdeleyerek hazırlanmaktır. (makale harun yahya)