Masum Varsayımlar

SanK0

Kayıtlı Üye
Masum Varsayımlar

Annemi ziyaretçiler dizisinden biri zannederdim. uzaydan gelen bi visitors annemi öldürmüş ve yerine geçmiş diye suratından maskesini çıkarmaya çalışıp annemin suratını yolardım.

Zeki Müren'i zekim üren sanırdım..ne demekse....

Pırasayı soğanın abisi sanırdım Andımızın 'yurdumu milletimi özümden çok sevmektir' bölümünü üzümden çok sevmektir sanırdım, kafa patlatırdım işin mantığına Anıtkabir'i bir baskan mezarlari serisinin ilk üyesi sanir ve Kenan Evren'in anitka-iki'ye gömülecegine inanirdim ayrıca bir "kültabisi"nin var olduguna da inandim hep içten içe.

Lar diye bi deniz var sanırdım.. "Korkma sonmez bu Tafak larda yuzen alsancak" dan kaynaklı.. dolayısıyla bu mısraları toyle yorumlardım Lar'da yüzen bir alsancağın, Şafağın sönmesi konusunda endişe etmemesi gerekir.

Otobüslerdeki "tehlike anında kolu el ele çeviriniz" (ki bööle bile yazmıyo) yazısını her gördüğümde otobüsteki herkesin elele tutuşup, ve birinin lider olup kolu onun çevirmesi gerektiğini sanırdım.

Birde heralde kapıya gelindiğinde mutlaka zile basılmasını gerektiğini sanıyodum ki,boyum yetişmediğinden duvara parmağımı basıp "zelllll" diye bağırırdım filmlerde kızılderililere yerli dendiği için onları türk sanırdım bi keresinde, 3-4 yaşlarındayken, mutfaga girmiştim ve ömrümde ilk defa kadayıfla karşılaşmıştım: annem kadayıf yapmıştı ve ben de kadayıfı babam zannettim çünkü babam kıllı bir insandı ve annemin babamı öldürdüğünü sonrada yemek yaptığını düşünmüştüm, babamın piştikten sonra kıllarının o hale geldiğini zannedip babam eve gelene kadar mutfakta oturup ağlamıstım, annemin cok kızdığını hatırlıyorum.

Televizyondaki spikerlerin de bizi gördüğünü sanırdım, bunu anlamak ve açıklığa kavuşturmak için birgün koltuğun arkasına saklandım, planım spikeri punduna getirip beni aradığını ve kafasını oynattığını yakalamaktı ama nereye saklanırsam saklanayım, ne kadar gizlice kafamı dışarı çıkartıp televizyona bakarsam bakayım spiker hep beni görüyor, gozumun içine bakıyordu. Sonra babama sordum, öğrendim.

İn cin top oynuyo dediklerinde de, incin adında (ayse fatma gibi) bi kızın top oynadıgını sanırdım. bi türlü anlayamazdım. eee top oynuyo da nooluyo ben de oynuyorum derdim kendi kendime Taksim'deki kat otoparkını, katoto isimli bi japon devlet büyüğü adına yapılmış "katoto parkı" sanırdım, hep oraya gidip oynamak isterdim Bezirgan başı adlı oyunu hep vezirgen başı diye idrak ederdim...

Son zamanlara kadar da öyle sanıyo idim..ulan bi kerede sormamışım kendime şu zamana kadar nedir ki bu vezirgen başı, bi manası var mı acaba diye..

Futbol maçlarında, hakem sarı veya kırmızı kart gosterdiğinde, birisinin futbolcuya kart gönderdiğini ve herkesin merak içinde hakemin etrafına toplaşıp, kartı okumasını beklediğini sanırdım
Herşey düşündüğünüzden farklı olabilir

Bu ilk kez olacak.
Cok heyecanlısı ve gerginsiniz.
Uzandıgınızda kaslarınızın gerilmiş oldugunu hissediyorsunuz.
Bir bahane uydurup onu bu isten vazgecirmek geciyor icinizden.
Ama size yaklasırken cok kararlı gorunuyor.
Size korkup korkmadıgınızı soruyor ve cesur olmanız gerektigini soyluyor.
Korkulacak hicbir sey olmadıgını.
Cok tecrubeli gorunuyor.
Fakat parmaklarının sizde dogru yeri buldugu ilk an bu sizin icin.
Dikkatlice daha derine girerken vucudunuz cok gergin.
Fakat soz verdigi gibi cok yumusak davranıyor.
Gozlerinizin ta icine bakarak ona guvenmenizi soyluyor.
Bunu daha once cok kez yaptıgını.
Rahatlatıcı gulumsemesi ile siz de kendinizi daha rahat bırakıyorsunuz.
Ve daha cok acıyorsunuz girisini kolaylastırmak icin.
Acele etmesi icin yalvarıyorsunuz.
Ama o canınızın fazla yanmaması icin yavas ve dikkatli.
Daha derine girdikce onu her bir hucrenizde hissediyorsunuz.
Acı tum vucudunuza yayılıyor ve o devam ettikce
Bir kac damla kanın akısını hissediyorsunuz.
İlgiyle size bakıyor ve cok acıyıp acımadıgını soruyor.
Gozlerinize yaslar dolmus ama basınızı sallayarak devam etmesini soyluyorsunuz.
Tekrar hareket etmeye baslıyor becerikli bir sekilde.
Fakat artık acıyı hissedemeyecek kadar duyarsız hale gelmissiniz.
Bir kac hızlı hareketten sonra,
İcinizden birseylerin koptugunu hissediyorsunuz.
Ve o icinizden cıkarıyor.
Bittigi icin mutlu uzanıp kalıyorsunuz.
Size sıcak bir gulumsemeyle bakıyor ve muzip bir bicimde size
Cok inatcı oldugunuzu ama yine de en odullendirici deneyimi oldugunuzu soyluyor.
Gulumsuyor ve discinize tesekkur ediyorsunuz.
Herseyden ote bu ilk dis cektirme deneyiminizdi,
Siz ne oldugunu dusunmıstunuz ki?



Kan lekesi

Bu olay, Marmara Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü 1993 yılında bitiren Dilek isimli bi kızın başından geçmiş. (Böyle anlatılıyor, soyadı yok) Dilek bir gün okuldan çıkmış, durakta minibüs bekliyomuş. Yalnız korkunç da yağmur yağıyormuş bu arada. Kızın önüne bir araba yanaşmış. İyi giyimli, temiz yüzlü bi genç, "Yanlış anlamayın n'olur. Ben de yakın zamana kadar öğrenciydim. Islanmayın, gelin ben sizi uygun bir yere kadar bırakayım" demiş. Dilek kız, başta biraz tereddüt etmiş ama çocuğun iyiniyetine inanmış ve arabaya binmiş. Yolda sohbet filan etmişler. Hoşlanmışlar birbirlerinden. Çocuk, "Lütfen izin verin sizi evinize bırakayım. Bakın yağmur da iyice hızlandı" demiş, Dilek kabul etmiş taabi.

Sohbet iyice koyulaşmış. Kızın evine gelmişler, bu arada telefon değiş tokuşu yapmayı da ihmal etmemişler. Dilek çok etkilenmiş çocuktan. O hafta her telefon çaldığında yüreği hop etmiş, "Ay benimki mi arıyo?" diye telefona koşmuş. Ama arayan olmamış maalesef. Dilek yüzünü kızartıp çocuğu aramaya karar vermiş, "Belki numaramı kaybetmiştir, n'olucak ki ben arasam" deyip kandırmış kendini. Telefonu ağlamaklı bi kadın sesi açmış. Meğer teyze, bizim çocuğun annesiymiş ve hıçkıra hıçkıra, oğlunun trafik kazasında öldüğünü söylemiş. Anlattıklarından Dilek anlamış ki, çocuk onu bıraktıktan 5 dakika sonra yapmış kazayı. "Keşke eve bıraktırmasaydım. Benim bunun sorumlusu" diyerek hemen kendini suçlamaya başlamış. Suçluluk duygusundan kurtulmak için teyzeden adresi almış, "En azından başsağlığına gideyim bari" diye düşünmüş. Ziyaret ağlamaklı ve de yaslı geçmiş. Ayrılma vakti geldiğinde iyice havaya giren kız, "Bana oğlunuzdan bi hatıra verir misiniz? Onu gerçekten çok sevmiştim" demiş. Bunun üzerine anne içeriye gitmiş, döndüğünde elinde çocuğun kaza günü üzerinde olan gömlek varmış. Üstelik de hala kanlar içindeymiş gömlek. Dilek çok kötü olmuş, gömleğin niye saklandığı ve niye ona verildiği anlamsızlığına rağmen yine de kadını kıramayıp almış kanlı gömleği. Ama eve gelir gelmez ilk işi gömleği yıkayıp, ütülemek olmuş. Bütün gece gömleğe baka baka, zır zır ağlamış. Sürekli de, "Onu ben öldürdüm, onu ben öldürdüm" diye tekrar ediyomuş kendi kendine. Artık ağlamaktan bi'tap düştüğünde gömleği yastığının altına koymuş ve yatmış. Sabah uyandığında kendini daha iyi hissediyomuş. Ama yastığı kaldırdığında bi de görmüş ki gömlek yine kanlar içinde. İnanamamış bu duruma. "Heralde dün o kafayla iyi yıkayamadım" diyerek yeniden yıkamış gömleği. Ama ertesi sabah da hiç bi değişiklik yokmuş gömlekte, yine kanlar içindeymiş.

Bunun üzerine Dilek kız girdiği ruhsal çöküntünün de etkisiyle bir hocaya gitmeye karar vermiş. Çünkü başına gelen olayı mantıksal olarak bir türlü açıklayamıyormuş. Çevresinden edindiği bilgiyle değerli bir insan olan Rıza hocayı bulup olayı başından sonuna anlatmış. Rıza hoca uzun-uzun dualar okuduktan sonra Dilek e gömleği neyle yıkadığımı sormuş. Dilek te tam iki kez deterjanla yıkadığını, ilk başta gömleğin temizlendiğini fakat sabah tekrar kanlar içinde olduğunu ağlayarak anlatmış. Bunu duyan Rıza hocanın gözleri faltaşı gibi açılmış ve ellerini dileğin kafasına dokundurarak aynen şunları söylemiş... "A benim salak kızım, hiç normal deterjanla kan lekesi çıkar mı? Ace kullansana, hem renkli hem de renksiz çamaşırlarında!"
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst